CHP ‘Yeni Marka Vaadini’ belirlemeli!..
22 KASIM 2010
CHP’de terk edilmesi gereken ‘kötü alışkanlıkları’ sıralamaya devam edelim mi?
Önce son bir hafta içinde saydıklarımızı hatırlayalım:
1. 30 bin kişi kazanmak için 30 kişiyi kaybetmeyi göze alarak, mafsalları donup kalmış üst yönetim anlayışından kurtulurken, mafsalları artık ‘tutmayacak kadar laçka olmuş’ her tarafa oynayanlar’la da yolları ayırmak…
2. Üç T’ye kapılmamak (tahkir, tehdit, tahrik).
3. ‘Endişeli Modernlerle’ (Ecnebi Türkler, Şüpheci Aydınlar) ile tabii ki ittifak yapmak, ancak, oyları alınsa da ‘Endişeli Modern’lerin belirleyici zihniyet tasallutundan, elitizminden kurtulmak ve stratejiyi geniş kitlelere yayma kabiliyetine erişmek…
Gelelim dördüncü maddeye… Bu madde için öneriyi bir okur benden iyi formüle etmiş… Nuri Yalçın dün yolladığı mektupta demiş ki: “CHP bir fikri, ideali, hayali temsil etmiyor”… Ben bu kadar sert söylemezdim. Oysa değerlerin değişmeyeceğini, onun dışında her şeyin, başta da siyasî ‘önerme’ ve ‘duruşun’ değişmesi gerektiğini biliyoruz… Satın alma kararının, yani oyların, marka vaadine ve bu vaadin tutulacağına dair güvenin tesis edilmesine göre verildiği de bir gerçek.
O halde; CHP’nin her şeye karşı çıkan ve Trabzon’da iki gün önce yaptığı konuşmasında “Gün olur iktidar da oluruz” şeklinde bir veciz(!) kelam eden, seçime 7 ay kala hâlâ muhalefetin faziletinden dem vuran Baykal’a; parmaklarını şıklattı mı partiyi harekete geçireceğini iddia eden Sav’a rağmen partinin çağın koşullarına uygun ‘yeni siyasî konumlandırmasını’ ve ‘marka vaadini’ belirlemesi şarttır.
“Akıl tutulmasına” dikkat!..
Üç tip analizci ‘köşe kadısı’ beni eğlendirir. Biri spor, daha doğrusu futbol uleması… Son derece saygın ve sevilen iki, üç tanesi hariç bunların kahir çoğunluğu sürekli analiz ve sentez yaparlar; hiçbir tahminleri tutmaz, ancak sonrasında hiçbir şey olmamış gibi, okurdan herhangi bir özür dilemeden yeni tahminlerle yollarına devam ederler.
İkinci ‘ulema’ yazarlarımıza ekonomi ve finans konusunda rastlarız… Aynı oran onlar için de söz konusudur. Üç, dört sağlam kafa, gerisini unut gitsin… Finansal tahminler tutmamış, IMF ile ilişkileri değerlendirirken yanılmışlar, enflasyon ve büyüme tahminlerinde çakılmışlar ne gam?.. Hiçbir şey olmamış gibi ‘sallamaya’ devam…
Üçüncü ‘çokbilmiş ulema’ tayfasına ise dış politika analizi yapanlarda rastlanır… Burada da işini ciddi yapan çok değerli ustalar var. Ancak geri kalan büyük çoğunluğun durumu magazincilerden beterdir. Nasıl magazinciler ‘sallama’ haberler ‘fıs’ çıkınca hiç oralı olmadan yollarına devam ederlerse, hatta ‘fıs’ çıkan haberleri ‘yutturma başarısı’ gösteren magazinciler el üstünde tutulurlarsa, bunlarda da durum aşağı yukarı böyledir… Sanki dün tam tersini söylememiş gibi, bugün dün söylediklerinin zıddını ‘yeni analizleri’ olarak piyasaya sürüverirler…
Bunlar dün “eksen kayması” falan diye hükümeti eleştirmediler mi, Allah aşkına? Yoksa ben mi yanış hatırlıyorum… Hani “ABD ile aramızı bozacaklar. Bunlar yüzlerini Doğu’ya, İslam âlemine dönüyor” diye yaygara yapmadılar mı? Bu ulema tayfasına göre Amerika’dan uzaklaşmamamız, dış politikamızı ABD ile senkron yürütmemiz gerekmiyor muydu?
Şimdi aynı kişiler “Füze Kalkanı” meselesinde ABD’ye teslimiyetten dem vurmuyorlar mı; pes doğrusu… İnanılır gibi değil.
Oysa ne bunlar “eksen kaydı” dediklerinde kayan bir şey vardı, ne de şimdi birilerinin kucağına oturmaya çalışanlar. Ortada sadece “akıl tutulması” var, o kadar…
Önce son bir hafta içinde saydıklarımızı hatırlayalım:
1. 30 bin kişi kazanmak için 30 kişiyi kaybetmeyi göze alarak, mafsalları donup kalmış üst yönetim anlayışından kurtulurken, mafsalları artık ‘tutmayacak kadar laçka olmuş’ her tarafa oynayanlar’la da yolları ayırmak…
2. Üç T’ye kapılmamak (tahkir, tehdit, tahrik).
3. ‘Endişeli Modernlerle’ (Ecnebi Türkler, Şüpheci Aydınlar) ile tabii ki ittifak yapmak, ancak, oyları alınsa da ‘Endişeli Modern’lerin belirleyici zihniyet tasallutundan, elitizminden kurtulmak ve stratejiyi geniş kitlelere yayma kabiliyetine erişmek…
Gelelim dördüncü maddeye… Bu madde için öneriyi bir okur benden iyi formüle etmiş… Nuri Yalçın dün yolladığı mektupta demiş ki: “CHP bir fikri, ideali, hayali temsil etmiyor”… Ben bu kadar sert söylemezdim. Oysa değerlerin değişmeyeceğini, onun dışında her şeyin, başta da siyasî ‘önerme’ ve ‘duruşun’ değişmesi gerektiğini biliyoruz… Satın alma kararının, yani oyların, marka vaadine ve bu vaadin tutulacağına dair güvenin tesis edilmesine göre verildiği de bir gerçek.
O halde; CHP’nin her şeye karşı çıkan ve Trabzon’da iki gün önce yaptığı konuşmasında “Gün olur iktidar da oluruz” şeklinde bir veciz(!) kelam eden, seçime 7 ay kala hâlâ muhalefetin faziletinden dem vuran Baykal’a; parmaklarını şıklattı mı partiyi harekete geçireceğini iddia eden Sav’a rağmen partinin çağın koşullarına uygun ‘yeni siyasî konumlandırmasını’ ve ‘marka vaadini’ belirlemesi şarttır.
“Akıl tutulmasına” dikkat!..
Üç tip analizci ‘köşe kadısı’ beni eğlendirir. Biri spor, daha doğrusu futbol uleması… Son derece saygın ve sevilen iki, üç tanesi hariç bunların kahir çoğunluğu sürekli analiz ve sentez yaparlar; hiçbir tahminleri tutmaz, ancak sonrasında hiçbir şey olmamış gibi, okurdan herhangi bir özür dilemeden yeni tahminlerle yollarına devam ederler.
İkinci ‘ulema’ yazarlarımıza ekonomi ve finans konusunda rastlarız… Aynı oran onlar için de söz konusudur. Üç, dört sağlam kafa, gerisini unut gitsin… Finansal tahminler tutmamış, IMF ile ilişkileri değerlendirirken yanılmışlar, enflasyon ve büyüme tahminlerinde çakılmışlar ne gam?.. Hiçbir şey olmamış gibi ‘sallamaya’ devam…
Üçüncü ‘çokbilmiş ulema’ tayfasına ise dış politika analizi yapanlarda rastlanır… Burada da işini ciddi yapan çok değerli ustalar var. Ancak geri kalan büyük çoğunluğun durumu magazincilerden beterdir. Nasıl magazinciler ‘sallama’ haberler ‘fıs’ çıkınca hiç oralı olmadan yollarına devam ederlerse, hatta ‘fıs’ çıkan haberleri ‘yutturma başarısı’ gösteren magazinciler el üstünde tutulurlarsa, bunlarda da durum aşağı yukarı böyledir… Sanki dün tam tersini söylememiş gibi, bugün dün söylediklerinin zıddını ‘yeni analizleri’ olarak piyasaya sürüverirler…
Bunlar dün “eksen kayması” falan diye hükümeti eleştirmediler mi, Allah aşkına? Yoksa ben mi yanış hatırlıyorum… Hani “ABD ile aramızı bozacaklar. Bunlar yüzlerini Doğu’ya, İslam âlemine dönüyor” diye yaygara yapmadılar mı? Bu ulema tayfasına göre Amerika’dan uzaklaşmamamız, dış politikamızı ABD ile senkron yürütmemiz gerekmiyor muydu?
Şimdi aynı kişiler “Füze Kalkanı” meselesinde ABD’ye teslimiyetten dem vurmuyorlar mı; pes doğrusu… İnanılır gibi değil.
Oysa ne bunlar “eksen kaydı” dediklerinde kayan bir şey vardı, ne de şimdi birilerinin kucağına oturmaya çalışanlar. Ortada sadece “akıl tutulması” var, o kadar…