CHP, Somali’deki dramın ‘niçinini’ anlatmalıydı…
22 AĞUSTOS 2011
Bu sefer besbelli ki, “CHP’den iki farklı açıklama” haberlerinin ardında büyütülecek bir şey yok. Hani basına önce giden metinde Birgül Ayman Güler’in Ajda Pekkan’ı eleştirmesinin, sonradan gönderilen metinde çıkarılması olayı…
Anlaşılıyor ki basına taslak metin gönderilmiş. Yanlış –genellikle de eski yazılardan birini- gazeteye gönderme şaşkınlığı her köşe yazarının başına gelmemiş midir? Ayrıca CHP’de o kadar çok sürçü lisan o kadar çok iletişim kazası olur ki, bu ne ki…
Kılıçdaroğlu’nu bana taş çıkartan gaflarının listesini vermiştim bir kere de, gazeteden aramışlardı: “Yazı uzu oldu, biraz atın!..”
Hatırlayacaksınız, CHP Genel Balkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Silvan’da 13 şehidin verildiği gergin günlerde “Barışın dilini korumalıyız” diye bir açıklama yapmıştı. Tanrıkulu’nun açıklamasının hemen ardından Genel Merkez, “bu beyanı dikkate almayın” diye buyurmuştu. O nedenle Ajda Hanım konusu hiçbir şey değildir…
Peki, CHP’den Somali ile ilgili olarak bir açıklama yapılacaksa asıl neyin söylenmesi gerekirdi?
Bir sosyal demokrat parti, kafiledeki insanlara takılıp kalır mı? Ne yapar? Dünyadaki bir insanlık dramının “niçin”ini, neden tüm Hıristiyan dünyanın suspus olduğunu anlatabilme ferasetini gösterir. (Feraset: Çabuk kavrama, zihin uyanıklığı)
Somali halkı bu insanlık dışı duruma nasıl gelmiştir? O topraklardaki günahlarda kimlerin vebali vardır? Sorun bakalım kim bu soruların yanıtını biliyor?
Uzun zamandır CHP’deki savrukluğun, siyasi “beceri” sorunundan kaynak bulduğu görüşünde idim. Şimdi, “odaklanma” sorunundan da mustarip olduklarını düşünmeye başladım. Kurumlar için geçerli olan “azim (will), beceri (skill) ve odaklanma (focus)” diye üçlediğimiz sacayağını sağlam bir şekilde oturtacak liderlik ‘feraseti’ CHP’den gelmezse bir başka muhalif hareket onun yerini alacak. Çünkü doğa boşluğu sevmez.
Siyaset popüler kültürden beslenir
Somali’ye giden sanatçıların ‘temsil değerleri’, ‘kıymeti harbiyeleri’ konusunda başlatılan tartışma, CHP elitlerini bile aşan bir ‘paranoyaya’ dönüşmek üzere. Sanırsınız ki, örnek olarak verilen Büyük Türk Sanatçıları “Somali’ye biz de gideceğiz!” diye yırtındılar da kimse onların yüzüne bakmadı…
Siyaset, bizde olduğu gibi tüm dünyada popüler kültür taşıyıcılarının desteğinden beslenir… Geniş kitlelerin sevgisine mazhar olmuş sanatçılar, onları ‘ikna’ etme yolunda ideal mesaj taşıyıcıları olarak devreye girerler… Devleti temsil eden sanatçılar başkadır, halkı temsil edenler başka… Devlet birincisi ile; siyaset, sivil toplum vb ikincisi ile ittifak kurar. Onun için örneğin Cumhuriyet’in 100’üncü yıl konserinde Ahmet Adnan Saygun çalınabilirken, aynı vesile ile yurtiçindeki ve dışındaki halk gösterilerinde Anadolu Ateşi devreye girebilir… Türkiye’deki sosyal demokrasinin halkıyla barışma, onun ‘popüler kültüründen’ gocunmama zamanı çoktan gelmiş de geçiyor sanki…
ABD’nin en önemli ödüllerinden birinin, bizde İbrahim Tatlıses’e tekabül eden Bruce Springsteen’e verildiğini (6 Aralık 2009, Kennedy Center) ve yine örneğin, yıllarca tek kanallı devlet televizyonundan ulusa yeni yıl mesajı sunma görevinin rahmetli Zeki Müren tarafından icra edilmesinin nedeni budur… Aynı görüş çerçevesinde Somali’ye Tarkan’ın davet edilmesi, uluslar arası şöhrete sahip futbolcularımızın ‘mesaj taşıyıcısı’ olarak davet edilmesi savunulmalı; gidenlerin yerine yerleri çok ayrı olan büyük sanat elçilerimizi ortaya atılmamalıydı…
Yoksul çocukları sanatla tanıştıran muhteşem bir sistem olarak hayranlıkla izlediğimiz El Sistema’nın kurucusu Abreu, müziği elit azınlığın elinden kurtarmaya çalıştıklarını söylerken en büyük yardımı devletinden aldığının altını çizmedi mi? Ama El Sistema’yı devlet değil Jose Antonio Abreu kurdu. Tıpkı Müjdat Gezen’in çabalarını hatırlatan saygı değer bir mücadeleyle...
Anlaşılıyor ki basına taslak metin gönderilmiş. Yanlış –genellikle de eski yazılardan birini- gazeteye gönderme şaşkınlığı her köşe yazarının başına gelmemiş midir? Ayrıca CHP’de o kadar çok sürçü lisan o kadar çok iletişim kazası olur ki, bu ne ki…
Kılıçdaroğlu’nu bana taş çıkartan gaflarının listesini vermiştim bir kere de, gazeteden aramışlardı: “Yazı uzu oldu, biraz atın!..”
Hatırlayacaksınız, CHP Genel Balkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Silvan’da 13 şehidin verildiği gergin günlerde “Barışın dilini korumalıyız” diye bir açıklama yapmıştı. Tanrıkulu’nun açıklamasının hemen ardından Genel Merkez, “bu beyanı dikkate almayın” diye buyurmuştu. O nedenle Ajda Hanım konusu hiçbir şey değildir…
Peki, CHP’den Somali ile ilgili olarak bir açıklama yapılacaksa asıl neyin söylenmesi gerekirdi?
Bir sosyal demokrat parti, kafiledeki insanlara takılıp kalır mı? Ne yapar? Dünyadaki bir insanlık dramının “niçin”ini, neden tüm Hıristiyan dünyanın suspus olduğunu anlatabilme ferasetini gösterir. (Feraset: Çabuk kavrama, zihin uyanıklığı)
Somali halkı bu insanlık dışı duruma nasıl gelmiştir? O topraklardaki günahlarda kimlerin vebali vardır? Sorun bakalım kim bu soruların yanıtını biliyor?
Uzun zamandır CHP’deki savrukluğun, siyasi “beceri” sorunundan kaynak bulduğu görüşünde idim. Şimdi, “odaklanma” sorunundan da mustarip olduklarını düşünmeye başladım. Kurumlar için geçerli olan “azim (will), beceri (skill) ve odaklanma (focus)” diye üçlediğimiz sacayağını sağlam bir şekilde oturtacak liderlik ‘feraseti’ CHP’den gelmezse bir başka muhalif hareket onun yerini alacak. Çünkü doğa boşluğu sevmez.
Siyaset popüler kültürden beslenir
Somali’ye giden sanatçıların ‘temsil değerleri’, ‘kıymeti harbiyeleri’ konusunda başlatılan tartışma, CHP elitlerini bile aşan bir ‘paranoyaya’ dönüşmek üzere. Sanırsınız ki, örnek olarak verilen Büyük Türk Sanatçıları “Somali’ye biz de gideceğiz!” diye yırtındılar da kimse onların yüzüne bakmadı…
Siyaset, bizde olduğu gibi tüm dünyada popüler kültür taşıyıcılarının desteğinden beslenir… Geniş kitlelerin sevgisine mazhar olmuş sanatçılar, onları ‘ikna’ etme yolunda ideal mesaj taşıyıcıları olarak devreye girerler… Devleti temsil eden sanatçılar başkadır, halkı temsil edenler başka… Devlet birincisi ile; siyaset, sivil toplum vb ikincisi ile ittifak kurar. Onun için örneğin Cumhuriyet’in 100’üncü yıl konserinde Ahmet Adnan Saygun çalınabilirken, aynı vesile ile yurtiçindeki ve dışındaki halk gösterilerinde Anadolu Ateşi devreye girebilir… Türkiye’deki sosyal demokrasinin halkıyla barışma, onun ‘popüler kültüründen’ gocunmama zamanı çoktan gelmiş de geçiyor sanki…
ABD’nin en önemli ödüllerinden birinin, bizde İbrahim Tatlıses’e tekabül eden Bruce Springsteen’e verildiğini (6 Aralık 2009, Kennedy Center) ve yine örneğin, yıllarca tek kanallı devlet televizyonundan ulusa yeni yıl mesajı sunma görevinin rahmetli Zeki Müren tarafından icra edilmesinin nedeni budur… Aynı görüş çerçevesinde Somali’ye Tarkan’ın davet edilmesi, uluslar arası şöhrete sahip futbolcularımızın ‘mesaj taşıyıcısı’ olarak davet edilmesi savunulmalı; gidenlerin yerine yerleri çok ayrı olan büyük sanat elçilerimizi ortaya atılmamalıydı…
Yoksul çocukları sanatla tanıştıran muhteşem bir sistem olarak hayranlıkla izlediğimiz El Sistema’nın kurucusu Abreu, müziği elit azınlığın elinden kurtarmaya çalıştıklarını söylerken en büyük yardımı devletinden aldığının altını çizmedi mi? Ama El Sistema’yı devlet değil Jose Antonio Abreu kurdu. Tıpkı Müjdat Gezen’in çabalarını hatırlatan saygı değer bir mücadeleyle...