CHP statükoculardan nasıl kurtulur?
26 ŞUBAT 2012
Umarız bugünkü Kurultay, CHP için tam da istedikleri gibi bir ‘Demokrasi Şöleni’ halinde geçer ve de ‘Büyük Fikir ve Büyük Lider’ için adımlar atıldığına dair ilk izlenimleri hep birlikte ediniriz. İktidara yakın durabilen kuvvetli bir muhalefet demokrasinin garantörüdür…
“CHP’de bir devrim yapıyoruz; demokratikleşme devrimi” diyen Kılıçdaroğlu’nun büyük vaadine uygun olarak işe, tüzüğün, örneğin 2. maddesini oluşturan ‘6 Ok’ ilkelerine yeni ekler getirerek başlıyorlar. Her ne kadar ‘devrim’ ve ‘tüzük’ sözcüklerini yanyana düşünmek kolay olmasa da biraz daha genelleyerek, AK Parti’nin ülke çapındaki transformasyonda ayağına takılan bürokratik engellerle nasıl cebelleştiğini düşünecek olursak, bu 6 Ok meselesinin önemi daha da iyi anlaşılabilir.
Dün bizim gazetede Şenay Yıldız’ın yaptığı röportajda CHP’nin ruhunu merkez teşkilatında emekler vererek tecrübeyle okumuş olan Bülent Tanla’nın şu saptamasını -neredeyse yıllardır vurgu yapıp durduğum için- ayrıca önemsiyorum:
“Bugün CHP’nin Türkiye vizyonu yok. Türkiye vizyonu olmadığı için de CHP’de her gün beklemediğimiz şeyler oluyor. (...) CHP’nin de AKP gibi değişimci olması lazım. CHP değişimden yana olduğu her zaman oylarını artırmıştır. Gelenekçi olduğu zaman daima kaybetmiştir. Şimdi ne değişimci; ne de gelenekçi. (...) CHP bence muhafazakârlığa değil de Türk toplumunun özelliklerine yanaşmalı…”
Omurilikten, statükocu veya ‘resmi’ CHP’lilerin transformasyon geçirmiş bir Türkiye’yi anlamlandırma çabası içinde olmadıkları kesin. Bir zamanlar bu sütunlardan ‘omur ilikten’ değil beyinlerinden CHP’li olan arkadaşlara hitaben şöyle demiştim: Sizi bekleyen görevlerden biri hiç şüphesiz ‘kültürel entegrite’ (bütünsellik) meselesini çözmek…
Kurultay, ayağa bir çelme gibi takılan bu temel meselenin çözümü için, ‘Büyük fikir şöleni’nin ortaya saçılabilmesi için, gerekli zeminsel, zihinsel ve bürokratik bariyerleri aşmanın ilk adımını atabilirse, çok hayırlı bir iş yapmış olur.
Bir de ‘Kurtlar’dan bir alıntı yapalım: “Devrimi siyasiler değil liderler yapar…”
Gel de ‘Kurtlar’ı hatırlama...
Hürriyet’te Oya Armutçu’nun ‘HSYK kriteri: Çalış, terfi et’ başlıklı haberini okuduğumda, Çarşamba günü bu sütunlardaki ‘Kurtlara Bak Geleceği Oku’ başlıklı yazımı hatırlamadan edemedim. ‘Kurtlar Vadisi Pusu’nun iki sene kadar önce yayımlanan 115. bölümünden aktardığım ilginç diyaloglar vardı o yazıda. Örneğin:
“Yargıda bilhassa üst mahkemelere gelme şekli liyakata dayalı olarak bağımsız kurullar tarafından sınavla yapılmalı.”
...
“Türkiye’nin laik sistemden seküler sisteme geçmesi, yani din-devlet işlerinin ayrılması, dini grupların bağımsız örgütlenmesi lazım. Yoksa Gladio, dini grupların içine sızabilir.
-Nasıl denetlenir?
-Liyakatle. Laiklik geçici amaçtı; esas amaç seküler olmak... Seküler olan Amerika’nın da, laik olan Fransa’nın da sorunları var ama dinle ilgili meseleleri yok.”
Oya Armutçu’nun haberinden öğrendiğimize göre de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun terfi kriterlerinin başında, yapılan işe lâyık olunup olunmadığının kanıtlanması geliyormuş. Dosyaların yüzde 60’ını karara bağlamayan hakim ve savcılar terfi edemeyeceklermiş. Kurtlar’ın senaryosunda cam fanusa bakarak açtıkları fal, iki yıl sonra da olsa gerçekleşiyor anlaşılan... Tesadüf müdür yoksa ben, Hollywood’un kamuoyu algısını nasıl yönettiğine dair okuduğum makalelerin çok mu fazla etkisi altında kaldım?
Demet Akalın’dan popüler kültüre...
‘The Artist’, bu gece Oscar’da yarışacak. İzlediğimizde hayli etkilenmiştik. Demet Akalın bu filmi izlemek için Akmerkez’de sinemaya girip on dakika tahammül ettikten sonra soluğu dışarıda almış. Sinema görevlilerine de basmış kalayı:
‘Ne biçim film bu! Diyalog yok. Zaten siyah-beyaz. Paramı geri verin!”
Demet Akalın Hanım, tıpkı beyazperdede izlemekten sıkıldığı Oscar adayı artistler gibi popüler kültür ikonlarımızdan biri. ‘Zamanın ruhunu’ geleceğe taşıyan popüler kültürü azımsamaya, hor görmeye kimsenin gücü yetmez. Hele de ‘anlık tüketim’ler için piyasaya sürülen nice popüler kültür ürününü ve bunların içinden sıyrılıp da zamanlara direnerek ‘klasik’ kalmayı başaran eserleri hatırladıkça, azımsayarak şişindiğimiz bu dünyaya çok daha farklı bir gözle bakılması gerektiğini hatırlamakta yarar var.
Hangi ikonun ya da eserin ‘klasik’ olacağını keşke ‘okuyabilseymiş’ Demet Hanım… O zaman torunlarının torunlarına miras kalacak olan ‘Artist’i ilgi ile izlermiş… ‘Sezinleme’ yeteneğidir ki, yaşamı anlamlı, başarılı, esenlikli kılar…
“CHP’de bir devrim yapıyoruz; demokratikleşme devrimi” diyen Kılıçdaroğlu’nun büyük vaadine uygun olarak işe, tüzüğün, örneğin 2. maddesini oluşturan ‘6 Ok’ ilkelerine yeni ekler getirerek başlıyorlar. Her ne kadar ‘devrim’ ve ‘tüzük’ sözcüklerini yanyana düşünmek kolay olmasa da biraz daha genelleyerek, AK Parti’nin ülke çapındaki transformasyonda ayağına takılan bürokratik engellerle nasıl cebelleştiğini düşünecek olursak, bu 6 Ok meselesinin önemi daha da iyi anlaşılabilir.
Dün bizim gazetede Şenay Yıldız’ın yaptığı röportajda CHP’nin ruhunu merkez teşkilatında emekler vererek tecrübeyle okumuş olan Bülent Tanla’nın şu saptamasını -neredeyse yıllardır vurgu yapıp durduğum için- ayrıca önemsiyorum:
“Bugün CHP’nin Türkiye vizyonu yok. Türkiye vizyonu olmadığı için de CHP’de her gün beklemediğimiz şeyler oluyor. (...) CHP’nin de AKP gibi değişimci olması lazım. CHP değişimden yana olduğu her zaman oylarını artırmıştır. Gelenekçi olduğu zaman daima kaybetmiştir. Şimdi ne değişimci; ne de gelenekçi. (...) CHP bence muhafazakârlığa değil de Türk toplumunun özelliklerine yanaşmalı…”
Omurilikten, statükocu veya ‘resmi’ CHP’lilerin transformasyon geçirmiş bir Türkiye’yi anlamlandırma çabası içinde olmadıkları kesin. Bir zamanlar bu sütunlardan ‘omur ilikten’ değil beyinlerinden CHP’li olan arkadaşlara hitaben şöyle demiştim: Sizi bekleyen görevlerden biri hiç şüphesiz ‘kültürel entegrite’ (bütünsellik) meselesini çözmek…
Kurultay, ayağa bir çelme gibi takılan bu temel meselenin çözümü için, ‘Büyük fikir şöleni’nin ortaya saçılabilmesi için, gerekli zeminsel, zihinsel ve bürokratik bariyerleri aşmanın ilk adımını atabilirse, çok hayırlı bir iş yapmış olur.
Bir de ‘Kurtlar’dan bir alıntı yapalım: “Devrimi siyasiler değil liderler yapar…”
Gel de ‘Kurtlar’ı hatırlama...
Hürriyet’te Oya Armutçu’nun ‘HSYK kriteri: Çalış, terfi et’ başlıklı haberini okuduğumda, Çarşamba günü bu sütunlardaki ‘Kurtlara Bak Geleceği Oku’ başlıklı yazımı hatırlamadan edemedim. ‘Kurtlar Vadisi Pusu’nun iki sene kadar önce yayımlanan 115. bölümünden aktardığım ilginç diyaloglar vardı o yazıda. Örneğin:
“Yargıda bilhassa üst mahkemelere gelme şekli liyakata dayalı olarak bağımsız kurullar tarafından sınavla yapılmalı.”
...
“Türkiye’nin laik sistemden seküler sisteme geçmesi, yani din-devlet işlerinin ayrılması, dini grupların bağımsız örgütlenmesi lazım. Yoksa Gladio, dini grupların içine sızabilir.
-Nasıl denetlenir?
-Liyakatle. Laiklik geçici amaçtı; esas amaç seküler olmak... Seküler olan Amerika’nın da, laik olan Fransa’nın da sorunları var ama dinle ilgili meseleleri yok.”
Oya Armutçu’nun haberinden öğrendiğimize göre de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun terfi kriterlerinin başında, yapılan işe lâyık olunup olunmadığının kanıtlanması geliyormuş. Dosyaların yüzde 60’ını karara bağlamayan hakim ve savcılar terfi edemeyeceklermiş. Kurtlar’ın senaryosunda cam fanusa bakarak açtıkları fal, iki yıl sonra da olsa gerçekleşiyor anlaşılan... Tesadüf müdür yoksa ben, Hollywood’un kamuoyu algısını nasıl yönettiğine dair okuduğum makalelerin çok mu fazla etkisi altında kaldım?
Demet Akalın’dan popüler kültüre...
‘The Artist’, bu gece Oscar’da yarışacak. İzlediğimizde hayli etkilenmiştik. Demet Akalın bu filmi izlemek için Akmerkez’de sinemaya girip on dakika tahammül ettikten sonra soluğu dışarıda almış. Sinema görevlilerine de basmış kalayı:
‘Ne biçim film bu! Diyalog yok. Zaten siyah-beyaz. Paramı geri verin!”
Demet Akalın Hanım, tıpkı beyazperdede izlemekten sıkıldığı Oscar adayı artistler gibi popüler kültür ikonlarımızdan biri. ‘Zamanın ruhunu’ geleceğe taşıyan popüler kültürü azımsamaya, hor görmeye kimsenin gücü yetmez. Hele de ‘anlık tüketim’ler için piyasaya sürülen nice popüler kültür ürününü ve bunların içinden sıyrılıp da zamanlara direnerek ‘klasik’ kalmayı başaran eserleri hatırladıkça, azımsayarak şişindiğimiz bu dünyaya çok daha farklı bir gözle bakılması gerektiğini hatırlamakta yarar var.
Hangi ikonun ya da eserin ‘klasik’ olacağını keşke ‘okuyabilseymiş’ Demet Hanım… O zaman torunlarının torunlarına miras kalacak olan ‘Artist’i ilgi ile izlermiş… ‘Sezinleme’ yeteneğidir ki, yaşamı anlamlı, başarılı, esenlikli kılar…