CHP’de liderin irade beyanı şart!
11 mart 2011
Biraz geriden alarak gelelim. CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nun kendisini sempatik bile kılabilecek ufak tefek ‘dil sürçmelerini’ de bir kenara bırakalım… İletişim açısından ‘majör eksiler’ olarak kayda geçebilecek suskunluklarını hatırlayalım…
Mesela, Süheyl Batum’un “Kâğıttan kaplan” olayının üstünü örtmesini; Muharrem İnce’nin 29 Ekim gafını görmezden gelmesini; Gürsel Tekin’in canlı yayında iki CHP üst düzey yetkilisini azarlaması karşısında sesini soluğunu çıkarmamasını...
Medyanın, bana sorarsanız haddini aşarak “Sarışın” diye andığı İklim Bayraktar olayında hangi liderlik iradesini gördük?… Yoksa liderlik algısı alanı, bütün ‘müphemiyeti’ (belirsizliği) ile eşi dostu vasıtasıyla sağa sola mesaj yollayan Deniz Baykal’a mı bırakılmalı?
53 gün önce göreve getirdiğiniz, sonra da Başkan Yardımcınız olan Gürsel Bey’in bir tür ‘mobbing’i üzerine görevinden istifa ettiği iddia edilen ve atanmasını pek çok aklı selim sahibinin heyecanla karşıladığı Nebil İlseven olayında hangi irade beyanında bulundunuz? Hangi ‘lider iradesini’ ortaya koydunuz? Ortada sadece Gürsel Tekin Bey’in “İstifalar tek taraflıdır, arkadaşımız istifa etmiştir; il başkanlığı yapacak düzeyde çok sayıda arkadaşımız var… Taksim’in göbeğinde 3 bin gazeteci yürüyorsa ve orada CHP yoksa, ben de onu yok sayarım… Ben il başkanı atandığımda bir tek adam değiştirmedim, bu bir yönetim sorunu değil başarısızlıktır…” şeklindeki açıklamaları var… Nerede aramalıyız lider iradesini?..
Ne demek istediğimizi taze bir örnekle anlatmaya çalışalım: Beğenirsiniz beğenmezsiniz, içeriğine katılırsınız katılmazsınız, ancak şunu teslim etmekten kaçamazsınız: Adnan Polat’ın dün gazetelerde yer alan ‘irade beyanı’ tipik bir lider yaklaşımıdır. Bizim altını çizmek istediğimiz ‘içerik’ meselesi değildir. Bir ‘duruş’ meselesidir.
Algılamaları ancak doğru ve sağlam bir duruşla etkileyebilirsiniz, idare-i maslahatçılıkla değil… İdare-i maslahatçı tutumların, geçiştirmelerin, tıpkı haberimiz olmadan fotoğrafımızın çekilmesi gibi kamu vicdanı tarafından aynı suskunlukla kayda alındığından kuşkunuz olmasın.
Harem’e bir daldım ki, sormayın!..
Haydi itiraf edeyim… Muhteşem Yüzyıl – Aşk-ı Derun dizisini ilk günden itibaren izliyorum. Her çarşamba ekran başına geçemediğim için Digiturk Plus imdadıma yetişiyor. Ya 322’inci kanaldaki HD yayını kaydediyorum, ya da bir iki gün sonra VOD’da düşüyor (Video on Demand – Seç İzle Portalı); oradan izliyorum… (Amma teknolojiğim değil mi?..)
Muhteşem Yüzyıl’la birlikte Türkiye birden popüler kültürün popüler tarihle bağlantısını keşfetti.
Önümde muhteşem bir kitap duruyor. Adı Harem… Kapakta Hürrem Sultan’ın 19’uncu yüzyılda yapılmış (Anonim) yağlıboya tablosu var. Mükemmel bir baskı, cilt ve fotoğraflar… Harem’le ilgili bugüne kadar pek çok dokümanla karşılaştım. Bu kadar başarılısını az gördüm.
Kitabı, pekçok kıymetli eserde imzası bulunan, değerli sanat tarihçileri yetiştirmiş, “hocaların hocası” Prof. Dr. Nurhan Atasoy hanımefendi yazmış. Bilkent Kültür Girişimi (BKG) Yayınları yönetiminde yayına hazırlanmış. Grafik tasarımı Erkal Yavi ustaya ait… Matbaa ise nitelikli işlere imza atan Promat… 200 sayfa… İş ve / veya özel ilişkimiz olan tüm yabancı dostlara gözümüz kapalı verebileceğimiz bir armağan…
Kitabın önce İngilizce çevirisi çıkarılmış. Nerede satılacak? 55 Müze mağazasında. Yıllardır beklenen bir medenî adım gerçekleşmiş ve Müze Mağazaları özelleştirilmiş. İhaleyi Bilkent Holding’in şirketlerinden biri olan Bilintur almış. O da bu işleri yönetmek ve yürütmek üzere Bilkent Kültür Girişimi’ni kurmuş… Şimdi BKG hazırladığı replikalar ve yayınlarla zenginleştirdiği müze mağazalarında milli kültür mirasımızın hem yabancılara hem de kendimize ulaşması için çaba harcıyor.
Bu, trilyonlar kazanılacak büyük bir ticari yatırım değil. Ben işi daha çok Bilkent Holding’in kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak görüyorum ve bu nedenle gönülden destekliyor ve kutluyorum.
Umalım bir an önce Harem’in Türkçesi de çıksın ve sadece müze mağazalarında değil, tüm büyük kitapçılarda satılsın…
Mesela, Süheyl Batum’un “Kâğıttan kaplan” olayının üstünü örtmesini; Muharrem İnce’nin 29 Ekim gafını görmezden gelmesini; Gürsel Tekin’in canlı yayında iki CHP üst düzey yetkilisini azarlaması karşısında sesini soluğunu çıkarmamasını...
Medyanın, bana sorarsanız haddini aşarak “Sarışın” diye andığı İklim Bayraktar olayında hangi liderlik iradesini gördük?… Yoksa liderlik algısı alanı, bütün ‘müphemiyeti’ (belirsizliği) ile eşi dostu vasıtasıyla sağa sola mesaj yollayan Deniz Baykal’a mı bırakılmalı?
53 gün önce göreve getirdiğiniz, sonra da Başkan Yardımcınız olan Gürsel Bey’in bir tür ‘mobbing’i üzerine görevinden istifa ettiği iddia edilen ve atanmasını pek çok aklı selim sahibinin heyecanla karşıladığı Nebil İlseven olayında hangi irade beyanında bulundunuz? Hangi ‘lider iradesini’ ortaya koydunuz? Ortada sadece Gürsel Tekin Bey’in “İstifalar tek taraflıdır, arkadaşımız istifa etmiştir; il başkanlığı yapacak düzeyde çok sayıda arkadaşımız var… Taksim’in göbeğinde 3 bin gazeteci yürüyorsa ve orada CHP yoksa, ben de onu yok sayarım… Ben il başkanı atandığımda bir tek adam değiştirmedim, bu bir yönetim sorunu değil başarısızlıktır…” şeklindeki açıklamaları var… Nerede aramalıyız lider iradesini?..
Ne demek istediğimizi taze bir örnekle anlatmaya çalışalım: Beğenirsiniz beğenmezsiniz, içeriğine katılırsınız katılmazsınız, ancak şunu teslim etmekten kaçamazsınız: Adnan Polat’ın dün gazetelerde yer alan ‘irade beyanı’ tipik bir lider yaklaşımıdır. Bizim altını çizmek istediğimiz ‘içerik’ meselesi değildir. Bir ‘duruş’ meselesidir.
Algılamaları ancak doğru ve sağlam bir duruşla etkileyebilirsiniz, idare-i maslahatçılıkla değil… İdare-i maslahatçı tutumların, geçiştirmelerin, tıpkı haberimiz olmadan fotoğrafımızın çekilmesi gibi kamu vicdanı tarafından aynı suskunlukla kayda alındığından kuşkunuz olmasın.
Harem’e bir daldım ki, sormayın!..
Haydi itiraf edeyim… Muhteşem Yüzyıl – Aşk-ı Derun dizisini ilk günden itibaren izliyorum. Her çarşamba ekran başına geçemediğim için Digiturk Plus imdadıma yetişiyor. Ya 322’inci kanaldaki HD yayını kaydediyorum, ya da bir iki gün sonra VOD’da düşüyor (Video on Demand – Seç İzle Portalı); oradan izliyorum… (Amma teknolojiğim değil mi?..)
Muhteşem Yüzyıl’la birlikte Türkiye birden popüler kültürün popüler tarihle bağlantısını keşfetti.
Önümde muhteşem bir kitap duruyor. Adı Harem… Kapakta Hürrem Sultan’ın 19’uncu yüzyılda yapılmış (Anonim) yağlıboya tablosu var. Mükemmel bir baskı, cilt ve fotoğraflar… Harem’le ilgili bugüne kadar pek çok dokümanla karşılaştım. Bu kadar başarılısını az gördüm.
Kitabı, pekçok kıymetli eserde imzası bulunan, değerli sanat tarihçileri yetiştirmiş, “hocaların hocası” Prof. Dr. Nurhan Atasoy hanımefendi yazmış. Bilkent Kültür Girişimi (BKG) Yayınları yönetiminde yayına hazırlanmış. Grafik tasarımı Erkal Yavi ustaya ait… Matbaa ise nitelikli işlere imza atan Promat… 200 sayfa… İş ve / veya özel ilişkimiz olan tüm yabancı dostlara gözümüz kapalı verebileceğimiz bir armağan…
Kitabın önce İngilizce çevirisi çıkarılmış. Nerede satılacak? 55 Müze mağazasında. Yıllardır beklenen bir medenî adım gerçekleşmiş ve Müze Mağazaları özelleştirilmiş. İhaleyi Bilkent Holding’in şirketlerinden biri olan Bilintur almış. O da bu işleri yönetmek ve yürütmek üzere Bilkent Kültür Girişimi’ni kurmuş… Şimdi BKG hazırladığı replikalar ve yayınlarla zenginleştirdiği müze mağazalarında milli kültür mirasımızın hem yabancılara hem de kendimize ulaşması için çaba harcıyor.
Bu, trilyonlar kazanılacak büyük bir ticari yatırım değil. Ben işi daha çok Bilkent Holding’in kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak görüyorum ve bu nedenle gönülden destekliyor ve kutluyorum.
Umalım bir an önce Harem’in Türkçesi de çıksın ve sadece müze mağazalarında değil, tüm büyük kitapçılarda satılsın…