CHP’den iki majör hata
27 NİSAN 2012
Sadece ben değil; Başbakan da söylüyor; demokrasinin sağlıklı çalışabilmesi için güçlü bir iktidarın yanında sağlam bir muhalefet işin olmazsa olmazı. CHP ile ilgili getirdiğimiz bütün eleştirilerin özünde bu ‘sağlamlık’ talebimizden öte bir başka niyet aranmamalıdır.
Siyasi iletişimin stratejik boyutu hiç bu kadar ayan beyan ortada olmamıştı. Taktik de net bir şekilde görünüyor: Başbakan, Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarını tarihle uğraştırıyor. Kâh Dersim’e gönderiyor, kâh ahır yapıldığını iddia ettiği camilere, kâh İsmet Paşa’ya; ama çoklukla tek partili dönemin 1935 sonrasına; hoyrat, faşizan yıllarına...
Kemal Bey ve arkadaşları her zamanki reaktif tavırlarıyla geçmişten söz eder durur, kendilerini geçmişle özdeşleştirip aklamaya çalışırlarken Tayyip Bey dönüyor sadece ve sadece partisinin, ülkesinin, bölgenin ve dünyanın geleceğinden söz ediyor. Şu düsturu çok iyi biliyor:
İnsanlar geleceği satın alır, geçmişi satarlar.
Başbakan Kemal Bey’i ikinci alanda da fena tongaya bastırıyor:
Bireysel saldırı ve hasar stratejisi. Bana gelen araştırmaların üç mişli Tayyip Bey’e gidiyordur. Benden çok daha iyi görüyordur, Kemal Bey’in beğeni puanlarının kendisininkinin beşte birinden az düzeyde olduğunu.
Bu durumda kitap ne diyor?
Kendinden bu kadar az beğeni puanına sahip olan birisine kesinlikle saldırmayacaksın. Çünkü bir susuverir sürekli ona puan yazmaya başlarsın. Oysa Tayyip Bey Kemal Bey’in durmayacağını da biliyor. Nitekim Kemal Bey dönüyor, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en yüksek itibar puanlarına sahip olan Tayyip Erdoğan gibi bir lidere cepheden saldırıyor: “Hırsız, hortumcu, yalancı, ödlek...”
Kendisini gerçekten insan olarak sevdiğimi bir kez daha ifade etmem gereken Sayın Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, insanları peşlerinden sürükleyecek ‘büyük fikir’i ortaya koyamamışken; taktik planda iki majör hata daha yapmayı sürdürüyorlar.
Terörü teorize etmek...
77 kişiyi öldüren Breivik geçenlerde ‘suçsuzum’ dedi. Son haber olarak da ‘Bana deli diye iftira atıyorlar’ dediğini okuduk.
Breivik’i ciddiye almak gerek.
Malum, kendisi o korkunç gün internet üzerinden tam 1516 sayfalık bir metin yayımlamıştı. Faşizmi teorize etmeye çabalayan o metin, ‘Bir Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi-2083’ başlığını taşıyordu.
Bir romanın anti- kahramanı olarak bakıldığında mahkemedeki ‘saldırılar devam edecek’ türden beyanatlarıyla, ‘çiçek, böcek, huzur, laylaylom’ ülkesi olarak algılanan Norveç’in ‘korkulu rüyası’ olmaya da devam edecek demektir. İskandinav ülkelerinin ‘hastası’ olan ecnebi aydınlarımızın ‘iğrenç ötesi maniac’ deyip unutmayı arzu ettikleri Breivik’in, 77 kişinin katili olması ile tek bir insanın canını alması arasında ‘çarpan etkisi’nin dışında bir anlam farkı yok elbette.
Güvenilir bir hayat içinde yaşamadığımızdan, Breivik dahil, dünya üzerindeki tüm meşhur ‘insanımsı’ları bir ‘uç örnek’ olarak büyüteç altına almakta ve bir ‘görme’ çalışması yapmakta yarar var. Bu konuda özellikle psikiyatr’ların söylediklerine kulak vermeli. Romanlar da bu ‘görme’ çalışması için idealdir. (İlk aklıma gelen, Truman Capote’nin ‘In Cold Blood’u... ‘Soğukkanlılıkla’ diye Türkçeye çevrilip yayınlanan bu muhteşem kitabın filmini de izlemiştik.)
Breivik örneği, psikopatlığının zerrece farkında olmayan ama ‘teorize etme’ye fazlasıyla yatkın ve tüm bilgisini araç olarak kullanıp, eğip büküp yamultarak pekala ‘mantıklı konuşuyor’ izlenimi veren insanları da akla getiriyor.
‘Delidir’ deyip geçilebilir mi?
O, terörü teorize etmeye kalkışmıştı. Dünyayı kendisine inandırması elbette mümkün değil ama pekâla taraftar da toplayabilen ‘teorize edilmiş halde paketlenerek sunulan’ başkaca ne tür saçmalıklara maruz kaldığımızın acaba farkında mıyız?
Rahmetli Kemal Tahir’in allame-i cihan olsa bile ‘saygısızlık’ boyutunda davranış kusuru olan gelişmemiş ruhları sofrasına neden oturtmadığını Breivik türünden haberleri izledikçe daha iyi anlıyorum.
Siyasi iletişimin stratejik boyutu hiç bu kadar ayan beyan ortada olmamıştı. Taktik de net bir şekilde görünüyor: Başbakan, Kemal Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarını tarihle uğraştırıyor. Kâh Dersim’e gönderiyor, kâh ahır yapıldığını iddia ettiği camilere, kâh İsmet Paşa’ya; ama çoklukla tek partili dönemin 1935 sonrasına; hoyrat, faşizan yıllarına...
Kemal Bey ve arkadaşları her zamanki reaktif tavırlarıyla geçmişten söz eder durur, kendilerini geçmişle özdeşleştirip aklamaya çalışırlarken Tayyip Bey dönüyor sadece ve sadece partisinin, ülkesinin, bölgenin ve dünyanın geleceğinden söz ediyor. Şu düsturu çok iyi biliyor:
İnsanlar geleceği satın alır, geçmişi satarlar.
Başbakan Kemal Bey’i ikinci alanda da fena tongaya bastırıyor:
Bireysel saldırı ve hasar stratejisi. Bana gelen araştırmaların üç mişli Tayyip Bey’e gidiyordur. Benden çok daha iyi görüyordur, Kemal Bey’in beğeni puanlarının kendisininkinin beşte birinden az düzeyde olduğunu.
Bu durumda kitap ne diyor?
Kendinden bu kadar az beğeni puanına sahip olan birisine kesinlikle saldırmayacaksın. Çünkü bir susuverir sürekli ona puan yazmaya başlarsın. Oysa Tayyip Bey Kemal Bey’in durmayacağını da biliyor. Nitekim Kemal Bey dönüyor, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en yüksek itibar puanlarına sahip olan Tayyip Erdoğan gibi bir lidere cepheden saldırıyor: “Hırsız, hortumcu, yalancı, ödlek...”
Kendisini gerçekten insan olarak sevdiğimi bir kez daha ifade etmem gereken Sayın Kılıçdaroğlu ve arkadaşları, insanları peşlerinden sürükleyecek ‘büyük fikir’i ortaya koyamamışken; taktik planda iki majör hata daha yapmayı sürdürüyorlar.
Terörü teorize etmek...
77 kişiyi öldüren Breivik geçenlerde ‘suçsuzum’ dedi. Son haber olarak da ‘Bana deli diye iftira atıyorlar’ dediğini okuduk.
Breivik’i ciddiye almak gerek.
Malum, kendisi o korkunç gün internet üzerinden tam 1516 sayfalık bir metin yayımlamıştı. Faşizmi teorize etmeye çabalayan o metin, ‘Bir Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi-2083’ başlığını taşıyordu.
Bir romanın anti- kahramanı olarak bakıldığında mahkemedeki ‘saldırılar devam edecek’ türden beyanatlarıyla, ‘çiçek, böcek, huzur, laylaylom’ ülkesi olarak algılanan Norveç’in ‘korkulu rüyası’ olmaya da devam edecek demektir. İskandinav ülkelerinin ‘hastası’ olan ecnebi aydınlarımızın ‘iğrenç ötesi maniac’ deyip unutmayı arzu ettikleri Breivik’in, 77 kişinin katili olması ile tek bir insanın canını alması arasında ‘çarpan etkisi’nin dışında bir anlam farkı yok elbette.
Güvenilir bir hayat içinde yaşamadığımızdan, Breivik dahil, dünya üzerindeki tüm meşhur ‘insanımsı’ları bir ‘uç örnek’ olarak büyüteç altına almakta ve bir ‘görme’ çalışması yapmakta yarar var. Bu konuda özellikle psikiyatr’ların söylediklerine kulak vermeli. Romanlar da bu ‘görme’ çalışması için idealdir. (İlk aklıma gelen, Truman Capote’nin ‘In Cold Blood’u... ‘Soğukkanlılıkla’ diye Türkçeye çevrilip yayınlanan bu muhteşem kitabın filmini de izlemiştik.)
Breivik örneği, psikopatlığının zerrece farkında olmayan ama ‘teorize etme’ye fazlasıyla yatkın ve tüm bilgisini araç olarak kullanıp, eğip büküp yamultarak pekala ‘mantıklı konuşuyor’ izlenimi veren insanları da akla getiriyor.
‘Delidir’ deyip geçilebilir mi?
O, terörü teorize etmeye kalkışmıştı. Dünyayı kendisine inandırması elbette mümkün değil ama pekâla taraftar da toplayabilen ‘teorize edilmiş halde paketlenerek sunulan’ başkaca ne tür saçmalıklara maruz kaldığımızın acaba farkında mıyız?
Rahmetli Kemal Tahir’in allame-i cihan olsa bile ‘saygısızlık’ boyutunda davranış kusuru olan gelişmemiş ruhları sofrasına neden oturtmadığını Breivik türünden haberleri izledikçe daha iyi anlıyorum.