'Cin fikir', siyasette bazen ters teper
16 Eylül 2009 Akşam Gazetesi
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın siyasi iletişim adına ne büyük bir hata içinde olduğunu dile getirmeden önce gelin tarihe 'soyut' ve 'fantastik' bir yolculuk yapalım...
Yıl 1919... Aylardan mayıs... Günlerden pazartesi... Ayın 19'u...
Osmanlı Ordusu'nun birkaç subayı arkadaşlarıyla birlikte Samsun'da karaya çıkıyorlar. Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir'i çağırttırıyor ve yanındakilerin de dinlemesini sağlayacak şekilde talimatını veriyor: 'Efendiler!.. Efkar-ı umumiyenin encamını ve atiye matuf icraatlarımız hususundaki maksadımıza memalik-i Osmaniye üzerinde yaşayan ahalinin hangi nispette sahip çıktığını idrak etmek üzere behemhal bir anket çalışması yapılmalıdır!'
Mustafa Kemal üç konuda kamuoyu yoklamasının yapılmasını ister...
Bir: Yıllardır savaşan ve son 12 yılda erkeklerinin üçte birini kaybetmiş olan Anadolu insanı, '7 düvele' karşı verilecek bir kurtuluş savaşında erkeklerinin büyükçe bir kısmını daha kaybetmek üzere kanlı bir savaşa girmeyi ne kadar istemektedir?
İki: Savaş'ın hemen sonrasında Padişahlığın ortadan kaldırılıp Cumhuriyet'in ilan edilmesinden kaç kişi yanadır?
Üç: Ondan da kısa bir süre sonra Hilafet'in de kaldırılmasını kaç kişi tasvip etmektedir?
Diyelim ki, böyle oldu... Talimat yerine getirildi... Ne sonuç çıkardı dersiniz?..
Peki, çıkan sonuç, Kemal Tahir'in ifadesiyle, 'Acı çeken büyük insanlığı ile anlatılması' gereken, Nazım Hikmet'in deyişiyle 'Kahreden ve yaratan' Anadolu insanının 'korkak ve teslimiyetçi' olduğunu mu gösterirdi?..
İkinci soyutlama önerisi: Kıbrıs sorununun en civcivli, ilişkilerin en gergin olduğu bir dönemde, kalkıp bir referandum yapsaydınız ve halka sorsaydınız: 'Yunanistan'a karşı savaş açalım mı?'... Gelecek yanıt ne olurdu sanırsınız?.. Tabii ki açık ara, kocaman bir 'Evet!!!'... Ne yapacaktınız?.. Savaş mı açacaktınız?..
Öğrencilere referandum yapın ve sorun: 'Okulları kapatalım mı?'... Çıkacak net sonucu ben biliyorum. Siz de biliyorsunuz. Ne yapacaksınız? Okulları kapatacak mısınız?..
Demek ki, her zaman her şey hedef kitleye sorularak sonuca varılamaz... Ve sadece bu nedenle referandum bir karar için 'altlık' oluşturma aracı değil, bir tür siyasi manipülasyon vasıtasıdır...
Şimdi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın siyasi iletişim adına giriştiği 'referandum numarası'nı bu açıdan ele alalım...
1. Mübarek Ramazan ayının son günlerinin yaşandığı, dini duyguların zirve yaptığı bir zaman diliminden geçilirken; kalkıp 'İçkili Bölge', 'Şarap yasaklanmalı mı yasaklanmamalı mı' tartışmasını gündeme getirmek, hangi akla hizmet eder?...
2. Sayın Başkan'ın şu sözünü hatırlayalım: 'İçki yasağı diye bir şey yok. Referandumla Bahçeli halkının eğilimini öğreneceğiz. Halk daha fazla içkili mekan açılmasını isterse, bunu ben teşvik edeceğim'... Buradan çıkan sonuç şudur: Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, Gökçek, referanduma gidilirse hangi sonucun çıkacağını biliyor. CHP'yi sıkıştırmaya kalkıyor... Bu yaklaşım çok 'cin fikirliymiş' izlenimi yaratsa dahi, kamu vicdanı bu tür, karşısındakini 'ketempereye getirme algısı' yaratacak durumlara sebebiyet verenleri asla affetmez...
3. 'Ankara'da şarap içilecek yerleri tespit ettiriyorum. İstediğiniz kadar içip sarhoş olabilirsiniz' sözleri provokatif, itici, rencide edici ve 'ayırıcı' bir yaklaşımın ifadeleridir. Seçmen davranışlarını olumlu yönde etkileyen 'Toplayıcı - birleştirici' değil... Yaratılmak istenen hava, CHP'lilerin içip sarhoş olmak istedikleri doğrultusundadır ve bunun gerçekle bir ilgisi yoktur...
Eskrimde insanın en zayıf olduğu anın saldırıya geçmek için son kararını verdiği zaman birimi olduğu söylenir... Yani rakibin en zayıf olduğunu tespit ettiğinizi sandığınız an... Öldürücü darbeyi alma ihtimalinizin en büyük olduğu an da işte o hamleye başladığınız saniye birimi imiş...
Siyasi kurnazlıkla ne kadar uyuşuyor...
Değil mi?..
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın siyasi iletişim adına ne büyük bir hata içinde olduğunu dile getirmeden önce gelin tarihe 'soyut' ve 'fantastik' bir yolculuk yapalım...
Yıl 1919... Aylardan mayıs... Günlerden pazartesi... Ayın 19'u...
Osmanlı Ordusu'nun birkaç subayı arkadaşlarıyla birlikte Samsun'da karaya çıkıyorlar. Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir'i çağırttırıyor ve yanındakilerin de dinlemesini sağlayacak şekilde talimatını veriyor: 'Efendiler!.. Efkar-ı umumiyenin encamını ve atiye matuf icraatlarımız hususundaki maksadımıza memalik-i Osmaniye üzerinde yaşayan ahalinin hangi nispette sahip çıktığını idrak etmek üzere behemhal bir anket çalışması yapılmalıdır!'
Mustafa Kemal üç konuda kamuoyu yoklamasının yapılmasını ister...
Bir: Yıllardır savaşan ve son 12 yılda erkeklerinin üçte birini kaybetmiş olan Anadolu insanı, '7 düvele' karşı verilecek bir kurtuluş savaşında erkeklerinin büyükçe bir kısmını daha kaybetmek üzere kanlı bir savaşa girmeyi ne kadar istemektedir?
İki: Savaş'ın hemen sonrasında Padişahlığın ortadan kaldırılıp Cumhuriyet'in ilan edilmesinden kaç kişi yanadır?
Üç: Ondan da kısa bir süre sonra Hilafet'in de kaldırılmasını kaç kişi tasvip etmektedir?
Diyelim ki, böyle oldu... Talimat yerine getirildi... Ne sonuç çıkardı dersiniz?..
Peki, çıkan sonuç, Kemal Tahir'in ifadesiyle, 'Acı çeken büyük insanlığı ile anlatılması' gereken, Nazım Hikmet'in deyişiyle 'Kahreden ve yaratan' Anadolu insanının 'korkak ve teslimiyetçi' olduğunu mu gösterirdi?..
İkinci soyutlama önerisi: Kıbrıs sorununun en civcivli, ilişkilerin en gergin olduğu bir dönemde, kalkıp bir referandum yapsaydınız ve halka sorsaydınız: 'Yunanistan'a karşı savaş açalım mı?'... Gelecek yanıt ne olurdu sanırsınız?.. Tabii ki açık ara, kocaman bir 'Evet!!!'... Ne yapacaktınız?.. Savaş mı açacaktınız?..
Öğrencilere referandum yapın ve sorun: 'Okulları kapatalım mı?'... Çıkacak net sonucu ben biliyorum. Siz de biliyorsunuz. Ne yapacaksınız? Okulları kapatacak mısınız?..
Demek ki, her zaman her şey hedef kitleye sorularak sonuca varılamaz... Ve sadece bu nedenle referandum bir karar için 'altlık' oluşturma aracı değil, bir tür siyasi manipülasyon vasıtasıdır...
Şimdi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın siyasi iletişim adına giriştiği 'referandum numarası'nı bu açıdan ele alalım...
1. Mübarek Ramazan ayının son günlerinin yaşandığı, dini duyguların zirve yaptığı bir zaman diliminden geçilirken; kalkıp 'İçkili Bölge', 'Şarap yasaklanmalı mı yasaklanmamalı mı' tartışmasını gündeme getirmek, hangi akla hizmet eder?...
2. Sayın Başkan'ın şu sözünü hatırlayalım: 'İçki yasağı diye bir şey yok. Referandumla Bahçeli halkının eğilimini öğreneceğiz. Halk daha fazla içkili mekan açılmasını isterse, bunu ben teşvik edeceğim'... Buradan çıkan sonuç şudur: Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, Gökçek, referanduma gidilirse hangi sonucun çıkacağını biliyor. CHP'yi sıkıştırmaya kalkıyor... Bu yaklaşım çok 'cin fikirliymiş' izlenimi yaratsa dahi, kamu vicdanı bu tür, karşısındakini 'ketempereye getirme algısı' yaratacak durumlara sebebiyet verenleri asla affetmez...
3. 'Ankara'da şarap içilecek yerleri tespit ettiriyorum. İstediğiniz kadar içip sarhoş olabilirsiniz' sözleri provokatif, itici, rencide edici ve 'ayırıcı' bir yaklaşımın ifadeleridir. Seçmen davranışlarını olumlu yönde etkileyen 'Toplayıcı - birleştirici' değil... Yaratılmak istenen hava, CHP'lilerin içip sarhoş olmak istedikleri doğrultusundadır ve bunun gerçekle bir ilgisi yoktur...
Eskrimde insanın en zayıf olduğu anın saldırıya geçmek için son kararını verdiği zaman birimi olduğu söylenir... Yani rakibin en zayıf olduğunu tespit ettiğinizi sandığınız an... Öldürücü darbeyi alma ihtimalinizin en büyük olduğu an da işte o hamleye başladığınız saniye birimi imiş...
Siyasi kurnazlıkla ne kadar uyuşuyor...
Değil mi?..