Cumhurbaşkanını küçük düşürmeyin
26 EYLÜL 2007
Dün Habertürk’de ilginç bir sahne vardı. Daha doğrusu iki sahne... Önce Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül konuştu. Canlı olarak verilen bu konuşmanın hemen ardından George W. Bush’un Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşma verildi.
Bizim Cumhurbaşkanı Hacettepe Üniversitesi’nde konuştu. Vesile, akademik yılın açılışı.
Şimdi hemen tavsiyemi söyleyeyim: Sayın Cumhurbaşkanı derhal dünkü Habertürk haberinin bant kaydını istetmeli. Ve önce kendini sonra da hemen arkasına eklenmiş olan Bush’un konuşmasını izlemeli...
ABD halkı ve dünya medyası tarafından maymuna benzetilen, tarihin en antipatik ve geri zekalı ABD başkanı olarak nitelenen Bush bile konuşma tekniği açısından çok daha iyi idi... Cumhurbaşkanı Gül bu durumu hak etmiyor...
Sürekli başı önünde kağıttan okudu. Zamanı yokmuş herhalde çalışamamış. Ama olmaz. Gül’e bu reva görülemez. Abdullah Gül yıllarca üniversitede ders vermiştir. Kâğıda bakmadan akıcı konuşmayı iyi bilir. “Hayal” sözcüğünü “Sokrates”in ismini yanlış telaffuz etmez. Hem de üniversite ortamında. Kimsenin onu küçük düşürmeye hakkı yoktur... Kendisinin ise asla...
Kadınlar asla affetmiyor
Epik oyunculuk tarihine kim yolculuk yapsa mutlaka karşısına çıkacak ilk isim Helene Weigel olacaktır. Bertolt Brecht’in yaşamına damgasını vuran eşi... 1923’te tanışmışlar. 1924’te oğulları Stefan doğmuş. 5 yıl sonra evlenebilmişler. Çünkü Brecht ilk eşi opera sanatçısı Marianne Zoff’dan ancak o zaman boşanmış. Bir yıl sonra kızları Barbara dünyaya gelmiş... Brecht’in bu dünyadan ayrıldığı 1956 yılına kadar hem evlilikleri sürmüş hem de beraberlikleri. Brecht, örneğin Fritz Lang’a küsme ve Hollywood’la bağlarını koparma pahasına bile olsa her zaman Helene Weigel’i korumuş kollamış. Son nefesini verene kadar onu sevmiş...
Şimdi gelin Helene Weigel’in tarihe geçmiş ünlü sözüne kulak verelim. Bakın, Weigel Brecht’in sadakati konusunda onun ölümünden yıllar sonra bile ne demiş: "Sadıktı, ama bütün kadınlara!"
Yani fukara Brecht, elele kol kola geçen o 32 yıllık üretici, sanat dolu, birlikte ulaşılmış başarılarla bezenmiş yıllara rağmen yaranamamış eşine. Bir de onca yıl mutluluğa rağmen bir gün yollarını ayırsalardı, ünlü sanat ve felsefe adamının tamamen yakmışlardı çırasını herhalde.
Neco’nun genç bir bayan için hayatını eşinden ayrı devam ettirme kararı karşısında Azgın Dişi takımının gösterdiği feveran zaman zaman alevlendikçe aklıma Weigel’in yıllar sonraki yorumu gelir. Yani kurtuluş yoktur aslında şu ‘kadın egemen’ iletişim dünyasında...
O nedenle Azgın Teke meselesinde Hıncal Uluç’un yanında durmamak mümkün değil. Genç delikanlıların daldan dala konuşup uçuştuğu ortamlar olumlanırken, 50’sini geçtikten sonra başka yaşamlara yelken açmanız yerde yere vurulabilir. Erkeksen bu kaderi kabulleneceksin demek ki...
Bu kadar ‘incelik’ fazla mı?..
Şu sıra TV’lerde geçen en ilginç reklam filmi hiç şüphesiz Trakya Cam’ın muhteşem kampanyasının görsel şöleni... Daha önce haberlerde izlediğimiz cam üstünde kumdan resimler yapabilen sanatçı kullanılmış. Gördüğümüz sadece onun elleri ve bir orkestra şefi gibi yönettiği kumların yarattığı muhteşem görseller...
Nasıl duygusal, nasıl yalın ve derinlikli... Bu reklam filmini izleyip de Trakya Cam’dan cam ürünleri almamak için eşek olmak lazım. Evet çok etkili... Ancak kimin üzerinde? Soru bu... Hem filmin ses tonu (tone of voice) hem de kilit mesajları ancak eğitim ve kültür düzeyi nispeten yüksek çevrelerce anlaşılacak nitelik ve sofistikasyonda...
Herhalde ben yanlış biliyorum. İş yeri ve sanayide kullanılacak cam malzeme kararını verecek olanların profili değişmiş. Bu konuda artık rafine hanımlar ve beyefendiler karar veriyormuş da bizim haberimiz olmamış. Benim bildiklerimin bu reklam filminin tadına varmaları olanaksızdı... Ülkemiz değişirken inşaat sektöründeki karar vericiler de değişmiş demek ki...
Peki ya öyle değilse?.. O zaman bu muhteşem reklamı sadece ‘beyaz Türkler’ beğenir; hepsi o kadar... Gerçek hedef kitle ise bu sofistikasyon karşısında korku nöbetleri bile geçirebilir... Bu arada Trakya Cam’ın çok etkili web sitesine mutlaka uğramalısınız (http://www.trakyacam.com.tr). Web – İletişim’le ilgileniyorsunuz; size iyi bir örnek olacaktır.
Bizim Cumhurbaşkanı Hacettepe Üniversitesi’nde konuştu. Vesile, akademik yılın açılışı.
Şimdi hemen tavsiyemi söyleyeyim: Sayın Cumhurbaşkanı derhal dünkü Habertürk haberinin bant kaydını istetmeli. Ve önce kendini sonra da hemen arkasına eklenmiş olan Bush’un konuşmasını izlemeli...
ABD halkı ve dünya medyası tarafından maymuna benzetilen, tarihin en antipatik ve geri zekalı ABD başkanı olarak nitelenen Bush bile konuşma tekniği açısından çok daha iyi idi... Cumhurbaşkanı Gül bu durumu hak etmiyor...
Sürekli başı önünde kağıttan okudu. Zamanı yokmuş herhalde çalışamamış. Ama olmaz. Gül’e bu reva görülemez. Abdullah Gül yıllarca üniversitede ders vermiştir. Kâğıda bakmadan akıcı konuşmayı iyi bilir. “Hayal” sözcüğünü “Sokrates”in ismini yanlış telaffuz etmez. Hem de üniversite ortamında. Kimsenin onu küçük düşürmeye hakkı yoktur... Kendisinin ise asla...
Kadınlar asla affetmiyor
Epik oyunculuk tarihine kim yolculuk yapsa mutlaka karşısına çıkacak ilk isim Helene Weigel olacaktır. Bertolt Brecht’in yaşamına damgasını vuran eşi... 1923’te tanışmışlar. 1924’te oğulları Stefan doğmuş. 5 yıl sonra evlenebilmişler. Çünkü Brecht ilk eşi opera sanatçısı Marianne Zoff’dan ancak o zaman boşanmış. Bir yıl sonra kızları Barbara dünyaya gelmiş... Brecht’in bu dünyadan ayrıldığı 1956 yılına kadar hem evlilikleri sürmüş hem de beraberlikleri. Brecht, örneğin Fritz Lang’a küsme ve Hollywood’la bağlarını koparma pahasına bile olsa her zaman Helene Weigel’i korumuş kollamış. Son nefesini verene kadar onu sevmiş...
Şimdi gelin Helene Weigel’in tarihe geçmiş ünlü sözüne kulak verelim. Bakın, Weigel Brecht’in sadakati konusunda onun ölümünden yıllar sonra bile ne demiş: "Sadıktı, ama bütün kadınlara!"
Yani fukara Brecht, elele kol kola geçen o 32 yıllık üretici, sanat dolu, birlikte ulaşılmış başarılarla bezenmiş yıllara rağmen yaranamamış eşine. Bir de onca yıl mutluluğa rağmen bir gün yollarını ayırsalardı, ünlü sanat ve felsefe adamının tamamen yakmışlardı çırasını herhalde.
Neco’nun genç bir bayan için hayatını eşinden ayrı devam ettirme kararı karşısında Azgın Dişi takımının gösterdiği feveran zaman zaman alevlendikçe aklıma Weigel’in yıllar sonraki yorumu gelir. Yani kurtuluş yoktur aslında şu ‘kadın egemen’ iletişim dünyasında...
O nedenle Azgın Teke meselesinde Hıncal Uluç’un yanında durmamak mümkün değil. Genç delikanlıların daldan dala konuşup uçuştuğu ortamlar olumlanırken, 50’sini geçtikten sonra başka yaşamlara yelken açmanız yerde yere vurulabilir. Erkeksen bu kaderi kabulleneceksin demek ki...
Bu kadar ‘incelik’ fazla mı?..
Şu sıra TV’lerde geçen en ilginç reklam filmi hiç şüphesiz Trakya Cam’ın muhteşem kampanyasının görsel şöleni... Daha önce haberlerde izlediğimiz cam üstünde kumdan resimler yapabilen sanatçı kullanılmış. Gördüğümüz sadece onun elleri ve bir orkestra şefi gibi yönettiği kumların yarattığı muhteşem görseller...
Nasıl duygusal, nasıl yalın ve derinlikli... Bu reklam filmini izleyip de Trakya Cam’dan cam ürünleri almamak için eşek olmak lazım. Evet çok etkili... Ancak kimin üzerinde? Soru bu... Hem filmin ses tonu (tone of voice) hem de kilit mesajları ancak eğitim ve kültür düzeyi nispeten yüksek çevrelerce anlaşılacak nitelik ve sofistikasyonda...
Herhalde ben yanlış biliyorum. İş yeri ve sanayide kullanılacak cam malzeme kararını verecek olanların profili değişmiş. Bu konuda artık rafine hanımlar ve beyefendiler karar veriyormuş da bizim haberimiz olmamış. Benim bildiklerimin bu reklam filminin tadına varmaları olanaksızdı... Ülkemiz değişirken inşaat sektöründeki karar vericiler de değişmiş demek ki...
Peki ya öyle değilse?.. O zaman bu muhteşem reklamı sadece ‘beyaz Türkler’ beğenir; hepsi o kadar... Gerçek hedef kitle ise bu sofistikasyon karşısında korku nöbetleri bile geçirebilir... Bu arada Trakya Cam’ın çok etkili web sitesine mutlaka uğramalısınız (http://www.trakyacam.com.tr). Web – İletişim’le ilgileniyorsunuz; size iyi bir örnek olacaktır.