Cumhurbaşkanı'nı yalnız bırakmamak gerekir...
11 Kasım 2017 - yeni Şafak
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün yine tarihi konuşmalarından birini yaptı. Kaçırdıysanız, mutlaka YouTube’a Erdoğan Atatürk’ü Anma yazın ve ilk çıkan videoyu izleyin. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanı’nın özellikle şu iki paragraftaki ifadesini dikkatine sunmak isterim:
“Biz, Kurtuluş Savaşı’mızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin banisi olarak kendisinin hakkını milletimizin huzurunda teslim etmeyi bir görev olarak görüyoruz. ‘En büyük eserim’ dediği Cumhuriyetimize, en büyük hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma mirasına sahip çıkarak, aslında Atatürk’ü ve hatırasını, işte bu istismarcıların zulmünden de kurtarıyoruz, kurtarmak zorundayız.”
“CHP gibi ‘amorf’ bir partinin Atatürk’ü milletimizden kaçırmasına rıza göstermeyeceğiz. Hele hele Atatürk’ün özellikle bunların o zihinsel fetişizmine kurban edilmesine hiç rıza göstermeyeceğiz. Onu, Kurtuluş Savaşımızın Gazi’si, milletimizin Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyetimizin Atatürk’ü olarak tüm yönleriyle kucaklayacağız. Bundan hiç kimsenin rahatsız olmaması, tam tersine ülkemizin bu olgunluğa ulaşmasından dolayı herkesin memnuniyet duyması lazımdır.”
Sayın Cumhurbaşkanı ayrıca Atatürk’ün vefatının hemen ardından paraların üzerinden ve resmi dairelerin duvarlarından onun resimlerini kaldırtıp “Millî Şef” lakabıyla İsmet İnönü’nün resmini koyan CHP zihniyetine gönderme yaptı…
Görüldüğü üzere Atatürk meselesinde de tüm tartışmayı Sayın Cumhurbaşkanı tek başına göğüslemek ve bir ileri aşamaya taşımak durumundadır. “Millî Kültürümüzü muhasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız” diyen Atatürk’ün bu sözlerini hakkıyla kullanan çok az kişiden biridir Cumhurbaşkanı… Ak Parti’nin yaygın siyasi kadroları dahi ve tabii ki Kemal beyin CHP’si hâlâ Atatürk’ü tahrif ederek, Batılı hegemon güçlerin bize biçtiği ezik rolün etkisiyle “Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine çıkaracağız” şeklinde kullanmaktadırlar…
Aynı Cumhurbaşkanı dünyanın tüm mazlum ve haksızlığa uğramış ülkelerini de adresleyerek söylediği ve Birleşmiş Milletler’deki son konuşmasında da tüm dünyaya ilettiği mesajında dile getirdiği ‘Dünya beşte büyüktür’ şeklindeki siyasi düstur konusunda da ilerici olmakla malul ülkemiz entelijansiyasınca da yalnız bırakılmıştır… Bu deyişi bir şiar olarak kendi ülkemizde bizimle aynı kaderi paylaşan ülkeler milli bağımsızlık ve istiklâlin düşüncesinin bayrağı haline getirilmesi için hangimiz hangi çabayı harcadık acaba?..
Benzer bir durum son günlerde ülkemizde alınan bazı kararlarda da yaşanmıyor mu?..
Haklı haksız, doğru yanlış, yerinde yersiz… Bunları tartışmak bana düşmez. Ben ancak olan biteni siyasi iletişim açısından sorgulayabilirim. Ekonomik ve sosyal açıdan değil. Sadece son dönemde peş peşe gelen ve geniş kitlelerin hayatını derinden etkileyen üç çarpıcı olaya dikkat çekeli yeter…
Sayın Millî Eğitim Bakanımız TEOG’un ne kadar mükemmel bir sistem olduğunu söylüyor. Aradan bir hafta geçiyor. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan son derece devrimci bir tavırla, bu sistemin derhal ortadan kalkmasını istiyor ve ortada TEOG falan kalmıyor…
Üniversite giriş sistemindeki kolaylaştırma çalışmalarının 10 gün içinde iki defa değiştirlmesi hadi es geçelim. Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin başına gelene ne demeli?.. Önce %40 olarak açıklanıyor; arkadan Cumhurbaşkanı tavrını koyuyor ve MTV hemen indiriliyor…
Ve nihayet araç camların takılmış olan karatıcı ve güvenlik için kaldırılması ve kaldırmayan da ceza kesilmesi meselesi… Cumhurbaşkanı Erdoğan düdük çalışıyor. Ortadaki mağduriyeti engellemek için talimat veriyor ve İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu'dan cam filmi açıklaması geliyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan direkt talimat verdi, ceza kesmeyi bıraktık!”
Olayların ayrıntısı ve gerekçeleri teferruattır. Aslolan yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablodur… Geniş kitlelerin algılaması bu yöndedir çünkü…
Şimdi tekrar başa dönelim… Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ataürk ile ilgili ortaya koyduğu yaklaşım biçiminin iç satın alması yapılmaz, tüm partililerce benimsenmez ve bu söylem sadece Cumhurbaşkanı’nın kelamı olarak kalmaya mahkum edilirse, AK Parti liderini bir kez daha siyasi iletişim adına yalnız bırakmış olur…
“Biz, Kurtuluş Savaşı’mızın Başkomutanı, Cumhuriyetimizin banisi olarak kendisinin hakkını milletimizin huzurunda teslim etmeyi bir görev olarak görüyoruz. ‘En büyük eserim’ dediği Cumhuriyetimize, en büyük hedef olarak gösterdiği muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkma mirasına sahip çıkarak, aslında Atatürk’ü ve hatırasını, işte bu istismarcıların zulmünden de kurtarıyoruz, kurtarmak zorundayız.”
“CHP gibi ‘amorf’ bir partinin Atatürk’ü milletimizden kaçırmasına rıza göstermeyeceğiz. Hele hele Atatürk’ün özellikle bunların o zihinsel fetişizmine kurban edilmesine hiç rıza göstermeyeceğiz. Onu, Kurtuluş Savaşımızın Gazi’si, milletimizin Mustafa Kemal’i ve Cumhuriyetimizin Atatürk’ü olarak tüm yönleriyle kucaklayacağız. Bundan hiç kimsenin rahatsız olmaması, tam tersine ülkemizin bu olgunluğa ulaşmasından dolayı herkesin memnuniyet duyması lazımdır.”
Sayın Cumhurbaşkanı ayrıca Atatürk’ün vefatının hemen ardından paraların üzerinden ve resmi dairelerin duvarlarından onun resimlerini kaldırtıp “Millî Şef” lakabıyla İsmet İnönü’nün resmini koyan CHP zihniyetine gönderme yaptı…
Görüldüğü üzere Atatürk meselesinde de tüm tartışmayı Sayın Cumhurbaşkanı tek başına göğüslemek ve bir ileri aşamaya taşımak durumundadır. “Millî Kültürümüzü muhasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkaracağız” diyen Atatürk’ün bu sözlerini hakkıyla kullanan çok az kişiden biridir Cumhurbaşkanı… Ak Parti’nin yaygın siyasi kadroları dahi ve tabii ki Kemal beyin CHP’si hâlâ Atatürk’ü tahrif ederek, Batılı hegemon güçlerin bize biçtiği ezik rolün etkisiyle “Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine çıkaracağız” şeklinde kullanmaktadırlar…
Aynı Cumhurbaşkanı dünyanın tüm mazlum ve haksızlığa uğramış ülkelerini de adresleyerek söylediği ve Birleşmiş Milletler’deki son konuşmasında da tüm dünyaya ilettiği mesajında dile getirdiği ‘Dünya beşte büyüktür’ şeklindeki siyasi düstur konusunda da ilerici olmakla malul ülkemiz entelijansiyasınca da yalnız bırakılmıştır… Bu deyişi bir şiar olarak kendi ülkemizde bizimle aynı kaderi paylaşan ülkeler milli bağımsızlık ve istiklâlin düşüncesinin bayrağı haline getirilmesi için hangimiz hangi çabayı harcadık acaba?..
Benzer bir durum son günlerde ülkemizde alınan bazı kararlarda da yaşanmıyor mu?..
Haklı haksız, doğru yanlış, yerinde yersiz… Bunları tartışmak bana düşmez. Ben ancak olan biteni siyasi iletişim açısından sorgulayabilirim. Ekonomik ve sosyal açıdan değil. Sadece son dönemde peş peşe gelen ve geniş kitlelerin hayatını derinden etkileyen üç çarpıcı olaya dikkat çekeli yeter…
Sayın Millî Eğitim Bakanımız TEOG’un ne kadar mükemmel bir sistem olduğunu söylüyor. Aradan bir hafta geçiyor. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan son derece devrimci bir tavırla, bu sistemin derhal ortadan kalkmasını istiyor ve ortada TEOG falan kalmıyor…
Üniversite giriş sistemindeki kolaylaştırma çalışmalarının 10 gün içinde iki defa değiştirlmesi hadi es geçelim. Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin başına gelene ne demeli?.. Önce %40 olarak açıklanıyor; arkadan Cumhurbaşkanı tavrını koyuyor ve MTV hemen indiriliyor…
Ve nihayet araç camların takılmış olan karatıcı ve güvenlik için kaldırılması ve kaldırmayan da ceza kesilmesi meselesi… Cumhurbaşkanı Erdoğan düdük çalışıyor. Ortadaki mağduriyeti engellemek için talimat veriyor ve İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu'dan cam filmi açıklaması geliyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan direkt talimat verdi, ceza kesmeyi bıraktık!”
Olayların ayrıntısı ve gerekçeleri teferruattır. Aslolan yukarıda özetlemeye çalıştığımız tablodur… Geniş kitlelerin algılaması bu yöndedir çünkü…
Şimdi tekrar başa dönelim… Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ataürk ile ilgili ortaya koyduğu yaklaşım biçiminin iç satın alması yapılmaz, tüm partililerce benimsenmez ve bu söylem sadece Cumhurbaşkanı’nın kelamı olarak kalmaya mahkum edilirse, AK Parti liderini bir kez daha siyasi iletişim adına yalnız bırakmış olur…