Çuvaldız…
Bir derdimiz var. İçimizi çok acıtan bir tabloyla karşı karşıyayız. Gazze’deki kıyam sürerken, toplumun her kesimine, her uzmanlık alanına büyük işler düşerken sivil toplum “Sus Pus” vaziyette… Sonuç odaklı, toplumun geniş kesimlerine yayılacak, insani duyarlılığı gösterecek bir aksiyona rastlayamadık.
Bu konuda iğneyi, her fırsatta hükûmet eylem ve politikalarına karşı çıkmayı marifet sayan tabip odaları, mimar, mühendis odaları, şehir planlamacılarına batırmakta sakınca görmüyoruz. Hani, en demokrat, en eşitlikçi, en duyarlı onlardı?! Hani herkes için en iyisini onlar bilirdi?! Dünyanın orta yerinde bir soykırım yaşanırken neden ortada yoklar peki?!
Çuvaldızı ise sona, bizim sektöre sakladık… Ne çok, ne güzel derneklerimiz var; öyle değil mi? Şimdi neredeler? TÜHİD, İDA, KİD, Reklamverenler Derneği, Reklamcılar Derneği ve dahası… Bunların yapabileceği hiç mi bir şey yok?! Gazze’deki durumu, kıyama uğrayanların lehine çevirebilecek iletişim stratejileri planlayamıyorlar mı? Buna uygun aksiyonlar tasarlayamıyorlar mı? Yurt dışındaki paydaşlarını harekete geçirebilecek adımları da mı atamıyorlar?... Onca uzmanlık, yılların tecrübesi, liyakat sahibi insan gücünü bir araya getirmek bu kadar mı zor?! Olmamalı…
Sephora’nın ‘iyi numarası’
Sephora, yeni açacağı Türkiye’deki en büyük mağazası için bir gümbürtü kopardı ki sormayın… CGI teknolojisiyle ve “Caddeye bir güzellik geliyor” sloganıyla yürüttükleri kampanya görsel bir şölendi. Malumunuz, haberlere yansıyan bir de promosyonları vardı. Yeni mağazanın ilk 500 müşterisine makyaj çantası içerisinde 10 bin liralık ürün hediye edileceğini duyurunca kendisine, yakınına hediye kapmak isteyenler, saatler öncesinden kapıda kuyruk oldular…
Hepsi ‘satışa yönelik’ çok iyi numaralar… İlk etapta heyecan uyandıracağı, bir harekete neden olacağını beklemek hiç de yanlış olmaz. Ancak bunları ‘pazarlama’ faaliyeti olarak değerlendirmemek gerekir. Unutmamalı ki; her zaman aslolan itibardır… İletişim stratejisi de buna uygun olarak tasarlanmalı, aksiyonlar yine aynı doğrultuda planlanarak devreye sokulmalıdır. Markanın attığı bu ilk adım iyidir, hoştur; ancak hemen ardından ‘tutundurma’, sonrasında da itibara yönelik çalışmalarla desteklenmezse bütün emekler heba olabilir…
Erkek çeyizi mi?!
English Home, “erkek çeyizi” koleksiyonu için hazırladığı yeni reklam filmini yayınlamış. STANDBY imzası taşıyan reklamda “Yüksek Yüksek Tepelere” türküsünün modern versiyonu kullanılmış; filmde model ve stil danışmanı Umut Eker yer almış. Firmanın müşterilerinin çok büyük çoğunluğunun kadınlar olduğu aşikâr… Doğal olarak bu müşteri kitlesini çeşitlendirerek genişletmek istemişler…
Soyundukları hiç de kolay bir iş değil doğrusu… İnsanlığın (yaşam ve ölümden sonraki) en temel çelişkisi, en büyük mücadele ve rekabet alanı olmasının yanı sıra çok ciddi bir ‘kimlik’ meselesidir cinsiyet… Halk geneline hitap eden markalar bu nedenle çareyi ‘genel eğilimlere’ seslenmekte bulurlar. Düşünsenize, onca patırtı gürültüye rağmen “Pembe kız çocuklarına, mavi ise erkeklere aittir” miti, bırakın yıkılmayı, sarsılamadı bile.
O nedenle markanın cesur bir hamleyi son derece başarıyla uyguladığını belirtmeliyiz. Erkek müşterileri cezbetmeye çalışırken irrite etmek de eldeki kadın müşterileri mutsuz edip kaçırmak da çok kolaydı. Hem geleneksel kodları kullanmayı hem de yenilikçi bir açılım getirmeyi büyük bir marifetle sergilemişler… Anglosaksonların deyişiyle “No risk, no win”…
Bu konuda iğneyi, her fırsatta hükûmet eylem ve politikalarına karşı çıkmayı marifet sayan tabip odaları, mimar, mühendis odaları, şehir planlamacılarına batırmakta sakınca görmüyoruz. Hani, en demokrat, en eşitlikçi, en duyarlı onlardı?! Hani herkes için en iyisini onlar bilirdi?! Dünyanın orta yerinde bir soykırım yaşanırken neden ortada yoklar peki?!
Çuvaldızı ise sona, bizim sektöre sakladık… Ne çok, ne güzel derneklerimiz var; öyle değil mi? Şimdi neredeler? TÜHİD, İDA, KİD, Reklamverenler Derneği, Reklamcılar Derneği ve dahası… Bunların yapabileceği hiç mi bir şey yok?! Gazze’deki durumu, kıyama uğrayanların lehine çevirebilecek iletişim stratejileri planlayamıyorlar mı? Buna uygun aksiyonlar tasarlayamıyorlar mı? Yurt dışındaki paydaşlarını harekete geçirebilecek adımları da mı atamıyorlar?... Onca uzmanlık, yılların tecrübesi, liyakat sahibi insan gücünü bir araya getirmek bu kadar mı zor?! Olmamalı…
Sephora’nın ‘iyi numarası’
Sephora, yeni açacağı Türkiye’deki en büyük mağazası için bir gümbürtü kopardı ki sormayın… CGI teknolojisiyle ve “Caddeye bir güzellik geliyor” sloganıyla yürüttükleri kampanya görsel bir şölendi. Malumunuz, haberlere yansıyan bir de promosyonları vardı. Yeni mağazanın ilk 500 müşterisine makyaj çantası içerisinde 10 bin liralık ürün hediye edileceğini duyurunca kendisine, yakınına hediye kapmak isteyenler, saatler öncesinden kapıda kuyruk oldular…
Hepsi ‘satışa yönelik’ çok iyi numaralar… İlk etapta heyecan uyandıracağı, bir harekete neden olacağını beklemek hiç de yanlış olmaz. Ancak bunları ‘pazarlama’ faaliyeti olarak değerlendirmemek gerekir. Unutmamalı ki; her zaman aslolan itibardır… İletişim stratejisi de buna uygun olarak tasarlanmalı, aksiyonlar yine aynı doğrultuda planlanarak devreye sokulmalıdır. Markanın attığı bu ilk adım iyidir, hoştur; ancak hemen ardından ‘tutundurma’, sonrasında da itibara yönelik çalışmalarla desteklenmezse bütün emekler heba olabilir…
Erkek çeyizi mi?!
English Home, “erkek çeyizi” koleksiyonu için hazırladığı yeni reklam filmini yayınlamış. STANDBY imzası taşıyan reklamda “Yüksek Yüksek Tepelere” türküsünün modern versiyonu kullanılmış; filmde model ve stil danışmanı Umut Eker yer almış. Firmanın müşterilerinin çok büyük çoğunluğunun kadınlar olduğu aşikâr… Doğal olarak bu müşteri kitlesini çeşitlendirerek genişletmek istemişler…
Soyundukları hiç de kolay bir iş değil doğrusu… İnsanlığın (yaşam ve ölümden sonraki) en temel çelişkisi, en büyük mücadele ve rekabet alanı olmasının yanı sıra çok ciddi bir ‘kimlik’ meselesidir cinsiyet… Halk geneline hitap eden markalar bu nedenle çareyi ‘genel eğilimlere’ seslenmekte bulurlar. Düşünsenize, onca patırtı gürültüye rağmen “Pembe kız çocuklarına, mavi ise erkeklere aittir” miti, bırakın yıkılmayı, sarsılamadı bile.
O nedenle markanın cesur bir hamleyi son derece başarıyla uyguladığını belirtmeliyiz. Erkek müşterileri cezbetmeye çalışırken irrite etmek de eldeki kadın müşterileri mutsuz edip kaçırmak da çok kolaydı. Hem geleneksel kodları kullanmayı hem de yenilikçi bir açılım getirmeyi büyük bir marifetle sergilemişler… Anglosaksonların deyişiyle “No risk, no win”…