Dış politikada ‘ebedi düşmanlık’ yoktur
22 kasım 2022 - Yeni şafak
Bunlara kalsa, Atatürk, İstanbul’a gelen İngiltere Kralı VIII. Edward’ı karşıladığında, suratına bir güzel tükürmeliydi.
Öyle ya, ne demiş CHP büyüklerinden Özgür Özel Bey: “Bütün tükürdüklerini yalıyor, tükürdüğü suratı öpüyor. BAE'ye o kadar ağır laflar söylüyorlardı. Sonra tükürdüklerini yaladılar.”
Gazi, benzer şekilde, İran Şahı Rıza Pehlevî Türkiye’yi ziyaret ettiğinde de kendisinin onuruna Ahmet Adnan Saygun’a “Özsoy” operasını hazırlatmak yerine hakaretlerle karşılamalı, tekme-tokat geri yollamalıydı…
Örneğin Türkiye, Yunanistan ile hiçbir ikili görüşmeyi kabul etmemeli… Sınırsız sonsuz düşmanı gibi davranmalı…
Üstelik bu arkadaşlar İngiltere’nin dış politikasına hayranlıklarını hiç gizlemezler… “İngiltere’nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur; ebedi çıkarları vardır” düsturunu takdir ederler… Aynı yaklaşımı Sayın Cumhurbaşkanı dış politikada uyguladığında ise en galiz kelimelerle saldırmayı iş edinirler… Bakınız Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın tweeti: “Ar damarı olmuş kâr damarı!”
Oysa ‘dış politika’; ret ve kabulün, bazen birinin, bazense diğerinin alternatifli olarak gündeme gelebilmesi demektir…
Bunu bilmez olurlar mı hiç?... Tabii ki biliyorlar… Ancak uygulayacak beceri, akıl, zekâ ve odaklanma konusunda belli ki eksiklikleri var… Onun yerine şöyle bir yolu tercih ediyorlar… ABD’ye gidince “İktidar olursak Ukrayna’yı destekleyeceğiz”, İngiltere’ye gidince “AB ne derse o” diyorlar… Türkiye’nin çıkarınaymış, değilmiş… Onlar için hiçbir ehemmiyeti yok gibi… Hatta teferruat…
Bu dünyadan Hıncal geçti…
O, daha Ankara’dayken dikkatimi çekmişti… Ben Milliyet’in magazin servisinde ve Hey dergisinde çalışırken, spor yazılarını, üslubunu hayranlıkla izlerdim…
1970’lerin sonunda tanıştık. Sonra o Gelişim Yayınları’na geldi… Ben de Karacan Yayınları’na geçtim… Başta Erkekçe, emeği geçmiş her yayın çok başarılı oldu…
Dünya görüşünde ya da siyasi yaklaşımda buluşmasak da ona her zaman saygı duydum. İkimizin de Galatasaraylı olmasının dışında pek de ortak yönümüz yoktu. Çoğu insan onu ‘gıcık’ bulurdu. Bana sorarsanız, onların gıcıklık olarak algıladığı, ‘tutarlılık’ idi.
Fikriyatı, belli bir ‘dünya görüşü’ (Welthanschaung) olan herkesin mutlaka karşı çıkanı, eleştireni de olur… Ancak vasat insanların hayat yolculuğu pürüzdür sürer… Hani akmaz, kokmaz dediklerinden…
Einstein’ın ünlü sözünü tam da burada hatırlamakta yarar var: “Yüksek ruhlar her zaman vasat zihinlerin şiddetli muhalefetiyle karşılaşmıştır.”
Spor kültürüne onun kadar hâkim çok az spor yazarı tanıdım. Magazin dünyasını, onun parçası olmadan en iyi şekilde yorumlardı. ‘Popüler kültürü’ popülistlik yapmadan izleyebiliyor, tahlilleri son derece popüler oluyor ama kendisinin özüne zarar veremiyordu.
Medyamızda bir Hıncal Uluç boşluğu oluşacaktır… Allah rahmet eylesin…
Gözümüze takılanlar…
Bunlara kalsa, Atatürk, İstanbul’a gelen İngiltere Kralı VIII. Edward’ı karşıladığında, suratına bir güzel tükürmeliydi.
Öyle ya, ne demiş CHP büyüklerinden Özgür Özel Bey: “Bütün tükürdüklerini yalıyor, tükürdüğü suratı öpüyor. BAE'ye o kadar ağır laflar söylüyorlardı. Sonra tükürdüklerini yaladılar.”
Gazi, benzer şekilde, İran Şahı Rıza Pehlevî Türkiye’yi ziyaret ettiğinde de kendisinin onuruna Ahmet Adnan Saygun’a “Özsoy” operasını hazırlatmak yerine hakaretlerle karşılamalı, tekme-tokat geri yollamalıydı…
Örneğin Türkiye, Yunanistan ile hiçbir ikili görüşmeyi kabul etmemeli… Sınırsız sonsuz düşmanı gibi davranmalı…
Üstelik bu arkadaşlar İngiltere’nin dış politikasına hayranlıklarını hiç gizlemezler… “İngiltere’nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur; ebedi çıkarları vardır” düsturunu takdir ederler… Aynı yaklaşımı Sayın Cumhurbaşkanı dış politikada uyguladığında ise en galiz kelimelerle saldırmayı iş edinirler… Bakınız Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın tweeti: “Ar damarı olmuş kâr damarı!”
Oysa ‘dış politika’; ret ve kabulün, bazen birinin, bazense diğerinin alternatifli olarak gündeme gelebilmesi demektir…
Bunu bilmez olurlar mı hiç?... Tabii ki biliyorlar… Ancak uygulayacak beceri, akıl, zekâ ve odaklanma konusunda belli ki eksiklikleri var… Onun yerine şöyle bir yolu tercih ediyorlar… ABD’ye gidince “İktidar olursak Ukrayna’yı destekleyeceğiz”, İngiltere’ye gidince “AB ne derse o” diyorlar… Türkiye’nin çıkarınaymış, değilmiş… Onlar için hiçbir ehemmiyeti yok gibi… Hatta teferruat…
Bu dünyadan Hıncal geçti…
O, daha Ankara’dayken dikkatimi çekmişti… Ben Milliyet’in magazin servisinde ve Hey dergisinde çalışırken, spor yazılarını, üslubunu hayranlıkla izlerdim…
1970’lerin sonunda tanıştık. Sonra o Gelişim Yayınları’na geldi… Ben de Karacan Yayınları’na geçtim… Başta Erkekçe, emeği geçmiş her yayın çok başarılı oldu…
Dünya görüşünde ya da siyasi yaklaşımda buluşmasak da ona her zaman saygı duydum. İkimizin de Galatasaraylı olmasının dışında pek de ortak yönümüz yoktu. Çoğu insan onu ‘gıcık’ bulurdu. Bana sorarsanız, onların gıcıklık olarak algıladığı, ‘tutarlılık’ idi.
Fikriyatı, belli bir ‘dünya görüşü’ (Welthanschaung) olan herkesin mutlaka karşı çıkanı, eleştireni de olur… Ancak vasat insanların hayat yolculuğu pürüzdür sürer… Hani akmaz, kokmaz dediklerinden…
Einstein’ın ünlü sözünü tam da burada hatırlamakta yarar var: “Yüksek ruhlar her zaman vasat zihinlerin şiddetli muhalefetiyle karşılaşmıştır.”
Spor kültürüne onun kadar hâkim çok az spor yazarı tanıdım. Magazin dünyasını, onun parçası olmadan en iyi şekilde yorumlardı. ‘Popüler kültürü’ popülistlik yapmadan izleyebiliyor, tahlilleri son derece popüler oluyor ama kendisinin özüne zarar veremiyordu.
Medyamızda bir Hıncal Uluç boşluğu oluşacaktır… Allah rahmet eylesin…
Gözümüze takılanlar…
- Cumartesi günü önce Zeugma Mozaik Müzesi’ni, sonra da Belkıs/Zeugma Antik Kenti kazı alanını ziyaret ettik. Gaziantep İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Bülent Öztürk ve rehber olan kızı F. Zehra Öztürk Bakkaloğlu bize bizzat refakat etmekle kalmadılar, olağanüstü seviyedeki bilgilerini paylaşarak ihya da ettiler. Devasa yer mozaikleri en az hikâyeleri kadar çarpıcı ve dramatik. Beklentinin üzerinde durumla karşılaştığınızda, algılama düzeyi de en üste çıkıyor. Gaziantep’in bu sene turizmde rekor kırmasına şaşırmamak lazım…
- Bülent Eczacıbaşı, yeni kitabı “Aklımızda Bulunsun: İş İnsanları için Denemeler”i yayınlamış. Liderlik, iş ahlakı, şirketlerde mizah kültürü, kapitalizmin geleceği, karar almada duyguların rolü, özel sektör ve kamu ilişkileri gibi konulardaki anekdotlarını, düşüncelerini bir araya getiren Eczacıbaşı, Perşembe günü Mandarin Oriental Bosphorus’ta düzenlenecek buluşmada, Nilay Örnek Hanım’ın moderatörlüğünde kitabın amacını ve hazırlanma sürecini anlatacakmış. (Cem Tanrıkılıcı, Eczacıbaşı Holding Medya İlişkileri Direktörü)
- İGA İstanbul Havalimanı’nın düzenlediği “İGART Sanat Projeleri Yarışması”nı “Saya’nın Sesi” adlı eseriyle Betül Kotil kazanmış. 1 milyon TL ile ülkemizde ‘kültür sanat’ alanında verilmiş en yüksek ödül meblağına sahip yarışmaya 221 başvuru yapılmış. Cumhuriyet’in 100. yılına ithafen 1923 adet zili içeren eser, Havalimanı’nın metro çıkış alanındaki Viyadük Altında sergileniyormuş. Havalimanını sanatla buluşturma fikri, ülkemizin beşeri algısı ile ilgili önemli bir adım ve fırsattır.