Daha kaç kadının ölmesi lazım?
31 Ağustos 2019 - Yeni Şafak
Medya, özellikle milyonlarca izleyicisi olan televizyonun rol modeller üretme konusundaki önemi yadsınmamalı. CHP Ankara Milletvekili Sayın Gamze Taşcıer, geçen ay Dizilerin Şiddet Karnesi isimli bir rapor hazırlamış.
Ülkemizde en çok izlenen diziler arasından rastgele seçim yaparak belirlenen sekiz yapımın birer bölümü incelenmiş. Buna göre, sekiz dizide toplam 23 sahnede ‘kadına yönelik şiddet’ uygulanmış. Bir dizinin yalnızca bir bölümünde en az üç kez kadına yönelik şiddet sahnesi kullanılmış. Şiddet söylemi bulunan 52 sahnenin 32’si ‘ölüm tehdidi’ içeriyormuş. Rapora göre izlenen sekiz dizinin yalnızca bir bölümünde çatışma ve infazlarla 41 kişi ölmüş...
Dizilerin hayatımızdaki yeri malum... İçeriklerinin şiddeti özendirici, normalleştirici olmayan biçimde hazırlanması için çalışmalar yapılması, şiddetle mücadelede atılması için gereken adımlardan biri olarak ıskalanmamalı...
Kabul etmek gerekir ki kadınlara yönelik bakış açımız ve davranış şeklimiz toplum olarak en başarısız olduğumu alan. Geçtiğimiz hafta hepimizi sarsan Emine Bulut cinayeti, istatistiklere göre her üç günde önleyemediğimiz iki kadın cinayetinden biriymiş...
Kadına yönelik şiddetin en görünür biçimi fiziksel olsa da bununla sınırlı değil, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet de kadınların mağdur, erkeklerin fail olduğu konular...
Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için medyadan okula, kanunlardan uygulamaya kadar her alanda etkin bir çalışma gerekiyor.
İşe çocuklardan başlanmalı... Kız ya da erkek öğrenci fark etmeksizin okullarda bu konuda eğitim vermeliyiz. Ancak, eğitimde en etkili yol örnek olmaktır. Çocuklarımız, anne-babaları ile onların birbirleriyle olan ilişkisini model alıyorlar. Gelecek nesillerin şiddetten uzak kalmalarını istiyorsak hane içindeki ilişkilerin de düzelmesi gerekiyor.
Yetişkinlerin davranışlarını düzeltmeleri için de elimizde pek çok olanak var. Bireylerin topluluk olarak bir arada bulundukları her cemaati bunun için bir fırsat olarak görebiliriz.
Bu nedenle, Emine Bulut cinayetinden sonra pek çok futbol kulübünün açıklama yayınlaması, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş’ın “Herkes bilmelidir ki, her ne sebeple olursa olsun bir kadının şiddete maruz bırakılması ve canına kıyılması, en büyük zulümdür. Dinimizde kadının canı, onuru ve hakları dokunulmazdır ve emanettir” sözleri çok önemliydi.
İşin bir de şiddet vakası yaşandıktan sonra yapılacaklar boyutu var. Bu konudaki uygulamanın zayıf olduğuna, zaman zaman gazete haberleriyle tanık oluyoruz... Katilin, şiddet uygulayanın mahkemedeki tutumu ya da kravat taktığı için iyi hâl indirimi alması... Karakola başvuran kadının, “karı-koca arasına giremeyiz” benzeri söylemlerle evine yollanması gibi... Yasaların uygulanması için hakimler, savcılar ve kolluk kuvvetleriyle çalışmalar yapılmalı...
Ceza boyutunda ise caydırıcılık önemli. Emsal kararlar alınmalı... Gerekiyorsa cezalar artırılmalı, ağırlaştırılmalı... Yani, bir kişi buna yeltenecekse bile alacağı cezayı düşünerek bundan vazgeçebilmeli... Savunmasını “sadece bir tokat” diye yapan biri, cezasının 5 yıl hapse çıktığını bilse mesela...
İdam cezasından hadım etmeye kadar ağır bazı cezalar gündeme geliyor. Belli suçlar konusunda bunlar etraflıca değerlendirilmeli. İdam konusu, ‘AB kriterlerini’ karşılamadığımız anlamına geleceği için sorun tabii... Bir de “Ülkemizde idam cezası varken kadına şiddet uygulanmıyor muydu?” sorusunu akla getiriyor... Tüm bu sorgulamalar yapılarak şiddetin türlerine göre elektronik kelepçeden ağırlaştırılmış hapis cezalarına ve ekonomik önlemlere kadar en ağır cezalar verilmeli...
Kadına yönelik ya da aile şiddette bağımlıklar da öne çıkıyormuş. Tek sebep elbette bu değil, ama bağımlılık söz konusu olduğunda şiddet kaçınılmaz sonuç gibi görünüyor.
Hatırlarsınız, Emine Bulut’un kardeşi de eniştesinin alkol ve madde bağımlısı olduğunu açıklamıştı. Bilimsel araştırmalar da artan madde ve alkol kullanımı ile artan aile içi ve kadına yönelik şiddet konusunda çok sağlam bağlar kuruyor.
İran’daki Kashan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 2013 yılında yapılan bir araştırmada, eşi bağımlı olan kadınların fiziksel şiddet görme oranı yüzde 70 üzerinde bulunmuş. Psikolojik şiddet, bağımlı eşlerin olduğu ailelerde diğerlerinin iki katıymış.
Dünya Sağlık Örgütü aile içi şiddetin başlıca nedenlerinden birini alkol olarak göstermiş. The Journal of Substance Abuse Treatment Dergisi’nde yayınlanan bir makaleye göre, bağımlılık tedavisine başlayan kişilerin yüzde 75’i, daha önce fiziksel istismar, silah çekme, hırpalama vb. pek çok şiddet davranışı gösterdiklerini söylemişler.
Kadına yönelik şiddet, kadını, çocukları, aileyi etkiliyor ve toplumu kökünden sarsıyor. Şiddet ortamında yaşamaya çalışan kadınlar ve buna tanıklık eden çocukların hayatlarında derin yaralar oluşuyor. Bu şiddeti önlemek için hepimizin seferber olması kaçınılmaz...
Dün yazımız yoktu. 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamak bugüne nasip oldu. Anlamını bilerek ne kadar sahip çıksak azdır. Hepimize kutlu olsun!
Ülkemizde en çok izlenen diziler arasından rastgele seçim yaparak belirlenen sekiz yapımın birer bölümü incelenmiş. Buna göre, sekiz dizide toplam 23 sahnede ‘kadına yönelik şiddet’ uygulanmış. Bir dizinin yalnızca bir bölümünde en az üç kez kadına yönelik şiddet sahnesi kullanılmış. Şiddet söylemi bulunan 52 sahnenin 32’si ‘ölüm tehdidi’ içeriyormuş. Rapora göre izlenen sekiz dizinin yalnızca bir bölümünde çatışma ve infazlarla 41 kişi ölmüş...
Dizilerin hayatımızdaki yeri malum... İçeriklerinin şiddeti özendirici, normalleştirici olmayan biçimde hazırlanması için çalışmalar yapılması, şiddetle mücadelede atılması için gereken adımlardan biri olarak ıskalanmamalı...
Kabul etmek gerekir ki kadınlara yönelik bakış açımız ve davranış şeklimiz toplum olarak en başarısız olduğumu alan. Geçtiğimiz hafta hepimizi sarsan Emine Bulut cinayeti, istatistiklere göre her üç günde önleyemediğimiz iki kadın cinayetinden biriymiş...
Kadına yönelik şiddetin en görünür biçimi fiziksel olsa da bununla sınırlı değil, ekonomik şiddet, psikolojik şiddet de kadınların mağdur, erkeklerin fail olduğu konular...
Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için medyadan okula, kanunlardan uygulamaya kadar her alanda etkin bir çalışma gerekiyor.
İşe çocuklardan başlanmalı... Kız ya da erkek öğrenci fark etmeksizin okullarda bu konuda eğitim vermeliyiz. Ancak, eğitimde en etkili yol örnek olmaktır. Çocuklarımız, anne-babaları ile onların birbirleriyle olan ilişkisini model alıyorlar. Gelecek nesillerin şiddetten uzak kalmalarını istiyorsak hane içindeki ilişkilerin de düzelmesi gerekiyor.
Yetişkinlerin davranışlarını düzeltmeleri için de elimizde pek çok olanak var. Bireylerin topluluk olarak bir arada bulundukları her cemaati bunun için bir fırsat olarak görebiliriz.
Bu nedenle, Emine Bulut cinayetinden sonra pek çok futbol kulübünün açıklama yayınlaması, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş’ın “Herkes bilmelidir ki, her ne sebeple olursa olsun bir kadının şiddete maruz bırakılması ve canına kıyılması, en büyük zulümdür. Dinimizde kadının canı, onuru ve hakları dokunulmazdır ve emanettir” sözleri çok önemliydi.
İşin bir de şiddet vakası yaşandıktan sonra yapılacaklar boyutu var. Bu konudaki uygulamanın zayıf olduğuna, zaman zaman gazete haberleriyle tanık oluyoruz... Katilin, şiddet uygulayanın mahkemedeki tutumu ya da kravat taktığı için iyi hâl indirimi alması... Karakola başvuran kadının, “karı-koca arasına giremeyiz” benzeri söylemlerle evine yollanması gibi... Yasaların uygulanması için hakimler, savcılar ve kolluk kuvvetleriyle çalışmalar yapılmalı...
Ceza boyutunda ise caydırıcılık önemli. Emsal kararlar alınmalı... Gerekiyorsa cezalar artırılmalı, ağırlaştırılmalı... Yani, bir kişi buna yeltenecekse bile alacağı cezayı düşünerek bundan vazgeçebilmeli... Savunmasını “sadece bir tokat” diye yapan biri, cezasının 5 yıl hapse çıktığını bilse mesela...
İdam cezasından hadım etmeye kadar ağır bazı cezalar gündeme geliyor. Belli suçlar konusunda bunlar etraflıca değerlendirilmeli. İdam konusu, ‘AB kriterlerini’ karşılamadığımız anlamına geleceği için sorun tabii... Bir de “Ülkemizde idam cezası varken kadına şiddet uygulanmıyor muydu?” sorusunu akla getiriyor... Tüm bu sorgulamalar yapılarak şiddetin türlerine göre elektronik kelepçeden ağırlaştırılmış hapis cezalarına ve ekonomik önlemlere kadar en ağır cezalar verilmeli...
Kadına yönelik ya da aile şiddette bağımlıklar da öne çıkıyormuş. Tek sebep elbette bu değil, ama bağımlılık söz konusu olduğunda şiddet kaçınılmaz sonuç gibi görünüyor.
Hatırlarsınız, Emine Bulut’un kardeşi de eniştesinin alkol ve madde bağımlısı olduğunu açıklamıştı. Bilimsel araştırmalar da artan madde ve alkol kullanımı ile artan aile içi ve kadına yönelik şiddet konusunda çok sağlam bağlar kuruyor.
İran’daki Kashan Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 2013 yılında yapılan bir araştırmada, eşi bağımlı olan kadınların fiziksel şiddet görme oranı yüzde 70 üzerinde bulunmuş. Psikolojik şiddet, bağımlı eşlerin olduğu ailelerde diğerlerinin iki katıymış.
Dünya Sağlık Örgütü aile içi şiddetin başlıca nedenlerinden birini alkol olarak göstermiş. The Journal of Substance Abuse Treatment Dergisi’nde yayınlanan bir makaleye göre, bağımlılık tedavisine başlayan kişilerin yüzde 75’i, daha önce fiziksel istismar, silah çekme, hırpalama vb. pek çok şiddet davranışı gösterdiklerini söylemişler.
Kadına yönelik şiddet, kadını, çocukları, aileyi etkiliyor ve toplumu kökünden sarsıyor. Şiddet ortamında yaşamaya çalışan kadınlar ve buna tanıklık eden çocukların hayatlarında derin yaralar oluşuyor. Bu şiddeti önlemek için hepimizin seferber olması kaçınılmaz...
Dün yazımız yoktu. 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamak bugüne nasip oldu. Anlamını bilerek ne kadar sahip çıksak azdır. Hepimize kutlu olsun!