Davutoğlu, Yunus, Saygun, Dalay Lama ve Hayyam....
28 NİSAN 2012
Beş değerli isim, bu yazının başlığını oluşturuyor. Güncellik sırasına göre ve ortak bir tema çerçevesinde kendilerinden söz etmenin mümkün olabildiği ender zamanlardan biri...
Malum, Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu, Meclis Genel Kurulu’nda önceki gün yaptığı konuşmasında “Dublör olma dönemi kapandı. Suriye hakkında ne konuşulacaksa Ankara’da, İstanbul’da konuşulacak’ dedi. Bir de tarihe geçecek şu tespiti yaptı:
“Yeni bir Ortadoğu dünyası kuruluyor. Bunun sahibi, öncüsü ve hizmetkârı olmaya devam edeceğiz.”
Al, belki biraz takla attırarak kendisini alanında iddialı bulan her kurumun varlık nedeni olarak kayda geç.
Davutoğlu’nun Türkiye’nin ‘tarihe özne’ olarak geçmesi yolundaki stratejik bakışını ise meraklıları çok öncelerden biliyordur.
***
Başlıktaki ikinci ve üçüncü ismi birlikte zikrettiğimizde, aynı zamanda müzikte yüzyılın en muhteşem sentezlerinden birine işaret etmiş oluruz: Yunus Emre ve Adnan Saygun. Pazartesi akşamı Türksoy Senfoni Orkestrası ve Jonathan Griffith Solistleri, New York’ta, BM’deki diplomatik misyon temsilcilerinin de izlediği bir konserle Saygun’un ‘Yunus Emre Oratoryosu’nu seslendirdiler. Konser, sonra Washington’da da tekrarlanmış. Saygun’un 1942’de tamamladığı bu muhteşem eser, 1958 yılında New York’da ünlü orkestra şefi Leopold Stokowski yönetiminde de seslendirilmiş.
***
Sıra, Dalay Lama’da... Dünyanın en ünlü ruhani liderlerinden biri olarak tanınan Dalay Lama, CNN’den Piers Morgan’a verdiği röportajında demiş ki:
“Bir din adamı olduğumu her zaman aklımda tutarım. (...) Film izlemem, müzik dinlemem. Hayatım boyunca hiç uyuşturucu kullanmadım. Ancak 7-8 yaşlarındayken bir kez şarabın tadına bakmıştım. Bir akşam oyun oynuyordum. Elinde iki şişe taşıyan birini gördüm ve ona doğru koştum. Parmağımı şişeye soktum, tadı çok tatlıydı.”
***
Başlıktaki son ismimizi mısralarını ‘şarap’la yıkayan Ömer Hayyam’ı da Mart ortalarında Karabük Üniversitesi, Prof. Dr. Hüseyin Yurtsever’in konfreransıyla yad etmişti. Hayyam’ın dörtlüklerinden oluşan Rubaiyat’ın tek el yazması örneğinin, Titanic ile birlikte Kuzey Atlantik Okyanus’unun derinliklerinde battığı ve hâlâ bulunma ihtimalinin var olduğu bu konferansta ifade edilmişti. Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf’un ‘Semerkant’ adlı romanının da arka kapağında şöyle yazmıyor muydu?
“1072 yılında, Hayyam'ın Semerkant'ında başlayan ve 1912'de Atlantik'te bit(mey)en bir serüven...”
***
Güncelliği nedeniyle başlıkta sıraladığım bu ‘derya deniz’ isimlerin ardından şu haber size nasıl geliyor?
“Afyonkarahisar Valiliği kararıyla kentte piknik yerleri de dahil olmak üzere içki satışı ve tüketimi yasaklandı. Kamu esenliği ve trafik kazalarının önlenmesi gerekçesiyle başlatılan yasağa uymayan 82 TL ödeyecek.”
Aslında Avrupa’nın Finlandiya, İsveç, Norveç gibi en gelişmiş ülkelerinde de alkol satışıyla ilgili çeşitli düzenleme ve kısıtlamaların getirildiğini biliyoruz. Ancak Türkiye’de hem de bir kentte, hem de ‘açık alan’ için bile olsa bugün alkol kısıtlaması getirilmesi hangi vizyona uygun düşmektedir; kestirmek zor. Zamanlama olarak gündemi kaydırmak ve AK Parti’ye hasar vermek için arasalar daha iyi bir yol bulunamazdı. Ülke karpuz misali yine ortadan ikiye bölünecek. Valilik bunu mu istiyordu acaba?
Dışişleri Bakanı’nın vizyonu nire, Afyon’da alkol yasağı nire?
Malum, Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu, Meclis Genel Kurulu’nda önceki gün yaptığı konuşmasında “Dublör olma dönemi kapandı. Suriye hakkında ne konuşulacaksa Ankara’da, İstanbul’da konuşulacak’ dedi. Bir de tarihe geçecek şu tespiti yaptı:
“Yeni bir Ortadoğu dünyası kuruluyor. Bunun sahibi, öncüsü ve hizmetkârı olmaya devam edeceğiz.”
Al, belki biraz takla attırarak kendisini alanında iddialı bulan her kurumun varlık nedeni olarak kayda geç.
Davutoğlu’nun Türkiye’nin ‘tarihe özne’ olarak geçmesi yolundaki stratejik bakışını ise meraklıları çok öncelerden biliyordur.
***
Başlıktaki ikinci ve üçüncü ismi birlikte zikrettiğimizde, aynı zamanda müzikte yüzyılın en muhteşem sentezlerinden birine işaret etmiş oluruz: Yunus Emre ve Adnan Saygun. Pazartesi akşamı Türksoy Senfoni Orkestrası ve Jonathan Griffith Solistleri, New York’ta, BM’deki diplomatik misyon temsilcilerinin de izlediği bir konserle Saygun’un ‘Yunus Emre Oratoryosu’nu seslendirdiler. Konser, sonra Washington’da da tekrarlanmış. Saygun’un 1942’de tamamladığı bu muhteşem eser, 1958 yılında New York’da ünlü orkestra şefi Leopold Stokowski yönetiminde de seslendirilmiş.
***
Sıra, Dalay Lama’da... Dünyanın en ünlü ruhani liderlerinden biri olarak tanınan Dalay Lama, CNN’den Piers Morgan’a verdiği röportajında demiş ki:
“Bir din adamı olduğumu her zaman aklımda tutarım. (...) Film izlemem, müzik dinlemem. Hayatım boyunca hiç uyuşturucu kullanmadım. Ancak 7-8 yaşlarındayken bir kez şarabın tadına bakmıştım. Bir akşam oyun oynuyordum. Elinde iki şişe taşıyan birini gördüm ve ona doğru koştum. Parmağımı şişeye soktum, tadı çok tatlıydı.”
***
Başlıktaki son ismimizi mısralarını ‘şarap’la yıkayan Ömer Hayyam’ı da Mart ortalarında Karabük Üniversitesi, Prof. Dr. Hüseyin Yurtsever’in konfreransıyla yad etmişti. Hayyam’ın dörtlüklerinden oluşan Rubaiyat’ın tek el yazması örneğinin, Titanic ile birlikte Kuzey Atlantik Okyanus’unun derinliklerinde battığı ve hâlâ bulunma ihtimalinin var olduğu bu konferansta ifade edilmişti. Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf’un ‘Semerkant’ adlı romanının da arka kapağında şöyle yazmıyor muydu?
“1072 yılında, Hayyam'ın Semerkant'ında başlayan ve 1912'de Atlantik'te bit(mey)en bir serüven...”
***
Güncelliği nedeniyle başlıkta sıraladığım bu ‘derya deniz’ isimlerin ardından şu haber size nasıl geliyor?
“Afyonkarahisar Valiliği kararıyla kentte piknik yerleri de dahil olmak üzere içki satışı ve tüketimi yasaklandı. Kamu esenliği ve trafik kazalarının önlenmesi gerekçesiyle başlatılan yasağa uymayan 82 TL ödeyecek.”
Aslında Avrupa’nın Finlandiya, İsveç, Norveç gibi en gelişmiş ülkelerinde de alkol satışıyla ilgili çeşitli düzenleme ve kısıtlamaların getirildiğini biliyoruz. Ancak Türkiye’de hem de bir kentte, hem de ‘açık alan’ için bile olsa bugün alkol kısıtlaması getirilmesi hangi vizyona uygun düşmektedir; kestirmek zor. Zamanlama olarak gündemi kaydırmak ve AK Parti’ye hasar vermek için arasalar daha iyi bir yol bulunamazdı. Ülke karpuz misali yine ortadan ikiye bölünecek. Valilik bunu mu istiyordu acaba?
Dışişleri Bakanı’nın vizyonu nire, Afyon’da alkol yasağı nire?