Dede Korkut, dededen toruna nasıl geçecek?
30 Nisan 2019 - Yeni Şafak
Sevindirici bir gelişme var! Tarihimiz, kültürümüz, edebiyatımız ve de çocuklarımız açısından önemli ve katma değeri yüksek bir gelişme…
Dede Korkut Masalları ya da Dede Korkut Kitabı olarak bildiğimiz eserlerin 3. nüshası Türkistan’da bulunmuş. Bu nüshanın en önemli özelliği, bugüne kadar kayıp olan 13. destanın da böylece gün yüzüne çıkmasını sağlamasıymış: ”Salurkazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi” .
Ayrıca, Dede Korkut’un Almanya’nın Dresden şehrinde ve Vatikan’da bulunan diğer iki nüshasının 15. yüzyılda aktarıldığı biliniyormuş. Çalışmalar sonucu 3. nüshanın, 14. yüzyılda yazıldığı kesinlik kazanırsa en eski Dede Korkut kitabı olacakmış.
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Halk Bilimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Metin Ekici, “Türkoloji alanında dil, edebiyat, tarih ve kültür açısından son derece değerli bir el yazması. Bunu tamamıyla Latin alfabesi ve günümüz Türkçe’sine aktardıktan sonra bilim, edebiyat ve sanat alemiyle paylaşacağız” diyor.
La Fontaine’den Masallar, Grimm Masalları gibi Batı dünyasına ait edebiyat ve öğretilerle büyüyenler Dede Korkut’un adını bilseler de destanlarını pek bilmezler…
Oysa, aile kavramı, aile birliğinin önemi Dede Korkut’ta toplum olma anlayışının başlangıcı ve bir parçası olarak bazı hikâyelere konu edilmiş, dürüst, adil, sadakatli ve gerçeklerden yana olma büyük önem arz etmiştir...
Burada sorun Batı edebiyatını bilmekte değil, kendi kültürümüzün içinden çıkan, bizim değerlerimizi anlatan ve öğütleyen eserleri bilmemekte…
Bunların sonucunda öyle bir hale geldik ki kendimizi değerleri olmayan, kaypak, topluma uyumsuz, kurnaz olarak tanımlamaktan hiç çekinmiyoruz. İnternette pek çok video, “kesin Türk’tür”, “Bu olay sadece Türkiye’de yaşanır” yorumlarıyla paylaşılıyor. Kendimizi tanımıyor, beğenmiyor ve sevmiyoruz. Öz saygımızı yitirmişiz…
Prof. Dr. Ekici’nin çalışmaları sonucu ortaya çıkan 3. nüsha bu yanlıştan dönülmesi için bir vesile olur inşallah.
Yakın Doğu Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nden üç akademisyen, Mustafa Yeniasır, Burak Gökbulut, Ömer Yaraşır, 2015-2016 Güz döneminde birinci sınıfta öğrenim görmeye başlayan öğrencilerine bir anket uygulamışlar. Çalışmanın sonuçlarını “Türk Dili ve Edebiyatı İle Türkçe Öğretmeni Adaylarının Dede Korkut Hikâyeleri Hakkındaki Bilgi ve Görüşleri” başlığıyla Journal of History Culture and Art Research adlı akademik dergide 2017 yılında yayınlamışlar… Çalışmaya internetten erişilebiliyor.
Öncelikle, bu akademisyenler, ankete katılanların önemli bir bölümünün söz konusu hikâyelerin, geçmişimizi ve millî değerlerimizi yansıttığını düşünmelerine rağmen konu hakkında bilgilerinin eksik olduğunu gözlemlemişler.
O nedenle, Türkçe’nin en önemli yapıtlarından biri olan Dede Korkut’un, yalnızca 10. sınıfların müfredatında olmasının yeterli olmadığını 9, 10, ve 11., sınıflarda okutulması gerektiğini savunuyorlar.
Ayrıca, çocukların küçük yaştan itibaren seviyelerine uygun yeniden hikâyeleştirmelerle, çizgi filmlerle, oyunlarla ve tasarlanacak başka araçlarla bu eseri tanımalarını gerekli görüyorlar.
Yukarıda sözünü ettiğimiz ankete göre; katılımcıların yüzde 71,42’si Dede Korkut Hikâyelerinin “Geçmişimizi ve millî değerlerimizi yansıttığı” görüşündeymiş.
Yüzde 82,28’i bu hikâyelerin eğitim kurumlarında “yüzeysel olarak anlatıldığını” düşünüyormuş. Yüzde 10’u ise “hiç okumadık” demiş. Yalnızca yüzde 1,42’si, Dede Korkut “olması gerektiği gibi öğretiliyor” cevabını vermiş.
“Aile büyüklerinizden Dede Korkut Hikâyeleri konusunda herhangi bir bilgi edindiniz mi?” sorusuna yüzde 62,85’i “Hayır, bu konuda hiçbir şey duymadım” cevabını vermiş…
Bu bir Alman’ın ailesinden Pamuk Prenses’i ya da Hänsel ve Grätel’i (Grimm Kardeşler), bir Fransız’ın Ağustos Böceği ile Karınca’yı (La Fontaine), bir İtalyan’ın Pinokyo’yu (Collodi), anne ve babasından hiç duymamış olması gibi bir durum yani…
Millî değerlerimize sahip çıkmayı zül addedenlere ‘selam’ olsun…
Dede Korkut Masalları ya da Dede Korkut Kitabı olarak bildiğimiz eserlerin 3. nüshası Türkistan’da bulunmuş. Bu nüshanın en önemli özelliği, bugüne kadar kayıp olan 13. destanın da böylece gün yüzüne çıkmasını sağlamasıymış: ”Salurkazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi” .
Ayrıca, Dede Korkut’un Almanya’nın Dresden şehrinde ve Vatikan’da bulunan diğer iki nüshasının 15. yüzyılda aktarıldığı biliniyormuş. Çalışmalar sonucu 3. nüshanın, 14. yüzyılda yazıldığı kesinlik kazanırsa en eski Dede Korkut kitabı olacakmış.
Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Halk Bilimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Metin Ekici, “Türkoloji alanında dil, edebiyat, tarih ve kültür açısından son derece değerli bir el yazması. Bunu tamamıyla Latin alfabesi ve günümüz Türkçe’sine aktardıktan sonra bilim, edebiyat ve sanat alemiyle paylaşacağız” diyor.
La Fontaine’den Masallar, Grimm Masalları gibi Batı dünyasına ait edebiyat ve öğretilerle büyüyenler Dede Korkut’un adını bilseler de destanlarını pek bilmezler…
Oysa, aile kavramı, aile birliğinin önemi Dede Korkut’ta toplum olma anlayışının başlangıcı ve bir parçası olarak bazı hikâyelere konu edilmiş, dürüst, adil, sadakatli ve gerçeklerden yana olma büyük önem arz etmiştir...
Burada sorun Batı edebiyatını bilmekte değil, kendi kültürümüzün içinden çıkan, bizim değerlerimizi anlatan ve öğütleyen eserleri bilmemekte…
Bunların sonucunda öyle bir hale geldik ki kendimizi değerleri olmayan, kaypak, topluma uyumsuz, kurnaz olarak tanımlamaktan hiç çekinmiyoruz. İnternette pek çok video, “kesin Türk’tür”, “Bu olay sadece Türkiye’de yaşanır” yorumlarıyla paylaşılıyor. Kendimizi tanımıyor, beğenmiyor ve sevmiyoruz. Öz saygımızı yitirmişiz…
Prof. Dr. Ekici’nin çalışmaları sonucu ortaya çıkan 3. nüsha bu yanlıştan dönülmesi için bir vesile olur inşallah.
Yakın Doğu Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nden üç akademisyen, Mustafa Yeniasır, Burak Gökbulut, Ömer Yaraşır, 2015-2016 Güz döneminde birinci sınıfta öğrenim görmeye başlayan öğrencilerine bir anket uygulamışlar. Çalışmanın sonuçlarını “Türk Dili ve Edebiyatı İle Türkçe Öğretmeni Adaylarının Dede Korkut Hikâyeleri Hakkındaki Bilgi ve Görüşleri” başlığıyla Journal of History Culture and Art Research adlı akademik dergide 2017 yılında yayınlamışlar… Çalışmaya internetten erişilebiliyor.
Öncelikle, bu akademisyenler, ankete katılanların önemli bir bölümünün söz konusu hikâyelerin, geçmişimizi ve millî değerlerimizi yansıttığını düşünmelerine rağmen konu hakkında bilgilerinin eksik olduğunu gözlemlemişler.
O nedenle, Türkçe’nin en önemli yapıtlarından biri olan Dede Korkut’un, yalnızca 10. sınıfların müfredatında olmasının yeterli olmadığını 9, 10, ve 11., sınıflarda okutulması gerektiğini savunuyorlar.
Ayrıca, çocukların küçük yaştan itibaren seviyelerine uygun yeniden hikâyeleştirmelerle, çizgi filmlerle, oyunlarla ve tasarlanacak başka araçlarla bu eseri tanımalarını gerekli görüyorlar.
Yukarıda sözünü ettiğimiz ankete göre; katılımcıların yüzde 71,42’si Dede Korkut Hikâyelerinin “Geçmişimizi ve millî değerlerimizi yansıttığı” görüşündeymiş.
Yüzde 82,28’i bu hikâyelerin eğitim kurumlarında “yüzeysel olarak anlatıldığını” düşünüyormuş. Yüzde 10’u ise “hiç okumadık” demiş. Yalnızca yüzde 1,42’si, Dede Korkut “olması gerektiği gibi öğretiliyor” cevabını vermiş.
“Aile büyüklerinizden Dede Korkut Hikâyeleri konusunda herhangi bir bilgi edindiniz mi?” sorusuna yüzde 62,85’i “Hayır, bu konuda hiçbir şey duymadım” cevabını vermiş…
Bu bir Alman’ın ailesinden Pamuk Prenses’i ya da Hänsel ve Grätel’i (Grimm Kardeşler), bir Fransız’ın Ağustos Böceği ile Karınca’yı (La Fontaine), bir İtalyan’ın Pinokyo’yu (Collodi), anne ve babasından hiç duymamış olması gibi bir durum yani…
Millî değerlerimize sahip çıkmayı zül addedenlere ‘selam’ olsun…