'Demode duygulara' iadeiitibar...
26 Ekim 2008 Akşam Gazetesi
Belki de ben 'resmi' sinema eleştirmeni olmadığım için Devrim Arabaları'nı çok beğendim. (Ömür Gedik de beğenmiş... Onu da sinema eleştirmeninden saymıyor 'öteki ekip' zaten)... Filmi ödül ve 'otör' (auteur) sineması iddiası olmadığı için de sevmiş olabilirim. Aynı nedenden olsa gerek, bir kere filmin başı sonu belli. Sonra, yönetmen kamerayı açık unutup gitmiş izlenimini yaratan sahneler de yok. Konu bir iki mekânda geçmesine rağmen ritmi son derece yüksek, müzikleri iç baymıyor... Bu da auteur sinemasına yakışmaz.
Diyebilirler ki, 'Onun babası da cumhuriyetin öncü mühendislerindendi. Tam da o günlerde Ankara'da görevliydi. Mili Eğitim'de Teknik Öğrenim Müsteşarı'ydı ve bu projeye takoz olanlardan değil, onu destekleyenlerdendi. Ayrıca 1961'de 15 yaşındaydı ve pek çok şeyin farkındaydı. Devletin bürokratlar tarafından nasıl mıncıklandığını; silahla elde edilmiş bağımsızlığın, ekonomi-finans kıskacında nasıl olup da yavaş yavaş masa başında kaybedilmeye yüz tuttuğunu görüyordu. Artık hem manen hem de madden son nefeslerini vermekte olan o yılların 'idealler kuşağının', Cumhuriyet'in inşası sırasında, memleket sevgisine, vatan aşkına, çekirdek aileye ve ülkenin gelecek tasarımına nasıl bir ihtirasla bağlı olduklarını bizzat izleme fırsatı bulmuştu... Bugün demode hale gelen ve entelektüellerin en geri ideolojilerin oyun alanına terk ettiği bu dünya görüşünün, nasıl olup da hiçbir zaman kökünün kazınamadığının altyapısı hakkında bir fikri vardı. İşte tüm bu nedenlerle Saydam'ın bu filmle ilgili görüşleri özneldir (sübjektiftir), dikkate alınmamaları gerekir...'
Eğer böyle derlerse, yerden göğe kadar haklıdırlar. Bu açıdan bakıldığında aslında Devrim Arabaları da yapayalnız ve demode bir filmdir... Tıpkı o bakışla benim durduğum yer gibi...
Peki, kimin nezdinde? İşte bu soru önemli... Kimin nezdinde?.. Tek yanıtı var: Onların nezdinde... Kim onlar? Onlar kendilerini bilir...
Allah'tan kamu vicdanı var. Nedir kamu vicdanı? Bir milletin sürekli kendisini tazelediği ve ona küllerinin içinden yeniden yaratılma yolunu açan 'erdem'lerinin bütünü... İşte o kamu vicdanı, o gece, o filmi alkışladı. Resmi gala değildi. Bizim 'Cuma Kanyon akşam'larından biriydi. Parasıyla puluyla gelmiş insanların bir kısmı alkışladılar. Berikiler de çekindikleri için elleri birbirine gitmedi; yoksa onlar da istediler...
Haydi işi biraz daha ileri götürelim: Devrim Arabaları bu yıl izlediğim en iyi Türk filmiydi... (Fazla abarttığımı düşünmeyesiniz diye, 'İzlediğim en iyi filmdi' demiyorum)...
Neleri mi beğendim? Yaratılan atmosferi bir kere... En zorudur işin... O atmosferi yaratan dekor, kostüm, çevre düzenlemesi, ışık ve de müzik (Demir Demirkan her türlü övgüyü hak ediyor. İlk fırsatta CD'sini alacağım)...
Tabii ki oyunculuğu da beğendim. Selçuk Yöntem ne kadar ekonomik fakat bir o kadar da etkili bir oyunculuk sergilemiş öyle... Küçücük rollerde de olsalar Altan Erkekli ve Haluk Bilginer müthiş bir renk getirmişler filme. Halit Ergenç, Vahide Gördüm olmasalar olmazmış sanki. Bize Necip'i (Onur Ünsal), Hayati'yi (Ali Düşenkalkar), Gündüz'ü (Taner Birsel) sunan oyunculara ve Yönetmen Tolga Örnek'e özel bir tebrik ve teşekkür göndermek gerek...
Senaryoya yönetmenle birlikte imzasını atmış olan Murat Dişli'nin adını bundan böyle sinema ve TV'lerde sık sık görmeye hazırlanabilirsiniz...
Devrim Arabaları'nın gösterime giriş zamanlaması da mükemmel... İnsana biraz olsun yalnızlığını unutturacak duyguları buram buram yaşamak adına en çok ihtiyaç duyduğumuz bir anda çıkıp geldi... İdeolojik ya da politik söylem, didaktik bir yaklaşım bulmaya çalışmayın. Belki çok zorlarsanız bir şeyler sızdırabilirsiniz. Siz, bu toplumun ve cumhuriyetin temelini oluşturan milletin ortak ruhi şekillenmesinden nasibinizi almaya çalışın, daha iyi edersiniz...
İlle de bir ana fikir istiyorsanız şunu diyebilirim: Bazen insan 100 üzerinden 99'la sınıfta kalabilir. Peki kim üzülmeli? Sınıfta kalanlar mı, sınıfta bırakanlar mı?
//c
Ayşe Arman olmak yürek ister
İyi ki bizim de böyle bir kadın gazetecimiz var. Başka kime şoke olacak ve aynı zamanda kızamayacaktık? Ayşe Arman tipik bir 'Niche' gazeteci... Herkesten farklı. Herkesten ayrı bir yerde duruyor... Çünkü özü sağlam... Aldığı aile terbiyesi, eğitimi, kaderinin ana hatlarını çizen karakteriyle...
Cumartesi günü kendisine düstur edindiği ilkeden söz etmiş. Herkes kolay kolay hazmedemez. Ben bayıldım: 'Kadınlar için giyinirim erkekler için soyunurum...' Sessiz sinemanın ünlü yıldızı Mea West'in lafıymış... Ayşe eklemiş: 'Bence soyunmak, giyinmekten daha eğlenceli...'
Yürek ister bu tür bir duruş... Arkadaşımızın kızıdır. Bebekliğini falan biliriz. Yine de bizi aştı gitti...
Ancak özgüveni olan birinin edeceği laflardır bu... İnsanın üzerinde eğreti durmaması, sırıtmaması, teyellerin görünmemesi gerekir. Ayşe çok rahat taşıyor o lafları. Aynen o hoş giysileri pek bir güzel taşıdığı gibi...
Hani her zaman tartışılır... Bizimkiler soyunur 'basit' olur... Onlar soyunur 'estetik' olur... Penelope Cruz'un Elegy'de giyinik sahnesi yok neredeyse. Ama en küçük basitlik hissi almıyorsunuz.
Kıssadan hisse: Özünüz sağlamsa eğer; biçim, içerik ve fenomenden korkmayın... Nasılsa bedii bir öz, onları korur... Ayşe'yi koruduğu gibi...
Belki de ben 'resmi' sinema eleştirmeni olmadığım için Devrim Arabaları'nı çok beğendim. (Ömür Gedik de beğenmiş... Onu da sinema eleştirmeninden saymıyor 'öteki ekip' zaten)... Filmi ödül ve 'otör' (auteur) sineması iddiası olmadığı için de sevmiş olabilirim. Aynı nedenden olsa gerek, bir kere filmin başı sonu belli. Sonra, yönetmen kamerayı açık unutup gitmiş izlenimini yaratan sahneler de yok. Konu bir iki mekânda geçmesine rağmen ritmi son derece yüksek, müzikleri iç baymıyor... Bu da auteur sinemasına yakışmaz.
Diyebilirler ki, 'Onun babası da cumhuriyetin öncü mühendislerindendi. Tam da o günlerde Ankara'da görevliydi. Mili Eğitim'de Teknik Öğrenim Müsteşarı'ydı ve bu projeye takoz olanlardan değil, onu destekleyenlerdendi. Ayrıca 1961'de 15 yaşındaydı ve pek çok şeyin farkındaydı. Devletin bürokratlar tarafından nasıl mıncıklandığını; silahla elde edilmiş bağımsızlığın, ekonomi-finans kıskacında nasıl olup da yavaş yavaş masa başında kaybedilmeye yüz tuttuğunu görüyordu. Artık hem manen hem de madden son nefeslerini vermekte olan o yılların 'idealler kuşağının', Cumhuriyet'in inşası sırasında, memleket sevgisine, vatan aşkına, çekirdek aileye ve ülkenin gelecek tasarımına nasıl bir ihtirasla bağlı olduklarını bizzat izleme fırsatı bulmuştu... Bugün demode hale gelen ve entelektüellerin en geri ideolojilerin oyun alanına terk ettiği bu dünya görüşünün, nasıl olup da hiçbir zaman kökünün kazınamadığının altyapısı hakkında bir fikri vardı. İşte tüm bu nedenlerle Saydam'ın bu filmle ilgili görüşleri özneldir (sübjektiftir), dikkate alınmamaları gerekir...'
Eğer böyle derlerse, yerden göğe kadar haklıdırlar. Bu açıdan bakıldığında aslında Devrim Arabaları da yapayalnız ve demode bir filmdir... Tıpkı o bakışla benim durduğum yer gibi...
Peki, kimin nezdinde? İşte bu soru önemli... Kimin nezdinde?.. Tek yanıtı var: Onların nezdinde... Kim onlar? Onlar kendilerini bilir...
Allah'tan kamu vicdanı var. Nedir kamu vicdanı? Bir milletin sürekli kendisini tazelediği ve ona küllerinin içinden yeniden yaratılma yolunu açan 'erdem'lerinin bütünü... İşte o kamu vicdanı, o gece, o filmi alkışladı. Resmi gala değildi. Bizim 'Cuma Kanyon akşam'larından biriydi. Parasıyla puluyla gelmiş insanların bir kısmı alkışladılar. Berikiler de çekindikleri için elleri birbirine gitmedi; yoksa onlar da istediler...
Haydi işi biraz daha ileri götürelim: Devrim Arabaları bu yıl izlediğim en iyi Türk filmiydi... (Fazla abarttığımı düşünmeyesiniz diye, 'İzlediğim en iyi filmdi' demiyorum)...
Neleri mi beğendim? Yaratılan atmosferi bir kere... En zorudur işin... O atmosferi yaratan dekor, kostüm, çevre düzenlemesi, ışık ve de müzik (Demir Demirkan her türlü övgüyü hak ediyor. İlk fırsatta CD'sini alacağım)...
Tabii ki oyunculuğu da beğendim. Selçuk Yöntem ne kadar ekonomik fakat bir o kadar da etkili bir oyunculuk sergilemiş öyle... Küçücük rollerde de olsalar Altan Erkekli ve Haluk Bilginer müthiş bir renk getirmişler filme. Halit Ergenç, Vahide Gördüm olmasalar olmazmış sanki. Bize Necip'i (Onur Ünsal), Hayati'yi (Ali Düşenkalkar), Gündüz'ü (Taner Birsel) sunan oyunculara ve Yönetmen Tolga Örnek'e özel bir tebrik ve teşekkür göndermek gerek...
Senaryoya yönetmenle birlikte imzasını atmış olan Murat Dişli'nin adını bundan böyle sinema ve TV'lerde sık sık görmeye hazırlanabilirsiniz...
Devrim Arabaları'nın gösterime giriş zamanlaması da mükemmel... İnsana biraz olsun yalnızlığını unutturacak duyguları buram buram yaşamak adına en çok ihtiyaç duyduğumuz bir anda çıkıp geldi... İdeolojik ya da politik söylem, didaktik bir yaklaşım bulmaya çalışmayın. Belki çok zorlarsanız bir şeyler sızdırabilirsiniz. Siz, bu toplumun ve cumhuriyetin temelini oluşturan milletin ortak ruhi şekillenmesinden nasibinizi almaya çalışın, daha iyi edersiniz...
İlle de bir ana fikir istiyorsanız şunu diyebilirim: Bazen insan 100 üzerinden 99'la sınıfta kalabilir. Peki kim üzülmeli? Sınıfta kalanlar mı, sınıfta bırakanlar mı?
//c
Ayşe Arman olmak yürek ister
İyi ki bizim de böyle bir kadın gazetecimiz var. Başka kime şoke olacak ve aynı zamanda kızamayacaktık? Ayşe Arman tipik bir 'Niche' gazeteci... Herkesten farklı. Herkesten ayrı bir yerde duruyor... Çünkü özü sağlam... Aldığı aile terbiyesi, eğitimi, kaderinin ana hatlarını çizen karakteriyle...
Cumartesi günü kendisine düstur edindiği ilkeden söz etmiş. Herkes kolay kolay hazmedemez. Ben bayıldım: 'Kadınlar için giyinirim erkekler için soyunurum...' Sessiz sinemanın ünlü yıldızı Mea West'in lafıymış... Ayşe eklemiş: 'Bence soyunmak, giyinmekten daha eğlenceli...'
Yürek ister bu tür bir duruş... Arkadaşımızın kızıdır. Bebekliğini falan biliriz. Yine de bizi aştı gitti...
Ancak özgüveni olan birinin edeceği laflardır bu... İnsanın üzerinde eğreti durmaması, sırıtmaması, teyellerin görünmemesi gerekir. Ayşe çok rahat taşıyor o lafları. Aynen o hoş giysileri pek bir güzel taşıdığı gibi...
Hani her zaman tartışılır... Bizimkiler soyunur 'basit' olur... Onlar soyunur 'estetik' olur... Penelope Cruz'un Elegy'de giyinik sahnesi yok neredeyse. Ama en küçük basitlik hissi almıyorsunuz.
Kıssadan hisse: Özünüz sağlamsa eğer; biçim, içerik ve fenomenden korkmayın... Nasılsa bedii bir öz, onları korur... Ayşe'yi koruduğu gibi...