Deniz Bey’den hiç beklemezdim doğrusu!
09 MAYIS 2007
En az iki yıldır, burada CHP üst yönetimi ve Başkanı hakkında gönlümden sürekli tersini yapmak geçse de bir türlü tek satır olumlu bir şey yazamamışım!.. Nasip bugüneymiş... Ben yine direnecek zannettim. Anlaşamayacak. Yumuşamayacak. Kazan - kazan ilişkisi kuramayacak... Pes doğrusu, Deniz Bey beni yanılttı... DSP’ye kapılarını açtı... İnanılır gibi değil. Şimdi iki şey kaldı: Bir: DSP, Rahşan Hanım faktörünü halledecek... İki: Hem CHP hem de DSP; birleştirici, yıpranmamış, yeni ve etkili yüzleri aday ve konuşmacı kadrolarında toplayacak... O zaman belki baba yadigârı CHP ile barışabilirim...
Bu mudur? Budur!.. “Fanta için Ogilvy & Mather tarafından hazırlanan iletişim kampanyası, farklı ortamlarda gizli kamerayla çekilen reklam filmlerinden oluşuyor. Gerçek zamanlı olarak ve yüzde 100 doğaçlama çekilen filmlerde Beyazıt Öztürk hiç beklenmedik anlarda ortaya çıkıp herkesi önce şaşırtıyor, sonra kahkahaya boğuyor, ardından da sürprizini ‘Hayata böyle lezzetler lazım’ sloganıyla noktalıyor. Fanta’nın ‘oyun’ konseptinin öne çıktığı filmlerde, en sıradan durumlarda bile mutluluğu hissetmenin sadece ‘bir an meselesi’ olduğu, hayattan gerçek örneklerle vurgulanıyor. Sürpriz unsurunun korunabilmesi amacıyla büyük bir disiplinle yürütülen çalışmalarda 40 kişilik bir ekip seferber olurken, çekimlerde ne set kuruldu, ne profesyoneller rol aldı, ne de replik kullanıldı. Üç gün süren çalışmalar sonucunda ortaya birbirinden eğlenceli ve “gerçek” filmler çıktı. Çekimlerde 30’a yakın gizli kamera kullanıldı ve Beyaz’ın kravatına üç adet gizli kamera sistemi yerleştirildi. Ogilvy & Mather yeni Fanta filmleriyle bugüne kadar hiç denenmemiş bir çalışmaya imza atarken, Tibet Sanlıman projede yaratıcı yönetmen olarak yer aldı. Fanta’nın gizli kamera ile çekilen üç reklam filminin konuları şöyle: Otostopçu öğrencilere limuzin - Vapurda seyyar satıcı - Maçtan sonra taktik odası...” Yukarıdaki metin bana ait değil. Onun için tırnak içinde. Ayça Erkan’a ait. Kim Ayça Erkan? Bana gönderdiği e-postada unvanını yazmamış... Ama Zarakol İletişim Hizmetleri’nden olduğu belli... Bu bilgilendirmeyi buraya örnek olsun diye aldım. Kime? Şirketlerin kurumsal iletişim sorumlularına, medya ajanslarının ve PR şirketlerinin ilgili görevlilerine ve üniversitelerimizin Halkla İlişkiler Bölümü’nde okuyanlara... Ne için örnek? Medya ilişkileri hizmeti verildiği zaman bilgilendirmenin nasıl yapılacağı için. Sadece şu Beyaz’ın herkesi ‘kahkahaya boğma’ tanımı işi bozuyor. Onun dışında Ayça kardeşimin mesajı tamamdır...
Eda Hanım’a teklif yağıyordur... Biz burada ‘Bu Eda Hanım’dan çok Vakko’nun krizidir’ diye yazıp duruyorduk. Sen 23 yaşındaki kızcağızı durduk yerde müdür yap; hem de Haute Couture Satın Alma Müdürü... Sonra da hanımefendi küllüm Haute Couture’cüleri kopyalasın dursun... Olacak iş mi? Değil tabii. Cem Hakko bu krizini nasıl yönetecek diye merak ederken, birkaç gündür gazetelerin magazin ekleri yazmaya başladı. Ama henüz ‘öyleymiş, böyleymiş’ düzeyinde. Cem Hakko, Eda Taşpınar Hanım ile yollarını 15 gün önce ayırmış. ‘Hırsızlık’ suçlamasıyla değil. ‘Sadakatsizlik’ suçlamasıyla... Sebep Eda Hanım’ın rakip şirketlerin açılışlarında boy göstermesiymiş. Dedik ya, miş, muş... Cem Hakko’nun ya da kurum olarak Vakko’nun ağzından bir şey yok. Yani krizin Vakko’nun itibarına verdiği hasar azaltılmış ama sıfırlanmış değil. Dedikodu olabilir... Aslında tam zamanı. Eda Hanım’a tanınmanın itibardan önemli olduğunu düşünen aklı evveller tarafından şu tür teklifler yağıyor olmalı: Jüri üyeliği, TV’lerde yarışmalara katılım, magazin programı sunuculuğu, şarkıcılık, magazin dergiciliği, en çok satan gazetelerimizin ana bölümünde veya eklerinde köşe yazarlığı... Bu formüller kısa vadede başarılı bile olabilir... Eda Hanım ve Vakko ayrı ayrı krizlerini yönetmedikleri sürece aklımıza böyle senaryolar gelmesi kadar doğal bir şey var mı?
Bu mudur? Budur!.. “Fanta için Ogilvy & Mather tarafından hazırlanan iletişim kampanyası, farklı ortamlarda gizli kamerayla çekilen reklam filmlerinden oluşuyor. Gerçek zamanlı olarak ve yüzde 100 doğaçlama çekilen filmlerde Beyazıt Öztürk hiç beklenmedik anlarda ortaya çıkıp herkesi önce şaşırtıyor, sonra kahkahaya boğuyor, ardından da sürprizini ‘Hayata böyle lezzetler lazım’ sloganıyla noktalıyor. Fanta’nın ‘oyun’ konseptinin öne çıktığı filmlerde, en sıradan durumlarda bile mutluluğu hissetmenin sadece ‘bir an meselesi’ olduğu, hayattan gerçek örneklerle vurgulanıyor. Sürpriz unsurunun korunabilmesi amacıyla büyük bir disiplinle yürütülen çalışmalarda 40 kişilik bir ekip seferber olurken, çekimlerde ne set kuruldu, ne profesyoneller rol aldı, ne de replik kullanıldı. Üç gün süren çalışmalar sonucunda ortaya birbirinden eğlenceli ve “gerçek” filmler çıktı. Çekimlerde 30’a yakın gizli kamera kullanıldı ve Beyaz’ın kravatına üç adet gizli kamera sistemi yerleştirildi. Ogilvy & Mather yeni Fanta filmleriyle bugüne kadar hiç denenmemiş bir çalışmaya imza atarken, Tibet Sanlıman projede yaratıcı yönetmen olarak yer aldı. Fanta’nın gizli kamera ile çekilen üç reklam filminin konuları şöyle: Otostopçu öğrencilere limuzin - Vapurda seyyar satıcı - Maçtan sonra taktik odası...” Yukarıdaki metin bana ait değil. Onun için tırnak içinde. Ayça Erkan’a ait. Kim Ayça Erkan? Bana gönderdiği e-postada unvanını yazmamış... Ama Zarakol İletişim Hizmetleri’nden olduğu belli... Bu bilgilendirmeyi buraya örnek olsun diye aldım. Kime? Şirketlerin kurumsal iletişim sorumlularına, medya ajanslarının ve PR şirketlerinin ilgili görevlilerine ve üniversitelerimizin Halkla İlişkiler Bölümü’nde okuyanlara... Ne için örnek? Medya ilişkileri hizmeti verildiği zaman bilgilendirmenin nasıl yapılacağı için. Sadece şu Beyaz’ın herkesi ‘kahkahaya boğma’ tanımı işi bozuyor. Onun dışında Ayça kardeşimin mesajı tamamdır...
Eda Hanım’a teklif yağıyordur... Biz burada ‘Bu Eda Hanım’dan çok Vakko’nun krizidir’ diye yazıp duruyorduk. Sen 23 yaşındaki kızcağızı durduk yerde müdür yap; hem de Haute Couture Satın Alma Müdürü... Sonra da hanımefendi küllüm Haute Couture’cüleri kopyalasın dursun... Olacak iş mi? Değil tabii. Cem Hakko bu krizini nasıl yönetecek diye merak ederken, birkaç gündür gazetelerin magazin ekleri yazmaya başladı. Ama henüz ‘öyleymiş, böyleymiş’ düzeyinde. Cem Hakko, Eda Taşpınar Hanım ile yollarını 15 gün önce ayırmış. ‘Hırsızlık’ suçlamasıyla değil. ‘Sadakatsizlik’ suçlamasıyla... Sebep Eda Hanım’ın rakip şirketlerin açılışlarında boy göstermesiymiş. Dedik ya, miş, muş... Cem Hakko’nun ya da kurum olarak Vakko’nun ağzından bir şey yok. Yani krizin Vakko’nun itibarına verdiği hasar azaltılmış ama sıfırlanmış değil. Dedikodu olabilir... Aslında tam zamanı. Eda Hanım’a tanınmanın itibardan önemli olduğunu düşünen aklı evveller tarafından şu tür teklifler yağıyor olmalı: Jüri üyeliği, TV’lerde yarışmalara katılım, magazin programı sunuculuğu, şarkıcılık, magazin dergiciliği, en çok satan gazetelerimizin ana bölümünde veya eklerinde köşe yazarlığı... Bu formüller kısa vadede başarılı bile olabilir... Eda Hanım ve Vakko ayrı ayrı krizlerini yönetmedikleri sürece aklımıza böyle senaryolar gelmesi kadar doğal bir şey var mı?