Deniz’ler ve Ankaralı’lar bu filmi izlemesin…
13 EKİM 2010
Çarşamba günü Böcek Yapım’ın Boğaz’ın Anadolu yakasında, Hayal Kahvesi’nin sınırları içinde bulunan ofisindeydik.
Yeni filmleri “Aşk Tesadüfleri Sever” ilk kez görücüye çıkıyordu. 7-8 kişilik bir grupla izledik…
Bilmeyenler için, kısa bir Böcek Yapım bilgisi:
Ömer Faruk Sorak ve eşi İpek Sorak’ın film şirketleri. İlk kez adlarını müzik klipleriyle duyurmuşlar. İş öyle bir hal almış ki, zamanla her üç video klipinden ikisini Ömer Faruk yapar hale gelmiş…
Sonra reklam filmlerine başlamışlar. Örneğin, şu sıra reklam kuşaklarında dönen Beyaz’lı, Erdal Özyağcılar’lı ve birçok ünlü kişinin ‘girip çıktığı’ Denizbank reklamları, Ömer Faruk’un imzasını taşıyor…
Sorak’ın www.imdb.com’a göre yönetmenliğini yaptığı dört tane de uzun metraj sinema filmi var: Vizontele, 2001 (Yılmaz Erdoğan ile birlikte); Gora, 2004; Sınav, 2006; Yahşi Batı, 2010…
“Aşk Tesadüfleri Sever” 2011 Şubat’ta vizyona girecek…
***
Ben sinemada kolay kolay ağlamam… Alışmışım bir kere; beyazperdenin içinde değil de, kendimle perdede olup bitenlerin arasına mesafe koyarak ‘okumaya’ çalışırım filmi. Sanki yönetmenin yanındaki stüdyo koltuğunda ya da montaj masasında otururcasına izlerim filmleri. Burada ne demek istedi? Hangi mesajı verdi? Neden bu sahneyi kullandı, müziği neden böyle seçmiş vs… Elbette bu soruların yanıtlarını arayarak izleyince insan kaptıramaz kolay kolay kendini… Bugüne kadar tüm direnç ve kalkanlarımı kırmayı başaran ve bana göz yaşı döktüren iki film olmuştu: Limelight, 1952 (Charlie Chaplin) ve The Bridges of Madison County, 1995 (Clint Eastwood)…
Bir de Ömer Faruk’un filminde ‘film koptu’… En azından üç sahnede…
Tabii ki beni ağlatmayı başarmak bir kriter değil. Ben sinema yazarı da değilim. Zaten “Aşk Tesadüfleri Sever” de ne sinema yazarlarının (SİYAD) ödüllerini alabilecek, ne de Antalya ve Adana Altın Koza jürilerinin... Öte yandan iki yerde şansı çok büyük: Adana Halk Jürisi’nin ödülünde ve neredeyse 3 bin kişinin oy kullandığı Yeşilçam Ödülleri’nde…
Yani film entelektüellerimizin oylarını ne kadar alır bilemeyiz, ancak sektörün ve halkın teveccühüne kesinlikle mazhar olacak… Sakın kimse “İvedik’i bilemedin; ikincisi ilkinden çok izlendi” demesin. Kesinlikle bildim. “Bu halk ikinciyi birinci kadar yemez” dedim; “İvedik 2” birinciden 2 milyon dolar daha az iş yaptı. Bütün dünya gelire bakar. Bizimkiler ne hikmetse kelle sayısına bakıyorlar. Oysa, kelle sayısı ile ‘oynamak’ çok kolaydır. Para ile oynamak daha zordur; hele de orada boxofficemojo.com dururken…
***
Filmi izlerken “rastlantı” meselesine takık ünlü yönetmen Cluade Lelouche’un sineması geldi aklıma… “Toute une vie” (Tüm Bir Yaşam) mesela… En az onun filmleri kadar sıcak, insancıl, sevecen… Sorak’ın filmi, Türk insanında “Bir Kadın Bir Erkek”ten çok daha fazla iz bırakacak… Çünkü bizden; çünkü Ankaralı…
Filmin müzikleri de hit olacak. Üç parça var ki, bin git… Yakında internet ortamına –kısmî de olsa- düşer…
Belçim Erdoğan’ın oyunu ‘tamamdır’… Beren Saat’e çok kuvvetli bir rakip geliyor… Mehmet Günsür’ün bu kadar başarılı olacağını doğrusu tahmin etmemiştim… Oyunculuğu ile yakışıklılığı yarışıyor… O küçük salonda benimle birlikte filmi izleyen hanımefendiler pek bir ayılıp bayıldılar… Anlaşılan Belçim kadar dikkat çekecek… Altan Erkekli, Şebnem Sönmez, Ayda Aksel, Yılmaz Gruda, yan falan değil tam da ‘merkez’ rollerdeler…
Belçim Erdoğan’ın canlandırdığı Deniz’den ne kadar da çok vardır aslında… Aklının ve hayatın doğal akışının getirdiği ile; ruhunun, gönlünün tellerini titreten arasında sıkışıp kalmıştır pek çok genç kadın… Onlar bu filmi izlerken çok etkileneceklerdir; hele bir de Ankaralılarsa…
Jenerikte senaryonun Evren Şit ve İpek Sorak’a ait olduğu yazılı… Ellerine sağlık her ikisinin de. Ayrıca... İpek Sorak; senaryo senin eline yakışmış…
Yeni filmleri “Aşk Tesadüfleri Sever” ilk kez görücüye çıkıyordu. 7-8 kişilik bir grupla izledik…
Bilmeyenler için, kısa bir Böcek Yapım bilgisi:
Ömer Faruk Sorak ve eşi İpek Sorak’ın film şirketleri. İlk kez adlarını müzik klipleriyle duyurmuşlar. İş öyle bir hal almış ki, zamanla her üç video klipinden ikisini Ömer Faruk yapar hale gelmiş…
Sonra reklam filmlerine başlamışlar. Örneğin, şu sıra reklam kuşaklarında dönen Beyaz’lı, Erdal Özyağcılar’lı ve birçok ünlü kişinin ‘girip çıktığı’ Denizbank reklamları, Ömer Faruk’un imzasını taşıyor…
Sorak’ın www.imdb.com’a göre yönetmenliğini yaptığı dört tane de uzun metraj sinema filmi var: Vizontele, 2001 (Yılmaz Erdoğan ile birlikte); Gora, 2004; Sınav, 2006; Yahşi Batı, 2010…
“Aşk Tesadüfleri Sever” 2011 Şubat’ta vizyona girecek…
***
Ben sinemada kolay kolay ağlamam… Alışmışım bir kere; beyazperdenin içinde değil de, kendimle perdede olup bitenlerin arasına mesafe koyarak ‘okumaya’ çalışırım filmi. Sanki yönetmenin yanındaki stüdyo koltuğunda ya da montaj masasında otururcasına izlerim filmleri. Burada ne demek istedi? Hangi mesajı verdi? Neden bu sahneyi kullandı, müziği neden böyle seçmiş vs… Elbette bu soruların yanıtlarını arayarak izleyince insan kaptıramaz kolay kolay kendini… Bugüne kadar tüm direnç ve kalkanlarımı kırmayı başaran ve bana göz yaşı döktüren iki film olmuştu: Limelight, 1952 (Charlie Chaplin) ve The Bridges of Madison County, 1995 (Clint Eastwood)…
Bir de Ömer Faruk’un filminde ‘film koptu’… En azından üç sahnede…
Tabii ki beni ağlatmayı başarmak bir kriter değil. Ben sinema yazarı da değilim. Zaten “Aşk Tesadüfleri Sever” de ne sinema yazarlarının (SİYAD) ödüllerini alabilecek, ne de Antalya ve Adana Altın Koza jürilerinin... Öte yandan iki yerde şansı çok büyük: Adana Halk Jürisi’nin ödülünde ve neredeyse 3 bin kişinin oy kullandığı Yeşilçam Ödülleri’nde…
Yani film entelektüellerimizin oylarını ne kadar alır bilemeyiz, ancak sektörün ve halkın teveccühüne kesinlikle mazhar olacak… Sakın kimse “İvedik’i bilemedin; ikincisi ilkinden çok izlendi” demesin. Kesinlikle bildim. “Bu halk ikinciyi birinci kadar yemez” dedim; “İvedik 2” birinciden 2 milyon dolar daha az iş yaptı. Bütün dünya gelire bakar. Bizimkiler ne hikmetse kelle sayısına bakıyorlar. Oysa, kelle sayısı ile ‘oynamak’ çok kolaydır. Para ile oynamak daha zordur; hele de orada boxofficemojo.com dururken…
***
Filmi izlerken “rastlantı” meselesine takık ünlü yönetmen Cluade Lelouche’un sineması geldi aklıma… “Toute une vie” (Tüm Bir Yaşam) mesela… En az onun filmleri kadar sıcak, insancıl, sevecen… Sorak’ın filmi, Türk insanında “Bir Kadın Bir Erkek”ten çok daha fazla iz bırakacak… Çünkü bizden; çünkü Ankaralı…
Filmin müzikleri de hit olacak. Üç parça var ki, bin git… Yakında internet ortamına –kısmî de olsa- düşer…
Belçim Erdoğan’ın oyunu ‘tamamdır’… Beren Saat’e çok kuvvetli bir rakip geliyor… Mehmet Günsür’ün bu kadar başarılı olacağını doğrusu tahmin etmemiştim… Oyunculuğu ile yakışıklılığı yarışıyor… O küçük salonda benimle birlikte filmi izleyen hanımefendiler pek bir ayılıp bayıldılar… Anlaşılan Belçim kadar dikkat çekecek… Altan Erkekli, Şebnem Sönmez, Ayda Aksel, Yılmaz Gruda, yan falan değil tam da ‘merkez’ rollerdeler…
Belçim Erdoğan’ın canlandırdığı Deniz’den ne kadar da çok vardır aslında… Aklının ve hayatın doğal akışının getirdiği ile; ruhunun, gönlünün tellerini titreten arasında sıkışıp kalmıştır pek çok genç kadın… Onlar bu filmi izlerken çok etkileneceklerdir; hele bir de Ankaralılarsa…
Jenerikte senaryonun Evren Şit ve İpek Sorak’a ait olduğu yazılı… Ellerine sağlık her ikisinin de. Ayrıca... İpek Sorak; senaryo senin eline yakışmış…