Devam Cem, Sky is the limit!...
17 Nisan 2009 Akşam Gazetesi
Kendi lafım olmadığı için her defasında ona gönderme yapıyorum. O da her defasında, 'Hay Allah, ne gereği' vardı türünden 'sempatik serzenişlerde' bulunmadan edemiyor. Ancak yapacak bir şey yok...
Vestel İcra Kurulu Üyesi Dr. Levent Hatay'ın 'iyi, doğru, yani çalışma kabiliyeti olan' reklam için getirdiği ön koşullardan biri şudur: 'Defalarca izlenebilirliği söz konusu mu değil mi, ona bakın!' Yani 'frekans bunalımı yaratmadan'; aynı ya da artan bir ilgiyle mi izlenir, yoksa bir süre sonra kabak tadı vermeye mi başlar?..
Bir başka deyişle: 'Güç kirliliği yaratır mı, tersine yaratmaz; tazeliğini sürdürür mü?'...
Türk Telekom'un son yıllarda yakalamış olduğu yepyeni kimliğinin hızla tırmanışa geçmesinde ciddi katkısı olduğu tartışılmayan Cem Yılmaz'lı kampanyaları da işte bu ölçütle değerlendirmekte yarar vardır; ifade unsurlarını tek tek ele alarak değil...
Sahne giysileri şöyleymiş, söylediği şarkının dili böyleymiş, makyajı falanmış, saçları feşmekanmış... 'Resmin bütününü görmemek' için harcanan çabaya halkımız mükemmel bir özdeyiş bulmuştur: 'Öküz altında buzağı aramak!'...
Reklam filmi dönerken insanlara bir bakın... Nasıl çakılıyorlar ekrana?.. Belki herkes şarkının her sözünü, filmi ilk izlediğinde yakalayamayabiliyor... İyi ya... 'Maksat matlup oluyor yani!'... Zeka düzeyine, bilgisine, aklına, duygusuna, birikimine, kişiliğine göre herkes herhangi bir keresinde anlıyor ne dendiğini; doğru mu? Doğru... Anlama kat sayısı her seferinde artsa da, her seferinde ilgiyle izliyor mu herkes?.. İzliyor... Kilit mesaj baştan belli mi?.. Belli: Her yöne!.. Sınırsız!.. 62 TL...
Bir reklam veren daha ne ister?..
Devam Cem, Sky is the limit!...
Mehmet Altan'a neden cevap vermedim...
Sevgili Serdar Turgut dün Mehmet Altan ile ilgili bir yazı yazmış. Kendisinden pek haz etmediği belli... İşin içine kıyıdan köşeden de olsa adımız karıştığı için küçük bir not düşmekte yarar görüyorum. Yazının bir yerinde şöyle demiş Serdar Turgut:
'Ali Saydam ile tartışırken (CNN Türk'de), Ali Saydam 'Keşke bu tür programlarda askerler de konuk olsalar' dediğinde adam bu sefer büyük bir terbiyesizlik de yaptı ve Ali Saydam'a 'Zaten siz o kontenjandan buradasınız' deyiverdi.
Ona göre Ali Saydam askerin kontenjanından bulunuyormuş orada. Kendisiyle aynı görüşte olmayan herkes ya darbeci ya ulusalcı ya da askerin adamı olmak zorunda ya; o da damgasını vuruveriyor hemen. Ağzı gerektiğinde iyi laf yapabilen Ali Saydam nedense ona cevap vermedi.
Bu tür davranışlar nedir, neyin göstergesidir biliyor musunuz? Bunlar, 'Biz aldık başımızı gidiyoruz. Artık bizi kimse tutamaz, önümüzde kimse duramaz' diye düşünmeye başlayan güç sarhoşu bir kendini bilmezin aile terbiyesinden yoksun davranışlarıdır. Ben bu türden insanlara 'liberal faşistler' dediğimde herkes bu kavrama şaşırdı.' Dostlarımı düşüncelerine değil ruhsal tekamüllerine göre tasnif etmeye başlayalı en az 30 yıl geçmiştir... Düşüncelerin zırt pırt değişmesi, insanın ruhsal tekamülünün ise heyecan verici kalıcılığı, insan ruhunun 'tasallut'tan kurtulabilme serüveni ve başarısı bende hep hayranlık uyandırmıştır. Bu yüzden de, görüşleriyle tam olarak mutabık olmadığım pek çok kadim dostum olduğum gibi, görüşlerine sonuna kadar katıldığım ancak ruhumun bir gıdım bile yaklaşamadığı 'tanışlarım' olmuştur...
Mehmet Altan birinci türden kadim bir dostumdur. Avrupa Hareketi 2002 adlı sivil inisiyatifte omuz omuza müthiş başarılı bir mücadele verirken de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin AB ülkeleri orduları ile kıyaslanamayacak özel bir yeri olduğu konusundaki köklü fikir ayrılığımızda da ona karşı olan sevgim bir dirhem azalmamıştır... Siyasi parti kurarsa katılmam ama evinde davet verir de davet ederse bir an tereddüt etmeden koşar giderim; başıma bir iş gelirse yardımıma ilk koşacaklardan biri olduğundan da şüphem yoktur... O nedenle CNN Türk'deki canlı yayında Mehmet'in yaptığı espri, aramızdaki yıllar öncesinden gelen köklü hukuka dayalı, yayının tamamı izlendiğinde net olarak gözlemlenecek inceden çekişmenin mizahi boyutunun ayrılmaz bir parçasıydı... Serdar Turgut diğer fikr” kalın anlaşmazlık çizgilerine odaklandığı için bu küçük noktayı kaçırmış olmalı...
Kendi lafım olmadığı için her defasında ona gönderme yapıyorum. O da her defasında, 'Hay Allah, ne gereği' vardı türünden 'sempatik serzenişlerde' bulunmadan edemiyor. Ancak yapacak bir şey yok...
Vestel İcra Kurulu Üyesi Dr. Levent Hatay'ın 'iyi, doğru, yani çalışma kabiliyeti olan' reklam için getirdiği ön koşullardan biri şudur: 'Defalarca izlenebilirliği söz konusu mu değil mi, ona bakın!' Yani 'frekans bunalımı yaratmadan'; aynı ya da artan bir ilgiyle mi izlenir, yoksa bir süre sonra kabak tadı vermeye mi başlar?..
Bir başka deyişle: 'Güç kirliliği yaratır mı, tersine yaratmaz; tazeliğini sürdürür mü?'...
Türk Telekom'un son yıllarda yakalamış olduğu yepyeni kimliğinin hızla tırmanışa geçmesinde ciddi katkısı olduğu tartışılmayan Cem Yılmaz'lı kampanyaları da işte bu ölçütle değerlendirmekte yarar vardır; ifade unsurlarını tek tek ele alarak değil...
Sahne giysileri şöyleymiş, söylediği şarkının dili böyleymiş, makyajı falanmış, saçları feşmekanmış... 'Resmin bütününü görmemek' için harcanan çabaya halkımız mükemmel bir özdeyiş bulmuştur: 'Öküz altında buzağı aramak!'...
Reklam filmi dönerken insanlara bir bakın... Nasıl çakılıyorlar ekrana?.. Belki herkes şarkının her sözünü, filmi ilk izlediğinde yakalayamayabiliyor... İyi ya... 'Maksat matlup oluyor yani!'... Zeka düzeyine, bilgisine, aklına, duygusuna, birikimine, kişiliğine göre herkes herhangi bir keresinde anlıyor ne dendiğini; doğru mu? Doğru... Anlama kat sayısı her seferinde artsa da, her seferinde ilgiyle izliyor mu herkes?.. İzliyor... Kilit mesaj baştan belli mi?.. Belli: Her yöne!.. Sınırsız!.. 62 TL...
Bir reklam veren daha ne ister?..
Devam Cem, Sky is the limit!...
Mehmet Altan'a neden cevap vermedim...
Sevgili Serdar Turgut dün Mehmet Altan ile ilgili bir yazı yazmış. Kendisinden pek haz etmediği belli... İşin içine kıyıdan köşeden de olsa adımız karıştığı için küçük bir not düşmekte yarar görüyorum. Yazının bir yerinde şöyle demiş Serdar Turgut:
'Ali Saydam ile tartışırken (CNN Türk'de), Ali Saydam 'Keşke bu tür programlarda askerler de konuk olsalar' dediğinde adam bu sefer büyük bir terbiyesizlik de yaptı ve Ali Saydam'a 'Zaten siz o kontenjandan buradasınız' deyiverdi.
Ona göre Ali Saydam askerin kontenjanından bulunuyormuş orada. Kendisiyle aynı görüşte olmayan herkes ya darbeci ya ulusalcı ya da askerin adamı olmak zorunda ya; o da damgasını vuruveriyor hemen. Ağzı gerektiğinde iyi laf yapabilen Ali Saydam nedense ona cevap vermedi.
Bu tür davranışlar nedir, neyin göstergesidir biliyor musunuz? Bunlar, 'Biz aldık başımızı gidiyoruz. Artık bizi kimse tutamaz, önümüzde kimse duramaz' diye düşünmeye başlayan güç sarhoşu bir kendini bilmezin aile terbiyesinden yoksun davranışlarıdır. Ben bu türden insanlara 'liberal faşistler' dediğimde herkes bu kavrama şaşırdı.' Dostlarımı düşüncelerine değil ruhsal tekamüllerine göre tasnif etmeye başlayalı en az 30 yıl geçmiştir... Düşüncelerin zırt pırt değişmesi, insanın ruhsal tekamülünün ise heyecan verici kalıcılığı, insan ruhunun 'tasallut'tan kurtulabilme serüveni ve başarısı bende hep hayranlık uyandırmıştır. Bu yüzden de, görüşleriyle tam olarak mutabık olmadığım pek çok kadim dostum olduğum gibi, görüşlerine sonuna kadar katıldığım ancak ruhumun bir gıdım bile yaklaşamadığı 'tanışlarım' olmuştur...
Mehmet Altan birinci türden kadim bir dostumdur. Avrupa Hareketi 2002 adlı sivil inisiyatifte omuz omuza müthiş başarılı bir mücadele verirken de, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin AB ülkeleri orduları ile kıyaslanamayacak özel bir yeri olduğu konusundaki köklü fikir ayrılığımızda da ona karşı olan sevgim bir dirhem azalmamıştır... Siyasi parti kurarsa katılmam ama evinde davet verir de davet ederse bir an tereddüt etmeden koşar giderim; başıma bir iş gelirse yardımıma ilk koşacaklardan biri olduğundan da şüphem yoktur... O nedenle CNN Türk'deki canlı yayında Mehmet'in yaptığı espri, aramızdaki yıllar öncesinden gelen köklü hukuka dayalı, yayının tamamı izlendiğinde net olarak gözlemlenecek inceden çekişmenin mizahi boyutunun ayrılmaz bir parçasıydı... Serdar Turgut diğer fikr” kalın anlaşmazlık çizgilerine odaklandığı için bu küçük noktayı kaçırmış olmalı...