Devlet iletişimi mükemmel yönetiyormuş...
18 Ocak 2009 Akşam Gazetesi
İstanbul Erkek Liseli kardeşim, Amerikan Hastanesi'nin benim de uykularımın düzelmesine yardımcı olan hekimlerinden sevgili Sabri Derman e-posta'ya iliştirmiş. Büyük olasılıkla pek çoğunuzun bilgisayarında vardır. National Goegraphic dergisinin 1929 yılında, yani 80 sene önce yayınlanmış bir nüshasından bir bölüm... 'Volume LV, Number One' diyor. Yani 55'inci cilt, Birinci Sayı...
Maynard Owen imzalı yazı ve fotoğraflar var. Yazının başlığı şu: Türkiye okula gidiyor... Konu: Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Arap harflerinden Latin alfabesine geçerken yürüttüğü kampanya...
Yazıyı okumanıza gerek yok. Fotoğraflara bakın yeter. İletişimin o dönemde nasıl yönetildiğini hemen anlıyorsunuz... Bir tesadüfle Türkiye'nin devlet ve hükümet olarak sıtma ve veremle mücadelede elde ettiği başarıların Dünya Sağlık Örgütü WHO'nun literatürüne geçtiğini öğrendiğimde de hayli şaşırmıştım.
Sonradan yüzlerini tamamen Batı'ya çevirmiş olanlar ve ülkeyi sadece Batı ile 'benchmark'layanlar (kıyaslayanlar), bizi öyle bir 'Bizden adam olmaz' kompleksiyle yetiştirmişlerdi ki, dünyaya örnek olacak iyi işler yaptığımızı görmek; hele bunu iletişim gibi gelişmişlik simgesi bir alanda izlemek, insanı ister istemez şaşırtıyordu...
Bugün Ergenekon soruşturmaları konusunda kafalar giderek daha karışırken, insan kendine sormadan edemiyor: Özellikle Cumhuriyetin inşası döneminde mükemmel bir şekilde uygulanmış olan o iletişim politikalarının başarılı olmasının arkasındaki sır neydi? Aynı basiret ve kabiliyet şimdi niye gösterilemiyor; neden bu dava halka adam gibi anlatılamıyordu?..
Bu sorun üzerine doktora tezleri yazılabilir. Fakat çok yalın bir yanıt vermek istenirse özetle belki şöyle diyebiliriz: O zaman devlet ve hükümet politikaları arasında bir çelişki, çatışma yoktu... Hükümet, iletişimi bu çelişkilerin kaldırılması noktasına odaklıyordu...
Bir de tabii devlet memuru oldukları için savcıların konuşma yasağı var...
Bazen 'Keşke bizde de ABD'de olduğu gibi, hakim ve savcılar seçimle iş başına gelseler', diye düşünürken yakalıyorum kendimi... Tabii milletvekilleri de dar bölge anlayışıyla seçilmeliydi. Örneğin, Gayrettepe'yi temsil edecek milletvekilini sadece o bölgede oturanlar seçmeli sonradan ondan hesap sormalıydı... O zaman zaten parti başkanı sultası biterdi...
Seçimle iş başına gelmiş savcılar tekrar iş başına gelebilmek adına, yaptıkları işi hedef kitlelerine adamakıllı anlatmak zorunda kalacaklardı...
Bu bazılarına hayal” gelecek bir çözüm olabilir. O zaman şöyle sorabiliriz belki: Nasıl Genelkurmay her cuma basını ve dolayısıyla kamuoyunu çok başarılı bir yöntemle bilgilendiriyorsa; nasıl Emniyet Genel Müdürlüğü yakın geçmişte sık sık kamuoyuna bilgi veriyor idiyse (sahi o uygulamayı neden kaldırdılar?) Adalet Bakanlığı ve/veya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu benzer bir iletişim ağını neden kuramasın? Lütfen şu sitenin adresine girip bakın: www.hsyk.gov.tr... Bu kadar iletişimden yoksun bir kurum algısı isteseniz yaratamazsınız. Hem de iletişime en çok ihtiyacınız olduğu bir bir dönemde...
National Geographic fotoğraflarına bakıp devletin bir zamanlar iletişimi ne kadar mükemmel yönettiğini gözlemlemekte yarar var. (Dileyenler bana bir e-posta atarlarsa dosyayı gönderebilirim). O kadar uzağa da gitmeyin, Sağlık Bakanlığı'ndan kopya çekin mesela. Nasıl olup da sosyalist bir bakanlık gibi iletişimi idare ettiklerini inceleyin üşenmeden... Zenginleşirsiniz...
İstanbul Erkek Liseli kardeşim, Amerikan Hastanesi'nin benim de uykularımın düzelmesine yardımcı olan hekimlerinden sevgili Sabri Derman e-posta'ya iliştirmiş. Büyük olasılıkla pek çoğunuzun bilgisayarında vardır. National Goegraphic dergisinin 1929 yılında, yani 80 sene önce yayınlanmış bir nüshasından bir bölüm... 'Volume LV, Number One' diyor. Yani 55'inci cilt, Birinci Sayı...
Maynard Owen imzalı yazı ve fotoğraflar var. Yazının başlığı şu: Türkiye okula gidiyor... Konu: Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Arap harflerinden Latin alfabesine geçerken yürüttüğü kampanya...
Yazıyı okumanıza gerek yok. Fotoğraflara bakın yeter. İletişimin o dönemde nasıl yönetildiğini hemen anlıyorsunuz... Bir tesadüfle Türkiye'nin devlet ve hükümet olarak sıtma ve veremle mücadelede elde ettiği başarıların Dünya Sağlık Örgütü WHO'nun literatürüne geçtiğini öğrendiğimde de hayli şaşırmıştım.
Sonradan yüzlerini tamamen Batı'ya çevirmiş olanlar ve ülkeyi sadece Batı ile 'benchmark'layanlar (kıyaslayanlar), bizi öyle bir 'Bizden adam olmaz' kompleksiyle yetiştirmişlerdi ki, dünyaya örnek olacak iyi işler yaptığımızı görmek; hele bunu iletişim gibi gelişmişlik simgesi bir alanda izlemek, insanı ister istemez şaşırtıyordu...
Bugün Ergenekon soruşturmaları konusunda kafalar giderek daha karışırken, insan kendine sormadan edemiyor: Özellikle Cumhuriyetin inşası döneminde mükemmel bir şekilde uygulanmış olan o iletişim politikalarının başarılı olmasının arkasındaki sır neydi? Aynı basiret ve kabiliyet şimdi niye gösterilemiyor; neden bu dava halka adam gibi anlatılamıyordu?..
Bu sorun üzerine doktora tezleri yazılabilir. Fakat çok yalın bir yanıt vermek istenirse özetle belki şöyle diyebiliriz: O zaman devlet ve hükümet politikaları arasında bir çelişki, çatışma yoktu... Hükümet, iletişimi bu çelişkilerin kaldırılması noktasına odaklıyordu...
Bir de tabii devlet memuru oldukları için savcıların konuşma yasağı var...
Bazen 'Keşke bizde de ABD'de olduğu gibi, hakim ve savcılar seçimle iş başına gelseler', diye düşünürken yakalıyorum kendimi... Tabii milletvekilleri de dar bölge anlayışıyla seçilmeliydi. Örneğin, Gayrettepe'yi temsil edecek milletvekilini sadece o bölgede oturanlar seçmeli sonradan ondan hesap sormalıydı... O zaman zaten parti başkanı sultası biterdi...
Seçimle iş başına gelmiş savcılar tekrar iş başına gelebilmek adına, yaptıkları işi hedef kitlelerine adamakıllı anlatmak zorunda kalacaklardı...
Bu bazılarına hayal” gelecek bir çözüm olabilir. O zaman şöyle sorabiliriz belki: Nasıl Genelkurmay her cuma basını ve dolayısıyla kamuoyunu çok başarılı bir yöntemle bilgilendiriyorsa; nasıl Emniyet Genel Müdürlüğü yakın geçmişte sık sık kamuoyuna bilgi veriyor idiyse (sahi o uygulamayı neden kaldırdılar?) Adalet Bakanlığı ve/veya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu benzer bir iletişim ağını neden kuramasın? Lütfen şu sitenin adresine girip bakın: www.hsyk.gov.tr... Bu kadar iletişimden yoksun bir kurum algısı isteseniz yaratamazsınız. Hem de iletişime en çok ihtiyacınız olduğu bir bir dönemde...
National Geographic fotoğraflarına bakıp devletin bir zamanlar iletişimi ne kadar mükemmel yönettiğini gözlemlemekte yarar var. (Dileyenler bana bir e-posta atarlarsa dosyayı gönderebilirim). O kadar uzağa da gitmeyin, Sağlık Bakanlığı'ndan kopya çekin mesela. Nasıl olup da sosyalist bir bakanlık gibi iletişimi idare ettiklerini inceleyin üşenmeden... Zenginleşirsiniz...