Devletin ‘itibarı’ söz konusu
04 Ağustos 2022 - Yeni Şafak
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin (ÖSYM) Pazar günü düzenlediği, “KPSS Genel Yetenek-Genel Kültür ve Eğitim Bilimleri” sınavı incelenmesi, çözülmesi ve yönetilmesi gereken bir ‘vaka’ hâlini aldı… Hem devletin üst yönetimince hem doğrudan sorumlularca hem de konuyu ele alan siyasetçiler, gazeteciler ve iletişimcilerce…
Konu malumunuz… 1,4 milyon adayın katıldığı sınavdaki soruların 20’sinin Yediiklim Yayınevi’nin yayınladığı ‘deneme testi’ndekilerle aynı olduğu tespit edildi. Hem de şıklarına kadar…
Bir de ihale meselesi var… “Yabancı Uyruklu Öğrencilerin Dil Sınavı” soru kitapçığının basılması, dağıtılması ihalesi işini de aynı yayınevinin patronu almış!
Tabii tepkiler gecikmedi. YÖK ve ÖSYM başkanları istifaya davet edildiler. İddialar, muhalefet partilerinden açıklamalar ardı ardına gelmeye başladı. Bu sırada iletişim boyutunda ‘çok büyük hata’ sayılacak bir adım da atıldı ve iddialar, ÖSYM tarafından şu açıklamayla reddedildi: “Bazı sınav sorularının bir yayınevinin deneme sınavı sorularıyla aynı olduğuna ilişkin sosyal medya platformlarında ortaya atılan iddiaların incelemelerimiz neticesinde asılsız olduğu anlaşılmıştır.”
Olay, tam içinden çıkılmaz bir hâl alacaktı ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan talimatla Devlet Denetleme Kurulu’nu (DDK) devreye soktu ve inceleme başlatıldı. Ardından da ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Halis Aygün, Cumhurbaşkanlığı Kararıyla görevinden alındı. Bu sırada Yediiklim Yayınları olayla ilgili açıklama yapacağını duyurdu; ancak yazımız hazırlanırken henüz bir ses yoktu.
Vakayı ‘kriz iletişimi yönetimi’ bakımından incelemekte yarar görüyoruz.
Soru şu: Bu olayın olası ve en kötü sonucu ne olabilir?
Cevabımız: Devletin itibarına vereceği zarar…
Sınav sisteminin yapısı, gerekliliği, eğitimde eşit şartlara sahip olunmaması bizim gençliğimizden beri tartışma konusudur. Ancak ne kadar didiklersek didikleyelim bir konuda hepimizin içi rahattır: ÖSYM sınavlarının herkese eşit uygulandığı, eşit şans tanıdığı konusunda… 1974’te ÖSYM’yi kuran ve 1988’e kadar Başkanlığını yapan Prof. Dr. Altan Günalp Hoca’yı da her zaman rahmet ve minnetle anmışızdır…
Bu da ‘güven’ unsuru sağlanmış demektir ki; kurumları, kuruluşları, kişileri zirveye de taşıyacak, yerin dibine batıracak olan odur… FETÖ’nün askeri okullardakiler gibi bazı ‘ölçme, seçme’ sınavlarına müdahale ettiğinin ortaya çıkması bile bu güveni yerle bir edememişti. Sarsıntı yaşattığı doğruydu… Ancak sürecin şeffaflıkla yönetilmesi, sorunun, aşılması güç noktalara taşınmasını engellemişti.
Bunca badireler atlatmış bir kurum ve elbette devletimizin itibarı, onu en üst düzeyde temsil eden kişiden, yani Sayın Cumhurbaşkanı’ndan sorulur… O da hızla gereğini yaptı. İncelemeyi en üst düzeyde yapacak kurumu, DDK’yı devreye soktu. DDK Başkanı Yunus Arıcı da ‘kamu vicdanı’nı rahatlatabilmek için alınması gereken en önemli aksiyon olan “hızla ve şeffaflıkla bilgilendirme” mekanizmasını çalıştırıyor. İlk açıklaması şöyle: “Sınavla ilgili rapor Cumhurbaşkanı’na arz edilecek; problemli bir durum var gibi gözüküyor.”
Sayın Cumhurbaşkanı’nın hızla hareket ederek ÖSYM Başkanı’nı hemen görevden alınması da son derece isabetli bir karardı. Başkan’ın meseleye dâhil olup olmadığı ayrıca tartışılacak bir konu… Ancak bu denli ‘büyük’ bir olay incelenirken görevi başında bulunmaması işin doğası gereğidir; adalet duygusunun tatmin edilebilmesinin şartıdır…
Peki bundan sonra ne yapılmalı?..
Neredeyse ‘anında’ bilgilendirmeler ve şeffaflık sürdürülmeli. Haberler, iyi ya da kötü olmalarına bakılmaksızın paylaşılmalı. Süreç tek elden yürütülmeli, kakafoniye, karmaşa, müphemiyete izin verilmemeli… Çünkü yalan, iftira, tezvirat en çok böyle zamanlarda ortaya çıkar…
Tabii alınan aksiyonlar hep bir adım öteye de taşınmalı. Sınavın iptali ve yenilenmesi gündeme gelecek gibi görünüyor. Böyle bir durumda adayların maddi bir hasara uğramaması için gerekli önlemler alınmalı… Sınav sisteminde ve süreçlerde bir problem olup olmadığı da incelenmeli, denetlenmeli…
İletişimciler açısından süreci vezir de rezil de edebilecek çok hassas bir nokta daha var: ‘Krizin yönetilmesi’ ile ‘krizin iletişiminin yönetilmesinin’ iki farklı konu olduğunun farkındalığıyla hareket edilmesi… Çünkü, hukuki ya da idari süreçler mükemmel işletilseler bile işin iletişim boyutu boş ya da eksik bırakılırsa, bir çuval incirin berbat olması işten bile değildir…
İtibarı inşa etmek de korumak da zor, uzun ve meşakkatli bir iştir… Oysa çok kolay yıkılabilir. Buna müsaade edilmeyeceğini umuyoruz…
Gözümüze takılanlar…
Konu malumunuz… 1,4 milyon adayın katıldığı sınavdaki soruların 20’sinin Yediiklim Yayınevi’nin yayınladığı ‘deneme testi’ndekilerle aynı olduğu tespit edildi. Hem de şıklarına kadar…
Bir de ihale meselesi var… “Yabancı Uyruklu Öğrencilerin Dil Sınavı” soru kitapçığının basılması, dağıtılması ihalesi işini de aynı yayınevinin patronu almış!
Tabii tepkiler gecikmedi. YÖK ve ÖSYM başkanları istifaya davet edildiler. İddialar, muhalefet partilerinden açıklamalar ardı ardına gelmeye başladı. Bu sırada iletişim boyutunda ‘çok büyük hata’ sayılacak bir adım da atıldı ve iddialar, ÖSYM tarafından şu açıklamayla reddedildi: “Bazı sınav sorularının bir yayınevinin deneme sınavı sorularıyla aynı olduğuna ilişkin sosyal medya platformlarında ortaya atılan iddiaların incelemelerimiz neticesinde asılsız olduğu anlaşılmıştır.”
Olay, tam içinden çıkılmaz bir hâl alacaktı ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan talimatla Devlet Denetleme Kurulu’nu (DDK) devreye soktu ve inceleme başlatıldı. Ardından da ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Halis Aygün, Cumhurbaşkanlığı Kararıyla görevinden alındı. Bu sırada Yediiklim Yayınları olayla ilgili açıklama yapacağını duyurdu; ancak yazımız hazırlanırken henüz bir ses yoktu.
Vakayı ‘kriz iletişimi yönetimi’ bakımından incelemekte yarar görüyoruz.
Soru şu: Bu olayın olası ve en kötü sonucu ne olabilir?
Cevabımız: Devletin itibarına vereceği zarar…
Sınav sisteminin yapısı, gerekliliği, eğitimde eşit şartlara sahip olunmaması bizim gençliğimizden beri tartışma konusudur. Ancak ne kadar didiklersek didikleyelim bir konuda hepimizin içi rahattır: ÖSYM sınavlarının herkese eşit uygulandığı, eşit şans tanıdığı konusunda… 1974’te ÖSYM’yi kuran ve 1988’e kadar Başkanlığını yapan Prof. Dr. Altan Günalp Hoca’yı da her zaman rahmet ve minnetle anmışızdır…
Bu da ‘güven’ unsuru sağlanmış demektir ki; kurumları, kuruluşları, kişileri zirveye de taşıyacak, yerin dibine batıracak olan odur… FETÖ’nün askeri okullardakiler gibi bazı ‘ölçme, seçme’ sınavlarına müdahale ettiğinin ortaya çıkması bile bu güveni yerle bir edememişti. Sarsıntı yaşattığı doğruydu… Ancak sürecin şeffaflıkla yönetilmesi, sorunun, aşılması güç noktalara taşınmasını engellemişti.
Bunca badireler atlatmış bir kurum ve elbette devletimizin itibarı, onu en üst düzeyde temsil eden kişiden, yani Sayın Cumhurbaşkanı’ndan sorulur… O da hızla gereğini yaptı. İncelemeyi en üst düzeyde yapacak kurumu, DDK’yı devreye soktu. DDK Başkanı Yunus Arıcı da ‘kamu vicdanı’nı rahatlatabilmek için alınması gereken en önemli aksiyon olan “hızla ve şeffaflıkla bilgilendirme” mekanizmasını çalıştırıyor. İlk açıklaması şöyle: “Sınavla ilgili rapor Cumhurbaşkanı’na arz edilecek; problemli bir durum var gibi gözüküyor.”
Sayın Cumhurbaşkanı’nın hızla hareket ederek ÖSYM Başkanı’nı hemen görevden alınması da son derece isabetli bir karardı. Başkan’ın meseleye dâhil olup olmadığı ayrıca tartışılacak bir konu… Ancak bu denli ‘büyük’ bir olay incelenirken görevi başında bulunmaması işin doğası gereğidir; adalet duygusunun tatmin edilebilmesinin şartıdır…
Peki bundan sonra ne yapılmalı?..
Neredeyse ‘anında’ bilgilendirmeler ve şeffaflık sürdürülmeli. Haberler, iyi ya da kötü olmalarına bakılmaksızın paylaşılmalı. Süreç tek elden yürütülmeli, kakafoniye, karmaşa, müphemiyete izin verilmemeli… Çünkü yalan, iftira, tezvirat en çok böyle zamanlarda ortaya çıkar…
Tabii alınan aksiyonlar hep bir adım öteye de taşınmalı. Sınavın iptali ve yenilenmesi gündeme gelecek gibi görünüyor. Böyle bir durumda adayların maddi bir hasara uğramaması için gerekli önlemler alınmalı… Sınav sisteminde ve süreçlerde bir problem olup olmadığı da incelenmeli, denetlenmeli…
İletişimciler açısından süreci vezir de rezil de edebilecek çok hassas bir nokta daha var: ‘Krizin yönetilmesi’ ile ‘krizin iletişiminin yönetilmesinin’ iki farklı konu olduğunun farkındalığıyla hareket edilmesi… Çünkü, hukuki ya da idari süreçler mükemmel işletilseler bile işin iletişim boyutu boş ya da eksik bırakılırsa, bir çuval incirin berbat olması işten bile değildir…
İtibarı inşa etmek de korumak da zor, uzun ve meşakkatli bir iştir… Oysa çok kolay yıkılabilir. Buna müsaade edilmeyeceğini umuyoruz…
Gözümüze takılanlar…
- “Dünya Yaşasın Diye” çatısı altında geri dönüşüm projelerini hayata geçiren Altınyıldız Classics, Gama Recycle iş birliği ile 5 pilot mağazasına geri dönüşüm kutuları yerleştirmiş. Kullanmayan kıyafetleri toplayarak geri dönüşüm sürecine katkı sağlayacaklarmış. Türkiye’de ‘geri kazanılabilir’ nitelikte yaklaşık 1 milyon ton tekstil atığı bertaraf ediliyormuş. Oysa geri dönüştürülen pamuk miktarı, ülke pamuk üretiminin %17’sini karşılayabilecek boyutlardaymış. Türkiye’de çöpe giden yalnızca polyester ve pamuk ürünler kullanılabilse, yılda yaklaşık 13,1 milyar kWh enerji pamuktan, 14 milyar kWh enerji polyesterden kazanılabilecekmiş. Tekstil atığının elyafa dönüştürülmesi ile oluşan yıllık ekonomik değer ise yaklaşık 1 milyar 70 milyon liraymış. (Pelin Özdemir, Ogivly)
- Cisco’nun EMEA ülkelerinde 4 bin kişiyle yaptığı araştırmaya katılanların yüzde 71’i, seyahatlerini dijital uygulamalar üzerinden planladıklarını söylemişler. %55’i ise bundan böyle yolculuklarda kâğıda basılı bilet taşımayacağını ifade etmiş (Bülent Değerli, Hill + Knowlton Strategies). Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, hızlı tren seyahatlerinde uzun süredir bunu uyguluyor. Bizzat şahidiz; trene binerken yalnızca kimlik göstererek geçiyoruz. Çevreci ulaştırma modlarında başı çeken demiryolunda kâğıt israfının da önüne geçilmesi ülkemizin ‘yüz akı’ uygulamalarından biri…
- Üniversite tercihlerinin son bulmasına sayılı günler kala, “Mezun olunca iş bulabilir miyim?” sorusuna ışık tutabilecek bilgiler Türkiye İstatistik Kurumu’ndan (TÜİK) geldi. Yayınladıkları "Yükseköğretim İstihdam Göstergeleri, 2021" haber bültenine göre; lisans seviyesinde en yüksek kayıtlı istihdama sahip olan bölümler sırasıyla işitme engelliler öğretmenliği (%96,6), aile ekonomisi ve beslenme öğretmenliği (%95,5), zihin engelliler öğretmenliği (%95,4), görme engelliler öğretmenliği (%94,4) ile çocuk gelişimi ve eğitimi öğretmenliği (%94,3) imiş. (https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Yuksekogretim-Istihdam-Gostergeleri-2021-45865&dil=1)