Disney+ krizini ‘özenle’ büyütüyor...
05 ağustos 2023 yeni şafak
Disney+, “Atatürk” dizisiyle ilgili ne yapacağını bir türlü bilemiyor… Yaklaşık bir ay kadar önce de gündeme geldi…
“Atatürk” dizisinin yayınlanmayacağı konuşulduğu o tarihte İzzet Çapa, Şahan Gökbakar, Armağan Çağlayan gibi bazı ünlü isimler sosyal medyadan sert tepkiler vermiş, sitem etmişlerdi… Fakat bir de baktık ki; firma bir açıklama yayınlamış ve yapımın Cumhuriyet’imizin 100. yılında yayınlanacağını duyurmuş...
Tabii, finansal birtakım tedbirler ışığında tüm dünyadaki yerli yapımları yayınlamama kararları bakiydi… Ancak, Türk milletinin en önemli değerlerinden Atatürk’ü anlatan, ayrıca dünyadan da izleyici çekebilecek bu prodüksiyon için istisna yapıyorlardı… Evet, iletişim yanı çok zayıf kalmıştı… Evet, ortalığı hiç bu kadar bulandırmalarına gerek yoktu ama neticede iş, ‘olması gerektiği gibi’ çözülmüş görünüyordu…
Fakat öyle değilmiş…
Önce platformun “Atatürk” dizisine yer vermeyeceği öğrenildi… Ardından, “Dizi değil, film olarak montajlayacağız, Fox TV’de ve sinemalarda yayınlanacak” dendi… Bu sırada dizinin yayınlanmaması kararının Ermeni lobisinin baskılarıyla alındığı öne sürüldü. ABD’deki Ermeni diasporası Amerika Ulusal Ermeni Komitesi (ANCA), destekçilerine, diziye karşı yürüttükleri kampanya için teşekkür edince bu iddia iyice güçlendi…
Bu süreçte RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in, kuruluşun savunmasının alınmasına ve inceleme başlatılmasına karar verildiğini açıklaması ile Dışişleri Bakanlığı ve TBMM Dijital Mecralar Komisyonu’nun devreye girmesi kültür ve değerlerimizin korunması ve kamu vicdanının ‘rahatlatılması’ bakımından son derece olumlu oldu…
Gelin görün ki Disney+’ın kendi eliyle inşa ettiği krizini büyüttüğü ve onu yönetemediği gerçeği ortada öylece duruyor…
Konuyu iletişim ve kriz yönetimi yönüyle değerlendirdiğimizde; karşımıza birkaç boyut birden çıkıyor:
İlki, kriz iletişimi yönetimidir. Böyle durumlarda öncelikle “Kriz var mı” diye bakmak gerekir… O da hasarın etkisiyle düz orantılıdır. “Atatürk” dizisiyle ilgili süreçte Disney+ açısından hem itibar hasarının hem de ticari hasarın söz konusu olabileceğini gözlemliyoruz. Platformun marka yüzü olan ve Atatürkçü geçinen pek çok ünlünün çıtı çıkmasa da Demet Akbağ, Mustafa Sandal, Derya Uluğ, Celil Nalçakan, Berk Oktay gibi bazı ünlü sanatçıların da katıldığı abonelik iptaline çağıran bir boykot meselesi var…
Peki ne yapılmalıydı? Süreç, öncesi, sırası ve sonrası aşamalarıyla planlanmalı, şeffaf ve açık bir iletişimle öncelikle “Bu karar niye alındı?”, “Bunca para harcanan yapımlar nasıl oluyor da durduruluyor?” sorularının cevapları şüpheye yer bırakmayacak biçimde verilmeliydi…
Öte yandan “Atatürk” dizisinin yayınıyla ilgili çelişen açıklamalar, karar değişiklikleri, bir küçümseme tavrı hissettiriyor ki Ermeni lobilerinin baskısıyla alınmış bir karar olduğu algısı da hızla yerleşebilir.
Hatta bunun da ötesine geçebilir… Şöyle ki; Azerbaycan savaşı sonrasında Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkilerini daha sıcak bir seviyeye taşımak için girişimlerde bulunduğu malum… Diaspora, yani Ermenistan dışındaki Ermeniler’in baskısıyla bu kararın alındığı iddiası, özellikle halkları etkileme ihtimaliyle iki ülke arasındaki yakınlaşmayı da hedef almaktadır…
Şunu da söylemeden geçmeyelim… Disney+ yönetemedi, boykot ya da protestolar yeterince etkili değildi gibi pek çok eleştiri baki olmak üzere bizce en önemlisi Cumhuriyet’in 100. yılında “Atatürk” dizisi yapmak tabii ki en çok TRT’ye yakışırdı…
Günün sözü
“Kriz, bir şeye karar verilmesi gereken o belirsizlik anıdır: Yaşam ya da ölüm - evet ya da hayır.”
Kurt Tucholsky,
Alman gazeteci ve yazar
Gözümüze takılanlar…
“Atatürk” dizisinin yayınlanmayacağı konuşulduğu o tarihte İzzet Çapa, Şahan Gökbakar, Armağan Çağlayan gibi bazı ünlü isimler sosyal medyadan sert tepkiler vermiş, sitem etmişlerdi… Fakat bir de baktık ki; firma bir açıklama yayınlamış ve yapımın Cumhuriyet’imizin 100. yılında yayınlanacağını duyurmuş...
Tabii, finansal birtakım tedbirler ışığında tüm dünyadaki yerli yapımları yayınlamama kararları bakiydi… Ancak, Türk milletinin en önemli değerlerinden Atatürk’ü anlatan, ayrıca dünyadan da izleyici çekebilecek bu prodüksiyon için istisna yapıyorlardı… Evet, iletişim yanı çok zayıf kalmıştı… Evet, ortalığı hiç bu kadar bulandırmalarına gerek yoktu ama neticede iş, ‘olması gerektiği gibi’ çözülmüş görünüyordu…
Fakat öyle değilmiş…
Önce platformun “Atatürk” dizisine yer vermeyeceği öğrenildi… Ardından, “Dizi değil, film olarak montajlayacağız, Fox TV’de ve sinemalarda yayınlanacak” dendi… Bu sırada dizinin yayınlanmaması kararının Ermeni lobisinin baskılarıyla alındığı öne sürüldü. ABD’deki Ermeni diasporası Amerika Ulusal Ermeni Komitesi (ANCA), destekçilerine, diziye karşı yürüttükleri kampanya için teşekkür edince bu iddia iyice güçlendi…
Bu süreçte RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in, kuruluşun savunmasının alınmasına ve inceleme başlatılmasına karar verildiğini açıklaması ile Dışişleri Bakanlığı ve TBMM Dijital Mecralar Komisyonu’nun devreye girmesi kültür ve değerlerimizin korunması ve kamu vicdanının ‘rahatlatılması’ bakımından son derece olumlu oldu…
Gelin görün ki Disney+’ın kendi eliyle inşa ettiği krizini büyüttüğü ve onu yönetemediği gerçeği ortada öylece duruyor…
Konuyu iletişim ve kriz yönetimi yönüyle değerlendirdiğimizde; karşımıza birkaç boyut birden çıkıyor:
İlki, kriz iletişimi yönetimidir. Böyle durumlarda öncelikle “Kriz var mı” diye bakmak gerekir… O da hasarın etkisiyle düz orantılıdır. “Atatürk” dizisiyle ilgili süreçte Disney+ açısından hem itibar hasarının hem de ticari hasarın söz konusu olabileceğini gözlemliyoruz. Platformun marka yüzü olan ve Atatürkçü geçinen pek çok ünlünün çıtı çıkmasa da Demet Akbağ, Mustafa Sandal, Derya Uluğ, Celil Nalçakan, Berk Oktay gibi bazı ünlü sanatçıların da katıldığı abonelik iptaline çağıran bir boykot meselesi var…
Peki ne yapılmalıydı? Süreç, öncesi, sırası ve sonrası aşamalarıyla planlanmalı, şeffaf ve açık bir iletişimle öncelikle “Bu karar niye alındı?”, “Bunca para harcanan yapımlar nasıl oluyor da durduruluyor?” sorularının cevapları şüpheye yer bırakmayacak biçimde verilmeliydi…
Öte yandan “Atatürk” dizisinin yayınıyla ilgili çelişen açıklamalar, karar değişiklikleri, bir küçümseme tavrı hissettiriyor ki Ermeni lobilerinin baskısıyla alınmış bir karar olduğu algısı da hızla yerleşebilir.
Hatta bunun da ötesine geçebilir… Şöyle ki; Azerbaycan savaşı sonrasında Ermenistan’ın Türkiye ile ilişkilerini daha sıcak bir seviyeye taşımak için girişimlerde bulunduğu malum… Diaspora, yani Ermenistan dışındaki Ermeniler’in baskısıyla bu kararın alındığı iddiası, özellikle halkları etkileme ihtimaliyle iki ülke arasındaki yakınlaşmayı da hedef almaktadır…
Şunu da söylemeden geçmeyelim… Disney+ yönetemedi, boykot ya da protestolar yeterince etkili değildi gibi pek çok eleştiri baki olmak üzere bizce en önemlisi Cumhuriyet’in 100. yılında “Atatürk” dizisi yapmak tabii ki en çok TRT’ye yakışırdı…
Günün sözü
“Kriz, bir şeye karar verilmesi gereken o belirsizlik anıdır: Yaşam ya da ölüm - evet ya da hayır.”
Kurt Tucholsky,
Alman gazeteci ve yazar
Gözümüze takılanlar…
- Türkiye Tasarım Vakfı (TTV), Hatay’ın yeniden ihyası amacıyla yürütülen Bilim Kurulu çalışmalarına gönüllü olarak katılıyormuş. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın inisiyatifiyle, ulusal ve uluslararası alanda tarihçilerden, arkeologlardan, yer bilimcilerden, şehir plancılarından ve mimarlardan oluşan bir çalışma grubuna liderlik edeceği açıklanan TTV, koruma planları ile tarihi şehrin aslına uygun şekilde ihya süreçlerinde çalışacakmış. Kentsel tasarım ve planlama çalışmaları; KEYM (Kentsel Yenileme Merkezi) ile Dilek Topuz Derman ve Bünyamin Derman tarafından kurulan DB Architects iş birliğiyle yürütülecekmiş. TTV Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Kalyoncu şöyle demiş: “Çalışma grubumuz ve Hatay’a gönül veren tüm paydaşlarımızın katkısı ile hedefimiz bu eşsiz mirasın bizden sonraki nesillere korunarak aktarılmasını ve tarihi Hatay merkezinin korunmuş kültür mirasıyla birlikte daha yaşanabilir ve dayanıklı bir hâle gelmesini sağlamaktır.”
- Bizim grubun Satış Pazarlama Genel Müdürü Abdullah Hanönü, çok güzel ve özel bir organizasyona daha imza atmış. Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ndaki Katre Island Hotel ve çevresindeki olanakları tanıtmak üzere Türkiye’nin önde gelen kuruluşlarının üst düzey yöneticilerini bir günlüğüne Ada’ya davet etmiş… Albayrak Grubu’nun işletmesini devraldığı Otel, Adnan Menderes Müzesi, Bizans dönemine ait surlar, özel fotoğraf alanları ile tam bir cazibe merkezi oluşturuyor. Hem şehrin içinde hem de odaklanma için mükemmel konumuyla şirket toplantılarına uygun ideal bir mekân tasarlanmış…