“Divide et impera…” (Böl ve yönet)
18 Ocak 2018 - Yeni Şafak
Bu ata sözü bizden çıkacak değildi elbette. İlk kez Niccolò Machiavelli’nin 1532 yılında yayınlanan Prens adlı kitabında, Medici Prensine iktidarını nasıl kullanacağını anlattığı bölümde kullanmış olduğu iddia edilir.
Bu kavramı en son, İsviçreli bilim insanı Dr. Daniele Ganser’in YouTube’da ve kendi şahsî web sitesinde yayınlanan bir konferansında en uygun kullanımıyla bir kez daha duydum. Böl ve Yönet, gayet yerinde kullanılmıştı ve ABD’nin bölgemizdeki politikalarına gönderme yapıyordu…
Konuşmacı, ABD’nin sırasıyla Taliban’ı, El Kaide’yi ve nihayet PKK’yi (YPG) silahlandırmasının arkasındaki stratejiyi ve uygulamadaki benzerliklerin altını çiziyordu.
Dr. Ganser, İsviçre Barış ve Enerji Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPER) yöneticisi. Basel Üniversitesinde ders, Avrupa’nın pek çok üniversitesinde ise konferanslar veriyor. Türkiye ve Cumhurbaşkanına hakaret etmediği için tanıtımı pek fazla yapılmıyor. O nedenle duymamış olabilirsiniz. Ancak sözünü ettiğim ve internette dolaşan 9,5 dakikalık videoyu mutlaka izleyin. Şu adresten ulaşabilirsiniz: https://youtu.be/3XazN8b2r1g
Mesela Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bu İsviçreli bilim adamının bir yıl kadar önce verdiği bu konferansı izlese, hatta biraz daha zahmete girip Illegale Kriege: Türkei und Syrien (Yasadışı Savaşlar: Türkiye ve Suriye) adlı konferansın 2 saat 4 dakika süren tamamını satır satır takip etse…
Hatta daha da ileri gitse ve Dr. Ganser’in şahsî web sitesindeki 20 farklı konferansına alt yazı yazdırıp, onları da izleyip yakınındaki, olan bitenden bihaberlere de izletse, acaba dünyayı okurken bu kadar ağır hatalar içine düşmekten bir nebze olsun kurtulurlar mıydı…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ABD’nin YPG’yi neden silahlandırdığını, Türkiye’den ve İslam âleminden ne istediğini, neden Taliban’ı, El Kaide’yi (ve de hatta DAEŞ’i) aynı yoğunlukta silahlandırdığını, neden kimselere danışmamasına, tek başına hareket etmesine rağmen, koalisyon güçlerinin ortak iradesiyle hareket ediyormuş gibi bir numara yaptığını, hadi Yeni Şafak’tan takip etmesin, Anglo Sakson kültürüyle yoğrulmuş bir batılı aydından dinlemesi hiç fena olmazdı… O zaman belki, sen kim oluyorsun da koskoca ABD’ye kafa tutuyorsun, tutumu içine girmezdi. Görürdü ki, minicik İsviçre’nin minicik Basel kentinden çıkan bir bilim insanı bile ABD’ye hak ve adalet söz konusu oldu mu, insanlık adına posta koyabiliyor.
Belki o zaman sadece Türkiye’yi aşağılayanların değirmenlerine su taşımaktan bir vazgeçmeyi düşünebilirlerdi… Mesela şu sıra merakla bekliyorum. Türkiye’yi demokrasi sıralamasında en aşağılara düşüren, Uganda ve Gambia’dan daha da feci durumda gösteren, Türkiye’nin ‘özgür olmadığını’ ilan eden Michael J. Abramowitz’in yönetimindeki Freedom House ‘araştırmasını’ ele alıp aşağılık kompleksi içinde tencere tava çalacaklar mı?.
Yazımızı müsaadenizle geçen yıl 19 Ağustos günkü yazımızdan yapacağımız bir alıntıyla noktalayalım:
“Gelelim Trump’ın Avrasya ve Orta Doğu’da oynadığı oyuna ilişkin, ‘Türkiye'yi denklemden çıkaralım…’ başlıklı Yeni Şafak haberine:
‘ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde Katar’a darbe girişimi dışında dikte ettiği başka konular da ortaya çıktı: Türkiye’yi Suriye denkleminden çıkarıp Astana’nın intikamını almak ve muhalif karar yönetim merkezinin İstanbul yerine Riyad olmasını sağlamak...’
Trump'ın Suudi Arabistan gezisinin ayrıntıları yavaş yavaş ortaya çıkmakta. ‘Türkiye'yi denklemden çıkaralım’ ifadesi pek çok gerçeğin de altını çizivermiş…
Hesapları şu olmalı, diye akıldan geçiyor tabii ki:
Sen füze anlaşmasını Rusya ile yapıp, İpek Yolu projesiyle Çin'le ortak yatırımlara kalkışırsan; senin güneyindeki koridora El Kaide'yi, Nusra'yı temizleme operasyonuyla PYD'yi, PKK'yı yığarım. Seni bu büyük dertle baş başa bırakır, Suriye'deki denklemden uzaklaştırırım. Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a muhalif karar yönetim merkezi rolünü verirsek, İstanbul devre dışı kalır...
Çok mu abartılı buldunuz yorumu… O zaman (Zbigniew Brzezinski’nin) Büyük Satranç Tahtası’na bir daha göz atın bence…”
Türkiye, ‘Türkiye’yi denklemden çıkarmayı’ hedefleyen bu büyük satranç tahtasında en az rakipleri kadar hamleleri önceden görme yetisine sahip olduğunu dünya aleme ilan etmedi mi? Rahatsızlığın nedeni de bu değil mi zaten?
Bu kavramı en son, İsviçreli bilim insanı Dr. Daniele Ganser’in YouTube’da ve kendi şahsî web sitesinde yayınlanan bir konferansında en uygun kullanımıyla bir kez daha duydum. Böl ve Yönet, gayet yerinde kullanılmıştı ve ABD’nin bölgemizdeki politikalarına gönderme yapıyordu…
Konuşmacı, ABD’nin sırasıyla Taliban’ı, El Kaide’yi ve nihayet PKK’yi (YPG) silahlandırmasının arkasındaki stratejiyi ve uygulamadaki benzerliklerin altını çiziyordu.
Dr. Ganser, İsviçre Barış ve Enerji Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPER) yöneticisi. Basel Üniversitesinde ders, Avrupa’nın pek çok üniversitesinde ise konferanslar veriyor. Türkiye ve Cumhurbaşkanına hakaret etmediği için tanıtımı pek fazla yapılmıyor. O nedenle duymamış olabilirsiniz. Ancak sözünü ettiğim ve internette dolaşan 9,5 dakikalık videoyu mutlaka izleyin. Şu adresten ulaşabilirsiniz: https://youtu.be/3XazN8b2r1g
Mesela Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bu İsviçreli bilim adamının bir yıl kadar önce verdiği bu konferansı izlese, hatta biraz daha zahmete girip Illegale Kriege: Türkei und Syrien (Yasadışı Savaşlar: Türkiye ve Suriye) adlı konferansın 2 saat 4 dakika süren tamamını satır satır takip etse…
Hatta daha da ileri gitse ve Dr. Ganser’in şahsî web sitesindeki 20 farklı konferansına alt yazı yazdırıp, onları da izleyip yakınındaki, olan bitenden bihaberlere de izletse, acaba dünyayı okurken bu kadar ağır hatalar içine düşmekten bir nebze olsun kurtulurlar mıydı…
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ABD’nin YPG’yi neden silahlandırdığını, Türkiye’den ve İslam âleminden ne istediğini, neden Taliban’ı, El Kaide’yi (ve de hatta DAEŞ’i) aynı yoğunlukta silahlandırdığını, neden kimselere danışmamasına, tek başına hareket etmesine rağmen, koalisyon güçlerinin ortak iradesiyle hareket ediyormuş gibi bir numara yaptığını, hadi Yeni Şafak’tan takip etmesin, Anglo Sakson kültürüyle yoğrulmuş bir batılı aydından dinlemesi hiç fena olmazdı… O zaman belki, sen kim oluyorsun da koskoca ABD’ye kafa tutuyorsun, tutumu içine girmezdi. Görürdü ki, minicik İsviçre’nin minicik Basel kentinden çıkan bir bilim insanı bile ABD’ye hak ve adalet söz konusu oldu mu, insanlık adına posta koyabiliyor.
Belki o zaman sadece Türkiye’yi aşağılayanların değirmenlerine su taşımaktan bir vazgeçmeyi düşünebilirlerdi… Mesela şu sıra merakla bekliyorum. Türkiye’yi demokrasi sıralamasında en aşağılara düşüren, Uganda ve Gambia’dan daha da feci durumda gösteren, Türkiye’nin ‘özgür olmadığını’ ilan eden Michael J. Abramowitz’in yönetimindeki Freedom House ‘araştırmasını’ ele alıp aşağılık kompleksi içinde tencere tava çalacaklar mı?.
Yazımızı müsaadenizle geçen yıl 19 Ağustos günkü yazımızdan yapacağımız bir alıntıyla noktalayalım:
“Gelelim Trump’ın Avrasya ve Orta Doğu’da oynadığı oyuna ilişkin, ‘Türkiye'yi denklemden çıkaralım…’ başlıklı Yeni Şafak haberine:
‘ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde Katar’a darbe girişimi dışında dikte ettiği başka konular da ortaya çıktı: Türkiye’yi Suriye denkleminden çıkarıp Astana’nın intikamını almak ve muhalif karar yönetim merkezinin İstanbul yerine Riyad olmasını sağlamak...’
Trump'ın Suudi Arabistan gezisinin ayrıntıları yavaş yavaş ortaya çıkmakta. ‘Türkiye'yi denklemden çıkaralım’ ifadesi pek çok gerçeğin de altını çizivermiş…
Hesapları şu olmalı, diye akıldan geçiyor tabii ki:
Sen füze anlaşmasını Rusya ile yapıp, İpek Yolu projesiyle Çin'le ortak yatırımlara kalkışırsan; senin güneyindeki koridora El Kaide'yi, Nusra'yı temizleme operasyonuyla PYD'yi, PKK'yı yığarım. Seni bu büyük dertle baş başa bırakır, Suriye'deki denklemden uzaklaştırırım. Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a muhalif karar yönetim merkezi rolünü verirsek, İstanbul devre dışı kalır...
Çok mu abartılı buldunuz yorumu… O zaman (Zbigniew Brzezinski’nin) Büyük Satranç Tahtası’na bir daha göz atın bence…”
Türkiye, ‘Türkiye’yi denklemden çıkarmayı’ hedefleyen bu büyük satranç tahtasında en az rakipleri kadar hamleleri önceden görme yetisine sahip olduğunu dünya aleme ilan etmedi mi? Rahatsızlığın nedeni de bu değil mi zaten?