Doğru algılama, kıyaslamayla mümkündür
15 Haziran 2019 - Yeni Şafak
Baştan söyleyelim: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olan Sayın Binali Yıldırım ve Sayın Ekrem İmamoğlu’nun özel bir programda, ortak yayında karşı karşıya gelmeleri tabiri amiyaneyle kozlarını paylaşmaları son derece hayırlıdır.
Neden?
Çünkü insanlar her şeyi kıyaslamayla algılarlar. Örneğin “uzun boylu insan” ifadesi yeterli derecede bir tanım getirmez. “Kapılardan başını eğerek geçiyordu” ya da “Hidayet Türkoğlu’ndan uzun” gibi kıyaslamalı söylemler meramı daha iyi anlatır.
Bu nedenle, aynı konularda iki farklı dünya görüşünün iki farklı aday tarafından nasıl ifade edildiği her ikisinin kültür ve değerleriyle ilgili çok ciddî ipuçları verebilir. Bu ipuçlarının verilmesinden rahatsızlık duymamak ve medenî bir ortamda tartışabilmek, kıyaslama ve doğru algılanmaya izin vereceği için demokrasinin asal ögesi olarak ortaya çıkar.
Bizdeki format, dünyadaki uygulamalara kıyasla, çok uzun süreli olduğu ve moderatöre olması gerekenden fazla alan tanıdığı için bir miktar algının dağılma riskini tetiklese de, böyle bir geleneğin Türkiye’de başlamasına izin verdikleri için tüm tarafları takdir etmek gerekir.
Bu ‘yeni’ gelenek, kuşkusuz Anayasa oylamasıyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir sonucudur. Cumhurbaşkanlığı sistemi, ittifakları doğurmuş, bu da iki adaylı finallerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Adayların bu tartışma programına dikkatlice hazırlanacağına şüphe yok. Bu hazırlık safhasında önemle üstünde durmaları gereken husus, basın toplantısı, konferans, TV ya da billboardlardaki reklamlar gibi tek yönlü asimetrik iletişim çalışmalarının aksine, icraat ve vaatlerle ilgili “rakamlar ve gerçeklere” dayalı içerikte konuşmaların zorunluluğudur. İletişimin asimetrik yapıldığı, kişi, topluluk ya da kitleye tek taraflı seslenilen durumlarda, konuşmacının, daha çok retorik (hitabet sanatı) kabiliyetinin yüksek oluşu etkilidir.
Oysa, yüz yüze tartışma ortamında başarı faktörünü çok daha farklı hasletler belirler. Bunların başında da veriye, bilgiye, kanıta dayalı ifadeler gelir, retorik değil.
Tarafların güçlü ve zayıf yönlerini kısaca özetlersek, şöyle bir tablodan söz edebiliriz:
Aday
Güçlü Yanlar
Zayıf Yanlar
B. Yıldırım
Tecrübe, Bakanlığı sırasındaki başarılı uygulamalar, Sakinlik, Sn. Cumhurbaşkanı desteği
İkinci adam olmak, Başlangıçta isteksiz görünmüş olmak, Yavaşlık
E. İmamoğlu
Gençlik, Dinamizm, Klâsik CHP’den uzak duruş, Sn. Kılıçdaroğlu’na alternatif oluşturması
Çabuk öfkelenebilmesi, Daha çok retoriğe yatkın olması, Heyecanı, Geniş ittifakın getirdiği bagajlar
Her iki ittifakın kurmayları sanırız bu analizin farkındadırlar. Bunları nasıl dengeleyeceklerini Pazar akşamı göreceğiz…
Bir de ölçümleme meselesi var... İki adayın bu karşılaşmasının seçmen üzerinde nasıl bir davranış değişikliğine yol açacağının ölçümlenmesi… Bunun doğru analiz edilebilmesi için araştırmacının yalnızca programın akabinde yapılması yetmez. Programdan hemen önce de uygulanmalı ve bu iki ölçümleme -araya sonuçları etkileyecek başka bir faktör girmeden- karşılaştırmalı.
Bu konuda çok dikkatli olunması gereken bir diğer husus ise manipülasyon ihtimali… İttifaklara yakın araştırma şirketleri işi çarpıtıp tabiri amiyaneyle suyunu çıkartabilirler. Verinin ‘bozulması’ tüm çalışmayı amacından saptırır, ortalığı berbat eder. Bunun önünü alabilmek için adaylar, keşke araştırmanın formatı üzerinde de, şimdi olduğu gibi anlaşabilseler…
Siyasi tekâmül için gerekli merak, ciddiyet, derinlik ile hepimizin her alanda olduğu gibi siyaset arenasında da ihtiyaç duyduğu nezaket, zarafet ve nezahet bu anlaşmalarla sağlanabilir…
Neden?
Çünkü insanlar her şeyi kıyaslamayla algılarlar. Örneğin “uzun boylu insan” ifadesi yeterli derecede bir tanım getirmez. “Kapılardan başını eğerek geçiyordu” ya da “Hidayet Türkoğlu’ndan uzun” gibi kıyaslamalı söylemler meramı daha iyi anlatır.
Bu nedenle, aynı konularda iki farklı dünya görüşünün iki farklı aday tarafından nasıl ifade edildiği her ikisinin kültür ve değerleriyle ilgili çok ciddî ipuçları verebilir. Bu ipuçlarının verilmesinden rahatsızlık duymamak ve medenî bir ortamda tartışabilmek, kıyaslama ve doğru algılanmaya izin vereceği için demokrasinin asal ögesi olarak ortaya çıkar.
Bizdeki format, dünyadaki uygulamalara kıyasla, çok uzun süreli olduğu ve moderatöre olması gerekenden fazla alan tanıdığı için bir miktar algının dağılma riskini tetiklese de, böyle bir geleneğin Türkiye’de başlamasına izin verdikleri için tüm tarafları takdir etmek gerekir.
Bu ‘yeni’ gelenek, kuşkusuz Anayasa oylamasıyla kabul edilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir sonucudur. Cumhurbaşkanlığı sistemi, ittifakları doğurmuş, bu da iki adaylı finallerin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Adayların bu tartışma programına dikkatlice hazırlanacağına şüphe yok. Bu hazırlık safhasında önemle üstünde durmaları gereken husus, basın toplantısı, konferans, TV ya da billboardlardaki reklamlar gibi tek yönlü asimetrik iletişim çalışmalarının aksine, icraat ve vaatlerle ilgili “rakamlar ve gerçeklere” dayalı içerikte konuşmaların zorunluluğudur. İletişimin asimetrik yapıldığı, kişi, topluluk ya da kitleye tek taraflı seslenilen durumlarda, konuşmacının, daha çok retorik (hitabet sanatı) kabiliyetinin yüksek oluşu etkilidir.
Oysa, yüz yüze tartışma ortamında başarı faktörünü çok daha farklı hasletler belirler. Bunların başında da veriye, bilgiye, kanıta dayalı ifadeler gelir, retorik değil.
Tarafların güçlü ve zayıf yönlerini kısaca özetlersek, şöyle bir tablodan söz edebiliriz:
Aday
Güçlü Yanlar
Zayıf Yanlar
B. Yıldırım
Tecrübe, Bakanlığı sırasındaki başarılı uygulamalar, Sakinlik, Sn. Cumhurbaşkanı desteği
İkinci adam olmak, Başlangıçta isteksiz görünmüş olmak, Yavaşlık
E. İmamoğlu
Gençlik, Dinamizm, Klâsik CHP’den uzak duruş, Sn. Kılıçdaroğlu’na alternatif oluşturması
Çabuk öfkelenebilmesi, Daha çok retoriğe yatkın olması, Heyecanı, Geniş ittifakın getirdiği bagajlar
Her iki ittifakın kurmayları sanırız bu analizin farkındadırlar. Bunları nasıl dengeleyeceklerini Pazar akşamı göreceğiz…
Bir de ölçümleme meselesi var... İki adayın bu karşılaşmasının seçmen üzerinde nasıl bir davranış değişikliğine yol açacağının ölçümlenmesi… Bunun doğru analiz edilebilmesi için araştırmacının yalnızca programın akabinde yapılması yetmez. Programdan hemen önce de uygulanmalı ve bu iki ölçümleme -araya sonuçları etkileyecek başka bir faktör girmeden- karşılaştırmalı.
Bu konuda çok dikkatli olunması gereken bir diğer husus ise manipülasyon ihtimali… İttifaklara yakın araştırma şirketleri işi çarpıtıp tabiri amiyaneyle suyunu çıkartabilirler. Verinin ‘bozulması’ tüm çalışmayı amacından saptırır, ortalığı berbat eder. Bunun önünü alabilmek için adaylar, keşke araştırmanın formatı üzerinde de, şimdi olduğu gibi anlaşabilseler…
Siyasi tekâmül için gerekli merak, ciddiyet, derinlik ile hepimizin her alanda olduğu gibi siyaset arenasında da ihtiyaç duyduğu nezaket, zarafet ve nezahet bu anlaşmalarla sağlanabilir…