Doğru ‘okumak’ işin alfabesi
01 ağustos 2018 - Derin Ekonomi
Son günlerde bazı aklıselim olamayan çevrelerin ve bu çevrelere hizmet eden uluslararası ve ulusal medya organlarının, Türkiye’nin IMF (Uluslararası Para Fonu)’den borç isteme noktasına geldiği konusuna vurgu yapmakta yarışmaları hayli dikkat çekici.
Türkiye’nin IMF ile görüşmeye başladığı, pazarlık için masaya oturduğu, özel sektör borçlandırmasındansa IMF’ye borçlanması gerektiği vb. hikayeler ‘bazı’ ekonomi çevrelerinde gündeme getirilmek isteniyor. Türkiye IMF ile bir görüşmelere başlasa, sanki zil takıp oynayacaklar.
IMF önce Türkiye için 2018 büyüme beklentisini, henüz Nisan 2018’de büyüttüğü yüzde 4,4 seviyesinden yüzde 4,2'ye düşürdüğünü açıkladı. “Küresel Ekonomik Görünüm Temmuz 2018” ismiyle yayınladıkları rapora göre, büyüme tahminlerinin Arjantin ve Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde, dengesizliklerle ilgili kaygılar ve aşağı yönlü risklerin artmasıyla geriliyormuş.
Daha önce yayınladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nu güncelleyen IMF’ye göre Türkiye’nin de arasında olduğu gelişen ülkelerin merkez bankaları yüksek enflasyon ve kur baskılarına karşı faiz artırımına gidiyormuş.
Daha yakın bir tarihe bakacak olursak; 25 Temmuz’da demeç veren IMF Başekonomisti Maurice Obstfeld, Türkiye’nin büyük bir carî açığı olduğunu söylemiş ve şunları eklemiş: “Merkez Bankası’nın yurtiçinde fiyat ve finansal istikrarı sağlamak için güvenilir ve bağımsız olarak görülmesi özellikle önemli.”
Oysa Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak, hemen seçim sonrasında (12 Temmuz) yaptığı ilk açıklamalarda, merkez bankasının bağımsızlığına önem vereceklerini açık bir şekilde vurgulamıştı: “Merkez Bankası'nın bağımsızlığının ve karar alma mekanizmalarının spekülasyonlara konu edilmesi kabul edilemez. Hiç olmadığı kadar etkin bir Merkez Bankası, yeni dönem politikalarının temel hedefleri arasında yer alıyor.”
Obstfeld’in açıklaması ve rapor, bu yazının kaleme alındığı Temmuz ayının son günlerine kadar, IMF’nin Türkiye ile ilgili yayınladığı son iki yorumdur. İkisinde de herhangi bir anlaşmaya, masaya oturmaya, ya da Türkiye’nin borçlanmasına ilişkin herhangi bir ibare yoktur. Klasik bir IMF geleneği olarak Merkez Bankası’nın bir türlü var olduklarına inanamadıkları bağımsızlığına dikkat çekiliyor, o kadar…
Cumhurbaşkanı’nı ve onun ekonomiyi teslim ettiği Bakanı’nı ‘azıcık’ tanısalar, IMF’ye olan borcu temizlemiş ve hatta ona borç verecek duruma gelmiş bir büyük ekonomiyi inşa etmiş olmanın gururuyla ikisinin de yaşadıkları sürece, ülkeyi IMF’ye teslim etmeyeceklerini bilirlerdi. Bu çevreler eğer ‘doğru okuyabilselerdi’ alfabeyi zaten çözmüş olacaklardı…
Hedef kitleyi doğru okumak ve kiminle dans ettiğinizi bilmek iletişimin temel kurallarındandır.
Herhangi bir iletişim aksiyonunda hedef kitleye uygun bir içeriği üretmek ve harcanan eforun, markaya nasıl geri döndüğünü ölçebilmek de çok önemlidir. Bu noktada AvivaSA’nın son dönemde yaptığı dikkat çeken bir sosyal medya işinden bahsedelim.
AvivaSA, gönderdiği basın bülteninde; “Yarın şimdiden güzel!” marka söylemi doğrultusunda güncel ve hayata dair içerikler sunarak, hedef kitlenin, “bugün iyi hissetmeleri, anın tadını çıkarmaları ve yarına umutla bakmalarına” katkı sağlamayı; kısacası, “Yarınlarını şimdiden güzelleştirmelerini” hedeflediğini anlatmış. Bunu yaparken de son derece sempatik bir isim olan Doğa Rutkay Kamal’ı kullanmış.
Proje kapsamında Doğa Rutkay Kamal, günü güzelleştirecek online dizi önerilerini “Ne İzlesem?” projesiyle dört adet videoda anlatıyormuş. AvivaSA, bu projeye beyaz yakalı hedef kitlenin son yıllarda artan online dizi izleme eğiliminden ve sosyal medyada paylaştıkları ‘acaba ne izlesem?’ paylaşımlarından yola çıkarak hazırladığını ifade etmiş.
Videolar çok başarılı. Buna hiçbir sözümüz yok. Öte yandan videolar için seçilen diziler ve Doğa Rutkay Kamal’ın bu dizileri sunuş şekli, AvivaSA’nın hedef kitlesiyle ne kadar örtüşüyor? İşte o konu şüpheli.
Doğa hanımın önerdiği ‘Beyaz Türk’ dizilerinden biri iki örnek: Lost in Space, Suits, This is Us, The Investigator, The Letdown, Suits, Call My Agent…
Bireysel emeklilik, hayat ve ferdi kaza sigortası satan bir şirketin, bu dizi adları ve içerikleriyle hangi hedef kitleye ne anlatmak ister acaba?
Türkiye’nin IMF ile görüşmeye başladığı, pazarlık için masaya oturduğu, özel sektör borçlandırmasındansa IMF’ye borçlanması gerektiği vb. hikayeler ‘bazı’ ekonomi çevrelerinde gündeme getirilmek isteniyor. Türkiye IMF ile bir görüşmelere başlasa, sanki zil takıp oynayacaklar.
IMF önce Türkiye için 2018 büyüme beklentisini, henüz Nisan 2018’de büyüttüğü yüzde 4,4 seviyesinden yüzde 4,2'ye düşürdüğünü açıkladı. “Küresel Ekonomik Görünüm Temmuz 2018” ismiyle yayınladıkları rapora göre, büyüme tahminlerinin Arjantin ve Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde, dengesizliklerle ilgili kaygılar ve aşağı yönlü risklerin artmasıyla geriliyormuş.
Daha önce yayınladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nu güncelleyen IMF’ye göre Türkiye’nin de arasında olduğu gelişen ülkelerin merkez bankaları yüksek enflasyon ve kur baskılarına karşı faiz artırımına gidiyormuş.
Daha yakın bir tarihe bakacak olursak; 25 Temmuz’da demeç veren IMF Başekonomisti Maurice Obstfeld, Türkiye’nin büyük bir carî açığı olduğunu söylemiş ve şunları eklemiş: “Merkez Bankası’nın yurtiçinde fiyat ve finansal istikrarı sağlamak için güvenilir ve bağımsız olarak görülmesi özellikle önemli.”
Oysa Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Berat Albayrak, hemen seçim sonrasında (12 Temmuz) yaptığı ilk açıklamalarda, merkez bankasının bağımsızlığına önem vereceklerini açık bir şekilde vurgulamıştı: “Merkez Bankası'nın bağımsızlığının ve karar alma mekanizmalarının spekülasyonlara konu edilmesi kabul edilemez. Hiç olmadığı kadar etkin bir Merkez Bankası, yeni dönem politikalarının temel hedefleri arasında yer alıyor.”
Obstfeld’in açıklaması ve rapor, bu yazının kaleme alındığı Temmuz ayının son günlerine kadar, IMF’nin Türkiye ile ilgili yayınladığı son iki yorumdur. İkisinde de herhangi bir anlaşmaya, masaya oturmaya, ya da Türkiye’nin borçlanmasına ilişkin herhangi bir ibare yoktur. Klasik bir IMF geleneği olarak Merkez Bankası’nın bir türlü var olduklarına inanamadıkları bağımsızlığına dikkat çekiliyor, o kadar…
Cumhurbaşkanı’nı ve onun ekonomiyi teslim ettiği Bakanı’nı ‘azıcık’ tanısalar, IMF’ye olan borcu temizlemiş ve hatta ona borç verecek duruma gelmiş bir büyük ekonomiyi inşa etmiş olmanın gururuyla ikisinin de yaşadıkları sürece, ülkeyi IMF’ye teslim etmeyeceklerini bilirlerdi. Bu çevreler eğer ‘doğru okuyabilselerdi’ alfabeyi zaten çözmüş olacaklardı…
Hedef kitleyi doğru okumak ve kiminle dans ettiğinizi bilmek iletişimin temel kurallarındandır.
Herhangi bir iletişim aksiyonunda hedef kitleye uygun bir içeriği üretmek ve harcanan eforun, markaya nasıl geri döndüğünü ölçebilmek de çok önemlidir. Bu noktada AvivaSA’nın son dönemde yaptığı dikkat çeken bir sosyal medya işinden bahsedelim.
AvivaSA, gönderdiği basın bülteninde; “Yarın şimdiden güzel!” marka söylemi doğrultusunda güncel ve hayata dair içerikler sunarak, hedef kitlenin, “bugün iyi hissetmeleri, anın tadını çıkarmaları ve yarına umutla bakmalarına” katkı sağlamayı; kısacası, “Yarınlarını şimdiden güzelleştirmelerini” hedeflediğini anlatmış. Bunu yaparken de son derece sempatik bir isim olan Doğa Rutkay Kamal’ı kullanmış.
Proje kapsamında Doğa Rutkay Kamal, günü güzelleştirecek online dizi önerilerini “Ne İzlesem?” projesiyle dört adet videoda anlatıyormuş. AvivaSA, bu projeye beyaz yakalı hedef kitlenin son yıllarda artan online dizi izleme eğiliminden ve sosyal medyada paylaştıkları ‘acaba ne izlesem?’ paylaşımlarından yola çıkarak hazırladığını ifade etmiş.
Videolar çok başarılı. Buna hiçbir sözümüz yok. Öte yandan videolar için seçilen diziler ve Doğa Rutkay Kamal’ın bu dizileri sunuş şekli, AvivaSA’nın hedef kitlesiyle ne kadar örtüşüyor? İşte o konu şüpheli.
Doğa hanımın önerdiği ‘Beyaz Türk’ dizilerinden biri iki örnek: Lost in Space, Suits, This is Us, The Investigator, The Letdown, Suits, Call My Agent…
Bireysel emeklilik, hayat ve ferdi kaza sigortası satan bir şirketin, bu dizi adları ve içerikleriyle hangi hedef kitleye ne anlatmak ister acaba?