Doğru reklamı anlatan bir fıkra ve bir grafik!
14 MART 2004
Bazılarına itici gelecek derecede kolay anlaşılır reklamlar var. Hani Dan-Kek gibi... Ya da “Albeni, Bahanesi çok!” gibi... Ya da Tansaş’ın TUBİTAK’ın denetiminde yürüttüğü “Gıda güvenliği” kampanyası gibi... Cuma günü Sabah’ın orta sayfasında yer alan Renault Scénic reklamı gibi... Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Reklamların en kolay ve ekonomik yoldan hedeflerine ulaşmaları ile ‘ses getirir ve konuşulur’ olmaları arasındaki bağı düşünüp dururum. Geçen hafta iki değerli dostumdan konu ile ilgili duyduğum iki ilginç yaklaşımı sizlere aktarmalıyım.
Biri Doğuş Grubu’nun üst düzey yöneticisi ve Tansaş ile Garanti Sigorta ve Emeklilik Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar’dan diğeri de reklam piyasasında şu sıra adından en sık söz ettiren Serdar Erener’den. (Bu arada Erener, Sinan Çetin’in film fabrikası Plato’nun kadrosuna ‘Yönetmen – Yazar’ olarak katılmış. Hayırlı olsun!)
Aclan Acar bir fıkra anlattı. Şöyle: Adamın biri büyük bir ayakkabı mağazasından içeri girer. Karşısına iki kapı çıkar. Soldakinin üzerinde “Erkek ayakkabıları” sağdakinin üzerinde ise “Kadın ayakkabıları” yazmaktadır. Adam soldaki kapıyı açıp girer. Karşısına bu kez üç kapı çıkar... Soldakinin üzerinde “Spor”, ortadakinde “Günlük”, sağdakinde ise “Gece şıklığı” yazmaktadır. Adam ortadaki kapıyı açar girer, karşısına iki kapı çıkar: Bağcıklı – bağcıksız... Bağcıklı’yı tercih eder adam. İçeri girdiğinde yine iki kapı ile karşılaşır: Kahverengi – siyah! Adam üzerinde siyah yazan kapıyı açar. Biraz sıkılsa da, işler kolaylaşıyor, diye düşünür. Bir de ne görsün. Karşısında üç kapı daha: 39-41, 42-44 ve 44+... Birinci kapıyı hışımla açar ve karşısına devasa bir salon çıkar. Raflar... Raflar... Raflar... Fakat hepsi boştur rafların... Ortalıkta tek bir ayakkabı yoktur... Adam soluk soluğa aynı yolu geri gelerek yöneticiyi arar ve bulur. Başından geçenleri bir bir anlatır ve sorar: “Yolun sonunda ayakkabı falan bulamadım, bu nasıl iş?”. Yönetici biraz da gururla soruyu soru ile yanıtlar: “O mühim değil beyeefendi. Sistemimiz nasıl ama?”...
Serdar Erener ise bir toplantıda tahtaya kocaman bir grafik çizdi. Grafiğin bir ekseninde ilginçlik ve konuşulur olmak vardı. Diğerinde ise hedefi 12’den vurmak. Serdar soruyordu: “Bu grafiğin neresinde olmak istersiniz?”
Ben reklam veren olsam, tabii ki 2 Numaralı hanede olmak isteyeceğimi düşündüm. Ancak onu yakalamak her zaman kolay değil. “O zaman ikinci tercihin ne olurdu”, diye düşündüm. Mantıken 1 ve 4 arasından birini seçmem gerekiyordu. Cevabım netti: Tabii ki, 1 numaralı hane! Pekiyi, şimdi size soralım: Çoğunluk reklamlar hangi hanede sizce?..
Bu grafiği kesip masanın bir köşesine iliştirmek, arada bir bakmak iyi gelir... Ve sormak: Nerede olmak istiyorum; aslında neredeyim?...
Reklamların en kolay ve ekonomik yoldan hedeflerine ulaşmaları ile ‘ses getirir ve konuşulur’ olmaları arasındaki bağı düşünüp dururum. Geçen hafta iki değerli dostumdan konu ile ilgili duyduğum iki ilginç yaklaşımı sizlere aktarmalıyım.
Biri Doğuş Grubu’nun üst düzey yöneticisi ve Tansaş ile Garanti Sigorta ve Emeklilik Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar’dan diğeri de reklam piyasasında şu sıra adından en sık söz ettiren Serdar Erener’den. (Bu arada Erener, Sinan Çetin’in film fabrikası Plato’nun kadrosuna ‘Yönetmen – Yazar’ olarak katılmış. Hayırlı olsun!)
Aclan Acar bir fıkra anlattı. Şöyle: Adamın biri büyük bir ayakkabı mağazasından içeri girer. Karşısına iki kapı çıkar. Soldakinin üzerinde “Erkek ayakkabıları” sağdakinin üzerinde ise “Kadın ayakkabıları” yazmaktadır. Adam soldaki kapıyı açıp girer. Karşısına bu kez üç kapı çıkar... Soldakinin üzerinde “Spor”, ortadakinde “Günlük”, sağdakinde ise “Gece şıklığı” yazmaktadır. Adam ortadaki kapıyı açar girer, karşısına iki kapı çıkar: Bağcıklı – bağcıksız... Bağcıklı’yı tercih eder adam. İçeri girdiğinde yine iki kapı ile karşılaşır: Kahverengi – siyah! Adam üzerinde siyah yazan kapıyı açar. Biraz sıkılsa da, işler kolaylaşıyor, diye düşünür. Bir de ne görsün. Karşısında üç kapı daha: 39-41, 42-44 ve 44+... Birinci kapıyı hışımla açar ve karşısına devasa bir salon çıkar. Raflar... Raflar... Raflar... Fakat hepsi boştur rafların... Ortalıkta tek bir ayakkabı yoktur... Adam soluk soluğa aynı yolu geri gelerek yöneticiyi arar ve bulur. Başından geçenleri bir bir anlatır ve sorar: “Yolun sonunda ayakkabı falan bulamadım, bu nasıl iş?”. Yönetici biraz da gururla soruyu soru ile yanıtlar: “O mühim değil beyeefendi. Sistemimiz nasıl ama?”...
Serdar Erener ise bir toplantıda tahtaya kocaman bir grafik çizdi. Grafiğin bir ekseninde ilginçlik ve konuşulur olmak vardı. Diğerinde ise hedefi 12’den vurmak. Serdar soruyordu: “Bu grafiğin neresinde olmak istersiniz?”
Ben reklam veren olsam, tabii ki 2 Numaralı hanede olmak isteyeceğimi düşündüm. Ancak onu yakalamak her zaman kolay değil. “O zaman ikinci tercihin ne olurdu”, diye düşündüm. Mantıken 1 ve 4 arasından birini seçmem gerekiyordu. Cevabım netti: Tabii ki, 1 numaralı hane! Pekiyi, şimdi size soralım: Çoğunluk reklamlar hangi hanede sizce?..
Bu grafiği kesip masanın bir köşesine iliştirmek, arada bir bakmak iyi gelir... Ve sormak: Nerede olmak istiyorum; aslında neredeyim?...
Nerede arkadaki kahramanlar?
Halkla İlişkiler Derneği (HİD), sektör için hayırlı işler yapıyor. Bu yıl 3’üncüsünü düzenledikleri ‘Altın Pusula’ ödülleri, bu hayırlı işlerden biri. Mesleğin, ‘bir masa bir kasa’ ofislerde çalışan, yemekli toplantılara davet işini halleden, sandalyelerin ‘giydirilme’ işini mükemmelen beceren, medyadaki ‘kanka’ları vasıtasıyla ‘garantili haber çıkartan, yetenekli ve prezantabl’ bayanlarla yürütülebilecek, herkesin üstesinden geleceği bir iş olduğu algısı ancak bu tür yarışmalarla yıkılabilir.
Dereceye giren projelere ve kuruluşlara bakınca, HİD’in bu algıyı değiştirmekte başarılı olacağı hemen görülüyor: Kurum İçi İletişim kategorisinde “Alarko İstikbal Kulübü” adlı projesiyle Alarko Holding, E-iletişim kategorisinde “Eczacıbaşı Sanal Müzesi” adlı projesiyle Dr. F. Nejat Eczacıbaşı Vakfı, Diğer Projeler kategorisinde “Afiyet Gazetesi” adlı projesiyle Eczacıbaşı Topluluğu, Sivil Toplum Kuruluşları kategorisinde “McDonald’s Çocuk Vakfı” adlı projesiyle McDonald’s, Etkinlik Yönetimi kategorisinde “Kullandığınız Süte Güveniyor musunuz?” adlı projesiyle MRM Partners, Kurumsal Sosyal Sorumluluk kategorisinde “Temiz Tuvalet” adlı projesiyle OPET , Pazarlama İletişimi kategorisinde “Shell Club Smart Card” adlı projesiyle Shell Türkiye ödüle layık görülmüş. İletişim fakültesinde okuyan öğrencilerin katılabildiği Genç İletişimciler kategorisinde ise Yeditepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nin öğrencileri ise teşvik ödüllerine layık görülmüşler.
HİD’in web sitesinde, ödül alan kuruluşlara ve bu projelere hizmet vermiş olan başarılı PR şirketlerinin ve iletişim danışmanlığı ajanslarının adlarını boşuna aradım. Koymamışlar... Büyük bir olasılıkla ajanlar değil şirketler adına başvuru yapıldığı içindir. Olsun. Yine de yukarıda sözünü ettiğimiz hedefe ancak böyle ciddi, işini iyi yapan ajanslara sahip çıkılması oranında ulaşılabilir...
‘Tatlı huzur’a reklam gerek...
Tam 9 yıl onun kokusu burnumdaydı. Üniversitede okurken kaldığım ev Nestle fabrikasının burnunun dibindeydi. Çikolatayı deli gibi sevmem belki de bu yüzdendir. Coca-Cola, Ford ve IBM’den gibi dünyanın en ünlü markaları arasında yer alan Nestle 1867'de İsviçreli kimyager Henri Nestle tarafından kurulmuş ve bu tarihten 8 yıl sonra 1875'de bebek maması yerine geçen sütlü unu ile Osmanlı ülkesine girmiş.
Türkiye'de faaliyet gösteren ilk yabancı sermayeli şirket. 254 bin çalışanı, 8000'den fazla ürünü ile dünyada 120 ülkede faaliyet gösteriyormuş. Nestle iddialı. Bir insanı anne karnında doğru ve dengeli besleyecek ürünlerden başlayarak ölümüne kadar ihtiyaç duyabileceği tüm gıda ürünlerini ürettiğini söylüyor.
Bunları Nestlé’nin Perşembe günü ilki Rahmi Koç Müzesi'nde düzenlediği toplantıda dağıtılan basılı malzemeden öğreniyoruz. "Nestle Good Food Good Life Sohbetleri" her ay tekrarlanacakmış. Avrupa Anti-Aging (Yaşlanmaya karşı) Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Hasan İnsel'in yönetiminde gerçekleşen sohbete Prof. Dr. Üstün Korugan ve Demet Akbağ da konuk olarak katılmışlar. Buraya katılım ücretli değil. Gelecek sefere gazete reklamlarıyla daha iyi duyururlarsa ben de katılırım (!).. Konu tam bana göre.
Şirket ömürlerinin ortalama 25 yıl olduğu söylenir. Bu tehlikeden kaçmanın tek yolu olarak da ‘değişmek’ gösterilir. Nestlé 137 yıllık varlığını buna borçlu sanki. Yeni konsepti de iyi bir örnek: Sağlıklı olmak kadar hayattan keyif ve lezzet almayı da öneriyor artık: "Good food, good life"(İyi gıda, iyi yaşam).
Yani "Bedenimizi ve ruhumuzu aynı anda sağlıklı ve mutlu kılmak için formül aramalıyız. İyi yaşamı sanat haline getirmeliyiz" diyor.
Toplumsal sorumluluk, bu değişim projesinin temel ayağı. TEGV'le başlatacakları ve çocuklara beslenme eğitimi verilmesini kapsayan uzun soluklu, "Beslenebilirim" projesi de yoldaymış. Toplumsal sorumluluk projeleri reklamla desteklenmezse, dar çevrelerde kalır. Umarım Nestlé gereğini yapacaktır. Çünkü çıkış yolu çok doğru.
Yoksa ben kadın mıyım?
Yakında cinsiyetimde şüphe etmeye başlayacağım...
Önceleri, herhalde bir iki yazı yazdım diye, kadın bağı -çağdaş adı ile ‘petçiler’- keşfettiler beni. Beni e-posta listelerine almış olmalılar. Sadece yaptıkları iletişim çalışmalarını göndermiyorlar. Bir ‘doğrudan postalama’ bombardımanı gidiyor ki sormayın. Bir de eve şöyle bir kullanıp izlenimlerimi yazayım diye bir iki pet yollasalar, tam olacak hani...
8 Mart gelince iş iyice çivisinden çıktı. Dünya kadınlar günümü kutlayan kurum ve markaların haddi hesabı yok. İyi mi... Hani kadın hakları, falan diye ahkâm kesen biri olsam, neyse. Hiç o taraklarda bezim olmaz. Kadınları severim, sayarım. Hepsi o...
İşin özü aslında basit: Özensizlik. Bul bir yerden bir vereni tabanı. Cinsiyetine ve özelliklerine bakma. Yolla doğrudan postanı gitsin... Bunun getirdiği zarar, yarardan çok daha fazla aslında... Bu gibi durumda en doğru yol, eğer veri tabanını çok ayrıntılı bir biçimde yorumlayıp kelimenin tam anlamıyla ‘Nabza göre şerbet’ veremiyorsan, mesajını reklamla vermeyi tercih edeceksin. Örneğin Birleşik Markalat Derneği’nin Dünya Kadılar Gününde verdikleri reklam gibi. Eğer kadınları sadece 8 Mart’ta anmazlarsa iyi bir iş yaptılar. Hiç olmazsa ilgilisi okur. Benim gibi ilgisizi de şöyle bir bakıp geçer. Hiç olmazsa sinir sistemi haraplanmaz...
Dip Not: Ankara Çankaya ilçesi DYP Belediye Başkanı adayı Yücel Seçkiner Bey’in, ya da herhalde yardımcılarının gönderdiği e-postalardan nerdeyse posta kutum kilitlenecek... “Sevgili Yücel Bey, ben Beşiktaş’ta oy kullanacağım. İstesem de size oy verme şansım yok!...”
Kısa... Kısa...
· Damat, yanındaki gelinden çok daha çekici eski kız arkadaşı, gelin arabasını durdurup elinden sakızını alınca, hüngür hüngür ağlamaya başlar... Tombil gelin yenisini verince de anında gülme krizine tutulur... Vivident’in reklamını bir ara durdurmuşlardı. Yine göstermeye başladılar. Çok sevmişler galiba. Ben dayanamıyorum... Hemen bir yenisi çekilmeli; yoksa çiklet çiğneme öğretisi üzerine kurulu Chewy Dent reklamları alıp başını gidecek...
· Orkid nihayet uyanmış. Kız voleybol takımına sponsor olmuştu. Ben de burada durmadan eleştiriyordum. Orkid’e bundan daha yakışan bir sponsorluk projesi olamazdı. Ama bir türlü gereken ölçüde kullanamıyorlardı bu fırsatı. Örneğin eli yüzü düzgün bir basın ve TV reklamı bile yapmamışlardı... Nihayet yapmışlar. Hem de çok şirin ve mesajını hayli net veren bir reklam filmi yaratmışlar. Voleybol milli takımına verdikleri desteği akıllı bir yaklaşımla taçlandırmışlar.
· Herhalde izliyorsunuzdur, Dalin “Bebek Bakım Uzmanı” filminde iki bebek rol alıyor. Biri sere serpe yatmış uzanmış. Öteki ona ‘bakım’ yapıyor. Bu reklam filmi üzerine hiç almadıysam 15 tane e-posta aldım. Eleştiri aynı noktaya kilitli: Çocukların reklam filmlerinde kullanılırken yeterince özen gösterilmemesi. Hatta cinsellik göndermesi yapılması... Anlaşılan Reklam Özdenetim Kurulu filmde bir sakınca görmüyor. Bu arada filmi beğenenlerinin, çok şirin bulanların sayısı da az değil. Dalin de fena satmıyormuş. Alın size bir tartışma konusu...
· Bir okur görüşü. Mustafa Taha yazmış: “Bu haftaki yazınızda Pepsi ile ilgili kısma birkaç eklemede bulunmak istedim. Ben Pepsi'nin reklamını seyredince düşündüğüm ilk şey şuydu: ‘Para sen nelere kadirsin! Dünya üzerinde birbirinden bu kadar çok nefret eden üç hatunu buluşturdun ya, bir yaşıma daha girdim.’ Ama reklamın bu kadar star dolu olması sorun değil mi? Yani ben artık neden Pepsi'nin her zaman Coca Cola'nın gerisinde kaldığını anladım. Pepsi kendi ürününü öne çıkartamıyor.” Pepsi’cilere not: Spears, Beyonce, Pink, Iglesias dörtlüsünün yer aldığı muhteşem kampanyanın etki ve sonuçları hakkında bilgi gönderirseniz, okurlara aktarırız...
Halkla İlişkiler Derneği (HİD), sektör için hayırlı işler yapıyor. Bu yıl 3’üncüsünü düzenledikleri ‘Altın Pusula’ ödülleri, bu hayırlı işlerden biri. Mesleğin, ‘bir masa bir kasa’ ofislerde çalışan, yemekli toplantılara davet işini halleden, sandalyelerin ‘giydirilme’ işini mükemmelen beceren, medyadaki ‘kanka’ları vasıtasıyla ‘garantili haber çıkartan, yetenekli ve prezantabl’ bayanlarla yürütülebilecek, herkesin üstesinden geleceği bir iş olduğu algısı ancak bu tür yarışmalarla yıkılabilir.
Dereceye giren projelere ve kuruluşlara bakınca, HİD’in bu algıyı değiştirmekte başarılı olacağı hemen görülüyor: Kurum İçi İletişim kategorisinde “Alarko İstikbal Kulübü” adlı projesiyle Alarko Holding, E-iletişim kategorisinde “Eczacıbaşı Sanal Müzesi” adlı projesiyle Dr. F. Nejat Eczacıbaşı Vakfı, Diğer Projeler kategorisinde “Afiyet Gazetesi” adlı projesiyle Eczacıbaşı Topluluğu, Sivil Toplum Kuruluşları kategorisinde “McDonald’s Çocuk Vakfı” adlı projesiyle McDonald’s, Etkinlik Yönetimi kategorisinde “Kullandığınız Süte Güveniyor musunuz?” adlı projesiyle MRM Partners, Kurumsal Sosyal Sorumluluk kategorisinde “Temiz Tuvalet” adlı projesiyle OPET , Pazarlama İletişimi kategorisinde “Shell Club Smart Card” adlı projesiyle Shell Türkiye ödüle layık görülmüş. İletişim fakültesinde okuyan öğrencilerin katılabildiği Genç İletişimciler kategorisinde ise Yeditepe Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi’nin öğrencileri ise teşvik ödüllerine layık görülmüşler.
HİD’in web sitesinde, ödül alan kuruluşlara ve bu projelere hizmet vermiş olan başarılı PR şirketlerinin ve iletişim danışmanlığı ajanslarının adlarını boşuna aradım. Koymamışlar... Büyük bir olasılıkla ajanlar değil şirketler adına başvuru yapıldığı içindir. Olsun. Yine de yukarıda sözünü ettiğimiz hedefe ancak böyle ciddi, işini iyi yapan ajanslara sahip çıkılması oranında ulaşılabilir...
‘Tatlı huzur’a reklam gerek...
Tam 9 yıl onun kokusu burnumdaydı. Üniversitede okurken kaldığım ev Nestle fabrikasının burnunun dibindeydi. Çikolatayı deli gibi sevmem belki de bu yüzdendir. Coca-Cola, Ford ve IBM’den gibi dünyanın en ünlü markaları arasında yer alan Nestle 1867'de İsviçreli kimyager Henri Nestle tarafından kurulmuş ve bu tarihten 8 yıl sonra 1875'de bebek maması yerine geçen sütlü unu ile Osmanlı ülkesine girmiş.
Türkiye'de faaliyet gösteren ilk yabancı sermayeli şirket. 254 bin çalışanı, 8000'den fazla ürünü ile dünyada 120 ülkede faaliyet gösteriyormuş. Nestle iddialı. Bir insanı anne karnında doğru ve dengeli besleyecek ürünlerden başlayarak ölümüne kadar ihtiyaç duyabileceği tüm gıda ürünlerini ürettiğini söylüyor.
Bunları Nestlé’nin Perşembe günü ilki Rahmi Koç Müzesi'nde düzenlediği toplantıda dağıtılan basılı malzemeden öğreniyoruz. "Nestle Good Food Good Life Sohbetleri" her ay tekrarlanacakmış. Avrupa Anti-Aging (Yaşlanmaya karşı) Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Hasan İnsel'in yönetiminde gerçekleşen sohbete Prof. Dr. Üstün Korugan ve Demet Akbağ da konuk olarak katılmışlar. Buraya katılım ücretli değil. Gelecek sefere gazete reklamlarıyla daha iyi duyururlarsa ben de katılırım (!).. Konu tam bana göre.
Şirket ömürlerinin ortalama 25 yıl olduğu söylenir. Bu tehlikeden kaçmanın tek yolu olarak da ‘değişmek’ gösterilir. Nestlé 137 yıllık varlığını buna borçlu sanki. Yeni konsepti de iyi bir örnek: Sağlıklı olmak kadar hayattan keyif ve lezzet almayı da öneriyor artık: "Good food, good life"(İyi gıda, iyi yaşam).
Yani "Bedenimizi ve ruhumuzu aynı anda sağlıklı ve mutlu kılmak için formül aramalıyız. İyi yaşamı sanat haline getirmeliyiz" diyor.
Toplumsal sorumluluk, bu değişim projesinin temel ayağı. TEGV'le başlatacakları ve çocuklara beslenme eğitimi verilmesini kapsayan uzun soluklu, "Beslenebilirim" projesi de yoldaymış. Toplumsal sorumluluk projeleri reklamla desteklenmezse, dar çevrelerde kalır. Umarım Nestlé gereğini yapacaktır. Çünkü çıkış yolu çok doğru.
Yoksa ben kadın mıyım?
Yakında cinsiyetimde şüphe etmeye başlayacağım...
Önceleri, herhalde bir iki yazı yazdım diye, kadın bağı -çağdaş adı ile ‘petçiler’- keşfettiler beni. Beni e-posta listelerine almış olmalılar. Sadece yaptıkları iletişim çalışmalarını göndermiyorlar. Bir ‘doğrudan postalama’ bombardımanı gidiyor ki sormayın. Bir de eve şöyle bir kullanıp izlenimlerimi yazayım diye bir iki pet yollasalar, tam olacak hani...
8 Mart gelince iş iyice çivisinden çıktı. Dünya kadınlar günümü kutlayan kurum ve markaların haddi hesabı yok. İyi mi... Hani kadın hakları, falan diye ahkâm kesen biri olsam, neyse. Hiç o taraklarda bezim olmaz. Kadınları severim, sayarım. Hepsi o...
İşin özü aslında basit: Özensizlik. Bul bir yerden bir vereni tabanı. Cinsiyetine ve özelliklerine bakma. Yolla doğrudan postanı gitsin... Bunun getirdiği zarar, yarardan çok daha fazla aslında... Bu gibi durumda en doğru yol, eğer veri tabanını çok ayrıntılı bir biçimde yorumlayıp kelimenin tam anlamıyla ‘Nabza göre şerbet’ veremiyorsan, mesajını reklamla vermeyi tercih edeceksin. Örneğin Birleşik Markalat Derneği’nin Dünya Kadılar Gününde verdikleri reklam gibi. Eğer kadınları sadece 8 Mart’ta anmazlarsa iyi bir iş yaptılar. Hiç olmazsa ilgilisi okur. Benim gibi ilgisizi de şöyle bir bakıp geçer. Hiç olmazsa sinir sistemi haraplanmaz...
Dip Not: Ankara Çankaya ilçesi DYP Belediye Başkanı adayı Yücel Seçkiner Bey’in, ya da herhalde yardımcılarının gönderdiği e-postalardan nerdeyse posta kutum kilitlenecek... “Sevgili Yücel Bey, ben Beşiktaş’ta oy kullanacağım. İstesem de size oy verme şansım yok!...”
Kısa... Kısa...
· Damat, yanındaki gelinden çok daha çekici eski kız arkadaşı, gelin arabasını durdurup elinden sakızını alınca, hüngür hüngür ağlamaya başlar... Tombil gelin yenisini verince de anında gülme krizine tutulur... Vivident’in reklamını bir ara durdurmuşlardı. Yine göstermeye başladılar. Çok sevmişler galiba. Ben dayanamıyorum... Hemen bir yenisi çekilmeli; yoksa çiklet çiğneme öğretisi üzerine kurulu Chewy Dent reklamları alıp başını gidecek...
· Orkid nihayet uyanmış. Kız voleybol takımına sponsor olmuştu. Ben de burada durmadan eleştiriyordum. Orkid’e bundan daha yakışan bir sponsorluk projesi olamazdı. Ama bir türlü gereken ölçüde kullanamıyorlardı bu fırsatı. Örneğin eli yüzü düzgün bir basın ve TV reklamı bile yapmamışlardı... Nihayet yapmışlar. Hem de çok şirin ve mesajını hayli net veren bir reklam filmi yaratmışlar. Voleybol milli takımına verdikleri desteği akıllı bir yaklaşımla taçlandırmışlar.
· Herhalde izliyorsunuzdur, Dalin “Bebek Bakım Uzmanı” filminde iki bebek rol alıyor. Biri sere serpe yatmış uzanmış. Öteki ona ‘bakım’ yapıyor. Bu reklam filmi üzerine hiç almadıysam 15 tane e-posta aldım. Eleştiri aynı noktaya kilitli: Çocukların reklam filmlerinde kullanılırken yeterince özen gösterilmemesi. Hatta cinsellik göndermesi yapılması... Anlaşılan Reklam Özdenetim Kurulu filmde bir sakınca görmüyor. Bu arada filmi beğenenlerinin, çok şirin bulanların sayısı da az değil. Dalin de fena satmıyormuş. Alın size bir tartışma konusu...
· Bir okur görüşü. Mustafa Taha yazmış: “Bu haftaki yazınızda Pepsi ile ilgili kısma birkaç eklemede bulunmak istedim. Ben Pepsi'nin reklamını seyredince düşündüğüm ilk şey şuydu: ‘Para sen nelere kadirsin! Dünya üzerinde birbirinden bu kadar çok nefret eden üç hatunu buluşturdun ya, bir yaşıma daha girdim.’ Ama reklamın bu kadar star dolu olması sorun değil mi? Yani ben artık neden Pepsi'nin her zaman Coca Cola'nın gerisinde kaldığını anladım. Pepsi kendi ürününü öne çıkartamıyor.” Pepsi’cilere not: Spears, Beyonce, Pink, Iglesias dörtlüsünün yer aldığı muhteşem kampanyanın etki ve sonuçları hakkında bilgi gönderirseniz, okurlara aktarırız...