Doğurmak zor işmiş
10 nİSAN 2005
Kadınlara hep gıpta etmişimdir. İlle de doğurmaları şart değildir. Ancak bir canlıya hayat verebilme yetenekleri var ya; işte bu ayrıcalığın onlara olağanüstü bir üstünlük sağladığını düşünürüm. Bu temel farklılık yaşamın tüm alanlarını belirler sanki.
Ben, ortadan kaldırılması mümkün olmayan bu temel farklılığın nasıl olup da azaltılabileceğini yeni keşfettim: Arkada kalıcı bir şeyler bırakarak... Doğum sancıları içinde kıvranan, doğurunca da esenlik duyan tüm gerçek sanatçıları, edebiyatçıları, yazarları ve bilim adamlarını şimdi daha iyi anlıyorum. Onların önünde saygıyla eğiliyorum...
3 yıl üzerine çalıştıktan sonra, 9 ayda -belki 10 günü de vardır- yazdığım kitap nihayet doğdu. Üniversitelerde verdiğim derslerde ve şirketlere verdiğim seminerlerde sorup duruyorlardı: “Bu anlattıklarını ne zaman yazacaksın?” . En önemlisi, artık bu baskı kalktı üstümden.
Algılama Yönetimi, bir bilim adamının eseri değil. Bir iletişim uygulamacısının bilgiye yaslanmaya çalışan ‘denemesi’... İletişim de zaten fizik, kimya, biyoloji, psikoloji, sosyoloji, matematik, coğrafya, tıp gibi soy bir bilim değil. Uygulamalı bir bilim alanı.
İletişimde, TİSK Başkanı sevgili dostum Tuğrul Kudatgobilik’in deyişiyle “Geçmişinizde hiçbir aslan vurmamışsanız” söyledikleriniz laf ebeliğinden öte gitmez. Ben de biraz vurduğum aslanlardan cesaret alarak boyumdan büyük bir işe kalkışmışım aslında. Bunu dört yıla yakın bir süre Algılama Yönetimi ile yatıp kalkarken keşfettim...
İster Alman eğitimi almış olmamın titizliği deyin, ister akademik kariyer yapmamışlığın ezikliği; içimde hep bir şeyleri eksik bırakmış olmanın kaygısı vardı. Tek bir konuda ise hiçbir kaygı duymadım: Kitabın her satırına katmaya çalıştığım içtenlikten...
Çocukluk yıllarımdan bu yana kendi oyuncağını kendisi yapmış biri olarak, hem üretmesini bilen hem de bayırdan aşağı kendini özgürce salıvermekten çekinmeyenlerle aramda her zaman sessiz ama sıkı bir bağ oluşmuştur. Kitapta da belirttiğim gibi, çoğunluğun arzularına uyarak farklı ve yeni şeyler ortaya koymak kesinlikle mümkün değildir. Bu nedenle, temkinsizliğimden yararlanmaya çalışacakların eleştirilerine kulak asmak niyetinde değilim. Görünüşe ve detaya değil işin özüne ilişkin her söyleneni ise en ince ayrıntısına kadar dikkate ve ikinci baskıya alacağım.
Algılama Yönetimi, her türlü eleştiriye ve geliştirilmeye açık bir ‘deneme’ olarak çıktı ortaya. Daha iyisini yapacaklar için minik bir sıçrama taşı. Onun için her türden yergiyi de hak ediyor, övgüyü de.
Bu arada kitabın web sitesi devreye girdi: www.algilamayonetimi.com. Görüşlerinizi yazarsanız sevinirim.
Şaraptan anlamadığımı anladım
Sevgili meslektaşım Necla Zarakol beni de davet etti. İyi ki etmiş. Yoksa öyle bir geceyi bir daha nasıl yaşardım, bilemiyorum. Nurcan Akad ve Engin Akın hanımlarla birlikte Mey AŞ’nin yeni çıkacak şaraplarını tattık. Ama ne tatma... Mey’in şarapları için seçtiği şemsiye marka: Kayra. Bize 6 tanesini tattırdılar: Buğu - Emir, Terra – Sultaniye, Buzbağ – Öküzgözü Boğazkere, Terra Boğazkere, Terra Öküzgözü, Terra - Öküzgözü Boğazkere...
Ev sahibi, Mey AŞ’nin bütün ürünlerinin pazarlamasından sorumlu direktörü Cihan Kırımlı ve iki uzman, Doç. Dr. Yunus Emre Kocapaşaoğlu (winolog) ve Jean Luc Colin (önolog) bu serüvende bize rehberlik ettiler. Önolog, üzümden şaraba kadar üretim, winolog ise şarabın kalitesinin tespiti konusunda uzmanmış.
Genel olarak içkiyle aram pek yoktur. Arada iyi bir kadeh şaraba hiç bir zaman hayır demedim. Öte yandan hafif ‘gourmet’ geçinirdim. O akşam anladım ki, pek bir şey anlamıyormuşum şu yeme içme işinden. Nasıl herkesi yenmem için tavla kitapları okumam gerekmişti; şaraptan anlamak için de bunun dersini almalıyım. Bu işin, özü itibariyle bir entegrasyon meselesi olduğunu kavradım. Aynen iletişimde olduğu gibi. Yeri, zamanı, yemeği doğru seçmez, şarabı ‘okuyamazsan’, cânım markaları sirke diye bir kenara atabilirsin...
Üzümü tarladan fabrikaya yüzlerce kilometrelik yollardan taşımaz, tarlanın hemen dibindeki fabrikalarda üretirsen, Anadolu’dan en muhteşem şarapların çıkabileceğini de o gece öğrendim. Hele Ergani’nin oralarda yetişen Boğazkere’nin dünyaya meydan okuması işten bile değil... Anadolu’nun yüzlerce yıllık tarihinden süzülüp gelen kültürü Türkiye’ye ve dünyaya sunmak üzere atağa geçen ve içine düştüğü krizleri başarıyla yöneten Mey’i kutluyorum.
Pazarlama ve PR
İletişimi yönetmek için sadece medya ilişkileri, etkinlik yönetimi, kurum içi iletişim veya kriz iletişiminin yeterli olmadığını herhalde herkes biliyor. Günümüzde şirketlerin iletişim bütçelerinde önemli yer tutmaya başlayan pazarlama yönelimli halkla ilişkiler (marketing PR) araçları da farklılaşma için rengârenk örneklerle karşımıza çıkıyor. Literatürde 32 tane marketing PR aracı var ama maharet bu araçlarda yenilikçi olabilmek.
Bunlardan birkaçını hatırlayacaksınız: Bir DeSen Tasarla (Taç), ‘i-CAN’ film ve müzik yarışması (Bilkom), ‘Kahve Keyfine Davet’ (Starbucks Coffee), ‘Yeni Bir Fikrim Var’ yenilikçi teknoloji ve endüstriyel tasarım yarışması (Arçelik), Sterimar resim yarışması (Glaxo Smith Kline).
Şimdilerde bir yenisi daha ekleniyor. Endüstri Tasarımcıları Derneği’nin desteği ile Bosch oyun ve oyuncak temalı bir tasarım yarışması düzenliyor. İstanbul’daki üniversitelerden İTÜ Mimarlık, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar, YTÜ Mimarlık, Sanat ve Tasarım Fakültelerini kapsayan ‘İçindeki Çocuğu Uyandır’ yarışmasının ödülü Milano’da bulunan Domus Academy’de eğitim.
Risk almadan fark yaratmak zor
Risk alınıp yapılan işler her zaman dikkat çeker. Renault da risk almış. Boş bir ilan yayınlamıştı. İlanı hazırlamakla görevli arkadaşları, Renault’nun cazip satış teklifine kendisini o kadar kaptırmış ki (!) araba almak için ortalığa döküldüğü için reklam yeri boş çıkmak zorunda kalmıştı...
Riskli iş. Arkasından ne gelecek diye bekledim. Nihayet boşluk doldu... Fırsat bakımından dağ fare doğurmamıştı ama, aynı şey tasarım için söylenemezdi. Anlaşılan kreatif direktör (yaratıcı müdür) arkadaş hâlâ araba alışverişindeydi ve ilanı işe yeni başlayan bir gence bırakmıştı.
Oysa aynı gazetede birkaç sayfa ileride bu kez süper bir Renault reklamı daha vardı: DUR! Ya duramazsanız!.. Fikir de tasarım da harika. Otomotiv sektöründe zaman zaman özlemini çektiğimiz buluşçulukla nihayet karşılaşıyorduk. Bir adet eğrilip büğrülmüş trafik işareti. Belli ki, direğine bir araç çarpmış. Aracın ön camının çatlamış olmasından şoförün bu kez duramadığı anlaşılıyor... Altta akıllı bir metin: Orijinal fren yedek parçaları kullanın; hayatınızı riske atmayın. Renault Yetkili Servisi...
Levi’s bu kez 12’den vumuş
Benim bundan sonra ne böyle bir blucin giyme şansım var, ne de böyle bir hoş bayanın üstünde bu pozda blucin görme... Ama Levi’s’ın Cumartesi günü Sabah’ın ekinde yayınlanan ilanı doya doya seyretmeme kimsenin bir şey diyecek hali olamaz. Levi’s’ın ithal ilanlarına (bir yaz gecesi rüyası by W. Shakespeare) pek itibar etmem. Ama bu kez iş farklı... Görüntü de tasarım da ‘evrensel’...
Patty Anne 558 Slim Fit Jean, adını akılda tutmak deveye hendek atlatmaktan güç de olsa, reklam konusunda 12’den vurmuş. Mesajını da, marka vaadini de gayet iyi anlatıyor. Çarpıcı reklam görmek isteyenler, kaçırdılarsa lütfen dünkü Sabah Cumartesi’yi alıp 3’üncü sayfaya baksınlar...
Ben, ortadan kaldırılması mümkün olmayan bu temel farklılığın nasıl olup da azaltılabileceğini yeni keşfettim: Arkada kalıcı bir şeyler bırakarak... Doğum sancıları içinde kıvranan, doğurunca da esenlik duyan tüm gerçek sanatçıları, edebiyatçıları, yazarları ve bilim adamlarını şimdi daha iyi anlıyorum. Onların önünde saygıyla eğiliyorum...
3 yıl üzerine çalıştıktan sonra, 9 ayda -belki 10 günü de vardır- yazdığım kitap nihayet doğdu. Üniversitelerde verdiğim derslerde ve şirketlere verdiğim seminerlerde sorup duruyorlardı: “Bu anlattıklarını ne zaman yazacaksın?” . En önemlisi, artık bu baskı kalktı üstümden.
Algılama Yönetimi, bir bilim adamının eseri değil. Bir iletişim uygulamacısının bilgiye yaslanmaya çalışan ‘denemesi’... İletişim de zaten fizik, kimya, biyoloji, psikoloji, sosyoloji, matematik, coğrafya, tıp gibi soy bir bilim değil. Uygulamalı bir bilim alanı.
İletişimde, TİSK Başkanı sevgili dostum Tuğrul Kudatgobilik’in deyişiyle “Geçmişinizde hiçbir aslan vurmamışsanız” söyledikleriniz laf ebeliğinden öte gitmez. Ben de biraz vurduğum aslanlardan cesaret alarak boyumdan büyük bir işe kalkışmışım aslında. Bunu dört yıla yakın bir süre Algılama Yönetimi ile yatıp kalkarken keşfettim...
İster Alman eğitimi almış olmamın titizliği deyin, ister akademik kariyer yapmamışlığın ezikliği; içimde hep bir şeyleri eksik bırakmış olmanın kaygısı vardı. Tek bir konuda ise hiçbir kaygı duymadım: Kitabın her satırına katmaya çalıştığım içtenlikten...
Çocukluk yıllarımdan bu yana kendi oyuncağını kendisi yapmış biri olarak, hem üretmesini bilen hem de bayırdan aşağı kendini özgürce salıvermekten çekinmeyenlerle aramda her zaman sessiz ama sıkı bir bağ oluşmuştur. Kitapta da belirttiğim gibi, çoğunluğun arzularına uyarak farklı ve yeni şeyler ortaya koymak kesinlikle mümkün değildir. Bu nedenle, temkinsizliğimden yararlanmaya çalışacakların eleştirilerine kulak asmak niyetinde değilim. Görünüşe ve detaya değil işin özüne ilişkin her söyleneni ise en ince ayrıntısına kadar dikkate ve ikinci baskıya alacağım.
Algılama Yönetimi, her türlü eleştiriye ve geliştirilmeye açık bir ‘deneme’ olarak çıktı ortaya. Daha iyisini yapacaklar için minik bir sıçrama taşı. Onun için her türden yergiyi de hak ediyor, övgüyü de.
Bu arada kitabın web sitesi devreye girdi: www.algilamayonetimi.com. Görüşlerinizi yazarsanız sevinirim.
Şaraptan anlamadığımı anladım
Sevgili meslektaşım Necla Zarakol beni de davet etti. İyi ki etmiş. Yoksa öyle bir geceyi bir daha nasıl yaşardım, bilemiyorum. Nurcan Akad ve Engin Akın hanımlarla birlikte Mey AŞ’nin yeni çıkacak şaraplarını tattık. Ama ne tatma... Mey’in şarapları için seçtiği şemsiye marka: Kayra. Bize 6 tanesini tattırdılar: Buğu - Emir, Terra – Sultaniye, Buzbağ – Öküzgözü Boğazkere, Terra Boğazkere, Terra Öküzgözü, Terra - Öküzgözü Boğazkere...
Ev sahibi, Mey AŞ’nin bütün ürünlerinin pazarlamasından sorumlu direktörü Cihan Kırımlı ve iki uzman, Doç. Dr. Yunus Emre Kocapaşaoğlu (winolog) ve Jean Luc Colin (önolog) bu serüvende bize rehberlik ettiler. Önolog, üzümden şaraba kadar üretim, winolog ise şarabın kalitesinin tespiti konusunda uzmanmış.
Genel olarak içkiyle aram pek yoktur. Arada iyi bir kadeh şaraba hiç bir zaman hayır demedim. Öte yandan hafif ‘gourmet’ geçinirdim. O akşam anladım ki, pek bir şey anlamıyormuşum şu yeme içme işinden. Nasıl herkesi yenmem için tavla kitapları okumam gerekmişti; şaraptan anlamak için de bunun dersini almalıyım. Bu işin, özü itibariyle bir entegrasyon meselesi olduğunu kavradım. Aynen iletişimde olduğu gibi. Yeri, zamanı, yemeği doğru seçmez, şarabı ‘okuyamazsan’, cânım markaları sirke diye bir kenara atabilirsin...
Üzümü tarladan fabrikaya yüzlerce kilometrelik yollardan taşımaz, tarlanın hemen dibindeki fabrikalarda üretirsen, Anadolu’dan en muhteşem şarapların çıkabileceğini de o gece öğrendim. Hele Ergani’nin oralarda yetişen Boğazkere’nin dünyaya meydan okuması işten bile değil... Anadolu’nun yüzlerce yıllık tarihinden süzülüp gelen kültürü Türkiye’ye ve dünyaya sunmak üzere atağa geçen ve içine düştüğü krizleri başarıyla yöneten Mey’i kutluyorum.
Pazarlama ve PR
İletişimi yönetmek için sadece medya ilişkileri, etkinlik yönetimi, kurum içi iletişim veya kriz iletişiminin yeterli olmadığını herhalde herkes biliyor. Günümüzde şirketlerin iletişim bütçelerinde önemli yer tutmaya başlayan pazarlama yönelimli halkla ilişkiler (marketing PR) araçları da farklılaşma için rengârenk örneklerle karşımıza çıkıyor. Literatürde 32 tane marketing PR aracı var ama maharet bu araçlarda yenilikçi olabilmek.
Bunlardan birkaçını hatırlayacaksınız: Bir DeSen Tasarla (Taç), ‘i-CAN’ film ve müzik yarışması (Bilkom), ‘Kahve Keyfine Davet’ (Starbucks Coffee), ‘Yeni Bir Fikrim Var’ yenilikçi teknoloji ve endüstriyel tasarım yarışması (Arçelik), Sterimar resim yarışması (Glaxo Smith Kline).
Şimdilerde bir yenisi daha ekleniyor. Endüstri Tasarımcıları Derneği’nin desteği ile Bosch oyun ve oyuncak temalı bir tasarım yarışması düzenliyor. İstanbul’daki üniversitelerden İTÜ Mimarlık, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar, YTÜ Mimarlık, Sanat ve Tasarım Fakültelerini kapsayan ‘İçindeki Çocuğu Uyandır’ yarışmasının ödülü Milano’da bulunan Domus Academy’de eğitim.
Risk almadan fark yaratmak zor
Risk alınıp yapılan işler her zaman dikkat çeker. Renault da risk almış. Boş bir ilan yayınlamıştı. İlanı hazırlamakla görevli arkadaşları, Renault’nun cazip satış teklifine kendisini o kadar kaptırmış ki (!) araba almak için ortalığa döküldüğü için reklam yeri boş çıkmak zorunda kalmıştı...
Riskli iş. Arkasından ne gelecek diye bekledim. Nihayet boşluk doldu... Fırsat bakımından dağ fare doğurmamıştı ama, aynı şey tasarım için söylenemezdi. Anlaşılan kreatif direktör (yaratıcı müdür) arkadaş hâlâ araba alışverişindeydi ve ilanı işe yeni başlayan bir gence bırakmıştı.
Oysa aynı gazetede birkaç sayfa ileride bu kez süper bir Renault reklamı daha vardı: DUR! Ya duramazsanız!.. Fikir de tasarım da harika. Otomotiv sektöründe zaman zaman özlemini çektiğimiz buluşçulukla nihayet karşılaşıyorduk. Bir adet eğrilip büğrülmüş trafik işareti. Belli ki, direğine bir araç çarpmış. Aracın ön camının çatlamış olmasından şoförün bu kez duramadığı anlaşılıyor... Altta akıllı bir metin: Orijinal fren yedek parçaları kullanın; hayatınızı riske atmayın. Renault Yetkili Servisi...
Levi’s bu kez 12’den vumuş
Benim bundan sonra ne böyle bir blucin giyme şansım var, ne de böyle bir hoş bayanın üstünde bu pozda blucin görme... Ama Levi’s’ın Cumartesi günü Sabah’ın ekinde yayınlanan ilanı doya doya seyretmeme kimsenin bir şey diyecek hali olamaz. Levi’s’ın ithal ilanlarına (bir yaz gecesi rüyası by W. Shakespeare) pek itibar etmem. Ama bu kez iş farklı... Görüntü de tasarım da ‘evrensel’...
Patty Anne 558 Slim Fit Jean, adını akılda tutmak deveye hendek atlatmaktan güç de olsa, reklam konusunda 12’den vurmuş. Mesajını da, marka vaadini de gayet iyi anlatıyor. Çarpıcı reklam görmek isteyenler, kaçırdılarsa lütfen dünkü Sabah Cumartesi’yi alıp 3’üncü sayfaya baksınlar...