"'Dönüşüm' kendi evlatlarını yer (!)..."
19 Şubat 2010 - Akşam Gazetesi
Üç şık var. Üç tane de değişik düşünce yapısı...
Bir: AK Parti son direnen laikliğin kalelerinden birini daha düşürmek üzere... Zaten topu topu iki tane kaldı. 'Yandaş Yargı' yaratıp berikini yok etmek için inatçı bir mücadele veriyor. HSYK sonuna kadar haklı... Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı haksız...
İki: Tek parti döneminin son tortuları can çekişiyor. Demokrasiyi hiçbir zaman hazmedememiş olan çevreler, laik cumhuriyeti tehdit ettiğini düşündükleri AK Parti'yi yıpratmak üzere ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. HSYK haksız ve hukuk dışı davranıyor. Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı çok doğru davrandı.
Üç: Her iki görüş de hatalıdır. Ortada bir dönüşüm söz konusudur. Ta 24 Ocak Kararlarıyla başlamış bir dönüşüm... Sovyetler Birliği'nin çöküşü, 11 Eylül saldırısı ve Afganistan, Irak savaşlarıyla hızlandırılmış bir 'dönüşüm'... (Bkz. New Perspectives Quarterly Türkiye Dergisi Yıl: 2003, Özel Sayı, Kapak konusu: 'Gelişim mi, Değişim mi, Dönüşüm mü?') Her dönüşüm açık denizde hareket etmekte olan devasa tankerler gibi yol alır. Yani dümdüz değil; sağa kayarken müdahale edersiniz bu kez sola yönlenir, bir müdahale bu kez de sağa yönlenir. Bir o yana bir bu yana giderek özünde dümdüz bir çizgide ileri doğru yol alırsınız... 'Dönüşüm' bazen 'kendi evlatlarını da yer' (Bkz. Georg Büchner, Danton'un Ölümü, 1. Perde, 5. Sahne: İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer)...
Bu arada bazı savcılar, bazı subaylar kurunun yanında yanacaklar. Ancak tarih onlara hak ettikleri yeri verecektir.
Benim aklıma tabii ki üçüncü şık yatıyor... Uzun bir süreç... Hani bazı köşe yazarlarımız ve tabii ki bu arada Ana Muhalefet liderimiz, 'Türkiye'de ilk defa böyle bir şey oluyor!' diye 'hisleniyorlar'... 'İlk defa' olan şeyler olmayacaksa, 'dönüşüm' nasıl olacak... 2004'te darbenin ucundan dönülmüş... Bu eskiden olsa ortaya çıkmazdı. Şimdi uluorta tartışılıyor; insanlar yasal takibata uğruyor. İlk defa amiraller sorguya çekiliyor... Buna izin veren, demokrasiye inanmış bir Genelkurmay Başkanı'na sahip olmanın haklı gururunu yaşayacaklarına, komutanı sürekli masaya yumruğunu vurup gerekirse masayı kırması konusunda tahrik etmeye çalışanlarla, 'Asker - sivil bürokratik oligarşiyi hala dize getiremedin, yazıklar olsun sana!' diye Başbakan'ı gaza getirmeye çalışanlar aynı kaba yapmıyorlarsa, kim yapıyor acaba?..
Türkiye Cumhuriyeti büyük devlettir. Bugüne kadar hangi vartaları atlatmıştır. Bunu da atlatacaktır. Yeter ki her şeyi parlamenter demokrasi ve hukuk devleti kültürü içinde halletmeyi öğrenelim. Zor ama, bu kez öğrenecek ve başaracağız sanki...
Siyasi iletişimin başucu kitabı
Marmara Üniversitesi hocalarından Doç. Dr. Ece İnan Hanım çok hoş bir atıf yazısıyla bana son kitabını göndermiş. Sadece içinde aynı üniversitede doktorasını yazmakta olan eşim Arın Saydam'ın da bir makalesi olduğundan değil, kendi alanında son derece pratik ve derinlikli bir başucu kitabı olduğu için burada söz etmek istedim.
Kitabın adı içeriğini anlatıyor aslında: Seçenlere ve Seçilenlere Politik Dünya... Bir başka özelliği de 'copy & paste' değil halis muhlis Türk olması... O nedenle fanfinfon iletişimcilerin hoşuna gitmeyebilir hani...
Kitap, iki bölümden oluşuyor. Birinci Bölüm'ün adı şöyle: Tarihten ders almak... Yazarlar ve katkılarının başlıkları da hayli çarpıcı:
Yeliz Kuşay: 'Siyasal iletişimin temel taşını koyanlar: Sokrates, Platon ve Aritoteles'; Aygül Alan: 'Roma dönemi siyaset ve iletişim'; S. Bora Çavuşoğlu: 'Eski Ahit Tevrat - Yeni Ahit İncil'e göre sosyal hayatı siyasal olarak etkileyen duruş'; Güzin I. Aydınalp: 'Bin 23 yıllık medeniyet: Bizans İmparatorluğu'; Burcu E. Akgöz: 'Yeniçağın iletişim ortamı'; Arın Saydam: 'Tarih ötesi bir lider... Atatürk ve iletişim'...
İkinci Bölüm'deki yazarlar ve başlıkları ise şöyle: Doç. Dr. Ece İnan: 'Politik psikoloji ve siyasal iletişim üzerine notlar'; Doç. Dr. Serdar Kapakoğlu: 'Kültür endüstrisi ve küresel medya kültürü'; Doç. Dr. Serpil Kıral: 'Popüler sinema ve propaganda ilişkisi: Uygarlaştırma mitinin meşrulaştırıcısı olarak Hollywood western'lerinin etkisi'; Yrd. Doç. Dr. Ebru Özgen: 'Barak Obama bir gerilla halkla ilişkiler mucizesi mi?'; Yrd. Doç. Dr. Levent Eldeniz: 'Siyasal iletişimin yeni açılımı: Semantik web ya da web 3.0'; Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan: 'Türkiye'de seçmelerin oy verme davranışının siyasal iletişim perspektifinden incelenmesi'; R. Aykut Akay: 'TBMM'de kurumsal değişim ve yeni iletişim konsepti'...
Biraz iddialı olacak ama, bana siyasi iletişim konusunda danışmaya gelenlere öncelikle bu kitabı okuyup okumadıklarını soracağım. Kimse demedi demesin!..
Üç şık var. Üç tane de değişik düşünce yapısı...
Bir: AK Parti son direnen laikliğin kalelerinden birini daha düşürmek üzere... Zaten topu topu iki tane kaldı. 'Yandaş Yargı' yaratıp berikini yok etmek için inatçı bir mücadele veriyor. HSYK sonuna kadar haklı... Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı haksız...
İki: Tek parti döneminin son tortuları can çekişiyor. Demokrasiyi hiçbir zaman hazmedememiş olan çevreler, laik cumhuriyeti tehdit ettiğini düşündükleri AK Parti'yi yıpratmak üzere ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. HSYK haksız ve hukuk dışı davranıyor. Erzurum Cumhuriyet Başsavcısı çok doğru davrandı.
Üç: Her iki görüş de hatalıdır. Ortada bir dönüşüm söz konusudur. Ta 24 Ocak Kararlarıyla başlamış bir dönüşüm... Sovyetler Birliği'nin çöküşü, 11 Eylül saldırısı ve Afganistan, Irak savaşlarıyla hızlandırılmış bir 'dönüşüm'... (Bkz. New Perspectives Quarterly Türkiye Dergisi Yıl: 2003, Özel Sayı, Kapak konusu: 'Gelişim mi, Değişim mi, Dönüşüm mü?') Her dönüşüm açık denizde hareket etmekte olan devasa tankerler gibi yol alır. Yani dümdüz değil; sağa kayarken müdahale edersiniz bu kez sola yönlenir, bir müdahale bu kez de sağa yönlenir. Bir o yana bir bu yana giderek özünde dümdüz bir çizgide ileri doğru yol alırsınız... 'Dönüşüm' bazen 'kendi evlatlarını da yer' (Bkz. Georg Büchner, Danton'un Ölümü, 1. Perde, 5. Sahne: İhtilal Satürn gibidir, kendi evlatlarını yer)...
Bu arada bazı savcılar, bazı subaylar kurunun yanında yanacaklar. Ancak tarih onlara hak ettikleri yeri verecektir.
Benim aklıma tabii ki üçüncü şık yatıyor... Uzun bir süreç... Hani bazı köşe yazarlarımız ve tabii ki bu arada Ana Muhalefet liderimiz, 'Türkiye'de ilk defa böyle bir şey oluyor!' diye 'hisleniyorlar'... 'İlk defa' olan şeyler olmayacaksa, 'dönüşüm' nasıl olacak... 2004'te darbenin ucundan dönülmüş... Bu eskiden olsa ortaya çıkmazdı. Şimdi uluorta tartışılıyor; insanlar yasal takibata uğruyor. İlk defa amiraller sorguya çekiliyor... Buna izin veren, demokrasiye inanmış bir Genelkurmay Başkanı'na sahip olmanın haklı gururunu yaşayacaklarına, komutanı sürekli masaya yumruğunu vurup gerekirse masayı kırması konusunda tahrik etmeye çalışanlarla, 'Asker - sivil bürokratik oligarşiyi hala dize getiremedin, yazıklar olsun sana!' diye Başbakan'ı gaza getirmeye çalışanlar aynı kaba yapmıyorlarsa, kim yapıyor acaba?..
Türkiye Cumhuriyeti büyük devlettir. Bugüne kadar hangi vartaları atlatmıştır. Bunu da atlatacaktır. Yeter ki her şeyi parlamenter demokrasi ve hukuk devleti kültürü içinde halletmeyi öğrenelim. Zor ama, bu kez öğrenecek ve başaracağız sanki...
Siyasi iletişimin başucu kitabı
Marmara Üniversitesi hocalarından Doç. Dr. Ece İnan Hanım çok hoş bir atıf yazısıyla bana son kitabını göndermiş. Sadece içinde aynı üniversitede doktorasını yazmakta olan eşim Arın Saydam'ın da bir makalesi olduğundan değil, kendi alanında son derece pratik ve derinlikli bir başucu kitabı olduğu için burada söz etmek istedim.
Kitabın adı içeriğini anlatıyor aslında: Seçenlere ve Seçilenlere Politik Dünya... Bir başka özelliği de 'copy & paste' değil halis muhlis Türk olması... O nedenle fanfinfon iletişimcilerin hoşuna gitmeyebilir hani...
Kitap, iki bölümden oluşuyor. Birinci Bölüm'ün adı şöyle: Tarihten ders almak... Yazarlar ve katkılarının başlıkları da hayli çarpıcı:
Yeliz Kuşay: 'Siyasal iletişimin temel taşını koyanlar: Sokrates, Platon ve Aritoteles'; Aygül Alan: 'Roma dönemi siyaset ve iletişim'; S. Bora Çavuşoğlu: 'Eski Ahit Tevrat - Yeni Ahit İncil'e göre sosyal hayatı siyasal olarak etkileyen duruş'; Güzin I. Aydınalp: 'Bin 23 yıllık medeniyet: Bizans İmparatorluğu'; Burcu E. Akgöz: 'Yeniçağın iletişim ortamı'; Arın Saydam: 'Tarih ötesi bir lider... Atatürk ve iletişim'...
İkinci Bölüm'deki yazarlar ve başlıkları ise şöyle: Doç. Dr. Ece İnan: 'Politik psikoloji ve siyasal iletişim üzerine notlar'; Doç. Dr. Serdar Kapakoğlu: 'Kültür endüstrisi ve küresel medya kültürü'; Doç. Dr. Serpil Kıral: 'Popüler sinema ve propaganda ilişkisi: Uygarlaştırma mitinin meşrulaştırıcısı olarak Hollywood western'lerinin etkisi'; Yrd. Doç. Dr. Ebru Özgen: 'Barak Obama bir gerilla halkla ilişkiler mucizesi mi?'; Yrd. Doç. Dr. Levent Eldeniz: 'Siyasal iletişimin yeni açılımı: Semantik web ya da web 3.0'; Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özkan: 'Türkiye'de seçmelerin oy verme davranışının siyasal iletişim perspektifinden incelenmesi'; R. Aykut Akay: 'TBMM'de kurumsal değişim ve yeni iletişim konsepti'...
Biraz iddialı olacak ama, bana siyasi iletişim konusunda danışmaya gelenlere öncelikle bu kitabı okuyup okumadıklarını soracağım. Kimse demedi demesin!..