Dört dörtlük bir PR projesi
31 TEMMUZ 2006
Son yıllardır gördüğüm en başarılı PR çalışması hiç şüphesiz Red Bull’un “Air Race World Series” çerçevesinde Haliç’de düzenlenen etkinliğiydi. Avrupa’nın çeşitli kentlerinden sonra yarış İstanbul ayağı her aşaması ile dört başı mamur bir iletişim projesiydi. Bu işlere merak saranlar şu üç kriterden bakmalı meseleye: 1. Süreklilik 2. Buluşçuluk, yenilikçilik (inovasyon) 3. Tutarlılık.
Bir de şu üç aşamada neler yapıldığı incelenmeli: 1. Öncesi 2. Sırası 3. Sonrası...
Öncesinden kamuoyu ve hedef kitleyi gerekli bilgilerle mükemmel hazırladılar. Sırasında TV’den canlı yayınlarla hedeflerini 12’den vurdular ve nihayet sonrasında, “işimiz bitti” diye iletişim defterini kapatmadılar...
Bu yılki Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi 4’üncü sınıf öğrencilerime böylece nefis bir sınav projesi sorusu çıktı... Konuyu spor sponsorluğu çerçevesiyle ele almalarını isteyeceğim. Bu arada da Bahçeşehir Üniversitesi’nde İktisat Fakültesi’nde ders veren başarılı tenis ustası Gülberk Gültekin’in “Spor pazarlaması ve sponsorluk yönetimi” adlı dersini de izlemeleri gerekecek.. Gültekin’in defalarca Türkiye şampiyonluğu var. Ancak sponsor bulunamadığı için daha ileriye gidememiş olduğu söyleniyor. Acı ama gerçek. Türkiye spor ve iletişim arasındaki çağdaş pazarlama bağını yeni yeni kurmayı öğreniyor..
Başbakanlığı uyandırmak gerek
Sadece bu zirvenin İstanbul’a alınabilmesi için yapılacak lobi çalışmalarına milyonlarca dolar harcanabilir. Bunun için de Türkiye markasını yönetmekle turizm zenginliklerimizi pazarlamanın aynı şeyler olmadığının bilincine varmak yeterli.
Dünya Hidrojen Enerji Konseyi ve Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi’nin Başkanı Prof. Dr. Nejat Veziroğlu işi çoktan bitirmiş. Zirveyi İstanbul’a alma konusunda tarafları ikna etmiş. Bütün dünya ülkelerinin Başkan, Başbakan, Bakanlar düzeyinde katılacağı zirvenin maliyeti bu iş için hayli düşük, 18 milyon Euro.. Bahçeşehir Üniversitesi ilk taşı koyup hoca ile birlikte düzenlediği basın toplantısında desteğini açıkladı. Şimdi sıra Başbakan’da. 3 Temmuz’da yazmışlar Başbakanlığa. Hâlâ ses yokmuş. Nasıl uyandırsak Başbakanlığı?..
Bir de bulabilsek
Eski Bakanlarımızdan ve Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu üyesi Dr. Işın Çelebi uzun zamandır Avrupa Birliği ve Türkiye stratejileri üzerine yoğunlaşmıştı. Çelebi Stratejik Danışmanlık şirketi üzerinden yayın da yapan Işın Çelebi, bu konuda ilkini geçen yıl yayınladığı bir başvuru ve araştırma kitabının ikincisini “AB Müzakere Sürecinde Deneyimler” adıyla çıkardı. Türkiye’nin ve kendi işinin geleceğini düşünen her profesyonelin edinmesi gereken kitapla ilgili ulaşım bilgilerini umarız Işın Bey www.celebiconsulting.com’a koyar..
Bildiğim kadarıyla Işın Çelebi bu çalışmayı ücretsiz dağıtıyor. İsteyene de gönderiyor. Keşke ücretle internet üzerinden de satsaymış. Erişim daha kolay olurmuş..
Bu sefer Erol’ü kaçırıyorum
Erol Evgin’in yeri bende özeldir. Lisede solumda Prof. Dr. Cengiz Erdamar sağımda da o otururdu. Tüm yaşam boyunca da hep yanı başımda oldu. Onun şarkıları benim yaşamıma tanıklık etti. Bu dünyada kendimi daha iyi hissetmemi sağladı.
Hep kıskanmışımdır Erol’u.. Birden fazla kuşağın sevgisini kazanmayı başardı. Eşim de hayrandır ona çocuklarım da.. Böyle çok az insan vardır. Bunların sevmeyeni pek azdır. Can Dündar gibi, Ali Kırca gibi, Timur Selçuk, Fahir Atakoğlu gibi, Onno Tunç gibi... Hem kişilikli duruş sahibi olmak, hem de insanların ortak ruhi şekillenmesinde sağlam bir yer edinmek, zor iştir. Benim pek becerebildiğim bir iş değil. Mutlaka kırdığım birileri olmuştur, ya da bilerek bilmeyerek ayağına bastığım..
Onca yıldır hiçbir konserini kaçırmadım Erol’un.. Kış aylarında Balmumcu’daki Plaza Otel gecelerini de.. Bu sefer kaçırıyorum ne yazık ki.. Hem de en muhteşemlerinden birini. 2 Ağustos’ta Açıkhava’da dev orkestra ile 70’lerden bu yana kuşaklar üstü şöleni izleyemeyeceğim. Bazen dünya işleri sarar ya insanı.. İşte öyle bir şey..
Zamanpur’dan riskli ambalaj
Türkiye’den çıkamaya çalışan başarılı markalardan biri de hiç şüphesşiz Silk & Cashmere’dir. Kurucusu, patronu ve yöneticisi Ayşen Zamanpur Moğolistan’daki fabrikası, Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki mağazaları ile geniş vizyonu olan, korkusu olmayan bir genç kadındır..
Yine riski yüksek bir işe kalkışmış Ayşen Hanım. Yurtdışında açtığı mağazalarındaki ambalajlarda Diyarbakır poşusu kullanılacakmış.. Proje AB destekli Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası’nca hazırlanmış. İlk bakışta barışçı, toplumsal duyarlılık yüklü bir iletişim işi gibi gözükse de öküz altında buzağı aramaya yatkın çevrelerden reaksiyon alabilir.
Şimdiden bir ön kriz iletişim planı yapsalar ve projenin iletişimini gereken derinlik ve yoğunlukta yönetseler, iyi olur..
Bir de şu üç aşamada neler yapıldığı incelenmeli: 1. Öncesi 2. Sırası 3. Sonrası...
Öncesinden kamuoyu ve hedef kitleyi gerekli bilgilerle mükemmel hazırladılar. Sırasında TV’den canlı yayınlarla hedeflerini 12’den vurdular ve nihayet sonrasında, “işimiz bitti” diye iletişim defterini kapatmadılar...
Bu yılki Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi 4’üncü sınıf öğrencilerime böylece nefis bir sınav projesi sorusu çıktı... Konuyu spor sponsorluğu çerçevesiyle ele almalarını isteyeceğim. Bu arada da Bahçeşehir Üniversitesi’nde İktisat Fakültesi’nde ders veren başarılı tenis ustası Gülberk Gültekin’in “Spor pazarlaması ve sponsorluk yönetimi” adlı dersini de izlemeleri gerekecek.. Gültekin’in defalarca Türkiye şampiyonluğu var. Ancak sponsor bulunamadığı için daha ileriye gidememiş olduğu söyleniyor. Acı ama gerçek. Türkiye spor ve iletişim arasındaki çağdaş pazarlama bağını yeni yeni kurmayı öğreniyor..
Başbakanlığı uyandırmak gerek
Sadece bu zirvenin İstanbul’a alınabilmesi için yapılacak lobi çalışmalarına milyonlarca dolar harcanabilir. Bunun için de Türkiye markasını yönetmekle turizm zenginliklerimizi pazarlamanın aynı şeyler olmadığının bilincine varmak yeterli.
Dünya Hidrojen Enerji Konseyi ve Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi’nin Başkanı Prof. Dr. Nejat Veziroğlu işi çoktan bitirmiş. Zirveyi İstanbul’a alma konusunda tarafları ikna etmiş. Bütün dünya ülkelerinin Başkan, Başbakan, Bakanlar düzeyinde katılacağı zirvenin maliyeti bu iş için hayli düşük, 18 milyon Euro.. Bahçeşehir Üniversitesi ilk taşı koyup hoca ile birlikte düzenlediği basın toplantısında desteğini açıkladı. Şimdi sıra Başbakan’da. 3 Temmuz’da yazmışlar Başbakanlığa. Hâlâ ses yokmuş. Nasıl uyandırsak Başbakanlığı?..
Bir de bulabilsek
Eski Bakanlarımızdan ve Galatasaray Kulübü Yönetim Kurulu üyesi Dr. Işın Çelebi uzun zamandır Avrupa Birliği ve Türkiye stratejileri üzerine yoğunlaşmıştı. Çelebi Stratejik Danışmanlık şirketi üzerinden yayın da yapan Işın Çelebi, bu konuda ilkini geçen yıl yayınladığı bir başvuru ve araştırma kitabının ikincisini “AB Müzakere Sürecinde Deneyimler” adıyla çıkardı. Türkiye’nin ve kendi işinin geleceğini düşünen her profesyonelin edinmesi gereken kitapla ilgili ulaşım bilgilerini umarız Işın Bey www.celebiconsulting.com’a koyar..
Bildiğim kadarıyla Işın Çelebi bu çalışmayı ücretsiz dağıtıyor. İsteyene de gönderiyor. Keşke ücretle internet üzerinden de satsaymış. Erişim daha kolay olurmuş..
Bu sefer Erol’ü kaçırıyorum
Erol Evgin’in yeri bende özeldir. Lisede solumda Prof. Dr. Cengiz Erdamar sağımda da o otururdu. Tüm yaşam boyunca da hep yanı başımda oldu. Onun şarkıları benim yaşamıma tanıklık etti. Bu dünyada kendimi daha iyi hissetmemi sağladı.
Hep kıskanmışımdır Erol’u.. Birden fazla kuşağın sevgisini kazanmayı başardı. Eşim de hayrandır ona çocuklarım da.. Böyle çok az insan vardır. Bunların sevmeyeni pek azdır. Can Dündar gibi, Ali Kırca gibi, Timur Selçuk, Fahir Atakoğlu gibi, Onno Tunç gibi... Hem kişilikli duruş sahibi olmak, hem de insanların ortak ruhi şekillenmesinde sağlam bir yer edinmek, zor iştir. Benim pek becerebildiğim bir iş değil. Mutlaka kırdığım birileri olmuştur, ya da bilerek bilmeyerek ayağına bastığım..
Onca yıldır hiçbir konserini kaçırmadım Erol’un.. Kış aylarında Balmumcu’daki Plaza Otel gecelerini de.. Bu sefer kaçırıyorum ne yazık ki.. Hem de en muhteşemlerinden birini. 2 Ağustos’ta Açıkhava’da dev orkestra ile 70’lerden bu yana kuşaklar üstü şöleni izleyemeyeceğim. Bazen dünya işleri sarar ya insanı.. İşte öyle bir şey..
Zamanpur’dan riskli ambalaj
Türkiye’den çıkamaya çalışan başarılı markalardan biri de hiç şüphesşiz Silk & Cashmere’dir. Kurucusu, patronu ve yöneticisi Ayşen Zamanpur Moğolistan’daki fabrikası, Avrupa’nın çeşitli ülkelerindeki mağazaları ile geniş vizyonu olan, korkusu olmayan bir genç kadındır..
Yine riski yüksek bir işe kalkışmış Ayşen Hanım. Yurtdışında açtığı mağazalarındaki ambalajlarda Diyarbakır poşusu kullanılacakmış.. Proje AB destekli Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası’nca hazırlanmış. İlk bakışta barışçı, toplumsal duyarlılık yüklü bir iletişim işi gibi gözükse de öküz altında buzağı aramaya yatkın çevrelerden reaksiyon alabilir.
Şimdiden bir ön kriz iletişim planı yapsalar ve projenin iletişimini gereken derinlik ve yoğunlukta yönetseler, iyi olur..