DSP'ye düşen tek görev var: CHP'ye katılmak
13 Mayıs 2009 Akşam Gazetesi
Bir zamanların iktidar partisi DSP, bir yandan siyaset sahnesinden silinip gitmenin arifesinde sun” teneffüsle yaşıyormuş algısı verirken, bir yandan da sanki son yıpratıcı darbeyi almak üzere yeni bir başkanlık yarışına tanıklık etmek üzere.
Hesaplar ince... Kıyım kıyım üstüne... Plan üzerine plan... Partinin 'harcanacak' o kadar parası olmasaydı böyle bir 'kurtlar sofrası' kurulur muydu; bilemem... Böyle puslu ortamlarda bir de kurt izi kuzu izine karışmaz mı? Hem de nasıl karışır...
Aslında lafı eğip bükmeden hemen söyleyelim: Türkiye için de, Türkiye'deki sosyal demokrat muhalefetin selameti için de tek çıkış yolu var. Adam gibi gidip CHP'ye iltihak etmek.
Son seçimlerde seçmen mesajını açıkça ortaya koymuştur. Merkezin solunda kalan tüm kesimlerin tek birleşme adresi CHP'dir (Doktora öğrencisi, omurilikten CHP'li sevgili Başar Ergun'un kulakları çınlasın)... CHP'nin ölüsü bile -yani Baykal'lısı; hiçbir gelecek tasarımı olmayanı; yeni ve anlamlı politikalar üretemeyeni- şu sıra umut ve tek birleşme noktasıdır... Hal böyleyken aslında 'olmayan' bir partinin başkanlığı için bir garip yarıştır gidiyor.
Başkanlığa adaylığını medyaya gönderdiği bir mektupla açıklayan Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Alemdar Yalçın yarım sayfalık metinde tam dört kere Ecevit demiş ve rahmetli Bülent Ecevit'le yakın mesai arkadaşlığı yaptığını ima etmiş... Bir an şaştım kaldım. Sayın Yalçın, Tuncay Özkan'ın kurduğu Yeni Parti'nin Başkan Yardımcısı Alemdar Yalçın değil miydi?.. Sordum arkadaşlara... O imiş. Ne zaman ayrılmış o partiden? Nisan ayı başında? Söylentiye göre, Rahşan Hanım kendisine başkanlık teklifinde bulunduktan sonra...
Olabilir... Hiçbir itirazım yok. Rahşan Hanım'ın tercihidir. Siyasi ehliyetini tartışabilirsiniz; duruş, görüş ve gelecek tasarımı ile mutabık olmayabilirsiniz. Ancak o, tarihimizin önemli bir kişiliğidir. Hanımefendi'ye ne kadar saygı, sevgi ve şefkat gösterilse azdır. Zeki Sezer'in Bülent Bey'e bağırıp çağırdığının iddia edildiği; çok sayıda partilinin bulunduğu o meşhur toplantıda 'Ahmet Tan da bağırmıştı' diye hafızalara ve mantığa zarar bir açıklama yapmış ve böylece her iki siyasinin önünü kesmek istemiş olabileceği iddia edilse bile; ben Rahşan Hanım'ın her türlü şüphe ve eleştiriden ar” tutulması gerektiği düşüncesindeyim...
Son istifası ile 'Kaybedici' (looser) unvanını kimselere kaptırmayan Zeki Sezer Bey'in hala aday olmayı istediğini söyleyenler var... Ben inanmak istemiyorum. Diğer adaylardan Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli Bey'in program önerisi ve görüşlerinden bihaberim...
Adaylığını resmen açıklamış olanlar içinde sadece Serdar Savaş'ı yakından tanırım... İlk karşılaşmamız Sağlık Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcılığı yaptığı günlere kadar gider. Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Hastanesi gibi kurumlarda iddialı işlere imza atmışlığı vardır... Diğer adaylar için belki 17 Mayıs'ta değil ancak bir sonraki Başkanlık seçiminde çetin bir ceviz olacağı kesin...
Avukat Sait Kekeç ile ilgili son derece dürüst olmasının dışında bir bilgim yok. Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hayatlarından memnunlar herhalde. Pek umurlarında değilmiş gibi davranıyorlar... Sadece Büyükerşen, 'Siyasi partiler yasasını ve siyaset kültürünü memlekette değiştirirseniz düşünürüm' demiş. Bunu da ne o görebilir ne de biz...
El elin eşeğini türkü çığırarak ararmış
Her şey CD ve DVD korsanlığını bir sektör haline getiren teknoloji ile başladı. Can yakan tarafın yoğun eylemleri, canı yananın her geçen gün daha da haykırmasına neden oldu. Ee canı yanan tek başına mücadele edecek değil ya! Aldı yanına canını yakanları bulacak Emniyet teşkilatını, hakkını aramasını sağlayacak yasa yapıcıları ve yasaları uygulayarak hakkını verecek yargıyı.
Onların da 'bana ne kardeşim' diyecek halleri yok ya! Elbirliği ile evelallah hallederiz dediler ve çıktılar yola. O da ne? Yasalar yapıldı. Yargı konuya el koydu. Emniyet seferber oldu.
Bir gün Emniyet, eş zamanlı yapılan operasyonla 17 ilde 8,5 milyon korsan ürün ele geçirdi. İstanbul Emniyeti'nin tepesindeki en yetkili kişi haklı başarısını göstermek ve ibreti aleme açıklamak için bir basın toplantısı düzenledi. Yine haklı olarak canı yananlara diyor ki: 'Ben görevimi yaptım. Canını yakanları buldum. Ama gel beraber kamuoyunun önüne çıkalım ve canını yakan diğer tarafı, korsan ürün satın alanları da bilinçlendirip, birlikte mesaj verelim.'
Canı yanan ve feryat etmekten başka da bir şey yapamayanlardan ne beklersiniz? Kalkıp gitmelerini değil mi? Hayır! Herhalde daha önemli işleri olduğu için gitmiyorlar. Bir tek Şafak Sezer ile Ali Rıza Binboğa (O da MESAM Başkanı zaten) gitmişler. Gerisi yok! Bunun üzerine Cerrah da kızmış ve toplantıya gitmemiş. Eğer Cerrah kızgınlığını sürdürür, sanatçıların eserlerini 'elin eşeği' gibi görürse korsandan büyük zarar gören her türden sanatçı korkarım sadece feryat etmeyi sürdürmekle kalır. O yüzden siz, siz olun; Cerrah'ın kalbini kazanın...
Bir zamanların iktidar partisi DSP, bir yandan siyaset sahnesinden silinip gitmenin arifesinde sun” teneffüsle yaşıyormuş algısı verirken, bir yandan da sanki son yıpratıcı darbeyi almak üzere yeni bir başkanlık yarışına tanıklık etmek üzere.
Hesaplar ince... Kıyım kıyım üstüne... Plan üzerine plan... Partinin 'harcanacak' o kadar parası olmasaydı böyle bir 'kurtlar sofrası' kurulur muydu; bilemem... Böyle puslu ortamlarda bir de kurt izi kuzu izine karışmaz mı? Hem de nasıl karışır...
Aslında lafı eğip bükmeden hemen söyleyelim: Türkiye için de, Türkiye'deki sosyal demokrat muhalefetin selameti için de tek çıkış yolu var. Adam gibi gidip CHP'ye iltihak etmek.
Son seçimlerde seçmen mesajını açıkça ortaya koymuştur. Merkezin solunda kalan tüm kesimlerin tek birleşme adresi CHP'dir (Doktora öğrencisi, omurilikten CHP'li sevgili Başar Ergun'un kulakları çınlasın)... CHP'nin ölüsü bile -yani Baykal'lısı; hiçbir gelecek tasarımı olmayanı; yeni ve anlamlı politikalar üretemeyeni- şu sıra umut ve tek birleşme noktasıdır... Hal böyleyken aslında 'olmayan' bir partinin başkanlığı için bir garip yarıştır gidiyor.
Başkanlığa adaylığını medyaya gönderdiği bir mektupla açıklayan Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Alemdar Yalçın yarım sayfalık metinde tam dört kere Ecevit demiş ve rahmetli Bülent Ecevit'le yakın mesai arkadaşlığı yaptığını ima etmiş... Bir an şaştım kaldım. Sayın Yalçın, Tuncay Özkan'ın kurduğu Yeni Parti'nin Başkan Yardımcısı Alemdar Yalçın değil miydi?.. Sordum arkadaşlara... O imiş. Ne zaman ayrılmış o partiden? Nisan ayı başında? Söylentiye göre, Rahşan Hanım kendisine başkanlık teklifinde bulunduktan sonra...
Olabilir... Hiçbir itirazım yok. Rahşan Hanım'ın tercihidir. Siyasi ehliyetini tartışabilirsiniz; duruş, görüş ve gelecek tasarımı ile mutabık olmayabilirsiniz. Ancak o, tarihimizin önemli bir kişiliğidir. Hanımefendi'ye ne kadar saygı, sevgi ve şefkat gösterilse azdır. Zeki Sezer'in Bülent Bey'e bağırıp çağırdığının iddia edildiği; çok sayıda partilinin bulunduğu o meşhur toplantıda 'Ahmet Tan da bağırmıştı' diye hafızalara ve mantığa zarar bir açıklama yapmış ve böylece her iki siyasinin önünü kesmek istemiş olabileceği iddia edilse bile; ben Rahşan Hanım'ın her türlü şüphe ve eleştiriden ar” tutulması gerektiği düşüncesindeyim...
Son istifası ile 'Kaybedici' (looser) unvanını kimselere kaptırmayan Zeki Sezer Bey'in hala aday olmayı istediğini söyleyenler var... Ben inanmak istemiyorum. Diğer adaylardan Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli Bey'in program önerisi ve görüşlerinden bihaberim...
Adaylığını resmen açıklamış olanlar içinde sadece Serdar Savaş'ı yakından tanırım... İlk karşılaşmamız Sağlık Bakanlığı'nda Müsteşar Yardımcılığı yaptığı günlere kadar gider. Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Hastanesi gibi kurumlarda iddialı işlere imza atmışlığı vardır... Diğer adaylar için belki 17 Mayıs'ta değil ancak bir sonraki Başkanlık seçiminde çetin bir ceviz olacağı kesin...
Avukat Sait Kekeç ile ilgili son derece dürüst olmasının dışında bir bilgim yok. Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül hayatlarından memnunlar herhalde. Pek umurlarında değilmiş gibi davranıyorlar... Sadece Büyükerşen, 'Siyasi partiler yasasını ve siyaset kültürünü memlekette değiştirirseniz düşünürüm' demiş. Bunu da ne o görebilir ne de biz...
El elin eşeğini türkü çığırarak ararmış
Her şey CD ve DVD korsanlığını bir sektör haline getiren teknoloji ile başladı. Can yakan tarafın yoğun eylemleri, canı yananın her geçen gün daha da haykırmasına neden oldu. Ee canı yanan tek başına mücadele edecek değil ya! Aldı yanına canını yakanları bulacak Emniyet teşkilatını, hakkını aramasını sağlayacak yasa yapıcıları ve yasaları uygulayarak hakkını verecek yargıyı.
Onların da 'bana ne kardeşim' diyecek halleri yok ya! Elbirliği ile evelallah hallederiz dediler ve çıktılar yola. O da ne? Yasalar yapıldı. Yargı konuya el koydu. Emniyet seferber oldu.
Bir gün Emniyet, eş zamanlı yapılan operasyonla 17 ilde 8,5 milyon korsan ürün ele geçirdi. İstanbul Emniyeti'nin tepesindeki en yetkili kişi haklı başarısını göstermek ve ibreti aleme açıklamak için bir basın toplantısı düzenledi. Yine haklı olarak canı yananlara diyor ki: 'Ben görevimi yaptım. Canını yakanları buldum. Ama gel beraber kamuoyunun önüne çıkalım ve canını yakan diğer tarafı, korsan ürün satın alanları da bilinçlendirip, birlikte mesaj verelim.'
Canı yanan ve feryat etmekten başka da bir şey yapamayanlardan ne beklersiniz? Kalkıp gitmelerini değil mi? Hayır! Herhalde daha önemli işleri olduğu için gitmiyorlar. Bir tek Şafak Sezer ile Ali Rıza Binboğa (O da MESAM Başkanı zaten) gitmişler. Gerisi yok! Bunun üzerine Cerrah da kızmış ve toplantıya gitmemiş. Eğer Cerrah kızgınlığını sürdürür, sanatçıların eserlerini 'elin eşeği' gibi görürse korsandan büyük zarar gören her türden sanatçı korkarım sadece feryat etmeyi sürdürmekle kalır. O yüzden siz, siz olun; Cerrah'ın kalbini kazanın...