Durduk yerde gündeme gelme dersleri...
12 ŞUBAT 2007
Güzel Sanatlar / Saatchi & Saatchi’nin ortağı Ali Nur Velidedeoğlu’nu yıllardır bir iletişim fenomeni olarak izlerim. 1980’lerin başında Karacan Ansiklopedisi’nin reklamlarını çekmişti bize... Bir de Arçelik için ABD’de çektiği yüksek maliyetli süper prodüksiyon ‘Gelecekler’ adı verilen reklam filmini unutamam. Yurt dışında çektiği Beko filmleri de onun hanesine büyük, ses getiren prodüksiyonlar olarak yazılmıştır.
Popüler kültürün iletişim alanında ‘en çok konuşulan’ çocuğuydu o. Bir şekilde gündemde kalmayı, adından söz ettirmeyi başarırdı. Bu konuda hâlâ çok iyi. Evliliklerini, ilişkilerini bir iletişim aracına dönüştürüverir; sanat değeri tartışılsa ve bir ‘garip’ bulunsa bile sergiler açar; sanat eserleri ürettiğini en azından belli bir çevreye kabul ettirir. Medya hep yanındadır. Onlara istediği fotoğrafı verir... Her zaman ‘alıcıları’ olmuştur...
Şu sıra yine gündeme getirdi kendini. Neyle? 1999’da Billy Hayes ile yaptığı röportajla. Yani tam 7 yıl önce... Hayes kim? Türkiye’de uyuşturucudan 5 yıl hapiste yatmış. Sonra bunu gerekli yerlere anlatmış. Onlar da Midnight Express’i yapmışlar. 7 yıl önce aynı Hayes, Ali Nur Bey’e, “Benim başımdan geçenler filmdeki gibi değildi” demiş. Anlatmış. Röportaj o zamanlar Türk medyasında yayınlanmış; şimdi de You-Tube’a koymuş Ali Nur kardeşimiz. Hep birlikte tıklayacak, bu şekilde dünyaya gerçekleri anlatacakmışız... (Biz tıklayınca dünya gerçekleri nasıl anlayacak, tam anlayamadım ya, önemli değil!) Kendisinin bu işte bir çıkarı yokmuş. Öyle demiş, verdiği söyleşide... Medyada çarşaf çarşaf bu ‘muazzam haber’... Ayşe Arman’da başköşe!.. Helal olsun Ali Nur Bey’e, dedim içimden...
Şimdi ciddi olarak soralım: Ali Nur Bey’in bu girişimi neye yarar? Dünya kamu oyunun gerçekleri görmesine mi; yoksa durduk yerde akıllara Midnight Express’i bir kez daha sokmaya mı?.. Hangisine yarayacağı tartışılır; ama tartışılmayacak tek şey; bu ‘temcit pilavı’ haberi ile tekrar magazin gündemine düşülmüş olmasıdır... Gel de şapka çıkarma...
Elmas Mercedes krizi
Kanlı Elmas filmiyle üst üste gelmese; “Adamcağızın hobisi, ne yapalım yani” falan diye geçiştireceğiz. Ancak itibar yönetimi açısından vahim bir durum var ortada. Kanlı elmaslar, elmaslarla süslenmiş bir Mercedes ve o Mercedes’i 38’inci otomobili olarak garajına indirmiş olan Suudi Prens Velid...
Prens Mercedes’e 4.8 milyon dolar ödemiş... Araca, son fuarda sergilendiğinde dokunmak, okşamak için bile 1.000 dolar ödemek gerekiyormuş... Bu sonuncusu tabii ki şehir efsanesi olabilir...
Mercedes’in başına böyle mini krizler hep gelir. Dünyanın en gösterişli arabasını yaptın mı, buna katlanacaksın... Yine bir itibar yönetimi çalışması, tüm taraflar için şart. Kanlı Elmas dengeleri alt üst etti çünkü...
Aziz Valentine gününüz mübarek olsun!
“Siz ne derseniz, kim ne kadar eleştirirse eleştirsin, sevgililer günü tutmuştur!”...
Aziz Valentine’e inananların bu tüketim günü ile ilgili tespitleri bu. Pekiyi soralım: “Tuttu!” derken neyi kastediyorlar? Eğer büyük şehirlerdeki 20 bin ecnebi Türk’ün birbirlerine hediye alıp vermesini ise, tamamdır. Hiçbir itirazım yok...
Ama kastedilen Türk halkı ise, orada durun biraz. Türk halkının Aziz Valentine’le pek bir muhabbeti yok. Bu işi perakendecilere sormak lazım. Kendi çevrendeki 15 ecnebi Türk’e bakıp karar vermek hataya götürür insanı.
Benim bu tür numaralara hiç itirazım yok. Örneğin bizim Türklerin Noel’de St. Antoine kilisesine ekalliyetten daha fazla rağbet etmesini bile yadırgamam. Benim itirazım, üç beş bin kişiyle sınırlı bu numaraların tüm Türk halkı tarafından benimsendiğini, bir iletişim ve iş değeri taşıdığını iddia edenlere...
Popüler kültürün iletişim alanında ‘en çok konuşulan’ çocuğuydu o. Bir şekilde gündemde kalmayı, adından söz ettirmeyi başarırdı. Bu konuda hâlâ çok iyi. Evliliklerini, ilişkilerini bir iletişim aracına dönüştürüverir; sanat değeri tartışılsa ve bir ‘garip’ bulunsa bile sergiler açar; sanat eserleri ürettiğini en azından belli bir çevreye kabul ettirir. Medya hep yanındadır. Onlara istediği fotoğrafı verir... Her zaman ‘alıcıları’ olmuştur...
Şu sıra yine gündeme getirdi kendini. Neyle? 1999’da Billy Hayes ile yaptığı röportajla. Yani tam 7 yıl önce... Hayes kim? Türkiye’de uyuşturucudan 5 yıl hapiste yatmış. Sonra bunu gerekli yerlere anlatmış. Onlar da Midnight Express’i yapmışlar. 7 yıl önce aynı Hayes, Ali Nur Bey’e, “Benim başımdan geçenler filmdeki gibi değildi” demiş. Anlatmış. Röportaj o zamanlar Türk medyasında yayınlanmış; şimdi de You-Tube’a koymuş Ali Nur kardeşimiz. Hep birlikte tıklayacak, bu şekilde dünyaya gerçekleri anlatacakmışız... (Biz tıklayınca dünya gerçekleri nasıl anlayacak, tam anlayamadım ya, önemli değil!) Kendisinin bu işte bir çıkarı yokmuş. Öyle demiş, verdiği söyleşide... Medyada çarşaf çarşaf bu ‘muazzam haber’... Ayşe Arman’da başköşe!.. Helal olsun Ali Nur Bey’e, dedim içimden...
Şimdi ciddi olarak soralım: Ali Nur Bey’in bu girişimi neye yarar? Dünya kamu oyunun gerçekleri görmesine mi; yoksa durduk yerde akıllara Midnight Express’i bir kez daha sokmaya mı?.. Hangisine yarayacağı tartışılır; ama tartışılmayacak tek şey; bu ‘temcit pilavı’ haberi ile tekrar magazin gündemine düşülmüş olmasıdır... Gel de şapka çıkarma...
Elmas Mercedes krizi
Kanlı Elmas filmiyle üst üste gelmese; “Adamcağızın hobisi, ne yapalım yani” falan diye geçiştireceğiz. Ancak itibar yönetimi açısından vahim bir durum var ortada. Kanlı elmaslar, elmaslarla süslenmiş bir Mercedes ve o Mercedes’i 38’inci otomobili olarak garajına indirmiş olan Suudi Prens Velid...
Prens Mercedes’e 4.8 milyon dolar ödemiş... Araca, son fuarda sergilendiğinde dokunmak, okşamak için bile 1.000 dolar ödemek gerekiyormuş... Bu sonuncusu tabii ki şehir efsanesi olabilir...
Mercedes’in başına böyle mini krizler hep gelir. Dünyanın en gösterişli arabasını yaptın mı, buna katlanacaksın... Yine bir itibar yönetimi çalışması, tüm taraflar için şart. Kanlı Elmas dengeleri alt üst etti çünkü...
Aziz Valentine gününüz mübarek olsun!
“Siz ne derseniz, kim ne kadar eleştirirse eleştirsin, sevgililer günü tutmuştur!”...
Aziz Valentine’e inananların bu tüketim günü ile ilgili tespitleri bu. Pekiyi soralım: “Tuttu!” derken neyi kastediyorlar? Eğer büyük şehirlerdeki 20 bin ecnebi Türk’ün birbirlerine hediye alıp vermesini ise, tamamdır. Hiçbir itirazım yok...
Ama kastedilen Türk halkı ise, orada durun biraz. Türk halkının Aziz Valentine’le pek bir muhabbeti yok. Bu işi perakendecilere sormak lazım. Kendi çevrendeki 15 ecnebi Türk’e bakıp karar vermek hataya götürür insanı.
Benim bu tür numaralara hiç itirazım yok. Örneğin bizim Türklerin Noel’de St. Antoine kilisesine ekalliyetten daha fazla rağbet etmesini bile yadırgamam. Benim itirazım, üç beş bin kişiyle sınırlı bu numaraların tüm Türk halkı tarafından benimsendiğini, bir iletişim ve iş değeri taşıdığını iddia edenlere...