Durup bi’ dinleme zamanı
14 Ocak 2021 - Yeni Şafak
İletişimin amatörü, profesyoneli olmaz… İyisi ya da kötüsü olur… Doğrusu ya da yanlışı olur…
‘Doğru’ iletişimin de belli kuralları vardır… Okul kitabı bilgisi de size bunu anlatır… Komşu Ahmet Amca da… Psikolog Nermin Hanım da…
Bu kuralların başında, ‘dinleme’ gelir… Çünkü o, ‘anlama’ kapısının anahtarını elinde tutar… Her kim olursa olsun karşınızdakini anlamıyorsanız, iletişimi hiç yapılmamış sayabilirsiniz…
Yabancı dil öğrenme süreci, pek çok yanıyla, çocukluğumuzdaki hayatı öğrenme sürecine benzer. O nedenle, diğer insanlarla birlikte olduğu sürenin %42’sini dinleyerek geçirdiği söylenen bizler için dinleme, dil öğrenmenin de temeli kabul ediliyormuş…
Okuduğunu ve dinlediğini anlamanın birbirine benzer iki süreç olduğu araştırmalarla da ortaya konulmuş: Zayıf okuyucuların, dinlediklerini anlamada da zayıf oldukları gösterilmiş… Tabii dinleme ve okuma becerileriniz yeterli değilse, yazıyla ya da konuşarak derdinizi anlatmayı da unutabilirsiniz…
İşte tüm bu nedenleri hesaba kattığımızda, ‘en etkili iletişim aracının’ neredeyse yüzde 90’lara varan oranlarla ‘konuşma’ olduğunu söyleyen araştırmalara rağmen, esas olan ‘dinleme’dir diye düşünüyoruz…
O nedenle ‘dinleme’ kasımızı geliştirmeli, ‘etkin’ dinleme becerisi kazanmalıyız…
Bebeklikten okul çağına kadar dinleyerek öğrenmenin hayatımızdaki ağırlığı ortada… Hele ki bizim çocukluğumuzda televizyon da olmadığı için dinleme yoluyla öğrenmenin etkisi daha da büyüktü… Radyo tiyatroları buna en güzel örneklerden biridir… Klasik eserlerden yeni yapımlara kadar pek çok oyunu bu yolla dinleyebilmiştik…
Dinlemenin bir başka güzel yanı televizyonun getirdiği ‘soyutlama tembelliği’nden bizi uzak tutması ve okumada olduğu gibi hayal gücüne de alan açması…
“Onlar eskidendi” diye düşünmemek lazım… Yeni nesil teknolojiler, içerik konusunda köklerini ihmal etmiyorlar… Dijital ortamda radyo tiyatrolarını da bulmak mümkün edebiyat eserlerine ulaşmak da…
DenizBank’ın bu anlamdaki hizmeti takdire şayan… Türk edebiyatından 200 öyküyü Öyküler Sesleniyor adlı projeyle internet ortamında ücretsiz erişime açmışlar… YouTube kanallarından ve www.oykulersesleniyor.com sitesinden antolojiye ulaşılabiliyor.
Günün yoğun temposunda hem edebiyata alan açabilmek hem de özlediğimiz seslerle yeniden buluşabilmek bizi heyecanlandırdı doğrusu…
DenizBank’ın projesiyle öykülere ses veren usta isimlerden bazıları, bugün aramızda olmayan Müşfik Kenter ve Cüneyt Türel gibi önemli sanatçılarımız… O muazzam seslerinden ve kendilerine has yorumlarından genç kuşakların da faydalanması bir kültür mirasının devri niteliği taşıyor… Tabii Rüştü Asyalı, Yetkin Dikinciler ve sesinin neşesini hiç kaybetmeyen Oya Küçümen gibi daha genç isimler de listede var…
Bunun gibi edebiyat eserlerinin seslendirilerek herkesin erişimine açılmasının ciddi bir katma değeri de ‘az gören’ ya da tamamen ‘görme engelli’ olan kişiler için söz konusu…
Türk Telekom da bu anlamda elini taşın altına koyanlardan… Şirketin Sesli Kütüphane uygulaması 2 bine yakın sesli kitap ve içeriğe sahip… Ayrıca kütüphaneyi büyütmek için gönüllüleri de kitap seslendirmeye davet ediyorlar. Bu amaçla geliştirdikleri Kitaplara Ses uygulamasıyla şimdiye kadar yaklaşık 500 bin sayfa kitap, 30 bine yakın gönüllü tarafından seslendirilmiş…
Böyle çalışmaların toplumun her kesimine faydası olduğu açık… O nedenle çevremizi haberdar etmenin toplumsal bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz.
‘Sözde’ muhalefet
CHP Genel Başkanı’nın “Sözde Cumhurbaşkanı” ifadesi her türden sert eleştiriyi hak ediyor… Hatta bugün, ilk söylediğinden bile çok hak ediyor… Çünkü sözünün arkasında… Dil sürçmesi, sehven edilmiş bir ifade falan yok ortada…
Biz bunu ilk günden beri katıldığımız televizyon programlarında dile getiriyorduk: “Kılıçdaroğlu o ifadeyi bilerek, isteyerek, belli bir stratejinin çıktısı olarak kullandı.”
Neydi o strateji?
Sayın Cumhurbaşkanı’nı itibarsızlaştırmak, yurt dışında yararlandığı ‘Erdoğan düşmanlığından’ yurt içinde de oy devşirmek, seçmen kitlesini tahrik ederek toplumsal çatışmaları tırmandırmak ve ‘erken seçim’in önünü açmaya çalışmak…
Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği her seçimden sonra “Bu seçimin kazananı biziz, kaybedeni A-Ke-Pe” diye söylenmesinin ve rejim tartışmasını sürekli körüklemesinin nedeni de budur!
Millî iradeye, seçmen tercihine ve toplumun ortak ruhi şekillenmesine ne zaman saygı duydular ki şimdi duysunlar?!
Bu yaklaşımları onları bir gram ileri götürse amenna… Oysa, dön dolaş yüzde 25 bandını geçemiyorlar… Bireysel beğeni oyunda yüzde 6’ları aşamıyorlar…
CHP tabanının bu durumu gördüğünden eminim…
‘Doğru’ iletişimin de belli kuralları vardır… Okul kitabı bilgisi de size bunu anlatır… Komşu Ahmet Amca da… Psikolog Nermin Hanım da…
Bu kuralların başında, ‘dinleme’ gelir… Çünkü o, ‘anlama’ kapısının anahtarını elinde tutar… Her kim olursa olsun karşınızdakini anlamıyorsanız, iletişimi hiç yapılmamış sayabilirsiniz…
Yabancı dil öğrenme süreci, pek çok yanıyla, çocukluğumuzdaki hayatı öğrenme sürecine benzer. O nedenle, diğer insanlarla birlikte olduğu sürenin %42’sini dinleyerek geçirdiği söylenen bizler için dinleme, dil öğrenmenin de temeli kabul ediliyormuş…
Okuduğunu ve dinlediğini anlamanın birbirine benzer iki süreç olduğu araştırmalarla da ortaya konulmuş: Zayıf okuyucuların, dinlediklerini anlamada da zayıf oldukları gösterilmiş… Tabii dinleme ve okuma becerileriniz yeterli değilse, yazıyla ya da konuşarak derdinizi anlatmayı da unutabilirsiniz…
İşte tüm bu nedenleri hesaba kattığımızda, ‘en etkili iletişim aracının’ neredeyse yüzde 90’lara varan oranlarla ‘konuşma’ olduğunu söyleyen araştırmalara rağmen, esas olan ‘dinleme’dir diye düşünüyoruz…
O nedenle ‘dinleme’ kasımızı geliştirmeli, ‘etkin’ dinleme becerisi kazanmalıyız…
Bebeklikten okul çağına kadar dinleyerek öğrenmenin hayatımızdaki ağırlığı ortada… Hele ki bizim çocukluğumuzda televizyon da olmadığı için dinleme yoluyla öğrenmenin etkisi daha da büyüktü… Radyo tiyatroları buna en güzel örneklerden biridir… Klasik eserlerden yeni yapımlara kadar pek çok oyunu bu yolla dinleyebilmiştik…
Dinlemenin bir başka güzel yanı televizyonun getirdiği ‘soyutlama tembelliği’nden bizi uzak tutması ve okumada olduğu gibi hayal gücüne de alan açması…
“Onlar eskidendi” diye düşünmemek lazım… Yeni nesil teknolojiler, içerik konusunda köklerini ihmal etmiyorlar… Dijital ortamda radyo tiyatrolarını da bulmak mümkün edebiyat eserlerine ulaşmak da…
DenizBank’ın bu anlamdaki hizmeti takdire şayan… Türk edebiyatından 200 öyküyü Öyküler Sesleniyor adlı projeyle internet ortamında ücretsiz erişime açmışlar… YouTube kanallarından ve www.oykulersesleniyor.com sitesinden antolojiye ulaşılabiliyor.
Günün yoğun temposunda hem edebiyata alan açabilmek hem de özlediğimiz seslerle yeniden buluşabilmek bizi heyecanlandırdı doğrusu…
DenizBank’ın projesiyle öykülere ses veren usta isimlerden bazıları, bugün aramızda olmayan Müşfik Kenter ve Cüneyt Türel gibi önemli sanatçılarımız… O muazzam seslerinden ve kendilerine has yorumlarından genç kuşakların da faydalanması bir kültür mirasının devri niteliği taşıyor… Tabii Rüştü Asyalı, Yetkin Dikinciler ve sesinin neşesini hiç kaybetmeyen Oya Küçümen gibi daha genç isimler de listede var…
Bunun gibi edebiyat eserlerinin seslendirilerek herkesin erişimine açılmasının ciddi bir katma değeri de ‘az gören’ ya da tamamen ‘görme engelli’ olan kişiler için söz konusu…
Türk Telekom da bu anlamda elini taşın altına koyanlardan… Şirketin Sesli Kütüphane uygulaması 2 bine yakın sesli kitap ve içeriğe sahip… Ayrıca kütüphaneyi büyütmek için gönüllüleri de kitap seslendirmeye davet ediyorlar. Bu amaçla geliştirdikleri Kitaplara Ses uygulamasıyla şimdiye kadar yaklaşık 500 bin sayfa kitap, 30 bine yakın gönüllü tarafından seslendirilmiş…
Böyle çalışmaların toplumun her kesimine faydası olduğu açık… O nedenle çevremizi haberdar etmenin toplumsal bir sorumluluk olduğuna inanıyoruz.
‘Sözde’ muhalefet
CHP Genel Başkanı’nın “Sözde Cumhurbaşkanı” ifadesi her türden sert eleştiriyi hak ediyor… Hatta bugün, ilk söylediğinden bile çok hak ediyor… Çünkü sözünün arkasında… Dil sürçmesi, sehven edilmiş bir ifade falan yok ortada…
Biz bunu ilk günden beri katıldığımız televizyon programlarında dile getiriyorduk: “Kılıçdaroğlu o ifadeyi bilerek, isteyerek, belli bir stratejinin çıktısı olarak kullandı.”
Neydi o strateji?
Sayın Cumhurbaşkanı’nı itibarsızlaştırmak, yurt dışında yararlandığı ‘Erdoğan düşmanlığından’ yurt içinde de oy devşirmek, seçmen kitlesini tahrik ederek toplumsal çatışmaları tırmandırmak ve ‘erken seçim’in önünü açmaya çalışmak…
Kılıçdaroğlu’nun kaybettiği her seçimden sonra “Bu seçimin kazananı biziz, kaybedeni A-Ke-Pe” diye söylenmesinin ve rejim tartışmasını sürekli körüklemesinin nedeni de budur!
Millî iradeye, seçmen tercihine ve toplumun ortak ruhi şekillenmesine ne zaman saygı duydular ki şimdi duysunlar?!
Bu yaklaşımları onları bir gram ileri götürse amenna… Oysa, dön dolaş yüzde 25 bandını geçemiyorlar… Bireysel beğeni oyunda yüzde 6’ları aşamıyorlar…
CHP tabanının bu durumu gördüğünden eminim…