Dünya ortalamasıyla kıyaslanmanın tam zamanı
01 Mart 2011 - Marketing Türkiye
Türkiye’deki İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği İDA’nın da üyesi olduğu dünya çapındaki çatı örgütü ICCO bu yıldan başlamak üzere çeyrek dönemlerde dünya halkla ilişkiler sektöründeki eğilimler üzerin ebir araştırma yayınlamaya karar vermiş… İlk sonuçlar (Q1) 10 Şubat’ta basına dağıtıldı… Dünya ortalamasında durum şu…
Araştırmaya katılanların yüzde 82.8’i sektörün bu yıl büyüyeceğini söylemişler. Türkiye için ben olsam ortalama en az %40 büyüme öngörür, bunu hedeflemeyen şirketleri azarlardım…
“Sizce hangi PR disiplinleri öne çıkacak” diye sormuşlar. Verilen yanıtlara göre sıralama şöyle: 1. Sayısal teknoloji, 2. Kurumsal / Strateji, 3. Kriz ve Konu Yönetimi, 4. Kamusal ilişkiler, 5. Tüketici / Marka pazarlaması, 6. Kurumsal sosyal sorumluluk, 7. İtibar yönetimi, 8. Yatırımcı ilişkileri, 9. Sağlık iletişimi, 10. Medya ilişkileri, 11. Teknoloji iletişimi
Türkiye için durum farklı olabilir… Türkiye’den PR’cılar ne yanıt vermişler bilmiyorum ancak danışanlara sorsalar birinci sıraya Medya İlişkileri yerleşir… Hem de o aldatmaca sütun / santim hesabıyla…
Peki hangi sektörler dünyada PR bütçelerini artıracaklarmış. Sektörün il 5 tahmini şöyle: 1. Enerji ve çevre, 2. Sağlık ve iyi yaşam, 3. İnternet ve telekomünikasyon, 4. Gıda ve beslenme, 5. Bilgi teknolojileri…
İşte bu sıralama bize de uyar gibi…
“Bu yıl PR sektörünün baş etmesi gereken en büyük sorun” neymiş?...
Hiç düşünmeden Türkiye’de de herkes mutabıktır: Hizmet bedelleri ve kârlılık…
Rekabet adına hizmet bedellerini iyice aşağı çeken ve “Butik Ajansız” diye müşteriye fatura edilmeyen zamanı artıran (overservicing) şirketlerin işi giderek zorlaşacak…
Sektörün uluslar arası düzeyde en etkili yayınları hangisi diye sormuşlar… İki dergi öne çıkmış: The Holmes Report, PRWeek… Bizde açık ara Marketing Türkiye olmalı. Sektörün büyüme oranına paralel olarak bir gün mutlaka haftalık olarak da yayınlanacaktır…
Şu kısacık ‘benchmarking’ çalışmasından çıkarılacak pek çok ders vardır… Yeter ki okumasını, tartışmasını bilelim, gelecek tasarımını ona göre yapalım…
Yeni SES gruplar Haziran’da geliyor…
Hedef kitleyi A, B, C1, C2, D diye Sosyoekonomik Statü (SES) gruplarına ayrıpı onun üzerinden strateji kurmanın ne kadar yanlış ve demode bir şey olduğunu 2005 yılında Algılama Yönetimi kitabımızda yazdık. Sonra da Marketing Türkiye’de defaatle dile getirdik.
Biz onun yerine Yaşam Tarzı’na (Life Style) dayalı kriterlere göre analiz yapılması gerektiğini vurguluyorduk. Hayli karmaşık gruplamalar çıkıyordu ortaya ancak, biraz da esprili anlayışla, “Gelir durumu A, eğitim durumu Ğ” olan kitlelerin satın alma gücünün etkisi hiç hesaba katılmıyordu.
Şimdi bu konuda iyilştirme çalışmaları başlatılmış.
Gönderilen basın bülteninde şöyle deniyor: “Pazarlama faaliyetlerinde, tüketici analizleri ve hedef kitle yaklaşımı açısından referans değer içeriği taşıyan Sosyo Ekonomik Statü (SES) gruplaması TÜAD (Türkiye Araştırmacılar Derneği) ve RVD (Reklamverenler Derneği) işbirliği ile yenileniyor…
…SES saha çalışmasında, örneklem planı için TÜİK’den Türkiye kent/kır temsiliyetini verecek şekilde rassal olarak seçilen, ilçe/blok/daire bazında 5000 adreslik bir liste alınacak. Bu adreslerle yüz yüze görüşme yöntemiyle anket yapılacak. Yeni SES’in soru formunda, 2006 yılında kullanılandan farklı olarak, gelir ve harcama kalemlerine ilişkin sorular olacak. Saha çalışması TÜAD’a üye saha firmaları tarafından paylaşımlı olarak yapılacak ve merkezi kontrol uygulanacak…
… Ülkemizde eğitim durumu her zaman mesleki statüyü belirlemediği gibi gelirle de doğru orantılı bir profil çizmiyor… Ek olarak, mevcut ölçekte, haneye asıl geliri getiren kişilerin yanı sıra ikinci kuşağın (alile reisinin ve eşinin anne ve babalarının) eğitim ve meslek durumuna da bakılıyor…
Saha çalışması bitiminde, içinde akademisyenlerin de olduğu bir analiz grubu tarafından projenin sonuçları değerlendirilecek ve Haziran sonu itibarıyla yeni SES yaklaşımının lansmanı yapılacak.”
Bütün iletişimcilerin bu çalışmanın takipçisi olması gerekir… Nasıl, çıkan haberlerin sütun santim büyüklüğünü hesaplayıp onun o sayfadaki reklam fiyatıyla çarparak ortaya çıkan rakamı, “İşte size bu kadar dolarlık PR katma değeri getirdik!” şeklindeki geri zekâlı, etkiyi dikkate almadığı için de tamamen yanıltıcı raporlamalar artık naftalin kokmaya ve demode bir hal almaya başlamışsa; SES grupları da benzer bir durumdaydı.
Çıkacak sonuç ihtiyaçları ne kadar karşılar bilemem. Her şıkta mevcut durumdan daha iyi olacağı kesin…
Bu kitabı edinmeli ve okumalısınız
Kitabın kapağında orta yaşlarında bir karate dövüşçüsü var. Birazda saldıraya (ya da savunmaya) geçmek üzere hazır vaziyette… Belli ki kara kuşak sahibi. “Dan’ı da fena değildir” diye düşündürüyor…
Hemen altta kitabın adı var… İki kelimesi kalın (bold) harflerle yazılmış şu deyiş:
“Hayat MÜCADELE değil, mücadele HAYATTIR!”..
Üstte solda ise kitabın mana ve ehemmiyetini belirten şu tanım eklemlenmiş:
“Işıklar Holding’in 40 yıla yayılan başarı öyküsü…”
Sert ciltli kitap –Türk okurlarının bu cilt türünü çoktan hak ettiklerini düşünüyorum- piyasada satılıyor olmalı. Çünkü şömiz içinde bir açıklama var: “Bu kitabın geliri Turgut Işık Vakfına bağışlanmıştır.”
Kitabı yazarı Rıza Kutlu Işık… İkinci kuşak aile reisi…
Önce şöyle bir fotoğraflara baktım. O kadar sıcak, cana yakın geldiler ki… Hem fotoğraflar hem resim altları… Kitabı okumaya başladım… Hem de büyük bir keyifle…
Hayattayken böyle kitaplar yazmak zordur. Rıza Kutlu Bey bu işi başarmış. Hem de tek kelimeyle mükemmel başarmış… Kapak tasarımı ne kadar iticiyse, kitabın içi o kadar çekici…
Bir kurum kitabı bu kadar öğretici, eğitici olabilir. Hele de hem Turgut Bey’in hem de oğlunun öğütleri… Sadece başarılı bir kurumsal iletişim uygulamasıyla tanışmak adına değil, ya da eğitim ve sağlık alanında yatırım yapan vakfa yardım etmek için de değil; hoş bir oto biyografi okumak ve yakın tarihimizin bir bölümüne tanılık etmek için 32 TL verip kitabı alın…
Büyük ailelerde böyle bir kitabı yayınlamak ne kadar zordur bilirim. Herkesi ikna edemeyeceğiniz için bazen böyle projeler yarıda kalıverir. O nedenle kitabı yayınlayan Caretta Tanıtım ve Halkla İlişkiler kuruluşunu da kutluyorum… Türk gibi başladıkları bir projeyi İsviçreli titizliğiyle bitirmeyi başardıkları için…
Bu yaştan sonra ‘ansiklopedi’ okuduk(!)…
Adını duymuştum ancak elime alıp inceleme fırsatı bulmamıştım. “Rakı Ansiklopedisi”…
Ben öyle rakıcı falan değilimdir. İçkiyle genel anlamda aram yoktur… ‘Yükselmek’ için ille de dış etkenlere ihtiyaç duymamayı başarıyorum galiba…
Bu hasletlerime rağmen “Rakı Ansiklopedisi” ile aramızda sıkı bir bağ oluştu… Neden?... Kültür yüzünden… Adap yüzünden… Rakı adabı ve kültürü yüzünden…
Derinliğini giderek kaybeden, burnu dahil neresine içtiğini bilmez hale gelip birden agresyon merkezlerini harekete geçiren ‘insansı’larla etrafımız çevrilmiş olsa gerek ki, Rakı Ansiklopedisi’ni biraz ‘karıştırayım’ derken dalıp gitmiş… Tam dört saat… En son “Ansiklopedi okuma” salaklığına düçar olduğumda her ikokula falan gidiyordum. Kendime geldiğimde, hafif bir gülümseme ile kendi kendimle dalga geçerken buldum kendimi… “İlerde anlatacak bir zaaf daha” diye geçirdim içimden…
Sponsor Yeni Rakı’yı, Yayıncı Kuruluş Overteam ve sahibi Metin Solmaz Bey’i, Yayın Yönetmeni Erdie Zat Bey’i, ‘Editörler’ ve ‘Katkıda bulunanlar’ başlığı altında sıralanmış onlarca kıymetli arkadaşı canı yürekten kutluyorum…
Araştırmaya katılanların yüzde 82.8’i sektörün bu yıl büyüyeceğini söylemişler. Türkiye için ben olsam ortalama en az %40 büyüme öngörür, bunu hedeflemeyen şirketleri azarlardım…
“Sizce hangi PR disiplinleri öne çıkacak” diye sormuşlar. Verilen yanıtlara göre sıralama şöyle: 1. Sayısal teknoloji, 2. Kurumsal / Strateji, 3. Kriz ve Konu Yönetimi, 4. Kamusal ilişkiler, 5. Tüketici / Marka pazarlaması, 6. Kurumsal sosyal sorumluluk, 7. İtibar yönetimi, 8. Yatırımcı ilişkileri, 9. Sağlık iletişimi, 10. Medya ilişkileri, 11. Teknoloji iletişimi
Türkiye için durum farklı olabilir… Türkiye’den PR’cılar ne yanıt vermişler bilmiyorum ancak danışanlara sorsalar birinci sıraya Medya İlişkileri yerleşir… Hem de o aldatmaca sütun / santim hesabıyla…
Peki hangi sektörler dünyada PR bütçelerini artıracaklarmış. Sektörün il 5 tahmini şöyle: 1. Enerji ve çevre, 2. Sağlık ve iyi yaşam, 3. İnternet ve telekomünikasyon, 4. Gıda ve beslenme, 5. Bilgi teknolojileri…
İşte bu sıralama bize de uyar gibi…
“Bu yıl PR sektörünün baş etmesi gereken en büyük sorun” neymiş?...
Hiç düşünmeden Türkiye’de de herkes mutabıktır: Hizmet bedelleri ve kârlılık…
Rekabet adına hizmet bedellerini iyice aşağı çeken ve “Butik Ajansız” diye müşteriye fatura edilmeyen zamanı artıran (overservicing) şirketlerin işi giderek zorlaşacak…
Sektörün uluslar arası düzeyde en etkili yayınları hangisi diye sormuşlar… İki dergi öne çıkmış: The Holmes Report, PRWeek… Bizde açık ara Marketing Türkiye olmalı. Sektörün büyüme oranına paralel olarak bir gün mutlaka haftalık olarak da yayınlanacaktır…
Şu kısacık ‘benchmarking’ çalışmasından çıkarılacak pek çok ders vardır… Yeter ki okumasını, tartışmasını bilelim, gelecek tasarımını ona göre yapalım…
Yeni SES gruplar Haziran’da geliyor…
Hedef kitleyi A, B, C1, C2, D diye Sosyoekonomik Statü (SES) gruplarına ayrıpı onun üzerinden strateji kurmanın ne kadar yanlış ve demode bir şey olduğunu 2005 yılında Algılama Yönetimi kitabımızda yazdık. Sonra da Marketing Türkiye’de defaatle dile getirdik.
Biz onun yerine Yaşam Tarzı’na (Life Style) dayalı kriterlere göre analiz yapılması gerektiğini vurguluyorduk. Hayli karmaşık gruplamalar çıkıyordu ortaya ancak, biraz da esprili anlayışla, “Gelir durumu A, eğitim durumu Ğ” olan kitlelerin satın alma gücünün etkisi hiç hesaba katılmıyordu.
Şimdi bu konuda iyilştirme çalışmaları başlatılmış.
Gönderilen basın bülteninde şöyle deniyor: “Pazarlama faaliyetlerinde, tüketici analizleri ve hedef kitle yaklaşımı açısından referans değer içeriği taşıyan Sosyo Ekonomik Statü (SES) gruplaması TÜAD (Türkiye Araştırmacılar Derneği) ve RVD (Reklamverenler Derneği) işbirliği ile yenileniyor…
…SES saha çalışmasında, örneklem planı için TÜİK’den Türkiye kent/kır temsiliyetini verecek şekilde rassal olarak seçilen, ilçe/blok/daire bazında 5000 adreslik bir liste alınacak. Bu adreslerle yüz yüze görüşme yöntemiyle anket yapılacak. Yeni SES’in soru formunda, 2006 yılında kullanılandan farklı olarak, gelir ve harcama kalemlerine ilişkin sorular olacak. Saha çalışması TÜAD’a üye saha firmaları tarafından paylaşımlı olarak yapılacak ve merkezi kontrol uygulanacak…
… Ülkemizde eğitim durumu her zaman mesleki statüyü belirlemediği gibi gelirle de doğru orantılı bir profil çizmiyor… Ek olarak, mevcut ölçekte, haneye asıl geliri getiren kişilerin yanı sıra ikinci kuşağın (alile reisinin ve eşinin anne ve babalarının) eğitim ve meslek durumuna da bakılıyor…
Saha çalışması bitiminde, içinde akademisyenlerin de olduğu bir analiz grubu tarafından projenin sonuçları değerlendirilecek ve Haziran sonu itibarıyla yeni SES yaklaşımının lansmanı yapılacak.”
Bütün iletişimcilerin bu çalışmanın takipçisi olması gerekir… Nasıl, çıkan haberlerin sütun santim büyüklüğünü hesaplayıp onun o sayfadaki reklam fiyatıyla çarparak ortaya çıkan rakamı, “İşte size bu kadar dolarlık PR katma değeri getirdik!” şeklindeki geri zekâlı, etkiyi dikkate almadığı için de tamamen yanıltıcı raporlamalar artık naftalin kokmaya ve demode bir hal almaya başlamışsa; SES grupları da benzer bir durumdaydı.
Çıkacak sonuç ihtiyaçları ne kadar karşılar bilemem. Her şıkta mevcut durumdan daha iyi olacağı kesin…
Bu kitabı edinmeli ve okumalısınız
Kitabın kapağında orta yaşlarında bir karate dövüşçüsü var. Birazda saldıraya (ya da savunmaya) geçmek üzere hazır vaziyette… Belli ki kara kuşak sahibi. “Dan’ı da fena değildir” diye düşündürüyor…
Hemen altta kitabın adı var… İki kelimesi kalın (bold) harflerle yazılmış şu deyiş:
“Hayat MÜCADELE değil, mücadele HAYATTIR!”..
Üstte solda ise kitabın mana ve ehemmiyetini belirten şu tanım eklemlenmiş:
“Işıklar Holding’in 40 yıla yayılan başarı öyküsü…”
Sert ciltli kitap –Türk okurlarının bu cilt türünü çoktan hak ettiklerini düşünüyorum- piyasada satılıyor olmalı. Çünkü şömiz içinde bir açıklama var: “Bu kitabın geliri Turgut Işık Vakfına bağışlanmıştır.”
Kitabı yazarı Rıza Kutlu Işık… İkinci kuşak aile reisi…
Önce şöyle bir fotoğraflara baktım. O kadar sıcak, cana yakın geldiler ki… Hem fotoğraflar hem resim altları… Kitabı okumaya başladım… Hem de büyük bir keyifle…
Hayattayken böyle kitaplar yazmak zordur. Rıza Kutlu Bey bu işi başarmış. Hem de tek kelimeyle mükemmel başarmış… Kapak tasarımı ne kadar iticiyse, kitabın içi o kadar çekici…
Bir kurum kitabı bu kadar öğretici, eğitici olabilir. Hele de hem Turgut Bey’in hem de oğlunun öğütleri… Sadece başarılı bir kurumsal iletişim uygulamasıyla tanışmak adına değil, ya da eğitim ve sağlık alanında yatırım yapan vakfa yardım etmek için de değil; hoş bir oto biyografi okumak ve yakın tarihimizin bir bölümüne tanılık etmek için 32 TL verip kitabı alın…
Büyük ailelerde böyle bir kitabı yayınlamak ne kadar zordur bilirim. Herkesi ikna edemeyeceğiniz için bazen böyle projeler yarıda kalıverir. O nedenle kitabı yayınlayan Caretta Tanıtım ve Halkla İlişkiler kuruluşunu da kutluyorum… Türk gibi başladıkları bir projeyi İsviçreli titizliğiyle bitirmeyi başardıkları için…
Bu yaştan sonra ‘ansiklopedi’ okuduk(!)…
Adını duymuştum ancak elime alıp inceleme fırsatı bulmamıştım. “Rakı Ansiklopedisi”…
Ben öyle rakıcı falan değilimdir. İçkiyle genel anlamda aram yoktur… ‘Yükselmek’ için ille de dış etkenlere ihtiyaç duymamayı başarıyorum galiba…
Bu hasletlerime rağmen “Rakı Ansiklopedisi” ile aramızda sıkı bir bağ oluştu… Neden?... Kültür yüzünden… Adap yüzünden… Rakı adabı ve kültürü yüzünden…
Derinliğini giderek kaybeden, burnu dahil neresine içtiğini bilmez hale gelip birden agresyon merkezlerini harekete geçiren ‘insansı’larla etrafımız çevrilmiş olsa gerek ki, Rakı Ansiklopedisi’ni biraz ‘karıştırayım’ derken dalıp gitmiş… Tam dört saat… En son “Ansiklopedi okuma” salaklığına düçar olduğumda her ikokula falan gidiyordum. Kendime geldiğimde, hafif bir gülümseme ile kendi kendimle dalga geçerken buldum kendimi… “İlerde anlatacak bir zaaf daha” diye geçirdim içimden…
Sponsor Yeni Rakı’yı, Yayıncı Kuruluş Overteam ve sahibi Metin Solmaz Bey’i, Yayın Yönetmeni Erdie Zat Bey’i, ‘Editörler’ ve ‘Katkıda bulunanlar’ başlığı altında sıralanmış onlarca kıymetli arkadaşı canı yürekten kutluyorum…