Edebiyatçı 'kültürel gerçeklikten' ne kadar sorumlu!
30 Ağustos 2019 Akşam Gazetesi
Aziz dostum Dücane Cündioğlu yine yapmış yapacağını... Ortalık toz duman... Yeni Şafak'taki dünkü yazısının başlığı şöyle: 'Mevlana'yı kukla yaptılar!'
Hz. Mevlana, oğulları, Şems-i Tebrizi, Kimya Hatun'u roman kahramanı olarak ele alan 4 ayrı yazarın eserini inceleyen Cündioğlu'nun yazı dizisi ve bu akşam TVnet'te aynı konu çerçevesinde yapacağı program belli ki çok ses getirecek...
Anlaşıldığı kadarıyla, ismi kadar dünya görüşü de sıradanlığın dışına taşan yazarın İslami kültür ve inanç sisteminin 'pazarlama iletişimi aracı' olarak kullanılmasına tahammülü yok... Cündioğlu, benzer bir tartışmayı MÜSİAD eski başkanı Erol Yarar'ın 'Bir lokma, bir hırka felsefesi bize yutturulmuş bir zokadır' şeklindeki açıklaması üzerine gündeme getirmişti. Bu kez tartışmanın odağında Elif Şafak ve son romanı Aşk var...
Mevlana C. Rumi'nin okuyup anlamakta en zorlanılan eserinin F”hi Ma-fih olduğu iddia edilir... Türkçesi yaklaşık 'İçindekinin İçindeki' olarak karşılanıyor...
70'lerin sonunda tanışmıştım F”hi Ma-fih ile... Bana sorarsanız büyük bir şans eseri (talihsizlik olarak da değerlendirenler olabilir) Mesnevi'den önce okumuş; eşek tepmiş gibi olmuştum...
Bir de Peygamber Efendimizin Allah'a yakarırken en çok kullandığı 'ifadeden' (Hadis-i Şerif) söz ederler: 'Allah'ım bana eşyayı (şeyleri, nesneleri) olduğu gibi (hakikati ile) göster (göründükleri gibi değil)'...
Bunların üstüne Kuran-ı Kerim'in ilk inen ayetini ekleyin: 'Oku!'
Haddimiz değil ama şöyle yorumladığınızı düşünelim: 'Bakma, izleme, seyretme, sana sunulduğu gibi alma; arkasına geç, oku, gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu, içindekinin içindekini algıla!'...
Bu üç noktayı birleştirdiğinde insan, 'Algılama'nın tüm kanuniyetini kavramak üzere en azından 'birinci sağlam adımı' atmış oluyor...
Gördüğümüz kadarıyla Dücane Cündioğlu'nun da yaptığı bu. Önüne konulanı olduğu gibi yememiş. 'F”h-i Ma-fih'i sorgulayıp, elindekini 'Okumaya' ve 'Eşyayı olduğu gibi görmeye' çalışmış...
Elif Şafak da Ahmet Ümit de benim önem verdiğim yazarlardır. En azından 'Türkiye'de kimse kitap okumaz!' denen bir dönemde, aynen Ahmet Altan'ın yaptığı gibi, satışları yüz binleri bulan romanları üretmiş olmalarıyla dikkatimi çekmişlerdi. Açıkça ifade etmeliyim ki, ben Dücane Cündioğlu'nun penceresinden bakmayı becerememişim.
Attila İlhan rahmetli derdi ki: 'Herkes bakar, 'Bu bir sigara tablası' der; yazar o tablaya öyle bir ışık düşürür ki, birden onun 'porselen, üzerinde çarpıcı işlemeler bulunan, mavi, yeşil ve sarı renklerle boyanmış bir sanat eseri' olduğu ortaya çıkıverir'...
Belki tersinden ama Cündioğlu da İslami inanç ve kültür sistematiğinin kullanıldığı sanat eserlerine farklı bir ışık düşürülmesi gerekliliğinin ve bu konuda özen gösterilmesinin şart olduğunun altını çizmiş.
Tabii ki Elif Hanım'a söz hakkı doğacaktır. Doğrusu ne diyeceğini çok merak ediyorum. Aklıma ister istemez W. Shakespeare geliyor. Onca tarihi eser yazmış. Bir tanesi ile ilgili bile, şu maddi hata vardı, burada zaman, mekan, kültür kayması ortaya çıkmış, türünden bir eleştiriye birileri cüret edememiş... En azından ben bilmiyorum... Öte yandan bir roman yazarı yazdığı dönemin tarihini ve kültürel gerçekliğini yansıtma konusunda ne kadar sorumlu olmalıdır?..
Bu akşamki tartışmayı-umarız Elif Hanım da bağlanır-merakla bekliyorum...
Aziz dostum Dücane Cündioğlu yine yapmış yapacağını... Ortalık toz duman... Yeni Şafak'taki dünkü yazısının başlığı şöyle: 'Mevlana'yı kukla yaptılar!'
Hz. Mevlana, oğulları, Şems-i Tebrizi, Kimya Hatun'u roman kahramanı olarak ele alan 4 ayrı yazarın eserini inceleyen Cündioğlu'nun yazı dizisi ve bu akşam TVnet'te aynı konu çerçevesinde yapacağı program belli ki çok ses getirecek...
Anlaşıldığı kadarıyla, ismi kadar dünya görüşü de sıradanlığın dışına taşan yazarın İslami kültür ve inanç sisteminin 'pazarlama iletişimi aracı' olarak kullanılmasına tahammülü yok... Cündioğlu, benzer bir tartışmayı MÜSİAD eski başkanı Erol Yarar'ın 'Bir lokma, bir hırka felsefesi bize yutturulmuş bir zokadır' şeklindeki açıklaması üzerine gündeme getirmişti. Bu kez tartışmanın odağında Elif Şafak ve son romanı Aşk var...
Mevlana C. Rumi'nin okuyup anlamakta en zorlanılan eserinin F”hi Ma-fih olduğu iddia edilir... Türkçesi yaklaşık 'İçindekinin İçindeki' olarak karşılanıyor...
70'lerin sonunda tanışmıştım F”hi Ma-fih ile... Bana sorarsanız büyük bir şans eseri (talihsizlik olarak da değerlendirenler olabilir) Mesnevi'den önce okumuş; eşek tepmiş gibi olmuştum...
Bir de Peygamber Efendimizin Allah'a yakarırken en çok kullandığı 'ifadeden' (Hadis-i Şerif) söz ederler: 'Allah'ım bana eşyayı (şeyleri, nesneleri) olduğu gibi (hakikati ile) göster (göründükleri gibi değil)'...
Bunların üstüne Kuran-ı Kerim'in ilk inen ayetini ekleyin: 'Oku!'
Haddimiz değil ama şöyle yorumladığınızı düşünelim: 'Bakma, izleme, seyretme, sana sunulduğu gibi alma; arkasına geç, oku, gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu, içindekinin içindekini algıla!'...
Bu üç noktayı birleştirdiğinde insan, 'Algılama'nın tüm kanuniyetini kavramak üzere en azından 'birinci sağlam adımı' atmış oluyor...
Gördüğümüz kadarıyla Dücane Cündioğlu'nun da yaptığı bu. Önüne konulanı olduğu gibi yememiş. 'F”h-i Ma-fih'i sorgulayıp, elindekini 'Okumaya' ve 'Eşyayı olduğu gibi görmeye' çalışmış...
Elif Şafak da Ahmet Ümit de benim önem verdiğim yazarlardır. En azından 'Türkiye'de kimse kitap okumaz!' denen bir dönemde, aynen Ahmet Altan'ın yaptığı gibi, satışları yüz binleri bulan romanları üretmiş olmalarıyla dikkatimi çekmişlerdi. Açıkça ifade etmeliyim ki, ben Dücane Cündioğlu'nun penceresinden bakmayı becerememişim.
Attila İlhan rahmetli derdi ki: 'Herkes bakar, 'Bu bir sigara tablası' der; yazar o tablaya öyle bir ışık düşürür ki, birden onun 'porselen, üzerinde çarpıcı işlemeler bulunan, mavi, yeşil ve sarı renklerle boyanmış bir sanat eseri' olduğu ortaya çıkıverir'...
Belki tersinden ama Cündioğlu da İslami inanç ve kültür sistematiğinin kullanıldığı sanat eserlerine farklı bir ışık düşürülmesi gerekliliğinin ve bu konuda özen gösterilmesinin şart olduğunun altını çizmiş.
Tabii ki Elif Hanım'a söz hakkı doğacaktır. Doğrusu ne diyeceğini çok merak ediyorum. Aklıma ister istemez W. Shakespeare geliyor. Onca tarihi eser yazmış. Bir tanesi ile ilgili bile, şu maddi hata vardı, burada zaman, mekan, kültür kayması ortaya çıkmış, türünden bir eleştiriye birileri cüret edememiş... En azından ben bilmiyorum... Öte yandan bir roman yazarı yazdığı dönemin tarihini ve kültürel gerçekliğini yansıtma konusunda ne kadar sorumlu olmalıdır?..
Bu akşamki tartışmayı-umarız Elif Hanım da bağlanır-merakla bekliyorum...