Efe’ye değil üslûba bak
05 ARALIK 2011
“-Yeşil taşlı küpelerinizin markası Cartier mi?
-Yok canım annemle Venedik’ten aldık. Topu topu 4 bin Euro. Saatim, bilekliğim, çift başlı panter yüzüğüm ise Cartier.”
Üzerinde 250 bin Euro’luk giysi ve mücevherle Hürriyet’ten Gülden Aydın’a röportaj veren Milano’nun en çok kazanan ve en ünlü travestisi Efe Bal’ın fotoğraflarını görüp de, içinden “hayret üstü az karışık beğeni” duygusu geçmeyen ‘normal’ insanların sayısı sandığımızdan daha az olabilir, diye düşündüm. Yoksul ve hırslı, geleceğini bir an önce ve neye mal olursa olsun ele geçirmek isteyebilecek gençler için ne kadar iştah açıcı olduğu gerçeğiyle birlikte... 300 bin Euro’ya annesine ev alıp, saygın bir çevrede yaşıyor olmanın, tüm şaşaasıyla birlikte sergilenmesinin kimin üzerinde nasıl duygusal izler bırakabileceğini tahmin etmek kolay değil. ***
Diğer yandan ‘Cinsiyet ayrımcılığı’ kavramının bir tür ‘algılama kalıbı’ olarak hayatlarımıza sinsice yerleşen ön kabulleri nasıl tetiklediği malum. Bu türden netameli konularda karnından konuşmak ya da akademi dünyasının terimleriyle süslenmiş karmaşık ifadelerle sözü evirip çevirmek adettendir. Efe Bal’ın ‘elegan bir travesti’ olarak böyle ön kabulleri yok. Kabulleri de belli ki limitsiz. Çekincesiz yapıştırıyor; Bülent Ersoy’un “kendisine uymayan bir transseksüel “ olduğunu ve onu “Türkiye’nin Lady Gaga’sı” olarak gördüğünü.
Röportaj öğlene doğru başlamış, ertesi gün aydınlanıncaya kadar devam etmiş. Koltukta, sokakta, yatak odasındaki fotoğraflarına göz atıp ‘İtalyanların elegan Efe’si’ başlığı atılan röportajı okuduğunuzda öğreniyorsunuz ki, Efe Bal estetik makineleri üreten bir firmanın reklamlarında oynuyor, TV’de program yapıyor ve de “Kocaların Anlatamadıkları / Bir Transın Anıları” isimli bir de kitabı var.
Hayat hikayesi bestseller roman olacak türden... Oldukça varlıklı sayılabilecek bir ailenin çocuğu olduğu için cinsel tercihleri nedeniyle çok acı çekmeden, önce Kaliforniya’ya, sonra da Milano’ya yerleşmiş. Milano’da Brezilyalı travestilerin hakim olduğu caddeye “hayvanat bahçesi” diyor ve o bahçenin kendisini trilyoner yaptığını ifade ediyor.
Reklamlarında oynadığı Dermal Institute’ün Genel Müdürü Federico Montanari travesti kraliçesi Efe Bal’ı neden seçtiklerini şöyle açıklamış:
“Yapılan piyasa araştırmasında Efe’nin cinsiyet ayrımı yapmadan güzelliğini en iyi şekilde yansıttığı ortaya çıktı. Bu reklam kampanyasının diğer alternatifi Claudia Schiffer idi. Ancak piyasa araştırmasında yer alan insanların yüzde 70’i Efe Bal’ı seçti.”
Genel Müdür haklı. Neden fotoğraflarda Efe Bal’ın “hayret üstü az karışık beğeni” duygusu saçtığı da ortada. Bu mesele gerçeğin bir yüzü...
***
Gerçeğin diğer yüzünde ise, yazının girişinde ifade ettiğim gibi, böyle bir hayat tarzı ve fotoğrafların ‘örnek ve özendirici’ olma potansiyeli taşımasının akla getirdiği tehlikeler var. Böylesi bir potansiyelden söz edenlere bazı arkadaşlarımızın tuhaf yaratıklara bakarcasına ayıplayan bir nazar atfedeceklerini göze alarak, onlar kadar kavramları henüz yerli yerine oturmamış bazı insanlar için bu ‘özendiriciliğin’ altını çizmek lazım. Efe Bal’ı sayfalarımıza ‘böyle yansıtmak’ durumunda mıyız? O’nun gerçekliğini çarpıtmaktan değil, üslûptan söz ediyorum.
Geçenlerde bu sütunlarda duyurmaya çalıştığım ve TBMM'de Urfa Ak Parti milletvekili Zeynep Karahan Uslu başkanlığında çalışmalarına başlayan 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Medyanın Rolü' Alt Komisyonu için bu röportaj herhalde ilginç verilerden biri olacaktır.
‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’ne ne kadar çok vurgu yapılırsa o kadar yeridir. Türkiye’nin toplumsal yapısındaki temel zeminin harcında, her cinsin içinde ‘kıymetli olanı’ değerlendirmeye hazır malzemenin olduğuna inancımız tam. Bu inanç, görevlerimizi hatırlama ve hatırlatmamıza engel değil elbette. Zeki Müren, her türlü ‘algılama kalıbı’nın üzerine çıkmayı başardıysa, bu başarısında onu takdim eden medyanın haber dilindeki doğru üslubun büyük rolünü unutmamak lazım.
-Yok canım annemle Venedik’ten aldık. Topu topu 4 bin Euro. Saatim, bilekliğim, çift başlı panter yüzüğüm ise Cartier.”
Üzerinde 250 bin Euro’luk giysi ve mücevherle Hürriyet’ten Gülden Aydın’a röportaj veren Milano’nun en çok kazanan ve en ünlü travestisi Efe Bal’ın fotoğraflarını görüp de, içinden “hayret üstü az karışık beğeni” duygusu geçmeyen ‘normal’ insanların sayısı sandığımızdan daha az olabilir, diye düşündüm. Yoksul ve hırslı, geleceğini bir an önce ve neye mal olursa olsun ele geçirmek isteyebilecek gençler için ne kadar iştah açıcı olduğu gerçeğiyle birlikte... 300 bin Euro’ya annesine ev alıp, saygın bir çevrede yaşıyor olmanın, tüm şaşaasıyla birlikte sergilenmesinin kimin üzerinde nasıl duygusal izler bırakabileceğini tahmin etmek kolay değil. ***
Diğer yandan ‘Cinsiyet ayrımcılığı’ kavramının bir tür ‘algılama kalıbı’ olarak hayatlarımıza sinsice yerleşen ön kabulleri nasıl tetiklediği malum. Bu türden netameli konularda karnından konuşmak ya da akademi dünyasının terimleriyle süslenmiş karmaşık ifadelerle sözü evirip çevirmek adettendir. Efe Bal’ın ‘elegan bir travesti’ olarak böyle ön kabulleri yok. Kabulleri de belli ki limitsiz. Çekincesiz yapıştırıyor; Bülent Ersoy’un “kendisine uymayan bir transseksüel “ olduğunu ve onu “Türkiye’nin Lady Gaga’sı” olarak gördüğünü.
Röportaj öğlene doğru başlamış, ertesi gün aydınlanıncaya kadar devam etmiş. Koltukta, sokakta, yatak odasındaki fotoğraflarına göz atıp ‘İtalyanların elegan Efe’si’ başlığı atılan röportajı okuduğunuzda öğreniyorsunuz ki, Efe Bal estetik makineleri üreten bir firmanın reklamlarında oynuyor, TV’de program yapıyor ve de “Kocaların Anlatamadıkları / Bir Transın Anıları” isimli bir de kitabı var.
Hayat hikayesi bestseller roman olacak türden... Oldukça varlıklı sayılabilecek bir ailenin çocuğu olduğu için cinsel tercihleri nedeniyle çok acı çekmeden, önce Kaliforniya’ya, sonra da Milano’ya yerleşmiş. Milano’da Brezilyalı travestilerin hakim olduğu caddeye “hayvanat bahçesi” diyor ve o bahçenin kendisini trilyoner yaptığını ifade ediyor.
Reklamlarında oynadığı Dermal Institute’ün Genel Müdürü Federico Montanari travesti kraliçesi Efe Bal’ı neden seçtiklerini şöyle açıklamış:
“Yapılan piyasa araştırmasında Efe’nin cinsiyet ayrımı yapmadan güzelliğini en iyi şekilde yansıttığı ortaya çıktı. Bu reklam kampanyasının diğer alternatifi Claudia Schiffer idi. Ancak piyasa araştırmasında yer alan insanların yüzde 70’i Efe Bal’ı seçti.”
Genel Müdür haklı. Neden fotoğraflarda Efe Bal’ın “hayret üstü az karışık beğeni” duygusu saçtığı da ortada. Bu mesele gerçeğin bir yüzü...
***
Gerçeğin diğer yüzünde ise, yazının girişinde ifade ettiğim gibi, böyle bir hayat tarzı ve fotoğrafların ‘örnek ve özendirici’ olma potansiyeli taşımasının akla getirdiği tehlikeler var. Böylesi bir potansiyelden söz edenlere bazı arkadaşlarımızın tuhaf yaratıklara bakarcasına ayıplayan bir nazar atfedeceklerini göze alarak, onlar kadar kavramları henüz yerli yerine oturmamış bazı insanlar için bu ‘özendiriciliğin’ altını çizmek lazım. Efe Bal’ı sayfalarımıza ‘böyle yansıtmak’ durumunda mıyız? O’nun gerçekliğini çarpıtmaktan değil, üslûptan söz ediyorum.
Geçenlerde bu sütunlarda duyurmaya çalıştığım ve TBMM'de Urfa Ak Parti milletvekili Zeynep Karahan Uslu başkanlığında çalışmalarına başlayan 'Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Medyanın Rolü' Alt Komisyonu için bu röportaj herhalde ilginç verilerden biri olacaktır.
‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’ne ne kadar çok vurgu yapılırsa o kadar yeridir. Türkiye’nin toplumsal yapısındaki temel zeminin harcında, her cinsin içinde ‘kıymetli olanı’ değerlendirmeye hazır malzemenin olduğuna inancımız tam. Bu inanç, görevlerimizi hatırlama ve hatırlatmamıza engel değil elbette. Zeki Müren, her türlü ‘algılama kalıbı’nın üzerine çıkmayı başardıysa, bu başarısında onu takdim eden medyanın haber dilindeki doğru üslubun büyük rolünü unutmamak lazım.