Ekonomik kriz için 5 kehanet 5 çözüm
15 Şubat 2009 Akşam Gazetesi
Altınbaş Holding Grup Başkanlarından Ali Bulut 'gelecek tahmini' konusunda bir mesaj atmış. Diyor ki: 'Roger Martin Fagg'i, 28 Ocak 2008'de katıldığım Uluslararası CEO Konferansı'nda dinlemiştim. Bugüne kadar olacakları kahin gibi tek tek söylemişti. Roubini falan hafif kalır yanında.
O zaman onu dinleseydik çok farklı bir yerde olabilirdik bugün. Kasım 28'de tekrar konuşmuş. Yeni kehanetlerde bulunmuş. Belki bu kez Fagg'i dinleme şansımız olabilir. Ne dersin?'
Martin-Fagg'in kehanetleri şöyle:
1. Ekonomik durgunluk İngiltere'de 2011 sonuna, ABD'de ise 2010 sonuna kadar sürecek;
2. Önümüzdeki üç yıl içinde İngiliz ekonomisi yüzde 6 oranında ya da 50 milyar sterlin kadar küçülecek;
3. Asya ekonomileri krizden tahmin edilenin çok üstünde zarar görecek;
4. İngiliz bankaları gelecek yaz 60 milyar sterlinlik ek bir yardım paketi ve millileştirilmeleri için hükümete başvuracaklar;
5. İngiltere'deki tasarruf oranı +%4'e (her bir puan ekonomiden çıkacak 7 milyar sterlini temsil eder) ulaşacak.
'Peki ne yapmalı?' demiş Martin-Fagg:
1. Farklılıkları yöneterek pazar payını artırın. En üst kesime hitap eden pahalı ve en alt kesime hitap eden ucuz işler tüm sektörlerde başarılı olacak. Ortadaki gruplara hitap edenler en büyük hasarı alacaklar;
2. Yaşlı insanlarla ilgili olan her alana yatırım yapın; örneğin, bakım evleri, yaşlılar için sağlık ürünleri, ilaçlar;
3. Yeni şeylere yatırım yapın. Parası olan her şirket, başta inovatif alanlar ve yeni teknolojiler olmak üzere, değişik alanlara yatırım yapmalı;
4. Fiyatları düşürmeyin. Küçük indirimler yapmayı tercih edin. Kar marjlarını yüksek tutun.
5. İnsanlar ekonomik bunalım sona erdiğini düşünmeye başlamadan önce 'Kıymet'lere yatırım yapıp satın almaya bakın. Örneğin bunalımın bitiminden en geç 18 ay önce gibi...'
Bu işler tabii ki esas olarak Deniz Gökçe dostumuzun uzmanlık alanına girer. Racon kesmek, akıl vermek bizim haddimizi aşar. Ancak Ocak 2008'de Ali Bulut kardeşimizin bu adamı izleyip İstanbul'a döndükten sonra anlattıklarının bugün birer birer gerçekleştiğine de bizzat tanıklık ettiğimi söylemeliyim... Sadece kendisi değil, ben de kehanet olarak nitelediğimiz o tahminleri, o günlerde 'Yok deve!' şeklinde karşılamıştım... Ne ileri görüşlüymüşüz değil mi?
İpragaz gaza gelmeli
Son günlerde ilgiyle izlediğim reklam filmlerinin başında (3D Cem Yılmaz çizimli Telekom'u saymazsak) İpragaz'ın 'Gaza gelmeyin İpragaz'a gelin!' sloganlı çok başarılı çalışması geliyor...
Yakın plan çekim pek yoktu; tam emin değilim ama sanırım Cengiz Küçükayvaz oynuyor... Otomobil deposunun içinde (!) pistonları çalıştıran 4-5 kişiyi de, depoya gaz doldurmaya çalışan pompacıyı da Küçükayvaz oynamış... Senaryo çok yalın: Depoda mı, motorda mı bulundukları çok da kesin olarak belli olmayan arkadaşlar, herhangi bir gaz değil ille de İpragaz istediklerini belirterek, pompacıya kapağı kapattırıp yollarına devam ediyorlar. Ve son slogan: 'Gaza gelmeyin İpragaz'a gelin!'
Çok sevecen, duygusal ve iş hedefini 12'den vuran bir yapım... Peki kampanyanın diğer ayakları nerede? Yazılı basın, gazete, dergi, radyo vb?.. İpragaz biraz gaz vermeli...
Var da ben mi göremiyorum yoksa! Bu reklam hiç TV ile sınırlı tutulur mu?..
Sevdim ama beğenmedim
Dünkü gazetelerin arka sayfalarında AK Partili İstanbul Belediye Başkanı ve gelecek dönem adayı Dr. Kadir Topbaş'ın İstabul'a ilan-ı aşk eden tam sayfa ilanı vardı...
Talihsizliğe bakın ki, ben de dün 'Saint Valentine gününüz kutlu olsun!' başlıklı bir yazı yazmış; sevgililer gününün bizde ancak Batı kültürü ile yetişmiş çok dar bir kesimde 'neşvünema' bulabileceğinden, halka 'alışveriş kültürünü körükleyen bir uyarıcı' manasında geçmemekte olduğundan söz etmiştim...
Sevgililer gününde İstanbul'a bir sevgili gibi ilan-ı aşk etmek fena fikir olmayabilir. Hangi hedef kitle için? 'Yaşam stili segmentasyonuna' göre 'Yeni Avrupalılar' denen toplum kesimi için... Bu kitleye ulaşmak için ise günlük gazete ne kadar doğru bir mecradır, tartışılır...
Sayıları diğerlerine oranla çok az olan bu katmana mesaj vereceğim diye, geniş halk kitleleriyle yabancılaşmaya değer mi? Zor soru...
Ben çok sevdim ilanı... Siyasi iletişim açısından ise hiç doğru bulmadım, yani beğenmedim... İşte sevmek ve beğenmek bir kez daha karşı karşıya geldiler... Hep öyle olmaz mı zaten?..
Altınbaş Holding Grup Başkanlarından Ali Bulut 'gelecek tahmini' konusunda bir mesaj atmış. Diyor ki: 'Roger Martin Fagg'i, 28 Ocak 2008'de katıldığım Uluslararası CEO Konferansı'nda dinlemiştim. Bugüne kadar olacakları kahin gibi tek tek söylemişti. Roubini falan hafif kalır yanında.
O zaman onu dinleseydik çok farklı bir yerde olabilirdik bugün. Kasım 28'de tekrar konuşmuş. Yeni kehanetlerde bulunmuş. Belki bu kez Fagg'i dinleme şansımız olabilir. Ne dersin?'
Martin-Fagg'in kehanetleri şöyle:
1. Ekonomik durgunluk İngiltere'de 2011 sonuna, ABD'de ise 2010 sonuna kadar sürecek;
2. Önümüzdeki üç yıl içinde İngiliz ekonomisi yüzde 6 oranında ya da 50 milyar sterlin kadar küçülecek;
3. Asya ekonomileri krizden tahmin edilenin çok üstünde zarar görecek;
4. İngiliz bankaları gelecek yaz 60 milyar sterlinlik ek bir yardım paketi ve millileştirilmeleri için hükümete başvuracaklar;
5. İngiltere'deki tasarruf oranı +%4'e (her bir puan ekonomiden çıkacak 7 milyar sterlini temsil eder) ulaşacak.
'Peki ne yapmalı?' demiş Martin-Fagg:
1. Farklılıkları yöneterek pazar payını artırın. En üst kesime hitap eden pahalı ve en alt kesime hitap eden ucuz işler tüm sektörlerde başarılı olacak. Ortadaki gruplara hitap edenler en büyük hasarı alacaklar;
2. Yaşlı insanlarla ilgili olan her alana yatırım yapın; örneğin, bakım evleri, yaşlılar için sağlık ürünleri, ilaçlar;
3. Yeni şeylere yatırım yapın. Parası olan her şirket, başta inovatif alanlar ve yeni teknolojiler olmak üzere, değişik alanlara yatırım yapmalı;
4. Fiyatları düşürmeyin. Küçük indirimler yapmayı tercih edin. Kar marjlarını yüksek tutun.
5. İnsanlar ekonomik bunalım sona erdiğini düşünmeye başlamadan önce 'Kıymet'lere yatırım yapıp satın almaya bakın. Örneğin bunalımın bitiminden en geç 18 ay önce gibi...'
Bu işler tabii ki esas olarak Deniz Gökçe dostumuzun uzmanlık alanına girer. Racon kesmek, akıl vermek bizim haddimizi aşar. Ancak Ocak 2008'de Ali Bulut kardeşimizin bu adamı izleyip İstanbul'a döndükten sonra anlattıklarının bugün birer birer gerçekleştiğine de bizzat tanıklık ettiğimi söylemeliyim... Sadece kendisi değil, ben de kehanet olarak nitelediğimiz o tahminleri, o günlerde 'Yok deve!' şeklinde karşılamıştım... Ne ileri görüşlüymüşüz değil mi?
İpragaz gaza gelmeli
Son günlerde ilgiyle izlediğim reklam filmlerinin başında (3D Cem Yılmaz çizimli Telekom'u saymazsak) İpragaz'ın 'Gaza gelmeyin İpragaz'a gelin!' sloganlı çok başarılı çalışması geliyor...
Yakın plan çekim pek yoktu; tam emin değilim ama sanırım Cengiz Küçükayvaz oynuyor... Otomobil deposunun içinde (!) pistonları çalıştıran 4-5 kişiyi de, depoya gaz doldurmaya çalışan pompacıyı da Küçükayvaz oynamış... Senaryo çok yalın: Depoda mı, motorda mı bulundukları çok da kesin olarak belli olmayan arkadaşlar, herhangi bir gaz değil ille de İpragaz istediklerini belirterek, pompacıya kapağı kapattırıp yollarına devam ediyorlar. Ve son slogan: 'Gaza gelmeyin İpragaz'a gelin!'
Çok sevecen, duygusal ve iş hedefini 12'den vuran bir yapım... Peki kampanyanın diğer ayakları nerede? Yazılı basın, gazete, dergi, radyo vb?.. İpragaz biraz gaz vermeli...
Var da ben mi göremiyorum yoksa! Bu reklam hiç TV ile sınırlı tutulur mu?..
Sevdim ama beğenmedim
Dünkü gazetelerin arka sayfalarında AK Partili İstanbul Belediye Başkanı ve gelecek dönem adayı Dr. Kadir Topbaş'ın İstabul'a ilan-ı aşk eden tam sayfa ilanı vardı...
Talihsizliğe bakın ki, ben de dün 'Saint Valentine gününüz kutlu olsun!' başlıklı bir yazı yazmış; sevgililer gününün bizde ancak Batı kültürü ile yetişmiş çok dar bir kesimde 'neşvünema' bulabileceğinden, halka 'alışveriş kültürünü körükleyen bir uyarıcı' manasında geçmemekte olduğundan söz etmiştim...
Sevgililer gününde İstanbul'a bir sevgili gibi ilan-ı aşk etmek fena fikir olmayabilir. Hangi hedef kitle için? 'Yaşam stili segmentasyonuna' göre 'Yeni Avrupalılar' denen toplum kesimi için... Bu kitleye ulaşmak için ise günlük gazete ne kadar doğru bir mecradır, tartışılır...
Sayıları diğerlerine oranla çok az olan bu katmana mesaj vereceğim diye, geniş halk kitleleriyle yabancılaşmaya değer mi? Zor soru...
Ben çok sevdim ilanı... Siyasi iletişim açısından ise hiç doğru bulmadım, yani beğenmedim... İşte sevmek ve beğenmek bir kez daha karşı karşıya geldiler... Hep öyle olmaz mı zaten?..