Ellerinizden Öperim
14 KASIM 2004
Her zaman denk düşmez. Bugünkü yazımız Bayramın birinci gününe geldi. İletişimin temelini oluşturan değerlerimizi hatırlamak için büyük fırsat. Ben Bayramlarda ‘kaçış’ histerisine kapılanlardan değilim. İstanbul’da kalırım. 25 senedir de birinci günde 80’inini devirmiş olmasına rağmen ailenin seren direği gibi dimdik ayakta duran Kayınvalidem Aliye Bermek Hanımın elini öpmeye gideriz. Herkes birbirinin elini öper. Eskiden ben daha çok el öpenler cenahındaydım. Şimdilerde benim elimi öpenler de giderek çoğalıyor. Utanır öptürmezdim elimi. Şimdilerde öptürüyorum. Öpenlere de az ya da çok harçlık veriyorum. Bu vesile ile yaşları tüm benden büyük okurlarımın ellerinden, küçük okurlarımın da gözlerinden saygıyla öperim.
Azı karar çoğu zarar...
Şimdiye kadar hiçbir filmin tanıtımı bu kadar mükemmel yapılmadı. İşin içine Uzanlar’ın girmiş olması nedeniyle GORA’nın insan önüne çıkmasının gecikmesi bile filmin tanıtımına yaradı.
Gönderilen tanıtım dosyalarını Hollywood örnek almalı. Onların sıradanlaşmış, can sıkıcı basın dosyalarıyla çağ farkı var. Herkes GORA’dan söz ediyor. Sezona giriş tarihi çok iyi ayarlanmış. Bilet bulmak sanki bir ayrıcalık. TV’lerde gösterilen fragmanların vaadi olağanüstü...
İşte bütün tehlike de burada başlıyor. İletişimde çıtayı ve dolayısıyla beklentiyi o kadar yukarıya çektiler ki, sonuç her an hüsran olmaya aday. Ürünle yaratılan beklenti arasında uyum olmazsa, ürün hak etmediği düzeyde olumsuz bir tepki alabiliyor. Tüm zamanların en çok gişe yapması bekleniyor... Ya yapmazsa?... Yazık değil mi, son derece itina ile hazırlanmış bu filme. Beklentiyi bu kadar yukarı çekmeselerdi, eminim aynı film hem daha çok beğenilecek, hem de daha çok iş yapacaktı. Umarım bu güzel filme emeğini ve ümidini bağlamış olanlar, sadece iletişim yanlış yönetildi diye düş kırıklığına uğramazlar... Çünkü biliyoruz ki her şeyin fazlası yanlıştır... İletişimin bile...
Demedi demeyin!
Danışma Kurulu’nda sektörden pek çok değerli arkadaşımız ile birlikte görev aldığım ve hasbelkader bir konferansla ile katılacağım için, tarafım. Yani ‘Marketingist’ Pazarlama Fuar ve Konferansları konusunda sübjektifim. Bu yüzden konuyu biraz abartıyor olabilirim.
Cebit gibi dünya çapında bir organizasyona İstanbul’da her yıl imza atan Tüyap – Interpro Fuarcılık ile iletişim sektörünün başarılı dergisi Marketing Türkiye biraraya gelmişler. Gelecek hafta Cuma, Cumartesi ve Pazar’ı içine alan olağanüstü bir etkinlik düzenliyorlar. Olağanüstü, çünkü pazarlama konusu Türkiye’de ilk kez bu kadar geniş kapsamla ele alınıyor. Olağanüstü, çünkü ilk kez olmasına rağmen hem geniş bir destek, hem yoğun bir katılım, hem de çok sayıda ziyaretçi bekleniyor.
Gerek Fuarda stand açarak pazarlamaya ilişkin son gelişmeleri sergileyecek olan katılımcıların listesini, gerekse de konferans ve panellerin detay bilgilerini www.marketingist.com adresindeki siteden öğrenebilirsiniz. 6 hatta odaklamışlar sergi alanını: Reklam, Yaratım ve Prodüksiyon; Kanal Bayi; Tanzim ve Teşhir; Doğrudan Pazarlama; Araştırma ve medya; Promosyon Ürünleri ve Etkinlik... 300’e yakın kuruluş bu ‘hatlardaki’ çeşitli ebatlarda standlarda boy gösterecekmiş. Konferanslarda üç tane de yabancı konuşmacı var: Lancaster Business School Pazarlama Bölüm Başkanı David W. Pickton star konuşmacı. Ayrıca listede Nic Hall ve John Farerell de var. Destek veren dernek üyelerine ve öğrencilere giriş de konferanslar da ücretsiz... Diğerleri ise giriş ücreti 15 milyon TL. gibi komik bir rakam ödeyecek, 60’dan fazla konferansı ücretsiz izleyebilecekler...
Bana sürekli e-posta gönderip, kendini nasıl geliştireceğini soran meslektaşlara ve pazarlama ile ilgili herkese (Pazarlama ile kim ilgili değil ki?..) şiddetle tavsiye olunur. Sonra demedi demeyin...
‘Konferans burjuvazisi’ için de olsa iyidir
Sabah grubu sponsor olmuş. Bence de çok iyi yapmış. Her ne kadar Emre Aköz dostumuz bu tip konferansların bir tür ‘Konferans burjuvazisi’ oluşturduğunu, bu konuşmaları izlemeye gidenlerin bir şey öğrenmekten çok orada bulunmuş olmak ve birbirlerini görmek için kayıt yaptırdıklarını, bu ‘guru’ların kitaplarını okumanın da yeterli olabileceğini iddia etse de, ben Sabah Gazetesi, ATV, İşte İnsan ve Yeni Para Dergisi'nin Sergio Zyman konferansını desteklemelerini çok hayırlı buluyorum.
Zyman’ın “Coca-Cola, P&G, Pepsi-Cola gibi şirketlerin satışlarını uçurmuş sihirli formüllerin yaratıcısı” olduğu söyleniyor. Konu ise şu: “Pazarlama bilim mi sanat mı?”. Zyman’ın neler diyeceğini biliyorum. Kendisiyle pek mutabık olduğum da söylenemez. Yine de 24 Kasım’daki bu konferans mutlaka izlenmeli bence.
Bir kere, verbal bir toplumuz. Okumaktan çok konuşmaya ve dinlemeye odaklıyız. Bu nedenle oraya gidenler iki kavram, üç kelime kapsalar kârdır. Herkesin Emre Aköz gibi delicesine okuma refleksi yok ki. İkincisi ise, örneğin cenaze törenlerini de Emre’nin bakış açısıyla ele almak mümkündür. Hani bazıları ‘Müslüman Kokteyli’ diye eleştirip burun bükerler. Oysa cenaze törenlerini vesile bilip arada bir, camilerin avlusu bile olsa, ‘uhrevi’ ortamların yakınına yollarımızı düşürmekte yarar vardır. ‘Bir gün mutlaka tadacağımız söylenen’ durumla yüzleşme açısından da katma değeri inkar edilemez. Hatta işi abartarak arada bir hasta ziyaretlerini bahane edip hastanelere, dostları desteklemek için mahkeme salonlarına uğramak haddimizi hatırlamak açısından yaşamı zenginleştirebilir...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Kent Şekerleme’yi ve Sinan Çetin’i dava etmek lazım. Bu kadar da damardan iletişim yapılır mı? Mübarek Ramazan’da Bayram’ın arifesinde insanların duygularıyla bu kadar oynanır mı?.. Oynanır tabii. Tekrarda yarar var. İnsanlar satın alma kararlarını duygularıyla veriyorlar. Mantıklarıyla değil. Kent Şekerleme de Sinan da bunu her sene yapıyorlar... Pekiyi şimdi can alıcı soru geliyor: Kent Şekerleme yılda sadece Bayramlarda birkaç hafta mı satış yapıyor? Neden yılın diğer ayları, aynı dozdan iletişimi yok?
· Güzel Sanatlar Saatchi & Saatchi’nin Genel Müdürü Zeynep Aydın Hanım’ın ıslak imzası ile büyük bir özenle hazırlanmış, son derece ilginç bir kitap çıktı postadan: Lovemarks. Tek kelime ile süper. Kapakta “Future beyond brands” ibaresi var. Yani ‘markaların ötesindeki gelecek’... Zeynep Hanım da zaten mektubunda, “Bizlerin hayatı Lovemarks’tan önce sonra diye ikiye ayrılmış durumda. Markalara, reklama hatta bazen hayatın kendisine bile farklı gözle bakmaya başladık” diye yazmış. Kitabı okuduktan sonra ona katılmamak mümkün değil. İyi hoş da Zeynep Hanım, Türkiye’deki ajansın da katkısı olduğu anlaşılan bu muhteşem kitabı parasıyla satın alıp İstanbul Üniversitesi’ndeki öğrencilerime de dağıtmak istiyorum. Hem de Türkçe olarak. Ne yapacağım şimdi?.. Bu lüks baskıyla satın almaya kalksam yıkılırım. Haydi göreyim sizi, çıkarın şunun daha ekonomik ve Türkçe versiyonunu, o zaman bir kez daha şapka çıkarayım size...
· Okurlarımızdan Mustafa Taha yazmış: “Beşiktaş'ın İstanbul'daki her maçına gidiyorum. İnönü'de dev bir skorbord var. Maç içerisinde skorbord işlevini yapıyor. Skorbordda ise devamlı NTV ve CNBC-E tanıtımları dönüp duruyor. Ama öyle böyle değil. Herhalde aynı dizilerin ve programların tanıtımını yaklaşık abartısız 50 kere seyretmiş oluyorsunuz. Elinde böyle koca bir ekran var. Hazır 30 bin kişide varken neden Beşiktaş TV'nin (bu sezon sadece 1 kere GS maçında yayın yapıldı) yayınını veya NTV'nin İngiltere veya Alman liginden verdiği maçları yayınlamadıklarını anlamış değilim. Eldeki koskoca bir olanağı kullanmaktan yoksun oluyorlar.” Taha Bey önerinizi dikkate alacaklardır. Ayrıca orası mükemmel bir reklam alanı olarak da işe yarayabilir...
· Levent’te bombalanan büyük binanın bombalandıktan sonra mezbelelik halinde bırakılmasını eleştirmiş, hiç değilse dış cephesinin bir şekilde kaplanmasının yerinde olacağını söylemiştik. Nihayet bina sahipleri bu işe el atmışlar ve aylardır terör simgesi gibi duran binayı giydirmişler. Herhalde Beko da sponsor olmuş. Hem Beko’yu hem de terör binasının yüzünü değiştirenleri kutlarım.
Azı karar çoğu zarar...
Şimdiye kadar hiçbir filmin tanıtımı bu kadar mükemmel yapılmadı. İşin içine Uzanlar’ın girmiş olması nedeniyle GORA’nın insan önüne çıkmasının gecikmesi bile filmin tanıtımına yaradı.
Gönderilen tanıtım dosyalarını Hollywood örnek almalı. Onların sıradanlaşmış, can sıkıcı basın dosyalarıyla çağ farkı var. Herkes GORA’dan söz ediyor. Sezona giriş tarihi çok iyi ayarlanmış. Bilet bulmak sanki bir ayrıcalık. TV’lerde gösterilen fragmanların vaadi olağanüstü...
İşte bütün tehlike de burada başlıyor. İletişimde çıtayı ve dolayısıyla beklentiyi o kadar yukarıya çektiler ki, sonuç her an hüsran olmaya aday. Ürünle yaratılan beklenti arasında uyum olmazsa, ürün hak etmediği düzeyde olumsuz bir tepki alabiliyor. Tüm zamanların en çok gişe yapması bekleniyor... Ya yapmazsa?... Yazık değil mi, son derece itina ile hazırlanmış bu filme. Beklentiyi bu kadar yukarı çekmeselerdi, eminim aynı film hem daha çok beğenilecek, hem de daha çok iş yapacaktı. Umarım bu güzel filme emeğini ve ümidini bağlamış olanlar, sadece iletişim yanlış yönetildi diye düş kırıklığına uğramazlar... Çünkü biliyoruz ki her şeyin fazlası yanlıştır... İletişimin bile...
Demedi demeyin!
Danışma Kurulu’nda sektörden pek çok değerli arkadaşımız ile birlikte görev aldığım ve hasbelkader bir konferansla ile katılacağım için, tarafım. Yani ‘Marketingist’ Pazarlama Fuar ve Konferansları konusunda sübjektifim. Bu yüzden konuyu biraz abartıyor olabilirim.
Cebit gibi dünya çapında bir organizasyona İstanbul’da her yıl imza atan Tüyap – Interpro Fuarcılık ile iletişim sektörünün başarılı dergisi Marketing Türkiye biraraya gelmişler. Gelecek hafta Cuma, Cumartesi ve Pazar’ı içine alan olağanüstü bir etkinlik düzenliyorlar. Olağanüstü, çünkü pazarlama konusu Türkiye’de ilk kez bu kadar geniş kapsamla ele alınıyor. Olağanüstü, çünkü ilk kez olmasına rağmen hem geniş bir destek, hem yoğun bir katılım, hem de çok sayıda ziyaretçi bekleniyor.
Gerek Fuarda stand açarak pazarlamaya ilişkin son gelişmeleri sergileyecek olan katılımcıların listesini, gerekse de konferans ve panellerin detay bilgilerini www.marketingist.com adresindeki siteden öğrenebilirsiniz. 6 hatta odaklamışlar sergi alanını: Reklam, Yaratım ve Prodüksiyon; Kanal Bayi; Tanzim ve Teşhir; Doğrudan Pazarlama; Araştırma ve medya; Promosyon Ürünleri ve Etkinlik... 300’e yakın kuruluş bu ‘hatlardaki’ çeşitli ebatlarda standlarda boy gösterecekmiş. Konferanslarda üç tane de yabancı konuşmacı var: Lancaster Business School Pazarlama Bölüm Başkanı David W. Pickton star konuşmacı. Ayrıca listede Nic Hall ve John Farerell de var. Destek veren dernek üyelerine ve öğrencilere giriş de konferanslar da ücretsiz... Diğerleri ise giriş ücreti 15 milyon TL. gibi komik bir rakam ödeyecek, 60’dan fazla konferansı ücretsiz izleyebilecekler...
Bana sürekli e-posta gönderip, kendini nasıl geliştireceğini soran meslektaşlara ve pazarlama ile ilgili herkese (Pazarlama ile kim ilgili değil ki?..) şiddetle tavsiye olunur. Sonra demedi demeyin...
‘Konferans burjuvazisi’ için de olsa iyidir
Sabah grubu sponsor olmuş. Bence de çok iyi yapmış. Her ne kadar Emre Aköz dostumuz bu tip konferansların bir tür ‘Konferans burjuvazisi’ oluşturduğunu, bu konuşmaları izlemeye gidenlerin bir şey öğrenmekten çok orada bulunmuş olmak ve birbirlerini görmek için kayıt yaptırdıklarını, bu ‘guru’ların kitaplarını okumanın da yeterli olabileceğini iddia etse de, ben Sabah Gazetesi, ATV, İşte İnsan ve Yeni Para Dergisi'nin Sergio Zyman konferansını desteklemelerini çok hayırlı buluyorum.
Zyman’ın “Coca-Cola, P&G, Pepsi-Cola gibi şirketlerin satışlarını uçurmuş sihirli formüllerin yaratıcısı” olduğu söyleniyor. Konu ise şu: “Pazarlama bilim mi sanat mı?”. Zyman’ın neler diyeceğini biliyorum. Kendisiyle pek mutabık olduğum da söylenemez. Yine de 24 Kasım’daki bu konferans mutlaka izlenmeli bence.
Bir kere, verbal bir toplumuz. Okumaktan çok konuşmaya ve dinlemeye odaklıyız. Bu nedenle oraya gidenler iki kavram, üç kelime kapsalar kârdır. Herkesin Emre Aköz gibi delicesine okuma refleksi yok ki. İkincisi ise, örneğin cenaze törenlerini de Emre’nin bakış açısıyla ele almak mümkündür. Hani bazıları ‘Müslüman Kokteyli’ diye eleştirip burun bükerler. Oysa cenaze törenlerini vesile bilip arada bir, camilerin avlusu bile olsa, ‘uhrevi’ ortamların yakınına yollarımızı düşürmekte yarar vardır. ‘Bir gün mutlaka tadacağımız söylenen’ durumla yüzleşme açısından da katma değeri inkar edilemez. Hatta işi abartarak arada bir hasta ziyaretlerini bahane edip hastanelere, dostları desteklemek için mahkeme salonlarına uğramak haddimizi hatırlamak açısından yaşamı zenginleştirebilir...
Kısa...Kısa...Kısa...
· Kent Şekerleme’yi ve Sinan Çetin’i dava etmek lazım. Bu kadar da damardan iletişim yapılır mı? Mübarek Ramazan’da Bayram’ın arifesinde insanların duygularıyla bu kadar oynanır mı?.. Oynanır tabii. Tekrarda yarar var. İnsanlar satın alma kararlarını duygularıyla veriyorlar. Mantıklarıyla değil. Kent Şekerleme de Sinan da bunu her sene yapıyorlar... Pekiyi şimdi can alıcı soru geliyor: Kent Şekerleme yılda sadece Bayramlarda birkaç hafta mı satış yapıyor? Neden yılın diğer ayları, aynı dozdan iletişimi yok?
· Güzel Sanatlar Saatchi & Saatchi’nin Genel Müdürü Zeynep Aydın Hanım’ın ıslak imzası ile büyük bir özenle hazırlanmış, son derece ilginç bir kitap çıktı postadan: Lovemarks. Tek kelime ile süper. Kapakta “Future beyond brands” ibaresi var. Yani ‘markaların ötesindeki gelecek’... Zeynep Hanım da zaten mektubunda, “Bizlerin hayatı Lovemarks’tan önce sonra diye ikiye ayrılmış durumda. Markalara, reklama hatta bazen hayatın kendisine bile farklı gözle bakmaya başladık” diye yazmış. Kitabı okuduktan sonra ona katılmamak mümkün değil. İyi hoş da Zeynep Hanım, Türkiye’deki ajansın da katkısı olduğu anlaşılan bu muhteşem kitabı parasıyla satın alıp İstanbul Üniversitesi’ndeki öğrencilerime de dağıtmak istiyorum. Hem de Türkçe olarak. Ne yapacağım şimdi?.. Bu lüks baskıyla satın almaya kalksam yıkılırım. Haydi göreyim sizi, çıkarın şunun daha ekonomik ve Türkçe versiyonunu, o zaman bir kez daha şapka çıkarayım size...
· Okurlarımızdan Mustafa Taha yazmış: “Beşiktaş'ın İstanbul'daki her maçına gidiyorum. İnönü'de dev bir skorbord var. Maç içerisinde skorbord işlevini yapıyor. Skorbordda ise devamlı NTV ve CNBC-E tanıtımları dönüp duruyor. Ama öyle böyle değil. Herhalde aynı dizilerin ve programların tanıtımını yaklaşık abartısız 50 kere seyretmiş oluyorsunuz. Elinde böyle koca bir ekran var. Hazır 30 bin kişide varken neden Beşiktaş TV'nin (bu sezon sadece 1 kere GS maçında yayın yapıldı) yayınını veya NTV'nin İngiltere veya Alman liginden verdiği maçları yayınlamadıklarını anlamış değilim. Eldeki koskoca bir olanağı kullanmaktan yoksun oluyorlar.” Taha Bey önerinizi dikkate alacaklardır. Ayrıca orası mükemmel bir reklam alanı olarak da işe yarayabilir...
· Levent’te bombalanan büyük binanın bombalandıktan sonra mezbelelik halinde bırakılmasını eleştirmiş, hiç değilse dış cephesinin bir şekilde kaplanmasının yerinde olacağını söylemiştik. Nihayet bina sahipleri bu işe el atmışlar ve aylardır terör simgesi gibi duran binayı giydirmişler. Herhalde Beko da sponsor olmuş. Hem Beko’yu hem de terör binasının yüzünü değiştirenleri kutlarım.