Emret Levent Üsteğmen!
17 OCAK 2007
Şu absürd meselesine zaman zaman değinmişizdir... Sanat ve edebiyatta çok sık kullanılır. Bazen de fantastikle karıştırılır. Örneğin, Karayip Korsanları fantastik sinemaya girer, Steve Martin komedileri absürd olarak adlandırılabilir...
Çocuk eserlerinde, Gora ve Kahpe Bizans’ta olduğu gibi her ikisi de vardır genellikle...
Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra İTÜ Bilgisayar Mühendisliği’ni bitiren, şu sıra da AFM Sinemaları Genel Müdürlüğünü yürüten (yani sadece varlığıyla bile sinemanın kalitesini artıran) Mehmet Altıoklar, öyle bir davet etti ki; Emret Komutanım – Şah Mat’ın özel gösterimine gitmemek olamazdı. Bir de Show TV Genel Müdürü Saner Ayar, “Geliyor musun?” diye aramaz mı?..
Kalkıp gittik. Mehmet Bey filmi “Sabun köpüğü gibi bir ‘Şubat’ filmi!” diye takdim etti. Yani hedef kitlesi biz değiliz. Çocuklar... Varsa, götürün... Mutlaka eğleneceklerdir. Mehmet Ali Erbil’e büyüklerin tahammülü olmayabilir. Hele bu filmdeki Karpov rolünde tüyleri diken diken edebilir. Ama bizimkilerini, çocuklarınkini değil...
Bu arada küçük bir not. Erkek çocuklara sormuşlar. “Büyüyünce hangi TV yıldızı gibi olmak istersin?” Büyük çoğunluğu “Gaffur!” diye atlamamış, ya da “Doktor Deniz!” diye... Ezici çoğunluk “Levent Üsteğmen!” demiş...
Altıoklar niçin Levent Üsteğmenin çizgi romanını yapmaz ki? Konunun ille de kışlada geçmesi gerekmez. (Bkz. Karpov’u kovalama sahnesi!) Levent Üsteğmen, absürdlük konusunda ABD ve Avrupa’nın çocuklara yönelik TV ve sinema kahramanlarından çok daha masum oysa...
Helal olsun İDO’ya...
Kendimi, İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi) ile ilgili çok olumlu görüşler içinde buldum ve bir an irkildim... İstanbul Belediyesi ve bağlı şirketleri ile ilgili olumlu bir şey düşünmek ve yazmak zül sanki... Başta, iktidarı yıpratmaya kilitlenmiş ve gözü olumlu her şeye körelmiş, önyargılı sözde ‘entel takımı’ olmak üzere medyanın tamamına yakını belediyeye yüklenmeyi iş edinmişken, sen nasıl olur da olumlu şeyler düşünürsün?...
Feneryolu’nda oturup Alman Lisesi ve İstanbul Erkek Lisesi’nde okudun mu, bizim zamanımızda İstanbul iskeleleri ve vapurları günde en az iki kez uğrak yerin olurdu. O cânım iskele ve o güzelim vapurların yıllarca çürümeye terk edilmesini nasıl bir hüzünle izlediğimi ancak benimle aynı dönemde o yolları tepmiş olanlar anlar. Şimdi İDO bunlara sahip çıkıyor. Gelin de hayranlık duymayın... Kültür ve değerler rant odaklı, ‘vahşi kapitalist’ bir anlayışla gelecek kuşaklara taşınamaz. O nedenle kültür ve değerlere sahip çıkmak, gelişmişliğin ifadesidir
İDO’nun aylık dergisi Sealife’ın Ocak sayısı biraz geç olsa da elime ulaştığında içinden bir CD çıktı. Şehit Sami Akbulut yeni adıyla İstanbul-9 ölüme terkedilmiş eski bir İstanbul gemisiyken her bir tarafı yenilenmiş ve tekrar sefere alınmış. İşte bu yenileme çalışmasının hikâyesi anlatılıyor o CD’de. Dergiyi ve CD’yi İDO noktalarından edinmeye çalışın. Dergi biraz fazla üst kültür düzeyini hedeflemiş, ama olsun. İstanbul ancak gelişmiş bir kültürle ele alındığında geleceğe korunarak taşınabilir...
Tolstoy’dan İslam kültürü dersleri
Postadan iki kitap çıktı... Hulusi Şentürk imzalı Siyasetçinin Yol Haritası ve Prof. Dr. Telman Aliyev ile İnşaat Mühendisi Vâkıf Halilov’un Azerice’den Türkçe’ye çevirdikleri Tolstoy: ‘Hikmetli Sözler’... Her iki kitap da Okutan yayınevi tarafından yayımlanmış.
Şentürk’ün kitabının zamanlaması çok iyi. Siyasi iletişime siyasi pratikten yola çıkarak bakmak isteyenlerin el kitabı olabilecek nitelikte... Siyasi iletişim denince ne hikmetse insanların aklına hemen ağdalı kuramlar geliyor... Oysa bugün daha çok günlük pratikle ilgili olan tecrübe üzerine kurulu bilgiye ihtiyaç var...
‘Hikmetli Sözler’e gelince, okuduğumda cahilliğime kızıp, öyle kala kaldım...
Siz, Lev Tolstoy’un “Yaşının kemale erdiği olgunluk döneminde İslamî değerleri üstün tutup yüksek bir seviyede değerlendirdiğini”, İslamiyet’le Tataristan’ın başkenti Kazan’da Azeri Türkü hocası Mirza Kâzım Bey’den ders aldığı yıllarda tanıştığını ve Peygamber Efendimizin hadisleriyle yıllarca haşır neşir olduğunu ve kelamlarının çoğunun İslam kültür ve değer sistemine dayalı olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum...
Kör gözüne Batı hayranlığı ve İslam düşmanlığının başını alıp gittiği bir dönemde, Tolstoy’un ‘sözleri’ insana çok iyi gelebilir...
Çocuk eserlerinde, Gora ve Kahpe Bizans’ta olduğu gibi her ikisi de vardır genellikle...
Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra İTÜ Bilgisayar Mühendisliği’ni bitiren, şu sıra da AFM Sinemaları Genel Müdürlüğünü yürüten (yani sadece varlığıyla bile sinemanın kalitesini artıran) Mehmet Altıoklar, öyle bir davet etti ki; Emret Komutanım – Şah Mat’ın özel gösterimine gitmemek olamazdı. Bir de Show TV Genel Müdürü Saner Ayar, “Geliyor musun?” diye aramaz mı?..
Kalkıp gittik. Mehmet Bey filmi “Sabun köpüğü gibi bir ‘Şubat’ filmi!” diye takdim etti. Yani hedef kitlesi biz değiliz. Çocuklar... Varsa, götürün... Mutlaka eğleneceklerdir. Mehmet Ali Erbil’e büyüklerin tahammülü olmayabilir. Hele bu filmdeki Karpov rolünde tüyleri diken diken edebilir. Ama bizimkilerini, çocuklarınkini değil...
Bu arada küçük bir not. Erkek çocuklara sormuşlar. “Büyüyünce hangi TV yıldızı gibi olmak istersin?” Büyük çoğunluğu “Gaffur!” diye atlamamış, ya da “Doktor Deniz!” diye... Ezici çoğunluk “Levent Üsteğmen!” demiş...
Altıoklar niçin Levent Üsteğmenin çizgi romanını yapmaz ki? Konunun ille de kışlada geçmesi gerekmez. (Bkz. Karpov’u kovalama sahnesi!) Levent Üsteğmen, absürdlük konusunda ABD ve Avrupa’nın çocuklara yönelik TV ve sinema kahramanlarından çok daha masum oysa...
Helal olsun İDO’ya...
Kendimi, İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri İşletmesi) ile ilgili çok olumlu görüşler içinde buldum ve bir an irkildim... İstanbul Belediyesi ve bağlı şirketleri ile ilgili olumlu bir şey düşünmek ve yazmak zül sanki... Başta, iktidarı yıpratmaya kilitlenmiş ve gözü olumlu her şeye körelmiş, önyargılı sözde ‘entel takımı’ olmak üzere medyanın tamamına yakını belediyeye yüklenmeyi iş edinmişken, sen nasıl olur da olumlu şeyler düşünürsün?...
Feneryolu’nda oturup Alman Lisesi ve İstanbul Erkek Lisesi’nde okudun mu, bizim zamanımızda İstanbul iskeleleri ve vapurları günde en az iki kez uğrak yerin olurdu. O cânım iskele ve o güzelim vapurların yıllarca çürümeye terk edilmesini nasıl bir hüzünle izlediğimi ancak benimle aynı dönemde o yolları tepmiş olanlar anlar. Şimdi İDO bunlara sahip çıkıyor. Gelin de hayranlık duymayın... Kültür ve değerler rant odaklı, ‘vahşi kapitalist’ bir anlayışla gelecek kuşaklara taşınamaz. O nedenle kültür ve değerlere sahip çıkmak, gelişmişliğin ifadesidir
İDO’nun aylık dergisi Sealife’ın Ocak sayısı biraz geç olsa da elime ulaştığında içinden bir CD çıktı. Şehit Sami Akbulut yeni adıyla İstanbul-9 ölüme terkedilmiş eski bir İstanbul gemisiyken her bir tarafı yenilenmiş ve tekrar sefere alınmış. İşte bu yenileme çalışmasının hikâyesi anlatılıyor o CD’de. Dergiyi ve CD’yi İDO noktalarından edinmeye çalışın. Dergi biraz fazla üst kültür düzeyini hedeflemiş, ama olsun. İstanbul ancak gelişmiş bir kültürle ele alındığında geleceğe korunarak taşınabilir...
Tolstoy’dan İslam kültürü dersleri
Postadan iki kitap çıktı... Hulusi Şentürk imzalı Siyasetçinin Yol Haritası ve Prof. Dr. Telman Aliyev ile İnşaat Mühendisi Vâkıf Halilov’un Azerice’den Türkçe’ye çevirdikleri Tolstoy: ‘Hikmetli Sözler’... Her iki kitap da Okutan yayınevi tarafından yayımlanmış.
Şentürk’ün kitabının zamanlaması çok iyi. Siyasi iletişime siyasi pratikten yola çıkarak bakmak isteyenlerin el kitabı olabilecek nitelikte... Siyasi iletişim denince ne hikmetse insanların aklına hemen ağdalı kuramlar geliyor... Oysa bugün daha çok günlük pratikle ilgili olan tecrübe üzerine kurulu bilgiye ihtiyaç var...
‘Hikmetli Sözler’e gelince, okuduğumda cahilliğime kızıp, öyle kala kaldım...
Siz, Lev Tolstoy’un “Yaşının kemale erdiği olgunluk döneminde İslamî değerleri üstün tutup yüksek bir seviyede değerlendirdiğini”, İslamiyet’le Tataristan’ın başkenti Kazan’da Azeri Türkü hocası Mirza Kâzım Bey’den ders aldığı yıllarda tanıştığını ve Peygamber Efendimizin hadisleriyle yıllarca haşır neşir olduğunu ve kelamlarının çoğunun İslam kültür ve değer sistemine dayalı olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum...
Kör gözüne Batı hayranlığı ve İslam düşmanlığının başını alıp gittiği bir dönemde, Tolstoy’un ‘sözleri’ insana çok iyi gelebilir...