En etkili Efes reklamı!
05 eKİM 2003
Efes İçecek Grubu Başkanı Muhtar Kent’e atfen anlatılan şirin bir fıkra internette dolaşıp duruyor: Muhtar Bey, tüm dünyadan biracıların katıldığı uluslar arası bir toplantıda konuşmacıymış. Toplantının birinci günün akşamında katılımcılardan büyükçe bir grup, toplantının düzenlendiği otelin barında biraraya gelmiş, muhabbet ediyorlarmış. Garson gelip siparişleri sorunca, her bira firmasının üst düzey yöneticisi doğal olarak kendi markasının birasını ısmarlamış. Sıra Muhtar Bey’e gelince “Bir Coca-Cola lütfen!” demiş bizim Başkan... Hepsi dönüp “Hayırdır inşallah!” der gibi bakmışlar... Muhtar Bey pek oralı olmadan, sakince nedenini açıklamış: “Nasılsa hiçbiriniz bira içmiyorsunuz. Ben de size katılayım, dedim!”...
Böyle bir fıkranın internet’te milyonlarca insanı dolaşması, milyonlarca dolarlık reklam kampanyası kadar etkili değil mi? Fıkra, iletişim aracı olarak Bill Gates ve Microsoft için kullanılırdı. Bazıları da bayağı edepsizdi. Bill Gates’in bu fıkra işini teşvik ettiği bile söylenir...
İş adamları için yeni fırsat!
Geçenlerde Demir Sabancı ilginç bir kavramdan söz etti: Primetime Work... İş dünyasının bu kavrama bayılacağından hiç şüphem yok. Uygularlar mı? O başka... Kavramın özü şu: Ön hazırlığını çok iyi yapacaksın. Kendini fiziki olarak da hazırlayacaksın ve işine gelip örneğin sadece 3 saat içinde hızlı hızlı ve maksimum verimle bütün toplantılarını bitirip özel hayatına döneceksin... Esinlenme, TV’deki 20.00-23.00 arası için kullanılan deyimden... Nasıl ama?.. İyi numara değil mi? “Sizde şu sıra durum ne?” diye sordum. “Biz Kayseriliyiz!” dedi Demir Bey, “Erkenden işe gider, bağdaşımızı kurar, 12 saat çalışırız...”
Özür!
Sevgili okuyucularım hatırlayacaklardır. İki hafta önce bu köşede, iletişim ve reklamla ilgilenenlerin ve özelikle genç iletişimcilerin yanıltılmasını engellemek amacıyla, Hürriyet Gazetesi reklam yazarı Ali Atıf Bir Bey’in iddia ettiği iki husus üzerine görüş bildirmiştim.
Birincisi, Ali Atıf Bey 1998’deki Halkla İşliler Forumu’nda “Halkla İlişkiler ölçülemez!” demişti. Ben de “Bugün uzmanlar değil, üniversite öğrencileri bile nasıl ölçüleceğini gayet iyi biliyor ve ölçüyorlar” tesbitinde bulunmuştum.
Bir de kendileri reklamın sadece hedef kitle erişimine göre (tiraj) verileceğini ve ‘reklamın nasıl çalıştığının bilinmediğini’ iddia ediyorlardı. Biz de kaynak göstererek reklamın nasıl çalıştığının çok iyi bilindiğini’ anlatmıştık. Erişimle ilgili ise, milyon satmasına rağmen tek satır reklam alamamış olan Tan gazetesi ile, tirajları düşük olmasına rağmen reklam alan Cumhuriyet ve Radikal gazetelerini örnek göstererek ‘kalite rating’i kavramını hatırlatmış, reklam taşıyıcısı olarak medyanın temel sorununun ‘itibar’ meselesi olduğunu vurgulamıştık.
Bunun üzerine Sayın Ali Atıf Bey, geçen pazarki yazısında yukarıdaki görüşlere yanıt vereceğine, şahsımla ilgili hayal ürünü, akıl almaz komplo teorileri üretmeyi, hezeyan dolu, hakaretamiz iddialar ortaya atmayı tercih etti. Düzeyi yerlerde sürünmeye yüz tutan bu tartışmayı, SABAH gazetesinin okurları önünde sürdürmek niyetinde değilim. Şahsımla ilgili küfürleri zaten hiç yanıtlamayacağım. O kısmın hesabını avukatlarımız yasalar çerçevesinde soracaklardır zaten. Fakat iş, iletişim ve siyaset dünyasının önemli isimlerine benim üzerimden hakaret etme noktasına gelince, susmak bize yakışmaz. İletişim sektörünü ilgilendiren bu konunun taşınması gereken yer de sektörün önde gelen dergisi Marketing Türkiye’dir. Ayrıntılı açıklamayı bu dergiye gönderdim. 15 Ekim’de yayınlanacak. Aynı yazıyı yönetim kurulu başkanı olduğum Bersay İletişim Danışmanlığı da web sitesinde yayınlayacak. Böyle bir düzeysizliğe vesile olduğum için okurlarımdan özür diliyorum. Saygılarımla. Ali Saydam.
“Farklılaş Ya Da Öl!”
Bir dijital kamera almaya kalkın. Yandınız… Başınız döner. Hangisi daha iyi, diye yüzlerce örnek arasında gidip gelirsiniz. Aynı teknik özelliklere sahip hangi bilgisayar, hangi otomobil daha iyidir? Ya deterjanlardan hangisi daha beyaz yıkar?…
5 yıldızlı otellere ne demeli? Adı üstünde hepsi ‘5 yıldızlı’, yani standart. Yani hepsinde aynı kalitede hizmet ve maddi koşullar var.
Günümüzde, satın alma kararlarında maddi özellikler birinci dereceden rol oynamıyorsa, pekiyi ne rol oynuyor? Ürün ve hizmetinizi rekabetten nasıl farklılaştıracak ve satacaksınız?...
Bugünlerde tüm pazarlama ve stratejik iletişim uzmanlarının çözüm aradığı soru bu. Nasıl farklılaşacaksın ve bunu nasıl sürdüreceksin?..
Kolay iş değil. Örneğin, SABAH gazetesi üst yönetimi bu değişim süreci için hedef olarak 3 yılı seçmiş. IBM’in farklılaşma stratejisini oturtması için 5 yılın geçmesi gerekmişti.
Management Center Türkiye (MCT), 4. Pazarlama Zirvesi’nin içeriğini bu sorunun yanıtını aramak üzere oluşturmuş. Zirvenin adı: Sürdürülebilir Farklılaşma! Çok sayıda yabancı ve yerli uzmanın katılacağı etkinlik, 10-11 Aralık’da Grand Cevahir Oteli Kongre Merkezi’nde. Sponsorları: Ak Emeklilik, Siemens Mobile, Teknoloji, Edding, Barem Research, CMC, Kültür AŞ… Şu anda kayıt yaptırmış kişi sayısı 350… Nerdeyse hiç reklam yapmadan 3 ay öncesinden salonun yarısı dolmuş. Bilginin güç haline henüz tam anlamıyla gelemediği ülkemiz için iyi işaretler.
Ülkemizde bazılarının farklılaşmak için hâlâ sığındığı ‘imaj değiştirme’ taktiğinin ne kadar demode kaldığını anlamak için, iletişimle ilgilenen herkesin (kim ilgilenmiyor ki), katılamasa bile zirvenin belgelerini MCT’den edinmesinde yarar var.
Böyle bir fıkranın internet’te milyonlarca insanı dolaşması, milyonlarca dolarlık reklam kampanyası kadar etkili değil mi? Fıkra, iletişim aracı olarak Bill Gates ve Microsoft için kullanılırdı. Bazıları da bayağı edepsizdi. Bill Gates’in bu fıkra işini teşvik ettiği bile söylenir...
İş adamları için yeni fırsat!
Geçenlerde Demir Sabancı ilginç bir kavramdan söz etti: Primetime Work... İş dünyasının bu kavrama bayılacağından hiç şüphem yok. Uygularlar mı? O başka... Kavramın özü şu: Ön hazırlığını çok iyi yapacaksın. Kendini fiziki olarak da hazırlayacaksın ve işine gelip örneğin sadece 3 saat içinde hızlı hızlı ve maksimum verimle bütün toplantılarını bitirip özel hayatına döneceksin... Esinlenme, TV’deki 20.00-23.00 arası için kullanılan deyimden... Nasıl ama?.. İyi numara değil mi? “Sizde şu sıra durum ne?” diye sordum. “Biz Kayseriliyiz!” dedi Demir Bey, “Erkenden işe gider, bağdaşımızı kurar, 12 saat çalışırız...”
Özür!
Sevgili okuyucularım hatırlayacaklardır. İki hafta önce bu köşede, iletişim ve reklamla ilgilenenlerin ve özelikle genç iletişimcilerin yanıltılmasını engellemek amacıyla, Hürriyet Gazetesi reklam yazarı Ali Atıf Bir Bey’in iddia ettiği iki husus üzerine görüş bildirmiştim.
Birincisi, Ali Atıf Bey 1998’deki Halkla İşliler Forumu’nda “Halkla İlişkiler ölçülemez!” demişti. Ben de “Bugün uzmanlar değil, üniversite öğrencileri bile nasıl ölçüleceğini gayet iyi biliyor ve ölçüyorlar” tesbitinde bulunmuştum.
Bir de kendileri reklamın sadece hedef kitle erişimine göre (tiraj) verileceğini ve ‘reklamın nasıl çalıştığının bilinmediğini’ iddia ediyorlardı. Biz de kaynak göstererek reklamın nasıl çalıştığının çok iyi bilindiğini’ anlatmıştık. Erişimle ilgili ise, milyon satmasına rağmen tek satır reklam alamamış olan Tan gazetesi ile, tirajları düşük olmasına rağmen reklam alan Cumhuriyet ve Radikal gazetelerini örnek göstererek ‘kalite rating’i kavramını hatırlatmış, reklam taşıyıcısı olarak medyanın temel sorununun ‘itibar’ meselesi olduğunu vurgulamıştık.
Bunun üzerine Sayın Ali Atıf Bey, geçen pazarki yazısında yukarıdaki görüşlere yanıt vereceğine, şahsımla ilgili hayal ürünü, akıl almaz komplo teorileri üretmeyi, hezeyan dolu, hakaretamiz iddialar ortaya atmayı tercih etti. Düzeyi yerlerde sürünmeye yüz tutan bu tartışmayı, SABAH gazetesinin okurları önünde sürdürmek niyetinde değilim. Şahsımla ilgili küfürleri zaten hiç yanıtlamayacağım. O kısmın hesabını avukatlarımız yasalar çerçevesinde soracaklardır zaten. Fakat iş, iletişim ve siyaset dünyasının önemli isimlerine benim üzerimden hakaret etme noktasına gelince, susmak bize yakışmaz. İletişim sektörünü ilgilendiren bu konunun taşınması gereken yer de sektörün önde gelen dergisi Marketing Türkiye’dir. Ayrıntılı açıklamayı bu dergiye gönderdim. 15 Ekim’de yayınlanacak. Aynı yazıyı yönetim kurulu başkanı olduğum Bersay İletişim Danışmanlığı da web sitesinde yayınlayacak. Böyle bir düzeysizliğe vesile olduğum için okurlarımdan özür diliyorum. Saygılarımla. Ali Saydam.
“Farklılaş Ya Da Öl!”
Bir dijital kamera almaya kalkın. Yandınız… Başınız döner. Hangisi daha iyi, diye yüzlerce örnek arasında gidip gelirsiniz. Aynı teknik özelliklere sahip hangi bilgisayar, hangi otomobil daha iyidir? Ya deterjanlardan hangisi daha beyaz yıkar?…
5 yıldızlı otellere ne demeli? Adı üstünde hepsi ‘5 yıldızlı’, yani standart. Yani hepsinde aynı kalitede hizmet ve maddi koşullar var.
Günümüzde, satın alma kararlarında maddi özellikler birinci dereceden rol oynamıyorsa, pekiyi ne rol oynuyor? Ürün ve hizmetinizi rekabetten nasıl farklılaştıracak ve satacaksınız?...
Bugünlerde tüm pazarlama ve stratejik iletişim uzmanlarının çözüm aradığı soru bu. Nasıl farklılaşacaksın ve bunu nasıl sürdüreceksin?..
Kolay iş değil. Örneğin, SABAH gazetesi üst yönetimi bu değişim süreci için hedef olarak 3 yılı seçmiş. IBM’in farklılaşma stratejisini oturtması için 5 yılın geçmesi gerekmişti.
Management Center Türkiye (MCT), 4. Pazarlama Zirvesi’nin içeriğini bu sorunun yanıtını aramak üzere oluşturmuş. Zirvenin adı: Sürdürülebilir Farklılaşma! Çok sayıda yabancı ve yerli uzmanın katılacağı etkinlik, 10-11 Aralık’da Grand Cevahir Oteli Kongre Merkezi’nde. Sponsorları: Ak Emeklilik, Siemens Mobile, Teknoloji, Edding, Barem Research, CMC, Kültür AŞ… Şu anda kayıt yaptırmış kişi sayısı 350… Nerdeyse hiç reklam yapmadan 3 ay öncesinden salonun yarısı dolmuş. Bilginin güç haline henüz tam anlamıyla gelemediği ülkemiz için iyi işaretler.
Ülkemizde bazılarının farklılaşmak için hâlâ sığındığı ‘imaj değiştirme’ taktiğinin ne kadar demode kaldığını anlamak için, iletişimle ilgilenen herkesin (kim ilgilenmiyor ki), katılamasa bile zirvenin belgelerini MCT’den edinmesinde yarar var.