Erdoğan CHP’nin başına geçse…
25 MART 2012
Şaka mı gerçek mi bilemem. Cuma günü bir toplantıda anlattılar. Arkadaşların yalancısıyım. Sürekli araştırmalar yaptıran Başbakan Tayyip Erdoğan bir tane de fantastik soru sordurmuş anketlerde: “Tayyip Erdoğan CHP’nin başına geçse, CHP’nin oyları ne olur?” Tabii soruyu böyle sormamışlar. Usulü gereği sorulmuş birkaç sorudan buraya varılmış…
Netice çarpıcı: CHP’nin oyları %45’e geliyormuş…
Cuma akşamı A Haber ekranlarında romancı Buket Uzuner CHP mahallesi için“Seçmen de seçilen de ergen psikolojisi içinde” demiş. Tuna Kiremitçi de aynı gün köşesinde kemik seçmene değdirdiği çuvaldızıyla, “CHP’de başörtülü bir tekstil işçisi görmektense sonsuza kadar muhalefette kalmayı tercih edecek ne çok seçmen vardır, şaşarsınız” diye yazmış. Bir ‘iyi niyetli’ geniş taban var CHP’de, bir de bu tanımlara uyan ‘kaşar seçmen’ takımı…
Kılıçdaroğlu Sosyalist Enternasyonal toplantısında konuşmuş. Bir onun konuşmasını geçirdim aklımdan, bir de yukarıda tarif edilen seçmen davranışını… Nasıl sosyal demokrat olacaksa, türbanlı işçiye bile tahammül edemeyen kıl kaknem türden bakış açısına sahip kaşarlanmış seçmenle Genel Başkan’ın ‘işi çok zor’ diye düşündüm.
‘Ergen psikolojisi’yle yere burnu düşse eğilip almaya tenezzül etmeyen, boş oldukları için dik duran başaklar misali sopa yutmuşcasına inatçı ruh haliyle kendileri gibi düşünmeyen herkese ‘satılmış’ gözüyle bakan pek çok tanıdığınız yok mu, bu kaşarlardan? Benim var.
Fikirlere fikirle karşılık vermek yerine yarı prenses, yarı şehzade halleriyle sadece sorgulamayla yetinmeyi tercih ederler. Sanırsınız ki bu sorgulamadan yola çıkıp bir değerlendirme yapacaklar ve ileri sürdükleri görüşlerle sizi de bir düşüncedir alacak... Nerde?..
Tıpkı suratlarındaki akneli sivilceden başka bir şey düşünme zahmetine katlanmayan sıradan bir ergen tutumuyla, bu hayatın ne kadar sıkıcı olduğunu kanıtlamak için ‘sadece sorgulama’ yönteminden bir adım öteye geçmezler.
Asansörde bile olsa birlikte aynı havayı soluyoruz.
Tuna Kiremitçi’nin ‘Kimse Kusura Bakmasın’ diyen yazısının ilk cümlesi nasıl da onikiden vuran bir tespit:
“Acı gerçek şu ki, muhalefetin sorunu CHP değil. Asıl sorun CHP seçmeni.”
Kastettiği ‘kaşar seçmen’ aslında. Tayyip Erdoğan başa gelirse ona da oy atacak olan yaygın taban değil. Ya işte böyle: Bir yanda ‘fikirsiz’ sahne alınmaması gereken Sosyalist Enternasyonal; diğer yanda kemikleşmiş ‘eski kaşar’lar... Hadi anlatın bakalım, Sosyalist Enternasyonal’deki delegelere türbanlı işçiyi kendinden saymayan tohuma kaçmış seçmeninizi...
Tek çıkış yolu var CHP için. Alttan gelen, komplekssiz, iyi niyetli, ihtirasları fikirlerinin önüne geçmeyen, genç, dinamik, ‘büyük fikir – büyük lider’ yolunu açabilecek kadrolara partiyi teslim etmek, onlara güvenmek… Bu konuda bir ümidiniz var mı? Yoksa, umutlarını Tayyip Bey’in rahatsızlığına bağlamış olanlardan mısınız? Boşuna heveslenmeyin. Türk milleti o seçenekte de hiçbir zaman mevcut CHP’ye şans vermez…
Herbokoloji…
Ben de yeni duydum. Her şeyi bilir anlamında HBB’yi, her şeye maydonoz olur anlamında HBB’yi duymuşluğum vardı. Fakat ‘malumatfuruş’ anlamında ‘herbokolog’u daha önce duymamıştım… Perşembe günü büyük bir markanın vakfının zamana uygun yeniden konumlandırılması çalışması sırasında arkadaşlardan öğrendim. Müthiş bir tespit… Her şeyi bilmenin bir şeye yaramadığı daha nasıl anlatılılır ki…
Bu arada birilerinin Gözde Umay Hanımı bu anlamda teskin etmesinde, boşuna üzülmesini engellemesinde yarar var. Değmez, çünkü…
Aslında ölçülenin ‘bilgi’ değil, ‘veri’, ya da en fazlası ‘malumat’ olduğu, hiçbir şey bilemeyenlerin, ya da HBB’lerin rating yaptığı yarışmaların en başarılılarından “Kim milyoner olmak ister”de fena çakılmış Gözde Hanımcık…
Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler Bölümü 2. sınıf öğrencisi Gözde, “TBMM başka hangi adla anılır?” sorusuna “Parlamento” şıkkı yerine “Yüce Divan” yanıtını vermiş; kızılca kıyamet kopmuş. Kızı okula falan almak istemiyorlarmış…
Niye şaşırmış ki herkes… Pakize Suda’nın TV programını izlesinler. Yıl kaç gün, kaç hafta; gece-gündüz ve mevsimler nasıl oluşur, şubat kaç yılda bir 29 çeker, gibi sorulara necip milletimiz ne tür yanıtlar veriyor bir baksınlar…
Gözde kızımız, medyaya bilir bilmez açıklama yapmış: “Olayın ardından okula gidemedim. ‘Ayrılsın, Yeditepe’nin adını lekelemesin’, demişler. Bunu söyleyenler o soruyu bilsinler de göreyim. Hem ben siyasetten nefret ediyorum. Gazete okumaya bile bu yıl başladım. Survivor gibi programlarda çalışmak bana daha uygun.”
Herbokolog’luk yarışmalarına hiç itirazım yok. Kenan Işık ustayı ayrıca büyük bir keyifle izliyorum. O, sanki bilgelik penceresinden bakarak götürüyor işi. Ancak, akıl ve zekâ terazisinin bu kadar hoyratça kullanılmasında medyanın böylesine insafsız bir tutum alması rahatsuz edici.
Ben Gözde’yi anlıyor ve ona üzülüyorum…
İletişime ‘ağalar’ nasıl bakar…
‘Feodaller iletişemez, onlar her şeye ilişki penceresinden bakar’ diye yazmıştık. Açmamızı, örneklememizi isteyenler oldu. ‘Açalım’ o zaman.
- Kriz anında ‘kriz iletişimi’ yöntemlerini uygulamak yerine, “Kesin reklamları” ya da “Bağlayın bana o gazetenin patronunu” şeklinde tepki verir.
- Kamu İlişkileri Yönetimini ya da Lobicilik çalışmalarını, resmi makamları ‘bilgilendirme’ süreci olarak değil ‘ilgilendirme’ ve ‘ilişkilendirme’ süreci olarak anlar. “Siz bana randevu alın gerisine karışmayın”ı bir iletişim çalışması olarak değerlendirir
- Medyanın görevi gereği doğal olarak yer vereceği haber değeri oluşturmak yerine haberin çıkmasını engellemenin, ya da söyleyin şöyle yazsınlar diyince bunun gerçekleştirilmesinin iletişim becerisi olduğunu sanır.
- Medyanın kendisinden söz etmesinin PR olduğunu zanneder. İçinden “Etrafıma iki şöhret alır bir yemek düzenlerim, herkes beni görür” diye geçirir, PR ile iş hedefleri arasındaki bağlantıyı görmez…
- Haberlerinin çıkması ve olumlu olmasıyla verdiği reklamın arasında dolaysız bir bağ olduğunu düşünür.
- “Bize hizmet veren PR ajansındaki danışmanı kaç paraysa alın, hem elimizin altında olur, hem de daha ucuza gelir” diye talimat verir…
Anlaşılmazsa ‘konuyu açmaya’ devam edebiliriz…
Netice çarpıcı: CHP’nin oyları %45’e geliyormuş…
Cuma akşamı A Haber ekranlarında romancı Buket Uzuner CHP mahallesi için“Seçmen de seçilen de ergen psikolojisi içinde” demiş. Tuna Kiremitçi de aynı gün köşesinde kemik seçmene değdirdiği çuvaldızıyla, “CHP’de başörtülü bir tekstil işçisi görmektense sonsuza kadar muhalefette kalmayı tercih edecek ne çok seçmen vardır, şaşarsınız” diye yazmış. Bir ‘iyi niyetli’ geniş taban var CHP’de, bir de bu tanımlara uyan ‘kaşar seçmen’ takımı…
Kılıçdaroğlu Sosyalist Enternasyonal toplantısında konuşmuş. Bir onun konuşmasını geçirdim aklımdan, bir de yukarıda tarif edilen seçmen davranışını… Nasıl sosyal demokrat olacaksa, türbanlı işçiye bile tahammül edemeyen kıl kaknem türden bakış açısına sahip kaşarlanmış seçmenle Genel Başkan’ın ‘işi çok zor’ diye düşündüm.
‘Ergen psikolojisi’yle yere burnu düşse eğilip almaya tenezzül etmeyen, boş oldukları için dik duran başaklar misali sopa yutmuşcasına inatçı ruh haliyle kendileri gibi düşünmeyen herkese ‘satılmış’ gözüyle bakan pek çok tanıdığınız yok mu, bu kaşarlardan? Benim var.
Fikirlere fikirle karşılık vermek yerine yarı prenses, yarı şehzade halleriyle sadece sorgulamayla yetinmeyi tercih ederler. Sanırsınız ki bu sorgulamadan yola çıkıp bir değerlendirme yapacaklar ve ileri sürdükleri görüşlerle sizi de bir düşüncedir alacak... Nerde?..
Tıpkı suratlarındaki akneli sivilceden başka bir şey düşünme zahmetine katlanmayan sıradan bir ergen tutumuyla, bu hayatın ne kadar sıkıcı olduğunu kanıtlamak için ‘sadece sorgulama’ yönteminden bir adım öteye geçmezler.
Asansörde bile olsa birlikte aynı havayı soluyoruz.
Tuna Kiremitçi’nin ‘Kimse Kusura Bakmasın’ diyen yazısının ilk cümlesi nasıl da onikiden vuran bir tespit:
“Acı gerçek şu ki, muhalefetin sorunu CHP değil. Asıl sorun CHP seçmeni.”
Kastettiği ‘kaşar seçmen’ aslında. Tayyip Erdoğan başa gelirse ona da oy atacak olan yaygın taban değil. Ya işte böyle: Bir yanda ‘fikirsiz’ sahne alınmaması gereken Sosyalist Enternasyonal; diğer yanda kemikleşmiş ‘eski kaşar’lar... Hadi anlatın bakalım, Sosyalist Enternasyonal’deki delegelere türbanlı işçiyi kendinden saymayan tohuma kaçmış seçmeninizi...
Tek çıkış yolu var CHP için. Alttan gelen, komplekssiz, iyi niyetli, ihtirasları fikirlerinin önüne geçmeyen, genç, dinamik, ‘büyük fikir – büyük lider’ yolunu açabilecek kadrolara partiyi teslim etmek, onlara güvenmek… Bu konuda bir ümidiniz var mı? Yoksa, umutlarını Tayyip Bey’in rahatsızlığına bağlamış olanlardan mısınız? Boşuna heveslenmeyin. Türk milleti o seçenekte de hiçbir zaman mevcut CHP’ye şans vermez…
Herbokoloji…
Ben de yeni duydum. Her şeyi bilir anlamında HBB’yi, her şeye maydonoz olur anlamında HBB’yi duymuşluğum vardı. Fakat ‘malumatfuruş’ anlamında ‘herbokolog’u daha önce duymamıştım… Perşembe günü büyük bir markanın vakfının zamana uygun yeniden konumlandırılması çalışması sırasında arkadaşlardan öğrendim. Müthiş bir tespit… Her şeyi bilmenin bir şeye yaramadığı daha nasıl anlatılılır ki…
Bu arada birilerinin Gözde Umay Hanımı bu anlamda teskin etmesinde, boşuna üzülmesini engellemesinde yarar var. Değmez, çünkü…
Aslında ölçülenin ‘bilgi’ değil, ‘veri’, ya da en fazlası ‘malumat’ olduğu, hiçbir şey bilemeyenlerin, ya da HBB’lerin rating yaptığı yarışmaların en başarılılarından “Kim milyoner olmak ister”de fena çakılmış Gözde Hanımcık…
Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler Bölümü 2. sınıf öğrencisi Gözde, “TBMM başka hangi adla anılır?” sorusuna “Parlamento” şıkkı yerine “Yüce Divan” yanıtını vermiş; kızılca kıyamet kopmuş. Kızı okula falan almak istemiyorlarmış…
Niye şaşırmış ki herkes… Pakize Suda’nın TV programını izlesinler. Yıl kaç gün, kaç hafta; gece-gündüz ve mevsimler nasıl oluşur, şubat kaç yılda bir 29 çeker, gibi sorulara necip milletimiz ne tür yanıtlar veriyor bir baksınlar…
Gözde kızımız, medyaya bilir bilmez açıklama yapmış: “Olayın ardından okula gidemedim. ‘Ayrılsın, Yeditepe’nin adını lekelemesin’, demişler. Bunu söyleyenler o soruyu bilsinler de göreyim. Hem ben siyasetten nefret ediyorum. Gazete okumaya bile bu yıl başladım. Survivor gibi programlarda çalışmak bana daha uygun.”
Herbokolog’luk yarışmalarına hiç itirazım yok. Kenan Işık ustayı ayrıca büyük bir keyifle izliyorum. O, sanki bilgelik penceresinden bakarak götürüyor işi. Ancak, akıl ve zekâ terazisinin bu kadar hoyratça kullanılmasında medyanın böylesine insafsız bir tutum alması rahatsuz edici.
Ben Gözde’yi anlıyor ve ona üzülüyorum…
İletişime ‘ağalar’ nasıl bakar…
‘Feodaller iletişemez, onlar her şeye ilişki penceresinden bakar’ diye yazmıştık. Açmamızı, örneklememizi isteyenler oldu. ‘Açalım’ o zaman.
- Kriz anında ‘kriz iletişimi’ yöntemlerini uygulamak yerine, “Kesin reklamları” ya da “Bağlayın bana o gazetenin patronunu” şeklinde tepki verir.
- Kamu İlişkileri Yönetimini ya da Lobicilik çalışmalarını, resmi makamları ‘bilgilendirme’ süreci olarak değil ‘ilgilendirme’ ve ‘ilişkilendirme’ süreci olarak anlar. “Siz bana randevu alın gerisine karışmayın”ı bir iletişim çalışması olarak değerlendirir
- Medyanın görevi gereği doğal olarak yer vereceği haber değeri oluşturmak yerine haberin çıkmasını engellemenin, ya da söyleyin şöyle yazsınlar diyince bunun gerçekleştirilmesinin iletişim becerisi olduğunu sanır.
- Medyanın kendisinden söz etmesinin PR olduğunu zanneder. İçinden “Etrafıma iki şöhret alır bir yemek düzenlerim, herkes beni görür” diye geçirir, PR ile iş hedefleri arasındaki bağlantıyı görmez…
- Haberlerinin çıkması ve olumlu olmasıyla verdiği reklamın arasında dolaysız bir bağ olduğunu düşünür.
- “Bize hizmet veren PR ajansındaki danışmanı kaç paraysa alın, hem elimizin altında olur, hem de daha ucuza gelir” diye talimat verir…
Anlaşılmazsa ‘konuyu açmaya’ devam edebiliriz…