Erke’nin üst yönetimi niye ortalarda yok?
09 ARALIK 2006
Tıpta kortizon için söylenir. “İki tarafı da keskin bıçak”, denir. Ne tarafa keseceği belli olmazmış. Uzmanlıkla ve özenle kullanmak gerekirmiş...
İş dünyasında da tam sayfa ilanlar böyledir. Gerçeği açıklayacağım diye “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” duygusu yaratabilirsiniz. Halis Toprak’ın verdiği tam sayfa ilanları hatırlayın, ya da Jet Fadıl’ın...
Erke’nin ilanlarını da bu duyguyla okudum. Erke’nin, garip işlerine aklı ermeyen gazetelere reklam vermemesini ele almıyorum. Gelişmiş iş dünyasının yıllarca önce terk ettiği bu tür baskıları. Bumerang etkisi yaptığını gördü. Ben Erke’nin reklamları yayınlandığı günden beri eleştiriyorum...
Son ilanda da yeni hiç bir şey denmiyor. Basın toplantısında ne söylendiyse o. Peki neden ilan veriyorsunuz? Yeri gelmişken tekrar altını çizmek lazım. Bu yayınlananlar reklam değil, ilandır... İngilizcesi Public Announcement. Kamuoyu duyurusu gibi bir şey. Basın toplantısı yaparsınız yazmazlar; ya da sözlerinizin çarpıtılmasından endişe edersiniz. Ya da her kelime özenle yazılmalıdır. Tarihi önemi vardır... O zaman bu yola başvurursunuz. Hani TÜSİAD’ın hükümet deviren ilanı gibi...
İlan metnindeki şu cümle çok can alıcı: “... Bu buluşun önemi düşünüldüğünde ve algılandığında yapılan açıklamaların neden bu ölçüde sınırlı olduğu anlaşılacaktır...”
Peki son sorumu soruyorum. Buluşunuzu anlatamadığınızı, gösteremediğinizi hadi diyelim ki anlıyoruz, peki ya Yönetim Kurulu Başkanınızı ve Genel Müdürünüzü niçin herkeslerden saklıyorsunuz? Onlar da mı başkaları tarafından kopyalanabilir...
Bu kadar büyük bir işi, buluşu açıklama görevi danışmana mı verilir? Düşünün ki, Sabancı Holding çok önemli bir açıklama yapacak. Ya da Koç Holding... Bunu Güler Hanım mı, Mustafa Bey mi, ya da bu Holdinglerin CEO’ları mı yapar yoksa, danışmanları mı?...
Lütfen susunuz Bay Başkan!
Ortada ünlü bir iş adamı ve eski ITO Başkanı olmasa muhabbete değmez. Ama ne yazık ki var. Deniz Akkaya diyor ki: “Bana bir iş adamı kendisiyle bir hafta beraber olmam için 300 bin dolar teklif etti!”..
Mehmet Yıldırım Bey sanki bu konuda uzman. Türk iş adamlarının onurunu koruma güdüsü harekete geçiyor. Cevabı patlatıyor: “Bu kadar etmez.” Sonra devam ediyor: “İş adamı işini bilir değerinden fazlasını vermez!”
Haydi mahkemeye... Sonrasında Yıldırım’dan yeni açıklama “Değer tespiti için bilirkişi raporu isteyeceğim”...
Deniz Hanım kızmış: “O şerefsiz, hakaretlerine devam ediyor!” Bir sonraki round’da top yine Yıldırım’da.
Bilindiği üzere Mehmet Bey’in bir de Lerzan Mutlu Hanım’la ilgili uzman raporu var: “Bana bir işadamı, bir gecelik aşk karşılığı 200 bin dolarlık ahlaksız teklifte bulundu” diyen Lerzan Hanım için "O mu?..” demiş, “O 3 bin dolar bile etmez... ‘Deniz Akkaya 3 bin dolar eder' demiştim... Ama Lerzan benim paramla 3 bin dolar bile etmez...”
Soru şu: Bu testiler çarpışınca hangileri kırılıyor, hangileri çatlıyor? Mehmet Bey hangi grupta? Biz iş adamlarına, kendi işlerinizin dışında konuşurken çok dikkat edin, iyisi mi hiç konuşmayın diyoruz bu tür durumlarda. Siz de lütfen susunuz Bay Başkan. Onca yıl itibarınıza yaptığınız yatırıma yazık oluyor...
Halkla İlişkiler ne değildir?
Salı günkü Radikal gazetesinde Türker Alkan’ın köşesinin başlığı “Halkla İlişkiler” idi. Alkan örneklerle yeni tip PR yaklaşımını eleştirmiş. Özetle diyor ki, “İş yerlerinde üst yöneticilerin gözüne girmek için namaz kılınması. Yani ibadetin halkla ilişkiler aracı olarak kullanılması” doğru değildir. Bir profesörün en azından seferi durum nedeniyle kazası olan namazı ille de kılmak için TCDD’ye başvurmasını, trende ve uçakta namaz kılmaya kalkışanların Kıble tayini konusunda karşılaştıkları zorlukları dile getirerek hafif istihza ile eleştiriyor.
Alkan’ın diğer bir eleştirisi de, “Gittikçe yükselen milliyetçilikten pay koparma yarışında” olmakla suçladığı Mehmet Ağar’a yönelik. Kendisine “Musul ve Kerkük'te malımızı gümrüklü mü satacağız?” sorusuna Ağar şu yanıtı vermiş: “İnsan kendi toprağına gümrüklü mü girer?”
Türker Alkan tespitlerinde hiç haksız değil. Yine de bir düzeltme ve belki ekleme gerekiyor. Yukarıda verilen örnekler ‘publicty’ adı verilen alana aittir. Tek başına ve bir stratejinin parçası olmadan, daha çok burada sürekli eleştirdiğimiz ‘imajcılar’ (‘mış gibi yapma’ uzmanları) tarafından kullanılır. Halkla İlişkilerin bugün gelinen boyutlarında gerçeklere dayanmamak, diğer iletişim disiplinleriyle entegrasyondan kopmak, toplumun kültür ve değerlerine ters davranmak yoktur... Bilgilenmenin hızının ve kapsamının arttığı günümüzde ‘imaj’ yöneticilerinin algıyı yönetmede başarıya ulaşması mümkün değildir.
Bu nedenle yukarıdaki örneklerdeki yaklaşımlarla, göz boyama, heyecan yaratma, gündemi kısa süreli meşgul etme ve benzeri ‘numaralar’ yapılabilir, ama yapılan şeyler Halkla İlişkiler değildir...
İş dünyasında da tam sayfa ilanlar böyledir. Gerçeği açıklayacağım diye “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” duygusu yaratabilirsiniz. Halis Toprak’ın verdiği tam sayfa ilanları hatırlayın, ya da Jet Fadıl’ın...
Erke’nin ilanlarını da bu duyguyla okudum. Erke’nin, garip işlerine aklı ermeyen gazetelere reklam vermemesini ele almıyorum. Gelişmiş iş dünyasının yıllarca önce terk ettiği bu tür baskıları. Bumerang etkisi yaptığını gördü. Ben Erke’nin reklamları yayınlandığı günden beri eleştiriyorum...
Son ilanda da yeni hiç bir şey denmiyor. Basın toplantısında ne söylendiyse o. Peki neden ilan veriyorsunuz? Yeri gelmişken tekrar altını çizmek lazım. Bu yayınlananlar reklam değil, ilandır... İngilizcesi Public Announcement. Kamuoyu duyurusu gibi bir şey. Basın toplantısı yaparsınız yazmazlar; ya da sözlerinizin çarpıtılmasından endişe edersiniz. Ya da her kelime özenle yazılmalıdır. Tarihi önemi vardır... O zaman bu yola başvurursunuz. Hani TÜSİAD’ın hükümet deviren ilanı gibi...
İlan metnindeki şu cümle çok can alıcı: “... Bu buluşun önemi düşünüldüğünde ve algılandığında yapılan açıklamaların neden bu ölçüde sınırlı olduğu anlaşılacaktır...”
Peki son sorumu soruyorum. Buluşunuzu anlatamadığınızı, gösteremediğinizi hadi diyelim ki anlıyoruz, peki ya Yönetim Kurulu Başkanınızı ve Genel Müdürünüzü niçin herkeslerden saklıyorsunuz? Onlar da mı başkaları tarafından kopyalanabilir...
Bu kadar büyük bir işi, buluşu açıklama görevi danışmana mı verilir? Düşünün ki, Sabancı Holding çok önemli bir açıklama yapacak. Ya da Koç Holding... Bunu Güler Hanım mı, Mustafa Bey mi, ya da bu Holdinglerin CEO’ları mı yapar yoksa, danışmanları mı?...
Lütfen susunuz Bay Başkan!
Ortada ünlü bir iş adamı ve eski ITO Başkanı olmasa muhabbete değmez. Ama ne yazık ki var. Deniz Akkaya diyor ki: “Bana bir iş adamı kendisiyle bir hafta beraber olmam için 300 bin dolar teklif etti!”..
Mehmet Yıldırım Bey sanki bu konuda uzman. Türk iş adamlarının onurunu koruma güdüsü harekete geçiyor. Cevabı patlatıyor: “Bu kadar etmez.” Sonra devam ediyor: “İş adamı işini bilir değerinden fazlasını vermez!”
Haydi mahkemeye... Sonrasında Yıldırım’dan yeni açıklama “Değer tespiti için bilirkişi raporu isteyeceğim”...
Deniz Hanım kızmış: “O şerefsiz, hakaretlerine devam ediyor!” Bir sonraki round’da top yine Yıldırım’da.
Bilindiği üzere Mehmet Bey’in bir de Lerzan Mutlu Hanım’la ilgili uzman raporu var: “Bana bir işadamı, bir gecelik aşk karşılığı 200 bin dolarlık ahlaksız teklifte bulundu” diyen Lerzan Hanım için "O mu?..” demiş, “O 3 bin dolar bile etmez... ‘Deniz Akkaya 3 bin dolar eder' demiştim... Ama Lerzan benim paramla 3 bin dolar bile etmez...”
Soru şu: Bu testiler çarpışınca hangileri kırılıyor, hangileri çatlıyor? Mehmet Bey hangi grupta? Biz iş adamlarına, kendi işlerinizin dışında konuşurken çok dikkat edin, iyisi mi hiç konuşmayın diyoruz bu tür durumlarda. Siz de lütfen susunuz Bay Başkan. Onca yıl itibarınıza yaptığınız yatırıma yazık oluyor...
Halkla İlişkiler ne değildir?
Salı günkü Radikal gazetesinde Türker Alkan’ın köşesinin başlığı “Halkla İlişkiler” idi. Alkan örneklerle yeni tip PR yaklaşımını eleştirmiş. Özetle diyor ki, “İş yerlerinde üst yöneticilerin gözüne girmek için namaz kılınması. Yani ibadetin halkla ilişkiler aracı olarak kullanılması” doğru değildir. Bir profesörün en azından seferi durum nedeniyle kazası olan namazı ille de kılmak için TCDD’ye başvurmasını, trende ve uçakta namaz kılmaya kalkışanların Kıble tayini konusunda karşılaştıkları zorlukları dile getirerek hafif istihza ile eleştiriyor.
Alkan’ın diğer bir eleştirisi de, “Gittikçe yükselen milliyetçilikten pay koparma yarışında” olmakla suçladığı Mehmet Ağar’a yönelik. Kendisine “Musul ve Kerkük'te malımızı gümrüklü mü satacağız?” sorusuna Ağar şu yanıtı vermiş: “İnsan kendi toprağına gümrüklü mü girer?”
Türker Alkan tespitlerinde hiç haksız değil. Yine de bir düzeltme ve belki ekleme gerekiyor. Yukarıda verilen örnekler ‘publicty’ adı verilen alana aittir. Tek başına ve bir stratejinin parçası olmadan, daha çok burada sürekli eleştirdiğimiz ‘imajcılar’ (‘mış gibi yapma’ uzmanları) tarafından kullanılır. Halkla İlişkilerin bugün gelinen boyutlarında gerçeklere dayanmamak, diğer iletişim disiplinleriyle entegrasyondan kopmak, toplumun kültür ve değerlerine ters davranmak yoktur... Bilgilenmenin hızının ve kapsamının arttığı günümüzde ‘imaj’ yöneticilerinin algıyı yönetmede başarıya ulaşması mümkün değildir.
Bu nedenle yukarıdaki örneklerdeki yaklaşımlarla, göz boyama, heyecan yaratma, gündemi kısa süreli meşgul etme ve benzeri ‘numaralar’ yapılabilir, ama yapılan şeyler Halkla İlişkiler değildir...