Ertuğrul’dan erdem dersi
13 Haziran 2017 - Yeni Şafak
Partili Cumhurbaşkanı'na evrilen bir siyasi hayatın aynı zamanda geleceğin rotasını da çiziyor olması açısından bırakacağı ‘belirgin ayak izleri’nin önemini özellikle AK Parti kadrolarının idrak ettiğini var sayarak, bir önceki yazımızda altını çizdiğimiz 'İletişim'de Beklenti Yönetimi'ni biraz daha ayrıntılı ele almakta yarar gördük.
Kim, neyi bekliyor?
Referandum'da 'Evet' ya da 'Hayır' diyen tüm seçmenlere oylama öncesinde sunulan vaatlerin yerine nasıl getirildiğini, getirileceğini anlatarak ve bizzat hayatın içinde, fiiliyatta gösterecek olan iktidar; mevcut takvimini hedef kitlesine örnek uygulamalarla aktarmaya başlamıştır. İktidarın ve AK Parti'nin kurmay heyeti olarak algılanan MYKY belirlenmiş ve şimdi de gözler yeni kabinenin şekillenmesine çevrilmiştir. Bunlar alışılageldik beklentilerdir zaten.
Partili Cumhurbaşkanlığı'yla birlikte içinde bulunduğumuz tarihî dönemin geleceği de etkileyecek olan belirgin ayak izlerinden oluşacak örnek rotayı çizebilmesi, beklentinin üzerinde bir dönüşümü ve bu dönüşümü taşıyacak olan bir strateji ve taktikler manzumesini gerektiriyor.
Şimdi lafı burada keselim ve ‘Diriliş’ dizisinin geçen hafta yayınlanmış son bölümündeki bir sahnesine; zafer sonrasında “Tekfur’un kellesini aldık ya, tüm alem seninle gurur duyacaktır” diyen sadık Alplerden birine, Samsa’ya verdiği cevabı hatırlayalım:
“Zafer bizim değil, Allah’ındır Samsa. Hak yolunda oldukça kimse bileğimizi bükemez evvel Allah. Lakin bir gün zaferi kendimizden bilir, gayemizi unutursak; davamızı ganimetler için, şan, şöhret için kirletirsek; o vakit Rabbim bizim de boynumuzu büker.”
Şu sıralar, ikide bir dönüp tarihten, geçmişimizden, içinde vefadan sabıra, hoşgörüden hayırseverliğe, özünde insanı merkez alan toplumsal değerlerimize işaret eden örnekler verişimizin tek amacı var:
İçinde yaşadığımız kaygan zeminli bir dünyanın karşımıza çıkardığı beklenebilecek ya da ani gelişmeler karşısında ne tür bir tavır alınabileceğine ışık tutmak. Çünkü bizim bugünkü davranış biçimlerimizin arkasındaki ortak ruhi şekillenmemizi oluşturan bilgi kodlarını, başka bir ifadeyle genlerimize işlemiş değerler sisteminin ipuçlarını ta oralarda bulmak mümkün.
Sayın Cumhurbaşkanından beklentiler büyük. Allah ona kolaylıklar versin.
Bir kere AK Parti saflarını yeniden sıklaştıracak. Partinin “metal yorgunluğu”nu üstünden atmasını sağlayacak. On beş yıldır iktidarda olmanın getirmiş olabileceği şişik egoları, kibri, rakipsizliğin verdiği aşırı özgüveni parti kadroları içinden temizleyip atacak. 2019’da sadece çekirdek kadrolarla ve taban oylarla Cumhurbaşkanlığı Hükümeti’nin kurulamayacağını, yanı sıra kendi değerlerinden vazgeçmeden uzlaşma ve ittifak kültürünün geliştirilebileceğini, parti yönetim sistemi tarafından içselleştirilmesini sağlayacak. İktidara geldiği ilk günden beri devlet mekanizması içinde viral bir enfeksiyon odağı olarak gördüğü bürokratik oligarşiyi ortadan kaldıracak ya da en azından bunun etkisini azaltacak yasal alt yapının inşasının öncülüğünü yapacak.
Bütün bunları gerçekleştirirken topluma her daim musallat olma eğilimi gösteren fitne ve iftira mekanizmasının önüne set çekmeye çalışacak, iç (FETÖ artı PKK) ve dış düşmanlara karşı memleketin savunmasını üstlenecek. Yangın yerine dönmüş bölgede çıkarlardan çok erdemlere, değerlere ve toplumun vicdanına bağlı kalarak ülkeyi bu yangının dışında tutmayı başaracak.
Sayın Cumhurbaşkanının bütün bunları yapacak kapasiteye sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat o bizleri bir şeye daha alıştırdı:
Her zaman beklentilerin bir üst basamağa çekilebileceğine…
Kim, neyi bekliyor?
Referandum'da 'Evet' ya da 'Hayır' diyen tüm seçmenlere oylama öncesinde sunulan vaatlerin yerine nasıl getirildiğini, getirileceğini anlatarak ve bizzat hayatın içinde, fiiliyatta gösterecek olan iktidar; mevcut takvimini hedef kitlesine örnek uygulamalarla aktarmaya başlamıştır. İktidarın ve AK Parti'nin kurmay heyeti olarak algılanan MYKY belirlenmiş ve şimdi de gözler yeni kabinenin şekillenmesine çevrilmiştir. Bunlar alışılageldik beklentilerdir zaten.
Partili Cumhurbaşkanlığı'yla birlikte içinde bulunduğumuz tarihî dönemin geleceği de etkileyecek olan belirgin ayak izlerinden oluşacak örnek rotayı çizebilmesi, beklentinin üzerinde bir dönüşümü ve bu dönüşümü taşıyacak olan bir strateji ve taktikler manzumesini gerektiriyor.
Şimdi lafı burada keselim ve ‘Diriliş’ dizisinin geçen hafta yayınlanmış son bölümündeki bir sahnesine; zafer sonrasında “Tekfur’un kellesini aldık ya, tüm alem seninle gurur duyacaktır” diyen sadık Alplerden birine, Samsa’ya verdiği cevabı hatırlayalım:
“Zafer bizim değil, Allah’ındır Samsa. Hak yolunda oldukça kimse bileğimizi bükemez evvel Allah. Lakin bir gün zaferi kendimizden bilir, gayemizi unutursak; davamızı ganimetler için, şan, şöhret için kirletirsek; o vakit Rabbim bizim de boynumuzu büker.”
Şu sıralar, ikide bir dönüp tarihten, geçmişimizden, içinde vefadan sabıra, hoşgörüden hayırseverliğe, özünde insanı merkez alan toplumsal değerlerimize işaret eden örnekler verişimizin tek amacı var:
İçinde yaşadığımız kaygan zeminli bir dünyanın karşımıza çıkardığı beklenebilecek ya da ani gelişmeler karşısında ne tür bir tavır alınabileceğine ışık tutmak. Çünkü bizim bugünkü davranış biçimlerimizin arkasındaki ortak ruhi şekillenmemizi oluşturan bilgi kodlarını, başka bir ifadeyle genlerimize işlemiş değerler sisteminin ipuçlarını ta oralarda bulmak mümkün.
Sayın Cumhurbaşkanından beklentiler büyük. Allah ona kolaylıklar versin.
Bir kere AK Parti saflarını yeniden sıklaştıracak. Partinin “metal yorgunluğu”nu üstünden atmasını sağlayacak. On beş yıldır iktidarda olmanın getirmiş olabileceği şişik egoları, kibri, rakipsizliğin verdiği aşırı özgüveni parti kadroları içinden temizleyip atacak. 2019’da sadece çekirdek kadrolarla ve taban oylarla Cumhurbaşkanlığı Hükümeti’nin kurulamayacağını, yanı sıra kendi değerlerinden vazgeçmeden uzlaşma ve ittifak kültürünün geliştirilebileceğini, parti yönetim sistemi tarafından içselleştirilmesini sağlayacak. İktidara geldiği ilk günden beri devlet mekanizması içinde viral bir enfeksiyon odağı olarak gördüğü bürokratik oligarşiyi ortadan kaldıracak ya da en azından bunun etkisini azaltacak yasal alt yapının inşasının öncülüğünü yapacak.
Bütün bunları gerçekleştirirken topluma her daim musallat olma eğilimi gösteren fitne ve iftira mekanizmasının önüne set çekmeye çalışacak, iç (FETÖ artı PKK) ve dış düşmanlara karşı memleketin savunmasını üstlenecek. Yangın yerine dönmüş bölgede çıkarlardan çok erdemlere, değerlere ve toplumun vicdanına bağlı kalarak ülkeyi bu yangının dışında tutmayı başaracak.
Sayın Cumhurbaşkanının bütün bunları yapacak kapasiteye sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat o bizleri bir şeye daha alıştırdı:
Her zaman beklentilerin bir üst basamağa çekilebileceğine…