Etkileşimli reklam böyle olur
12 MART 2006
Bizim Haberturk’deki programın sahibesi Özlem Gürses de, bu haftaki konuğumuz Balçiçek Pamir de bayılmışlar. Şölen’in Nutymax reklam filminden etkilenen sadece onlar değil. En az 10 kişi arayıp, “Bak, o reklam filminde sen de varsın” diye uyarmasa; “İlginç proje” deyip geçeceğim. Bir o kadar kişi de eminim refikimiz Ali Atıf Hoca’yı aramıştır. Hani reklamda “Bir de üstada sorduk” deyip, gazeteden bir köşe gösteriyorlar. Filmdeki köşe yazarının saçlarına bakanlar adamı bana, gözlüksüz oluşuna bakanlar Hoca’ya benzetiyor olmalılar...
Mizah anlayışı ile zekasını özel yaşamına olduğu kadar işine de ustalıkla yansıtmayı başarabilen ender yöneticilerden, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın Genel Sekreteri Tolga Yücel dostumuz reklamı görür görmez telefona sarıldığında, ben daha filmi izlememiştim. Bir güzel anlattı konuyu. “Eh artık bu konuda bir tavır alırsın!” dedi. Gaza gelmedim, desem yalan olur. Üstüne üstlük Tolga Bey ve eşine “Hangi markanın reklamıydı bu?” diye sorduğumda, gözlerini tavana dikip bir iki tahminde bulunduktan sonra markayı hatırlamadıkları da ortaya çıkmadı mı!..
Ertesi gün bilgisayarın başına geçip tam kalemimden kan damlatacağım, Asistanım Aslı Hanım internet’ten reklamı buldu getirdi. Bir de web sitelerine girip baktık: www.sohretsensin.com...
Çok başarılı... Etkileşimli Reklamcılık ve Çift Taraflı Simetrik İletişim’in neme nem bir şey olduğunu merak edenler, bu karmaşık gibi görünen kavramları anlamaya çalışanlar, bu kampanyayı mutlaka izlemeli; o mükemmel tasarlanmış, stratejisi son derece doğru oturtulmuş web sitesini görmeli.
Biliyorsunuz, reklamda özetle deniyor ki, “Reklamcımız da üstat da, bize ürününüzü bir şöhretle tanıtın dedi. Bizim bulduğumuz ünlüler ya çok para istediler, ya da adları skandallara karıştı. Tam çaresiz kalmışken, bir geyik muhabbetinde ‘kendi şöhretinizi kendiniz yaratın’ fikri atıldı ortaya. Şimdi biz o şöhret yapacağımız kişiyi arıyoruz. Kendinize güveniyorsanız şu web sitesine başvurun”... Reklam sloganı da nefis: “Lezzeti çok, şöhreti yok!”
Kampanyaya katılmasanız bile, katılan yurdum insanlarını görmek ya da ‘Şöhret kaçar Paparazzi kovalar’ oyununu oynamak için web sitesine mutlaka bir uğrayın...
Bir kere şaha kalkmak yetmez
Çok sık başıma gelir. Bazen reklam veren telefonu açıp “Bizim reklamı nasıl buldunuz?” diye doğrudan sormaya çekinir. Bedavadan danışmanlık hizmeti alıyormuş gibi hisseder kendini. Vicdanı rahatsız olur. Ama merak da ediyor. Öte yandan reklamından burada söz edilmesi de hiç fena olmaz. Bu gibi durumlarda eş dosttan rica edilir. Bir okur mektubu şeklinde e-posta gönderilir. Aydın Yetkin imzalı okur mektubu da biraz öyle kokuyor. Diyor ki: “8 Mart tarihli Sabah’ta yayınlanan Süvari reklamı üzerine arkadaşlarla tartıştık. Sizin de görüşlerinizi merak ediyoruz”... Reklamı ilginç, konuyu önemli ve herkesi ilgilendirecek nitelikte bulduğumuz için ‘racon kesme’ talebini reddetmeyeceğiz...
Önce reklamı hatırlatalım: Ortada koskoca bir yeşil yarım elma var. Mesaj şöyle: “Bugün 8 Mart. İyi ki varsınız!” İmza: Süvari...
Ben Süvari’yi bilmiyordum. Girdim internet’e baktım. Erkek giyim markasıymış. Kaliteli de işler yaparmış. Mesaj o zaman anlaşıldı. Elma, yasak meyve, Adem ile Havva, cennetten kovulma, elmanın yarısı erkek diğer yarısı dişi... Bunlar Batı’da çok net anlaşılan simgeler. Pekiyi bizde?.. Batı kültürü almış son derece küçük bir kesim bu mesajı anlar. Ama internet’ten gördüğüm kadarıyla Süvari’nin hedef kitlesi onlar değil. Neredeyse onlar hariç tüm kentli erkekler.
Mesajın kodlanması ustalık işidir. Yoksa mesaj, mesaj olmaktan çıkar slogan haline gelir. Kodlamanın dozu ise o markanın ne kadar tanındığı ile düz orantılıdır. Sen bütün yıl sus, sonra dünya kadınlar gününde kalk entelektüel dozu hayli yüksek bir reklam ver. Sonra yine sus. Üç C ilkesini bir kez daha hatırlatalım mı? Yaratıcılık, tutarlılık, süreklilik... Bunlardan bir tanesi bile eksik oldu mu reklam çalışmıyor. Bu reklamda yaratıcılık kesin var. Hiç şüphe yok. Ya öteki ikisi?.. Bence Süvari’nin ciddi bir şansı var. Fakat atını kırk yılda bir şaha kaldırmayacak. Dört nala da gerek yok. Tırıs bile yeter. O zaman biz de internet’e bakmak zorunda kalmayız.
Hayvanlara zulüm var mı, yok mu?
Her hafta burada beni şaşırtan bazı okur mektuplarını keyifle yayınlıyorum. Bunlar genellikle ‘şeytanın gizlendiği detayları’ reklamlarda yakalayan dikkatli izleyicilerin satırları oluyor. Hani geçen hafta bir okurumuz Garanti Bonus reklamında yayınlanan VW’nin plakasının Bir Ford’a ait olduğunu Ford’un da Akbank kredisi ile alınmış olduğunu yakalamıştı. Bakın bu haftaki okurumuz ne yakalamış...
“Günaydın Ali bey. Ben Brisa’dan Erdoğan Yılmaz. Her zaman okumak için gayret ettiğim yazılarınızı, şirketimizdeki konferansınız sonrasında düzenli olarak takip ediyorum. İşim gereği takip ettiğim reklamları sizin ve sizinle görüşlerini paylaşan okurlarınız sayesinde daha farklı bakış açılarında izlemeye başladım. Benim sizinle paylaşmak istediğim konu Türkiye Finans Katılım Bankası’nın reklamı ile ilgili. Bana göre reklam filmi her şeyi ile çok iyi ve vermek istedikleri mesajı izleyenlere çok açık net biçimde iletiyorlar. Fakat reklamda kızlarımın (Gizem 14 yaşında, Meltem 6) dikkatini çeken bir nokta oldu.
Bu konuyu sizinle paylaşmam için yaklaşık iki haftadır yaptıkları baskıyla ben de bu mesajı gönderiyorum. Reklam filminin sonlarında bütün damlacıkların birleşerek dolduğu havuzlu bölüm var. Bu sahnedeki kuşlardan bir tanesi (ortada ve tam havuzun dış kenarında yer alan) uçmaması için ayağından havuzun kenarına yapıştırılmış. Hatta aynı kuş ilk görüntülerinde kuyruklu olmasına rağmen bir sonraki karede kuyruksuz.
Kızlarım bunu fark ettikten sonra serviste ve okulda arkadaşları ile paylaştılar ve herkes reklamı izlediğinde bu durumu anlıyor. Çocuklar kuşların bu çekimler sırasında acı çektiğini düşünüyorlar ve bundan rahatsızlık duyuyorlar. Saygılarımla...”
Nasıl? Hayvan hakları deyip geçmeyin. Çocuktan al haberi dememişler, boşuna. Keşke onların duyarlılıkları hepimize örnek olsa. Bu arada Finans Katılım Bankası da durumu araştırıp, izleyici tespitleri doğruysa mutlaka bir ‘mini kriz iletişim’ projesini devreye sokmalı.
Kopya değil strateji
Saç boyası markası Garnier Nutrisse reklamlarında göğsünü gere gere “Dünyada ikinciyiz” diyor. Helal olsun. İki nedenle ‘helal olsun’... Birincisi bu tür yüreklilik gösterisi hedef kitlede saygınlığı, sempatiyi, güveni artırır. İkincisi, şöyle düşünebilirlerdi:“Yahu bu yaklaşımı yıllar önce Avis kullanmıştı, Atlasjet de Türkiye’de uygulamıştı. Sonra bize kopyacı derler”... Böyle düşünmemişler. Komplekse kapılmamışlar. İyi de etmişler.
Atlasjet reklamlarını kopyacılıkla suçlayıp, reklamcılıkla sanatçılığı birbirine karıştıran ve yaratıcılığı bireysel boyutta ele alanların kulakları çınlasın.
Gelibolu’ya Opet’ten çıkarma
Şu toplumsal sorumluluk işini Türkiye’de öğrenmeğe başlıyoruz galiba. Kurumsal itibara inanılmaz katma değer getiren bu iş doğru dürüst yönetilmezse, paraları sokağa atmak çok kolaydır.
Bu işin üstesinden başarıyla gelen kurumlardan biri de Opet’tir. Temiz tuvaletler adına yürüttüğü PR kampanyası bana sorarsanız ders niteliğindedir. Anadolu yollarında giderken araçtaki hanımefendilerin, Opet istasyonu bulana kadar çatlamayı göze alıp beklediklerine kaç kere tanık olmuşumdur. İtibarın satış başarısına dönüşüne bundan iyi örnek olur mu?
Opet şimdilerde de 5 milyon dolar gibi ciddi bir rakam ayırdığı yeni bir kampanyaya hazırlanıyor.
Daha önce Temiz Tuvalet Kampanyası’nın yanı sıra, Yeşil Yol projeleri ile Mardin-Dara, Gaziantep -Yesemek ve Bolu Pazarköy’de hayata geçirilen Örnek Köy Projeleri, Çanakkale’de bir yenisi ekleniyor. İlk üç projenin içinde son ikisine Opet iletişim boyutuyla çok asılmamıştı. Umarız bu kez olayın hakkını daha iyi verir.
Bu kez Gelibolu Yarımadası’nın restorasyon ve kalkınmasını hedefleyen proje ile bölgenin, tarihine yakışır bir niteliğe kavuşturulması hedefleniyormuş. Tarihe Saygı Projesi kapsamında 3 yıl boyunca Eceabat ve 12 köy, proje uygulama alanı olacakmış. Eceabat ilçesi ile Alçıtepe, Kilitbahir, Bigalı ve Büyük Anafartalar köyü öncelikli olarak çalışmaların başlayacağı yerler olarak belirlenmiş. 9 bin kişinin yaşadığı bölgede, 5 bini aşkın kişi doğrudan veya dolaylı olarak projeden yararlanacakmış.
Heyecan verici... Yeter ki, niyet kadar iletişim de düzgün yapılsın. Tuvaletlerde olduğu gibi. Herhalde o zaman Opet, GİTT oyuncaklarının dağıtımında uğradığı başarısızlığın izlerini siler...
Mizah anlayışı ile zekasını özel yaşamına olduğu kadar işine de ustalıkla yansıtmayı başarabilen ender yöneticilerden, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın Genel Sekreteri Tolga Yücel dostumuz reklamı görür görmez telefona sarıldığında, ben daha filmi izlememiştim. Bir güzel anlattı konuyu. “Eh artık bu konuda bir tavır alırsın!” dedi. Gaza gelmedim, desem yalan olur. Üstüne üstlük Tolga Bey ve eşine “Hangi markanın reklamıydı bu?” diye sorduğumda, gözlerini tavana dikip bir iki tahminde bulunduktan sonra markayı hatırlamadıkları da ortaya çıkmadı mı!..
Ertesi gün bilgisayarın başına geçip tam kalemimden kan damlatacağım, Asistanım Aslı Hanım internet’ten reklamı buldu getirdi. Bir de web sitelerine girip baktık: www.sohretsensin.com...
Çok başarılı... Etkileşimli Reklamcılık ve Çift Taraflı Simetrik İletişim’in neme nem bir şey olduğunu merak edenler, bu karmaşık gibi görünen kavramları anlamaya çalışanlar, bu kampanyayı mutlaka izlemeli; o mükemmel tasarlanmış, stratejisi son derece doğru oturtulmuş web sitesini görmeli.
Biliyorsunuz, reklamda özetle deniyor ki, “Reklamcımız da üstat da, bize ürününüzü bir şöhretle tanıtın dedi. Bizim bulduğumuz ünlüler ya çok para istediler, ya da adları skandallara karıştı. Tam çaresiz kalmışken, bir geyik muhabbetinde ‘kendi şöhretinizi kendiniz yaratın’ fikri atıldı ortaya. Şimdi biz o şöhret yapacağımız kişiyi arıyoruz. Kendinize güveniyorsanız şu web sitesine başvurun”... Reklam sloganı da nefis: “Lezzeti çok, şöhreti yok!”
Kampanyaya katılmasanız bile, katılan yurdum insanlarını görmek ya da ‘Şöhret kaçar Paparazzi kovalar’ oyununu oynamak için web sitesine mutlaka bir uğrayın...
Bir kere şaha kalkmak yetmez
Çok sık başıma gelir. Bazen reklam veren telefonu açıp “Bizim reklamı nasıl buldunuz?” diye doğrudan sormaya çekinir. Bedavadan danışmanlık hizmeti alıyormuş gibi hisseder kendini. Vicdanı rahatsız olur. Ama merak da ediyor. Öte yandan reklamından burada söz edilmesi de hiç fena olmaz. Bu gibi durumlarda eş dosttan rica edilir. Bir okur mektubu şeklinde e-posta gönderilir. Aydın Yetkin imzalı okur mektubu da biraz öyle kokuyor. Diyor ki: “8 Mart tarihli Sabah’ta yayınlanan Süvari reklamı üzerine arkadaşlarla tartıştık. Sizin de görüşlerinizi merak ediyoruz”... Reklamı ilginç, konuyu önemli ve herkesi ilgilendirecek nitelikte bulduğumuz için ‘racon kesme’ talebini reddetmeyeceğiz...
Önce reklamı hatırlatalım: Ortada koskoca bir yeşil yarım elma var. Mesaj şöyle: “Bugün 8 Mart. İyi ki varsınız!” İmza: Süvari...
Ben Süvari’yi bilmiyordum. Girdim internet’e baktım. Erkek giyim markasıymış. Kaliteli de işler yaparmış. Mesaj o zaman anlaşıldı. Elma, yasak meyve, Adem ile Havva, cennetten kovulma, elmanın yarısı erkek diğer yarısı dişi... Bunlar Batı’da çok net anlaşılan simgeler. Pekiyi bizde?.. Batı kültürü almış son derece küçük bir kesim bu mesajı anlar. Ama internet’ten gördüğüm kadarıyla Süvari’nin hedef kitlesi onlar değil. Neredeyse onlar hariç tüm kentli erkekler.
Mesajın kodlanması ustalık işidir. Yoksa mesaj, mesaj olmaktan çıkar slogan haline gelir. Kodlamanın dozu ise o markanın ne kadar tanındığı ile düz orantılıdır. Sen bütün yıl sus, sonra dünya kadınlar gününde kalk entelektüel dozu hayli yüksek bir reklam ver. Sonra yine sus. Üç C ilkesini bir kez daha hatırlatalım mı? Yaratıcılık, tutarlılık, süreklilik... Bunlardan bir tanesi bile eksik oldu mu reklam çalışmıyor. Bu reklamda yaratıcılık kesin var. Hiç şüphe yok. Ya öteki ikisi?.. Bence Süvari’nin ciddi bir şansı var. Fakat atını kırk yılda bir şaha kaldırmayacak. Dört nala da gerek yok. Tırıs bile yeter. O zaman biz de internet’e bakmak zorunda kalmayız.
Hayvanlara zulüm var mı, yok mu?
Her hafta burada beni şaşırtan bazı okur mektuplarını keyifle yayınlıyorum. Bunlar genellikle ‘şeytanın gizlendiği detayları’ reklamlarda yakalayan dikkatli izleyicilerin satırları oluyor. Hani geçen hafta bir okurumuz Garanti Bonus reklamında yayınlanan VW’nin plakasının Bir Ford’a ait olduğunu Ford’un da Akbank kredisi ile alınmış olduğunu yakalamıştı. Bakın bu haftaki okurumuz ne yakalamış...
“Günaydın Ali bey. Ben Brisa’dan Erdoğan Yılmaz. Her zaman okumak için gayret ettiğim yazılarınızı, şirketimizdeki konferansınız sonrasında düzenli olarak takip ediyorum. İşim gereği takip ettiğim reklamları sizin ve sizinle görüşlerini paylaşan okurlarınız sayesinde daha farklı bakış açılarında izlemeye başladım. Benim sizinle paylaşmak istediğim konu Türkiye Finans Katılım Bankası’nın reklamı ile ilgili. Bana göre reklam filmi her şeyi ile çok iyi ve vermek istedikleri mesajı izleyenlere çok açık net biçimde iletiyorlar. Fakat reklamda kızlarımın (Gizem 14 yaşında, Meltem 6) dikkatini çeken bir nokta oldu.
Bu konuyu sizinle paylaşmam için yaklaşık iki haftadır yaptıkları baskıyla ben de bu mesajı gönderiyorum. Reklam filminin sonlarında bütün damlacıkların birleşerek dolduğu havuzlu bölüm var. Bu sahnedeki kuşlardan bir tanesi (ortada ve tam havuzun dış kenarında yer alan) uçmaması için ayağından havuzun kenarına yapıştırılmış. Hatta aynı kuş ilk görüntülerinde kuyruklu olmasına rağmen bir sonraki karede kuyruksuz.
Kızlarım bunu fark ettikten sonra serviste ve okulda arkadaşları ile paylaştılar ve herkes reklamı izlediğinde bu durumu anlıyor. Çocuklar kuşların bu çekimler sırasında acı çektiğini düşünüyorlar ve bundan rahatsızlık duyuyorlar. Saygılarımla...”
Nasıl? Hayvan hakları deyip geçmeyin. Çocuktan al haberi dememişler, boşuna. Keşke onların duyarlılıkları hepimize örnek olsa. Bu arada Finans Katılım Bankası da durumu araştırıp, izleyici tespitleri doğruysa mutlaka bir ‘mini kriz iletişim’ projesini devreye sokmalı.
Kopya değil strateji
Saç boyası markası Garnier Nutrisse reklamlarında göğsünü gere gere “Dünyada ikinciyiz” diyor. Helal olsun. İki nedenle ‘helal olsun’... Birincisi bu tür yüreklilik gösterisi hedef kitlede saygınlığı, sempatiyi, güveni artırır. İkincisi, şöyle düşünebilirlerdi:“Yahu bu yaklaşımı yıllar önce Avis kullanmıştı, Atlasjet de Türkiye’de uygulamıştı. Sonra bize kopyacı derler”... Böyle düşünmemişler. Komplekse kapılmamışlar. İyi de etmişler.
Atlasjet reklamlarını kopyacılıkla suçlayıp, reklamcılıkla sanatçılığı birbirine karıştıran ve yaratıcılığı bireysel boyutta ele alanların kulakları çınlasın.
Gelibolu’ya Opet’ten çıkarma
Şu toplumsal sorumluluk işini Türkiye’de öğrenmeğe başlıyoruz galiba. Kurumsal itibara inanılmaz katma değer getiren bu iş doğru dürüst yönetilmezse, paraları sokağa atmak çok kolaydır.
Bu işin üstesinden başarıyla gelen kurumlardan biri de Opet’tir. Temiz tuvaletler adına yürüttüğü PR kampanyası bana sorarsanız ders niteliğindedir. Anadolu yollarında giderken araçtaki hanımefendilerin, Opet istasyonu bulana kadar çatlamayı göze alıp beklediklerine kaç kere tanık olmuşumdur. İtibarın satış başarısına dönüşüne bundan iyi örnek olur mu?
Opet şimdilerde de 5 milyon dolar gibi ciddi bir rakam ayırdığı yeni bir kampanyaya hazırlanıyor.
Daha önce Temiz Tuvalet Kampanyası’nın yanı sıra, Yeşil Yol projeleri ile Mardin-Dara, Gaziantep -Yesemek ve Bolu Pazarköy’de hayata geçirilen Örnek Köy Projeleri, Çanakkale’de bir yenisi ekleniyor. İlk üç projenin içinde son ikisine Opet iletişim boyutuyla çok asılmamıştı. Umarız bu kez olayın hakkını daha iyi verir.
Bu kez Gelibolu Yarımadası’nın restorasyon ve kalkınmasını hedefleyen proje ile bölgenin, tarihine yakışır bir niteliğe kavuşturulması hedefleniyormuş. Tarihe Saygı Projesi kapsamında 3 yıl boyunca Eceabat ve 12 köy, proje uygulama alanı olacakmış. Eceabat ilçesi ile Alçıtepe, Kilitbahir, Bigalı ve Büyük Anafartalar köyü öncelikli olarak çalışmaların başlayacağı yerler olarak belirlenmiş. 9 bin kişinin yaşadığı bölgede, 5 bini aşkın kişi doğrudan veya dolaylı olarak projeden yararlanacakmış.
Heyecan verici... Yeter ki, niyet kadar iletişim de düzgün yapılsın. Tuvaletlerde olduğu gibi. Herhalde o zaman Opet, GİTT oyuncaklarının dağıtımında uğradığı başarısızlığın izlerini siler...