Etkilediğinizi sandığınız kişi esniyorsa...
11 TEMMUZ 2011
Haziran 2011 tarihli Türkiye Genel Seçim Sonrası Araştırması’nın sonuçları ilginçti. Pek çok çarpıcı çıktının yanısıra örneğin, CHP’lilerin MHP baraj altında kalmasın diye gidip bu partiye oy verdikleri yolundaki “duyum”ların bir “şehir efsanesi” olmaktan öteye geçmediği kanıtlanıyordu.
CHP’li seçmene sormuşlar “Çevrenizde CHP’li olduğu halde MHP’ye barajı geçmesi için oy verenler oldu mu?”
CHP’lilerin yüzde 97.9 “hayır”, yüzde 2,1 de “evet” demiş.
Demek ki CHP’li seçmen MHP’nin değirmenine su taşımamış.
Avrasya Kamuoyu araştırmaları Merkezi’nin bu çalışması henüz tazeliğini korurken, CHP’nin Merkez Yürütme Kurulu Parti Meclisi’ne sunduğu raporda “MHP yüzünden daha az oy aldık” ifadesini kullanmış…
Y kuşağının deyişiyle “Hönk, falan oldum!”..
Sayın Kılıçdaroğlu başkanlığında MYK seçim sonrasındaki ilk toplantısını yapmış ve seçim sonuçları iller bazında hazırlanan ayrıntılı raporlarla değerlendirilerek PM üyelerine anlatılmış. Raporda deniliyor ki:
“Çok sayıda seçmen MHP’nin barajı aşamayacağı korkusuyla CHP yerine MHP’ye oy verdiğini ancak pişman olduklarını iletti.”
Akşam Kitap Eki için yazmaya başladığımız Joseph Vogl’un “Tereddüt Üzerine” adlı kitabında “aksiyon allerjisi”, “irdeleme iptilası”, “hastalıklı bir kesinlik arayışı”, “teorize etme tutkusu” gibi tespitlere bayılmıştık
Yine Joseph Vogl’un o müthiş tespitine göre “Bu dünyayı dünyaya taşıyan iyi nedenler değil, eksik nedenlerdir.”
CHP Parti Meclisi’ne sunulan raporla bunca lafın ne alâkası var, diye düşünenler için söyleyeyim:
“Seçmenimiz MHP’ye barajı geçme konusunda destek oldu. Sonuçta bu durumdan biz olumsuz etkilendik” diyebilmek için, gerçekten de muhteşem bir “aşırı yorum” ve dolayısıyla “teorize etme tutkusu” gerekiyor... Bunca lafın alakası oradan…
Etkilediğinizi sandığınız kişinin aslında esnediğini fark etmek hoş bir duygu değil elbette ama “gerçek”ten kaçarken “gerçeklik”ten de bu kadar uzağa düşülebilir mi, diye sormadan edemiyor insan.
Keşke adam gibi PR yapabilsek
Dün gazetelerde Blush ile ilgili bir yazı varı, daha doğrusu genel anlamda pembe şarapla ilgili. Talep çok artmış Pembe şaraba. Özellikle de bir türü olan Blush’a… Özellikle öğle yemeklerinde iyice soğutulmuşsa bir ya da iki adet Blush büyük bir keyifle içilebiliyor.
Doluca’nın patronlarından Sibel Kutman çok güzel anlatmış Blush’ın nasıl yapıldığını. Son yıllarda Türk şarapçılığı (Doluca, Mey (Kayra), Corvus, Büyülübağ, Talay, Ataol, Gülor, Selendi, Kalecik vb) ile birlikte hızla yol alan Kavaklıdere Şarapları’nın CEO’su Ali Başman ise şöyle demiş: “Blush’ farklı gibi tanıtılsa da aslında bir roze şarap… Bu, Amerikalıların rozeyi trend haline getirmek için kullandığı bir pazarlama terimi”…
Ben mi hassaslaştım, yoksa son günlerde pazarlama, reklam, PR kavramlarını ‘olumsuz’ anlamda kullanıp kendi ayağına kurşun sıkanlarda bir artış mı var?..
İnsanın içinden “Ne olmuş, pazarlama için kullanılmışsa?” diye sormak geliyor. “Kavaklıdere’nin Cote d'Avanos, Pendore Syrah gibi o muhteşem alt markalarını siz hiç pazarlama yapmadan mı satmak istiyorsunuz?...”
“Reklam kokan hareketler”, “PR için yapılan işler!”…
Sözüm Sayın Başman’a değil tabii ki, ancak dünya âlem kendini adam gibi ifade edebilmek için pazarlama iletişimi, reklam, PR reflekslerini geliştirmek adına yırtınırken, bunlara ‘takılmıyor’ havasına girmek ne derece doğru, tartışmak lazım…
CHP’li seçmene sormuşlar “Çevrenizde CHP’li olduğu halde MHP’ye barajı geçmesi için oy verenler oldu mu?”
CHP’lilerin yüzde 97.9 “hayır”, yüzde 2,1 de “evet” demiş.
Demek ki CHP’li seçmen MHP’nin değirmenine su taşımamış.
Avrasya Kamuoyu araştırmaları Merkezi’nin bu çalışması henüz tazeliğini korurken, CHP’nin Merkez Yürütme Kurulu Parti Meclisi’ne sunduğu raporda “MHP yüzünden daha az oy aldık” ifadesini kullanmış…
Y kuşağının deyişiyle “Hönk, falan oldum!”..
Sayın Kılıçdaroğlu başkanlığında MYK seçim sonrasındaki ilk toplantısını yapmış ve seçim sonuçları iller bazında hazırlanan ayrıntılı raporlarla değerlendirilerek PM üyelerine anlatılmış. Raporda deniliyor ki:
“Çok sayıda seçmen MHP’nin barajı aşamayacağı korkusuyla CHP yerine MHP’ye oy verdiğini ancak pişman olduklarını iletti.”
Akşam Kitap Eki için yazmaya başladığımız Joseph Vogl’un “Tereddüt Üzerine” adlı kitabında “aksiyon allerjisi”, “irdeleme iptilası”, “hastalıklı bir kesinlik arayışı”, “teorize etme tutkusu” gibi tespitlere bayılmıştık
Yine Joseph Vogl’un o müthiş tespitine göre “Bu dünyayı dünyaya taşıyan iyi nedenler değil, eksik nedenlerdir.”
CHP Parti Meclisi’ne sunulan raporla bunca lafın ne alâkası var, diye düşünenler için söyleyeyim:
“Seçmenimiz MHP’ye barajı geçme konusunda destek oldu. Sonuçta bu durumdan biz olumsuz etkilendik” diyebilmek için, gerçekten de muhteşem bir “aşırı yorum” ve dolayısıyla “teorize etme tutkusu” gerekiyor... Bunca lafın alakası oradan…
Etkilediğinizi sandığınız kişinin aslında esnediğini fark etmek hoş bir duygu değil elbette ama “gerçek”ten kaçarken “gerçeklik”ten de bu kadar uzağa düşülebilir mi, diye sormadan edemiyor insan.
Keşke adam gibi PR yapabilsek
Dün gazetelerde Blush ile ilgili bir yazı varı, daha doğrusu genel anlamda pembe şarapla ilgili. Talep çok artmış Pembe şaraba. Özellikle de bir türü olan Blush’a… Özellikle öğle yemeklerinde iyice soğutulmuşsa bir ya da iki adet Blush büyük bir keyifle içilebiliyor.
Doluca’nın patronlarından Sibel Kutman çok güzel anlatmış Blush’ın nasıl yapıldığını. Son yıllarda Türk şarapçılığı (Doluca, Mey (Kayra), Corvus, Büyülübağ, Talay, Ataol, Gülor, Selendi, Kalecik vb) ile birlikte hızla yol alan Kavaklıdere Şarapları’nın CEO’su Ali Başman ise şöyle demiş: “Blush’ farklı gibi tanıtılsa da aslında bir roze şarap… Bu, Amerikalıların rozeyi trend haline getirmek için kullandığı bir pazarlama terimi”…
Ben mi hassaslaştım, yoksa son günlerde pazarlama, reklam, PR kavramlarını ‘olumsuz’ anlamda kullanıp kendi ayağına kurşun sıkanlarda bir artış mı var?..
İnsanın içinden “Ne olmuş, pazarlama için kullanılmışsa?” diye sormak geliyor. “Kavaklıdere’nin Cote d'Avanos, Pendore Syrah gibi o muhteşem alt markalarını siz hiç pazarlama yapmadan mı satmak istiyorsunuz?...”
“Reklam kokan hareketler”, “PR için yapılan işler!”…
Sözüm Sayın Başman’a değil tabii ki, ancak dünya âlem kendini adam gibi ifade edebilmek için pazarlama iletişimi, reklam, PR reflekslerini geliştirmek adına yırtınırken, bunlara ‘takılmıyor’ havasına girmek ne derece doğru, tartışmak lazım…