‘Etkileyiciler’i etkileyebilmek
07 Aralık 2017 - Yeni Şafak
Bizim gazetenin iki yazarı aynı konuda birbiri ardına iki farklı bakış açısı serdettiler. Salı günü Kemal Öztürk kardeşimiz, “Bir davada üç mesele: Bağımsızlık, rüşvet, devlet aklı” başlıklı yazısının ‘Devlet aklı’na ilişkin bölümünde diyordu ki:
"Devletin kurumları ve nitelikli kadrolarıyla Amerika’ya çıkarma yapması ve bunun FETÖ bağlantılı bir siyasi dava olduğunu bangır bangır dünyaya anlatması gerekir. Gelin görün ki devlet yerine, FETÖ çıkarma yaptı oraya."
Dün de Nedret Ersanel kardeşimiz, “Ankara’da ‘ABD iddianamesi’ hazırlanıyor mu?” başlıklı yazısında, ABD karşısında ne yapılacağının “konuyu sadeleştirmeye bağlı” olduğunu belirtiyor, “bir takım lobi faaiyetleri ve PR çalışmaları” için geç kalındığını ifade ederek “Adam kendi seçilmiş başkanını kuklaya çevirmiş, kime konuşuyorsunuz?" diyordu.
Bizce iki arkadaşımız da haklı…
Hani iş, kadı olarak herkese hak veren Nasreddin Hoca fıkrasına dönüyor gibi görünse bile altını çizerek belirtmek gerekir ki, özellikle iletişim dünyasında siyah ve beyaz yoktur. Zaten daha çok gri alanlarda algılar yönetilir.
Doğrudur; Kamu Diplomasisi açısından uzun vadeli iş hedefleri doğrultusunda planlama yapmak için vakit geçtir.
Ancak taktik anlamda bazı aksiyonlar alınarak ‘Etkileyiciler’ etkilenebilir ve böylece de karar vericiler üzerinde belli bir oranda algı baskısı oluşturulabilir.
En yapılmaması gereken şey ise sadece muhalefete haddini bildirip, uluslararası platformlarda aksiyon almamaktır.
Konuyu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’yi sahte bir mahkemede yargılatmam” ifadesinde anlamını bulan gerçek ve sadeleştirilmiş özüne taşıyarak, meydanı asimetrik bir iletişimin aksiyonlarına terk etmemeyi seçerek, ülkeler nezdinde de önemli değer zincirleri olan ‘etkileyiciler’in gündemlerine girebilecek taktik ataklarını devreye sokmuş olmamız gerekir.
“Bir Markayı Yaratmak… Abdullah Kiğılı”
Çok etkilendiğim bir biyografi kitabı... Telaffuzu bile zor bir ismi, bir ülke ve bölge markası haline getirmeyi başarmış; sıfırdan başlayıp zirveye tırnaklarıyla çıkmış bir ustanın, benim İstanbul Erkek Lisesi’nden ağabeyimin olağanüstü hikâyesi bu…
Projenin bizatihi kendisi, içinde yer alan röportajların ve ana metinlerin tamamı Nuri Çolakoğlu’nun imzasını taşıyor. Televizyonlar kurmuş, yayınlar yönetmiş bir usta olan Nuri Çolakoğlu ve Faruk Atasoy birlikte hazırlamışlar kitabı… Türkiye’nin iş, medya, spor dünyasından 50 ünlü ve başarılı kişi ile yapılan söyleşilerde Abdullah Kiğılı’nın, bir yerli ve millî marka abidesinin iş dünyasına örnek olacak portresi çizilmiş…
Kitabın kapağından kendisini her zaman görmeğe alışık olduğumuz haliyle, gülen bir fotoğrafı var Abdullah Kiğılı’nın… İnsanlar için hiç de kolay olmayan bir mertebeye ulaşmış olmanın mutluluğu yüzünden okunuyor sanki: Kendisini sevmeyen herhangi birinin bulunması gerçekten olanaksızdır. 40 yılı aşkın bir süredir tanırım kendisini; ben rastlamadım şahsen… Allah herkese böyle bir ömür nasip etsin.
Kitabı mutlaka edinin ve okuyun, derim. Sadece Kiğılı’yı tanımak için değil; Türkiye iş âlemi ve Türkiye’de nasıl marka olunabileceğine dair bir fikir edinebilmek için…
Abdullah ağabey kitabın girişine şöyle bir ithaf cümlesi yazmış:
“Hayat yolumda beraber olduğum tüm dostlarıma ithaf ediyorum. Yüzünüz hep gülsün…”
Onun yüzü ülkenin en karanlık günlerinde bile gülüyordu… Nasıl mı? Kitabı okuyun. Hemen anlayacaksınız nasılını…
"Devletin kurumları ve nitelikli kadrolarıyla Amerika’ya çıkarma yapması ve bunun FETÖ bağlantılı bir siyasi dava olduğunu bangır bangır dünyaya anlatması gerekir. Gelin görün ki devlet yerine, FETÖ çıkarma yaptı oraya."
Dün de Nedret Ersanel kardeşimiz, “Ankara’da ‘ABD iddianamesi’ hazırlanıyor mu?” başlıklı yazısında, ABD karşısında ne yapılacağının “konuyu sadeleştirmeye bağlı” olduğunu belirtiyor, “bir takım lobi faaiyetleri ve PR çalışmaları” için geç kalındığını ifade ederek “Adam kendi seçilmiş başkanını kuklaya çevirmiş, kime konuşuyorsunuz?" diyordu.
Bizce iki arkadaşımız da haklı…
Hani iş, kadı olarak herkese hak veren Nasreddin Hoca fıkrasına dönüyor gibi görünse bile altını çizerek belirtmek gerekir ki, özellikle iletişim dünyasında siyah ve beyaz yoktur. Zaten daha çok gri alanlarda algılar yönetilir.
Doğrudur; Kamu Diplomasisi açısından uzun vadeli iş hedefleri doğrultusunda planlama yapmak için vakit geçtir.
Ancak taktik anlamda bazı aksiyonlar alınarak ‘Etkileyiciler’ etkilenebilir ve böylece de karar vericiler üzerinde belli bir oranda algı baskısı oluşturulabilir.
En yapılmaması gereken şey ise sadece muhalefete haddini bildirip, uluslararası platformlarda aksiyon almamaktır.
Konuyu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’yi sahte bir mahkemede yargılatmam” ifadesinde anlamını bulan gerçek ve sadeleştirilmiş özüne taşıyarak, meydanı asimetrik bir iletişimin aksiyonlarına terk etmemeyi seçerek, ülkeler nezdinde de önemli değer zincirleri olan ‘etkileyiciler’in gündemlerine girebilecek taktik ataklarını devreye sokmuş olmamız gerekir.
“Bir Markayı Yaratmak… Abdullah Kiğılı”
Çok etkilendiğim bir biyografi kitabı... Telaffuzu bile zor bir ismi, bir ülke ve bölge markası haline getirmeyi başarmış; sıfırdan başlayıp zirveye tırnaklarıyla çıkmış bir ustanın, benim İstanbul Erkek Lisesi’nden ağabeyimin olağanüstü hikâyesi bu…
Projenin bizatihi kendisi, içinde yer alan röportajların ve ana metinlerin tamamı Nuri Çolakoğlu’nun imzasını taşıyor. Televizyonlar kurmuş, yayınlar yönetmiş bir usta olan Nuri Çolakoğlu ve Faruk Atasoy birlikte hazırlamışlar kitabı… Türkiye’nin iş, medya, spor dünyasından 50 ünlü ve başarılı kişi ile yapılan söyleşilerde Abdullah Kiğılı’nın, bir yerli ve millî marka abidesinin iş dünyasına örnek olacak portresi çizilmiş…
Kitabın kapağından kendisini her zaman görmeğe alışık olduğumuz haliyle, gülen bir fotoğrafı var Abdullah Kiğılı’nın… İnsanlar için hiç de kolay olmayan bir mertebeye ulaşmış olmanın mutluluğu yüzünden okunuyor sanki: Kendisini sevmeyen herhangi birinin bulunması gerçekten olanaksızdır. 40 yılı aşkın bir süredir tanırım kendisini; ben rastlamadım şahsen… Allah herkese böyle bir ömür nasip etsin.
Kitabı mutlaka edinin ve okuyun, derim. Sadece Kiğılı’yı tanımak için değil; Türkiye iş âlemi ve Türkiye’de nasıl marka olunabileceğine dair bir fikir edinebilmek için…
Abdullah ağabey kitabın girişine şöyle bir ithaf cümlesi yazmış:
“Hayat yolumda beraber olduğum tüm dostlarıma ithaf ediyorum. Yüzünüz hep gülsün…”
Onun yüzü ülkenin en karanlık günlerinde bile gülüyordu… Nasıl mı? Kitabı okuyun. Hemen anlayacaksınız nasılını…