Evinizin değeri bir anda sıfırlanırsa…
27 Haziran 2017 - Yeni Şafak
İletişim Danışmanlığı şirketindeki İdari İşler Müdürü olarak görev yapan arkadaşımız Yavuz Gürler, o gün de, her hafta başı yaptığı gibi, iyi bir hafta dilemek üzere odama geldi…
Sohbetin bir yerinde ona satmak üzere olduğu apartman dairesinin durumunu sordum. Üsküdar Aziz Mahmut Hüdayi Mahallesi Öğdül Sokaktaki apartmanda zeminin bir altındaki dairesini satacak, çocuğunun eğitimi, annesinin sağlık durumları nedeniyle oluşan borçlarını kapatacak ve biraz rahatlayacaktı. Bir alıcı da bulmuştu. 350 bin liraya anlaşmışlardı. Alıcı kaparo da vermişti…
***
Birden suratı asıldı. “Sormayın başımıza gelenleri” dedi ve anlatmaya başladı:
“Satın alacak kişi bankadan kredi alacaktı. Onun için Vakıfbank’a başvurmuş. Bu gibi durumlarda tüm bankaların yaptığı gibi Vakıfbank da ekspertiz için birini görevlendirmiş.
Gelen kişi yaptığı araştırma sonucunda öyle mufassal bir rapor yazmış. Raporun bir yerinde denmiş ki: “Üsküdar Belediyesi’nin imar arşivinde mevcut dosyasının tarafımıza dijital ortamdan flaşa atılarak alınan dosyasında: 17.08.15 tarihinde düzenlenen evrakta 2013 yılında yapılan İSMEP raporunda Marmaray çalışmaları sırasında kolonlarda çatlaklar oluştuğu, korozyon oluştuğu tespit edilmiştir … en kısa sürede tahliye edilmesi kanaatine varıldığı … deprem raporunda ileri derecede riskli olduğu tespit edilmiştir…”
Banka, bu rapor üzerine krediyi vermekten, alıcı da satın alma niyetinden doğal olarak anında vazgeçmişler.
“Yıllarca tüm birikimimizle borçlarını ödediğimiz dairenin fiyatı bir anda 350 bin TL’den sıfır TL’ye iniverdi…”
“Peki ne yaptın?” dedim.
“O raporları aramaya koyuldum ve olayı çözdüm…”
Kalınca bir dosya çıkardı koydu masamın üzerine. Belgelerden özetle anlaşılan şuydu: Aynı bloklardaki lojmanda oturan Üsküdar Kaymakamı Mustafa Güler bey, ya durumun bir şekilde farkına varıyor ya da uyarılıyor. Bunun üzerine 17 Ağustos 2015 tarihinde Üsküdar Belediyesine resmî bir yazı gönderiyor ve diyor ki: “Kaymakamlık lojmanına 3 m. mesafede 10 m. çapında 20 m. derinliğinde Marmaray havalandırma tüneli delinmesi sürecinde binanın kolon ve kiriş taşıyıcı sistemlerinde çatlaklar oluşmuştur.”
Dilekçenin sonunda Belediyeden bir kez kendilerinin gelip bakmalarını, durumu bir raporla belgelendirmelerini istiyor.
Belediye, Kaymakamlığa anında bir rapor ve resmî yazıyla geri dönüş yapıyor, durumu aynen Vakıfbank eksperinin yazdığı şekilde açıkladıktan sonra özetle diyor ki: Bu bina çok riskli. Derhal tahliye edilmeli…
Kaymakam bey de bu sayede ölüm tehlikesi taşıdığı belgelenmiş binadan hemen çıkıp kendisine tahsis edilen yeni bir lojmana geçiyor…
Peki sonra ne oluyor? O binada bulunan 22 daire ve 2 dükkân sahibi durumdan derhal haberdar ediliyor, sanıyorsunuz değil mi?..
Hayır!.. Kimse kimseyi aradan geçen iki yıl boyunca uyarmıyor. Ta ki, Yavuz bey dairesini satmaya karar verene kadar; kimsenin bu büyük tehlikeden haberi olmuyor.
Dedim ki Yavuz beye, “Hemen randevu talep edelim. Belediye Başkanı’na bir nezaket ziyaretinde bulun. Durumunu anlat. Sana yol gösterecektir. İlgilenecektir. Ya Belediye, ya Büyükşehir, ya da ilgili Bakanlık mutlaka bu gibi durumlar için bir çözüm üretmiştir”…
Randevu alındı. Yavuz Bey, Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen beyi ziyaret etti. O da kendisini bu işlere bakan yardımcısı Abdullah beye yollamış. Peki Abdullah bey ne yapmış?..
Bizim arkadaşa, “Git bina için çürük raporu al!” demiş. Yavuz Bey de “Ama ortada sizin tarafınızdan hazırlanmış rapor var, Kaymakamlığa yazdığınız yazı var…” diyecek olmuş.
“Olsun”, diye karşılık vermiş Abdullah bey, “Bürokrasi bu. Ne yapalım”…
***
Bayramın ilk günü bayramlaşmak için aradığında, “Ne yaptın ev işini?” dedim
“Hiçbir şey” dedi.
“Bürokrasinin gerektirdiği” (!) çürük raporu’nun maliyeti 10 bin liraya yakınmış. O kadar parayı biraya getirme şansı yokmuş… Ayrıca zaten Üsküdar belediyesinin bildiği ve belgelediği bir durumun tekrar raporunu alınca ne olabileceği konusunda da hiçbir fikri yokmuş…
Avukat arkadaşlarımızdan biriyle görüşmesini önerdim kendisine. Belki Marmaray’ı yapanlara rücu edebilirlerdi. Ya da gerekli önlemi almamış olanlara… “Tamam” dedi. Sesi yine titriyordu. Sadece haksızlığa, vurdum duymazlığa uğradığını düşünmüyor; çaresizliğine, onun tüm birikimi olan 350 bin TL’lik bir varlığın göz göre göre sıfırlanmasına kahroluyordu…
Telefonu kapattığımda Belediyelerin, partilerin siyasi başarı ya da başarısızlıklarında ve seçmen nezdinde sandığımızdan ne kadar da çok belirleyici ve kritik bir rol oynayabildiklerini düşünüyordum.
Sohbetin bir yerinde ona satmak üzere olduğu apartman dairesinin durumunu sordum. Üsküdar Aziz Mahmut Hüdayi Mahallesi Öğdül Sokaktaki apartmanda zeminin bir altındaki dairesini satacak, çocuğunun eğitimi, annesinin sağlık durumları nedeniyle oluşan borçlarını kapatacak ve biraz rahatlayacaktı. Bir alıcı da bulmuştu. 350 bin liraya anlaşmışlardı. Alıcı kaparo da vermişti…
***
Birden suratı asıldı. “Sormayın başımıza gelenleri” dedi ve anlatmaya başladı:
“Satın alacak kişi bankadan kredi alacaktı. Onun için Vakıfbank’a başvurmuş. Bu gibi durumlarda tüm bankaların yaptığı gibi Vakıfbank da ekspertiz için birini görevlendirmiş.
Gelen kişi yaptığı araştırma sonucunda öyle mufassal bir rapor yazmış. Raporun bir yerinde denmiş ki: “Üsküdar Belediyesi’nin imar arşivinde mevcut dosyasının tarafımıza dijital ortamdan flaşa atılarak alınan dosyasında: 17.08.15 tarihinde düzenlenen evrakta 2013 yılında yapılan İSMEP raporunda Marmaray çalışmaları sırasında kolonlarda çatlaklar oluştuğu, korozyon oluştuğu tespit edilmiştir … en kısa sürede tahliye edilmesi kanaatine varıldığı … deprem raporunda ileri derecede riskli olduğu tespit edilmiştir…”
Banka, bu rapor üzerine krediyi vermekten, alıcı da satın alma niyetinden doğal olarak anında vazgeçmişler.
“Yıllarca tüm birikimimizle borçlarını ödediğimiz dairenin fiyatı bir anda 350 bin TL’den sıfır TL’ye iniverdi…”
“Peki ne yaptın?” dedim.
“O raporları aramaya koyuldum ve olayı çözdüm…”
Kalınca bir dosya çıkardı koydu masamın üzerine. Belgelerden özetle anlaşılan şuydu: Aynı bloklardaki lojmanda oturan Üsküdar Kaymakamı Mustafa Güler bey, ya durumun bir şekilde farkına varıyor ya da uyarılıyor. Bunun üzerine 17 Ağustos 2015 tarihinde Üsküdar Belediyesine resmî bir yazı gönderiyor ve diyor ki: “Kaymakamlık lojmanına 3 m. mesafede 10 m. çapında 20 m. derinliğinde Marmaray havalandırma tüneli delinmesi sürecinde binanın kolon ve kiriş taşıyıcı sistemlerinde çatlaklar oluşmuştur.”
Dilekçenin sonunda Belediyeden bir kez kendilerinin gelip bakmalarını, durumu bir raporla belgelendirmelerini istiyor.
Belediye, Kaymakamlığa anında bir rapor ve resmî yazıyla geri dönüş yapıyor, durumu aynen Vakıfbank eksperinin yazdığı şekilde açıkladıktan sonra özetle diyor ki: Bu bina çok riskli. Derhal tahliye edilmeli…
Kaymakam bey de bu sayede ölüm tehlikesi taşıdığı belgelenmiş binadan hemen çıkıp kendisine tahsis edilen yeni bir lojmana geçiyor…
Peki sonra ne oluyor? O binada bulunan 22 daire ve 2 dükkân sahibi durumdan derhal haberdar ediliyor, sanıyorsunuz değil mi?..
Hayır!.. Kimse kimseyi aradan geçen iki yıl boyunca uyarmıyor. Ta ki, Yavuz bey dairesini satmaya karar verene kadar; kimsenin bu büyük tehlikeden haberi olmuyor.
Dedim ki Yavuz beye, “Hemen randevu talep edelim. Belediye Başkanı’na bir nezaket ziyaretinde bulun. Durumunu anlat. Sana yol gösterecektir. İlgilenecektir. Ya Belediye, ya Büyükşehir, ya da ilgili Bakanlık mutlaka bu gibi durumlar için bir çözüm üretmiştir”…
Randevu alındı. Yavuz Bey, Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen beyi ziyaret etti. O da kendisini bu işlere bakan yardımcısı Abdullah beye yollamış. Peki Abdullah bey ne yapmış?..
Bizim arkadaşa, “Git bina için çürük raporu al!” demiş. Yavuz Bey de “Ama ortada sizin tarafınızdan hazırlanmış rapor var, Kaymakamlığa yazdığınız yazı var…” diyecek olmuş.
“Olsun”, diye karşılık vermiş Abdullah bey, “Bürokrasi bu. Ne yapalım”…
***
Bayramın ilk günü bayramlaşmak için aradığında, “Ne yaptın ev işini?” dedim
“Hiçbir şey” dedi.
“Bürokrasinin gerektirdiği” (!) çürük raporu’nun maliyeti 10 bin liraya yakınmış. O kadar parayı biraya getirme şansı yokmuş… Ayrıca zaten Üsküdar belediyesinin bildiği ve belgelediği bir durumun tekrar raporunu alınca ne olabileceği konusunda da hiçbir fikri yokmuş…
Avukat arkadaşlarımızdan biriyle görüşmesini önerdim kendisine. Belki Marmaray’ı yapanlara rücu edebilirlerdi. Ya da gerekli önlemi almamış olanlara… “Tamam” dedi. Sesi yine titriyordu. Sadece haksızlığa, vurdum duymazlığa uğradığını düşünmüyor; çaresizliğine, onun tüm birikimi olan 350 bin TL’lik bir varlığın göz göre göre sıfırlanmasına kahroluyordu…
Telefonu kapattığımda Belediyelerin, partilerin siyasi başarı ya da başarısızlıklarında ve seçmen nezdinde sandığımızdan ne kadar da çok belirleyici ve kritik bir rol oynayabildiklerini düşünüyordum.