Evren’in iletişime ihtiyacı yok
04 HAZİRAN 2011
O –pek çok yönetici ve iş adamı gibi- zaten her şeyi ‘biliyordu’…
Yok hayır… Paşa’nın iletişime gerçekten neden ihtiyacı olmadığını aşağıda göreceğiz…
Eşim gazetesini okurken uzandığı yerden hafifçe başını kaldırdı ve kavgada bile kullanılmayacak, “Hadi bakalım şimdi ne yapacaksın, çık işin içinden!” türünden bir tonlamayla peş peşe sormuştu:
“Kenan Evren senden danışmanlık hizmeti almak istese, ne yapardın? Kabul eder miydin? Yoksa ret mi ederdin? Kabul etseydin, ona nasıl bir iletişim stratejisi önerirdin?”
Yıllardır, “Biz kamu hizmeti veriyoruz. Tıpkı avukatlar gibi, hekimler gibi… Müşteri seçemeyiz” diye vazediyorum ya; o bakımdan soru ve sıkıştırma taktiği mükemmel…
Kaçış yoktu… Nasılsa bir şekilde yanıt verecektim…
Tam da seçimler öncesi ifade vermeye hazırlanan, 31 yıldır kendisinden pek haz etemediğim Kenan Evren için nasıl bir iletişim stratejisi hazırlayabilirdim? Bir iletişimcinin işi yargılamak değil, iletişim hizmeti almak isteyen kişi ya da kuruluşun kendisini en iyi şekilde ifade etmesini sağlamaktır… Kriz durumunda ise, hasarı en aza indirmeye çalışmak…
Önce hasara bakacaktık, değil mi?.. Çünkü, ‘Ne ka hasar, o ka reaksiyon…’
İşin ilginç yanı, ortada hasar falan olmamasıydı. Halkın kahir çoğunluğuyla Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Kenan Paşa yaptıklarını her zamanki gibi sonuna kadar savunacak; yargılandıkça yücelecek; onu yargılamak için bugüne kadar bekleyenler her geçen gün bir nebze olsun kaybedeceklerdi… Bu millet Saddam Hüseyin’e bile acımış, ardından gözyaşı dökmüştü... Evren ne ki…
Netice: Evren’in iletişim danışmanına ihtiyacı yoktu… O kamuoyu tarafından yargılanmış ve gereken hükmü yemişti… Yaşlılar ve çocuklar karşısında içi tereyağı gibi eriyen bir ulusun vicdanı ise onun hırpalanmasına asla müsaade etmeyecekti…
Oh! Ben de yırtmıştım bu şekilde o kâbustan…
Derin şarap kültürü…
Geçen Salı çok ilginç bir davetteydim. Daha önce de pek çok ‘şarap tadım’ etkinliğine katılmıştım, ancak bu çok farklıydı. Bir kere sadece beş davetliydik. Sonra, tadacağımız şaraplar özel seçilmişti. Hepsi birbirinden nefis 19 marka…
Veritas’tan (www.vindrome.com) Yunus Emre Kocabaşoğlu, uluslar arası puanlamaya göre 89 ile 92 arasında değerlendirilmiş 19 şarabı, müthiş bir ustalıkla anlattı… Benim içki ile pek başım hoş değildir. Ancak her türden derinliğe karşı duyduğum saygı ve ilgi şarap kültürü için de geçerlidir… Özellikle o ‘nevi şahsına münhasır’ kavramları anlamlandırabilmek ve son 10 yılda hızla gelişen Türk şarapçılığının dünyada yarattığı pazar ve beğeniyi keyifle izlemek… Tadına doyum olmaz…Amma kavramlar ama: Damakta yaratılan uzunluk, gövdeli, eğlenceli üzüm, denge, baharat, meyve, yuvarlak, biri su katmış gibi, orta damak ve daha niceleri…
Hürriyet’ten Vahap Munyar ve Demet Cengiz Bilgin, CNBC-e Business dergisinden Çağrı Bilgin ve yiyecek içecek yazarı Emel Erden ve TV yayını nedeniyle benim bulunamadığım yemek bölümünde topluluğa katılmış olan Güneri Civaoğlu… Anılarda hoşlukla kalacak bir gece idi… 19’luk listeyi dileyenlere hemen yollarım… Benim de basıp cüzdanımın içinde taşıyacağım listeden en etkilendiklerim şöyle:
2009 Kavaklıdere Cote d'Avanos Narince – Chardonnay, 2010 Prodom Petit Verdot, 2009 Pamukkale Nodus Shiraz, 2010 Likya Vineyards Cabernet Sauvignon, 2010 Likya Vineyards Syrah, 2009 Vinkara Mahzen Kalecik Karası, 2009 Kavaklıdere Pendore Syrah…
Türkiye ekonomisine hayırlı, zevkle (burnuna değil) tadanlara afiyet olsun…
Yok hayır… Paşa’nın iletişime gerçekten neden ihtiyacı olmadığını aşağıda göreceğiz…
Eşim gazetesini okurken uzandığı yerden hafifçe başını kaldırdı ve kavgada bile kullanılmayacak, “Hadi bakalım şimdi ne yapacaksın, çık işin içinden!” türünden bir tonlamayla peş peşe sormuştu:
“Kenan Evren senden danışmanlık hizmeti almak istese, ne yapardın? Kabul eder miydin? Yoksa ret mi ederdin? Kabul etseydin, ona nasıl bir iletişim stratejisi önerirdin?”
Yıllardır, “Biz kamu hizmeti veriyoruz. Tıpkı avukatlar gibi, hekimler gibi… Müşteri seçemeyiz” diye vazediyorum ya; o bakımdan soru ve sıkıştırma taktiği mükemmel…
Kaçış yoktu… Nasılsa bir şekilde yanıt verecektim…
Tam da seçimler öncesi ifade vermeye hazırlanan, 31 yıldır kendisinden pek haz etemediğim Kenan Evren için nasıl bir iletişim stratejisi hazırlayabilirdim? Bir iletişimcinin işi yargılamak değil, iletişim hizmeti almak isteyen kişi ya da kuruluşun kendisini en iyi şekilde ifade etmesini sağlamaktır… Kriz durumunda ise, hasarı en aza indirmeye çalışmak…
Önce hasara bakacaktık, değil mi?.. Çünkü, ‘Ne ka hasar, o ka reaksiyon…’
İşin ilginç yanı, ortada hasar falan olmamasıydı. Halkın kahir çoğunluğuyla Cumhurbaşkanı seçilmiş olan Kenan Paşa yaptıklarını her zamanki gibi sonuna kadar savunacak; yargılandıkça yücelecek; onu yargılamak için bugüne kadar bekleyenler her geçen gün bir nebze olsun kaybedeceklerdi… Bu millet Saddam Hüseyin’e bile acımış, ardından gözyaşı dökmüştü... Evren ne ki…
Netice: Evren’in iletişim danışmanına ihtiyacı yoktu… O kamuoyu tarafından yargılanmış ve gereken hükmü yemişti… Yaşlılar ve çocuklar karşısında içi tereyağı gibi eriyen bir ulusun vicdanı ise onun hırpalanmasına asla müsaade etmeyecekti…
Oh! Ben de yırtmıştım bu şekilde o kâbustan…
Derin şarap kültürü…
Geçen Salı çok ilginç bir davetteydim. Daha önce de pek çok ‘şarap tadım’ etkinliğine katılmıştım, ancak bu çok farklıydı. Bir kere sadece beş davetliydik. Sonra, tadacağımız şaraplar özel seçilmişti. Hepsi birbirinden nefis 19 marka…
Veritas’tan (www.vindrome.com) Yunus Emre Kocabaşoğlu, uluslar arası puanlamaya göre 89 ile 92 arasında değerlendirilmiş 19 şarabı, müthiş bir ustalıkla anlattı… Benim içki ile pek başım hoş değildir. Ancak her türden derinliğe karşı duyduğum saygı ve ilgi şarap kültürü için de geçerlidir… Özellikle o ‘nevi şahsına münhasır’ kavramları anlamlandırabilmek ve son 10 yılda hızla gelişen Türk şarapçılığının dünyada yarattığı pazar ve beğeniyi keyifle izlemek… Tadına doyum olmaz…Amma kavramlar ama: Damakta yaratılan uzunluk, gövdeli, eğlenceli üzüm, denge, baharat, meyve, yuvarlak, biri su katmış gibi, orta damak ve daha niceleri…
Hürriyet’ten Vahap Munyar ve Demet Cengiz Bilgin, CNBC-e Business dergisinden Çağrı Bilgin ve yiyecek içecek yazarı Emel Erden ve TV yayını nedeniyle benim bulunamadığım yemek bölümünde topluluğa katılmış olan Güneri Civaoğlu… Anılarda hoşlukla kalacak bir gece idi… 19’luk listeyi dileyenlere hemen yollarım… Benim de basıp cüzdanımın içinde taşıyacağım listeden en etkilendiklerim şöyle:
2009 Kavaklıdere Cote d'Avanos Narince – Chardonnay, 2010 Prodom Petit Verdot, 2009 Pamukkale Nodus Shiraz, 2010 Likya Vineyards Cabernet Sauvignon, 2010 Likya Vineyards Syrah, 2009 Vinkara Mahzen Kalecik Karası, 2009 Kavaklıdere Pendore Syrah…
Türkiye ekonomisine hayırlı, zevkle (burnuna değil) tadanlara afiyet olsun…