Fark edilmek için, farklılaşmak gerekir...
26 HAZİRAN 2011
Bir şehrin, hele o binbeşyüz yıldan fazla bir zamanda İmparatorluk başkenti olmuş efsane bir dünya şehri İstanbul’sa, üreteceği mesajların sınırsızlığını bir ön kabul olarak rahmetli Attilâ İlhan’ın deyişiyle “sinek pislemedik” bir yere yazmamız lazım.
İstanbul, içinde yaşayanların algılarını nasıl şekillendiriyor?..
İçinde pek çok temel bakış açısı barındıran bu soru, dün beni İstanbul Akvaryum açılışında büyük bir hayranlıkla içinde 1.500 çeşit 15.000 adet deniz canlısının tam ortasındayken yakalayıverdi. Verdiğim iki yanıt şuydu:
1. Zamanların ruhunu ‘popüler kültür araçları’yla günümüze taşıyarak...
2. Gündelik hayatlarımızla büyük şehir hayatını buluşturarak...
İstanbul’un algılarımızı nasıl etkilediği üzerine kafa yormak aynı zamanda bir şehri şehir kılan özellikler üzerine düşünmek anlamına geliyor.
***
Hemen ikinci soruyu sormamız lazım:
İstanbul’un, dünya üzerindeki tüm toplumların hafızalarında nasıl bir iz bırakmasını istiyoruz?
İstanbul gibi pek çok metropol var; ancak kaç tanesinin bir “kültürel cazibe merkezi” olduğunu iddia edebiliriz?.. Pek azının...
Bir zamanlar Aspendos, La Scala popüler kültür taşıyıcısıydılar. Rönesans, Modernite popüler kültür beşiği olarak da bilinirdi. Mozart’ın Sihirli Flüt’ü, “Operaların operası olarak kabul edilen “Don Giovanni”yi birer popüler kültür eseri olarak bestelediği kabul edilir… Zamanında “Anlık tüketim için ortaya çıkarıldığı” iddia edilen Beatles’ın “Yesterday”i gibi pek çok parçasının sonradan klasik haline geleceğini yukarıdaki mini tespitlere ekleyelim… Oradan kentlere gelelim… Ve şu saptamayı yapalım:
Kentlerin marka değerleri, yılların ötesine ancak popüler kültür odaklı mihenk taşlarına sahip çıkmakla taşınabilir… İlim ve irfanın popüler kültürle kesiştiği noktada çağlar ötesine taşan marka yapıları oluşur…
Sanayi devrimin simgesi olarak kabul edilen Eyfel kulesi böyle bir yapıdır… New York’daki Özgürlük Anıtı, mimarlık harikası diğer eserler, Guggenheim ve Londra’daki National Museum veya bilim müzesi de… Örnekleri çoğaltmak mümkün. İstanbul Akvaryum da İstanbul’a işte böyle bir ‘farklılaşma’, böyle bir ‘kıymet’ getirecektir.
***
Bilindiği üzere ‘fark edilmek için, farklılaşmak gerekir’… Dünyanın en büyük tematik akvaryumu İstanbul Akvaryum da İstanbul’a müthiş bir farklılaşma unsuru katacaktır.
Bazı ecnebi aydınlarımızın entelektüelliğin sanki karşı köşesinde bir yerlerde, halkı afyonlayan tütsüleri tutuşturan bir tür “alçak” kültür olarak değer biçtikleri popüler kültüre İstanbul’un özellikle ihtiyacı var. Örneğin İstanbullu’nun geçmişe özlem duygusu ağır basıp hislendiğinde, şehrin gündelik hayatının tarihini oluşturan hatıraları, popüler kültür araçlarından yoksun olsaydı geçmişini çocuklarına nasıl anlatabilirdi? Bu “alçak “kültürün müziği, sineması, tiyatrosu veya kısaca tüm yazılı ve görsel araçları olmasa bu şehri hangi aynalarda seyredebilme şansı bulabilirdik acaba? Hatta bazılarımızın çok küçümsediği popüler kültür aracı olan reklamlarımız, bayramlarda seyranlarda da olsa geçmişi yad etmese...
Kültür ve değerlerimizin, mekânların algılarımız üzerindeki hayati etkisini bilenler için, iletişim açısından popüler kültürün tartışılmaz gücü, her türlü küçümsemeyi işin başında devre dışı bırakır.
***
İstanbul Akvaryum’un, büyük şehir hayatının vazgeçilmez yaşama alanlarından biri olacağına ve bir şehri şehir kılan hatıralarımızın arasına nice güzellikler bırakacağına adım gibi eminim. İstanbul Akvaryum, zamanın ruhunu geleceğe taşıyan popüler kültür mekânlarının arasında yerini alacaktır.
Başbakan’ın dün açılışını yaptığı İstanbul Akvaryum’u gidin ve görün... 22 bin m2’lik alana kurulu dev bir tesis, artık sizin sayılır. Karadeniz’den Pasifik Okyanusu’na uzanan rotada, İstanbul Boğazı, Marmara, Çanakkale Boğazı, Ege, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Akdeniz, Cebelitarık, Doğu Atlantik (Batık Gemi), Orta Atlantik, Batı Atlantik, Panama Kanalı’ndaki sualtı hayatının zenginliğinden nasiplenmek, yağmur ormanlarının içine dalmak ve Küresel Isınma meselesini kavramak için, çocuğunuz kadar kendiniz için de bu ‘popüler kültür zenginliğini’ yaşamaya gidin...
Projeyi 2004’den bu yana izleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni, onu sonuçlandırma başarısını göstermiş olan Başkan Dr. Kadir Topbaş’ı, yatırımı medeni bir ortaklık anlayışı içinde gerçekleştirmiş olan Alt ve Üst Yapı’yı, Nuhoğlu İnşaat’ı, Metal Yapı’yı, Nas İnşaat’ı ve nihayet olayı her aşamasında desteklemiş olan Başbakan Erdoğan’ı yürekten kutluyorum…
Orayı gidip gören ve ülkesiyle gurur duyan herkes benim bu kutlama mesajındaki takdir tonunun az bile kaçtığını tespit edecektir…
İstanbul, içinde yaşayanların algılarını nasıl şekillendiriyor?..
İçinde pek çok temel bakış açısı barındıran bu soru, dün beni İstanbul Akvaryum açılışında büyük bir hayranlıkla içinde 1.500 çeşit 15.000 adet deniz canlısının tam ortasındayken yakalayıverdi. Verdiğim iki yanıt şuydu:
1. Zamanların ruhunu ‘popüler kültür araçları’yla günümüze taşıyarak...
2. Gündelik hayatlarımızla büyük şehir hayatını buluşturarak...
İstanbul’un algılarımızı nasıl etkilediği üzerine kafa yormak aynı zamanda bir şehri şehir kılan özellikler üzerine düşünmek anlamına geliyor.
***
Hemen ikinci soruyu sormamız lazım:
İstanbul’un, dünya üzerindeki tüm toplumların hafızalarında nasıl bir iz bırakmasını istiyoruz?
İstanbul gibi pek çok metropol var; ancak kaç tanesinin bir “kültürel cazibe merkezi” olduğunu iddia edebiliriz?.. Pek azının...
Bir zamanlar Aspendos, La Scala popüler kültür taşıyıcısıydılar. Rönesans, Modernite popüler kültür beşiği olarak da bilinirdi. Mozart’ın Sihirli Flüt’ü, “Operaların operası olarak kabul edilen “Don Giovanni”yi birer popüler kültür eseri olarak bestelediği kabul edilir… Zamanında “Anlık tüketim için ortaya çıkarıldığı” iddia edilen Beatles’ın “Yesterday”i gibi pek çok parçasının sonradan klasik haline geleceğini yukarıdaki mini tespitlere ekleyelim… Oradan kentlere gelelim… Ve şu saptamayı yapalım:
Kentlerin marka değerleri, yılların ötesine ancak popüler kültür odaklı mihenk taşlarına sahip çıkmakla taşınabilir… İlim ve irfanın popüler kültürle kesiştiği noktada çağlar ötesine taşan marka yapıları oluşur…
Sanayi devrimin simgesi olarak kabul edilen Eyfel kulesi böyle bir yapıdır… New York’daki Özgürlük Anıtı, mimarlık harikası diğer eserler, Guggenheim ve Londra’daki National Museum veya bilim müzesi de… Örnekleri çoğaltmak mümkün. İstanbul Akvaryum da İstanbul’a işte böyle bir ‘farklılaşma’, böyle bir ‘kıymet’ getirecektir.
***
Bilindiği üzere ‘fark edilmek için, farklılaşmak gerekir’… Dünyanın en büyük tematik akvaryumu İstanbul Akvaryum da İstanbul’a müthiş bir farklılaşma unsuru katacaktır.
Bazı ecnebi aydınlarımızın entelektüelliğin sanki karşı köşesinde bir yerlerde, halkı afyonlayan tütsüleri tutuşturan bir tür “alçak” kültür olarak değer biçtikleri popüler kültüre İstanbul’un özellikle ihtiyacı var. Örneğin İstanbullu’nun geçmişe özlem duygusu ağır basıp hislendiğinde, şehrin gündelik hayatının tarihini oluşturan hatıraları, popüler kültür araçlarından yoksun olsaydı geçmişini çocuklarına nasıl anlatabilirdi? Bu “alçak “kültürün müziği, sineması, tiyatrosu veya kısaca tüm yazılı ve görsel araçları olmasa bu şehri hangi aynalarda seyredebilme şansı bulabilirdik acaba? Hatta bazılarımızın çok küçümsediği popüler kültür aracı olan reklamlarımız, bayramlarda seyranlarda da olsa geçmişi yad etmese...
Kültür ve değerlerimizin, mekânların algılarımız üzerindeki hayati etkisini bilenler için, iletişim açısından popüler kültürün tartışılmaz gücü, her türlü küçümsemeyi işin başında devre dışı bırakır.
***
İstanbul Akvaryum’un, büyük şehir hayatının vazgeçilmez yaşama alanlarından biri olacağına ve bir şehri şehir kılan hatıralarımızın arasına nice güzellikler bırakacağına adım gibi eminim. İstanbul Akvaryum, zamanın ruhunu geleceğe taşıyan popüler kültür mekânlarının arasında yerini alacaktır.
Başbakan’ın dün açılışını yaptığı İstanbul Akvaryum’u gidin ve görün... 22 bin m2’lik alana kurulu dev bir tesis, artık sizin sayılır. Karadeniz’den Pasifik Okyanusu’na uzanan rotada, İstanbul Boğazı, Marmara, Çanakkale Boğazı, Ege, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Akdeniz, Cebelitarık, Doğu Atlantik (Batık Gemi), Orta Atlantik, Batı Atlantik, Panama Kanalı’ndaki sualtı hayatının zenginliğinden nasiplenmek, yağmur ormanlarının içine dalmak ve Küresel Isınma meselesini kavramak için, çocuğunuz kadar kendiniz için de bu ‘popüler kültür zenginliğini’ yaşamaya gidin...
Projeyi 2004’den bu yana izleyen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni, onu sonuçlandırma başarısını göstermiş olan Başkan Dr. Kadir Topbaş’ı, yatırımı medeni bir ortaklık anlayışı içinde gerçekleştirmiş olan Alt ve Üst Yapı’yı, Nuhoğlu İnşaat’ı, Metal Yapı’yı, Nas İnşaat’ı ve nihayet olayı her aşamasında desteklemiş olan Başbakan Erdoğan’ı yürekten kutluyorum…
Orayı gidip gören ve ülkesiyle gurur duyan herkes benim bu kutlama mesajındaki takdir tonunun az bile kaçtığını tespit edecektir…