Fazıl Bey ile ‘sanat ekonomisi’ üzerine…
23 Kasım 2021 - Yeni Şafak
Sevmek ve beğenmek her zaman aynı düzeyde tezahür etmez. Özellikle yakınlarınızı çok seversiniz, ancak hiç beğenmediğiniz yanları da mutlaka vardır… Fazıl Say’ın bende uyandırdığı hissiyat da ancak bu şekilde açıklanabilir. “Dört Mevsim”, “İnsan İnsan”, ille de “Kumru” çok severek dinlediğim parçalarıdır. Ancak Alman vakıflarının gazına gelen profesyonel aktivistlerin peşine takılıp Türkiye’de altın madenciliğine karşı operasyonlarda yer alması hiç de beğenilecek bir şey değil bizim açımızdan.
Büyük sanatçı şimdi de Atatürk Kültür Merkezi’ni (AKM) destekleyen ve bu nedenle de büyük salona adı verilen Türk Telekom’un ‘pazarlama iletişimi’ ve ‘sosyal sorumluluk’ boyutundaki yaklaşımını eleştirmiş. Buradan yola çıkarak sanat olaylarına mali destek sağlayanların geri planda kalmalarını önermiş.
Demiş ki:
“İstanbul AKM’nin büyük salonunun adı değişmiş. 'Türk Telekom Opera Salonu' olmuş. Duyar duymaz 'ah' dedim. Ah çünkü. Niyet Atatürk adını mı daha az görünür yapma niyetidir bilmiyorum, böyle bir polemiğe de hakikaten girmek istemiyorum. Değilse bile; sanat yapılan bir yerin adı Telekom filan olmamalı kardeşim. Ah yani. Anladık sponsor olmuş. Çok iyi etmiş. Sanata destek verenler sağ olsunlar, buradan teşekkürlerimi ben de ileteyim ancak naçizane önerilerim de var. Dinlerlerse, sponsor olmanın hassas duruşunu ve çelebiliğini de almak lazım, bizde bu bir türlü olamıyor. Firma adları kültür sanatın ve özel kurumlarının üstünde, önünde, arkasında her yerinde yer alıyor, halbuki arka planında yer almak ne kadar daha büyüklük değil mi?”
Türk Dil Kurumu sözlüğüne ‘mesen’ olarak giren Fransızca mécène kelimesi, "sanatçıları destekleyen kişi, sponsor" anlamına geliyor. MS 1. yüzyılda yaşayan Romalı devlet adamı Gaius Clinius Maecenas’ın adından türetilmiş. Roma İmparatoru Augustus’un danışmanı Maecenas, sanatta yetenekli kişileri desteklemiş, özellikle de Propertius, Vergilius ve Horatius’un ‘koruyucusu’ olmuş…
Yani, bildiğimiz kadarıyla en az 2000 yıldır sanatın, sanatçıların himayesi hem himaye eden hem edilen hem de toplum açısından büyük kazanımlar sağlıyor… Üst düzeyde sanat üretimi ve kültür çalışmaları bu yollarla yaşıyor…
Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları bugün de kurumların önemli meselelerinden biri. Yüksek sanatın ve kültürün, varoluşu ve gelişimi ancak kurumların destekleri sayesinde devam edebilmekte. Kurumlar da bu yolla kendilerine sağladıkları itibarı ticari başarıya dönüştürerek sürdürülebilir bir ortam oluşturabilmekteler. Sonuç da insanlığa sağlanan ‘büyük hizmet’ olarak tezahür etmekte…
Nejat Eczacıbaşı, Bülent Eczacıbaşı ve Faruk Eczacıbaşı dolayısıyla Eczacıbaşı Holding’in destekleri olmasa ne İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ne Türkiye Bilişim Vakfı ne de 17’si arka arkaya, toplam 28 kez Türkiye, 4 kez de Avrupa Şampiyonluğu elde etmiş Eczacıbaşı Kadın Voleybol Takımı olurdu…
Tıpkı Sabancı Holding olmasa Sabancı Müzesi’nin, Suna Kıraç ve İnan Kıraç olmasa Pera Müzesi’nin; Koç Holding olmasa ARTE, Rahmi M. Koç Müzesi ve İstanbul Bienali’nin olmayacağı gibi… Tıpkı 70 yıllık Ara Güler Arşivi’nin ve de Göbeklitepe araştırmalarının Doğuş Holding desteği olmadan dünyaya açılamayacağı gibi… Kalyon Holding ve Kalyon Kültür olmasa “Kimseye Etmem Şikâyet”in şairi İhsan Raif Hanım’ın evinin korunamayacağı, kültür-sanat etkinliklerinin desteklenemeyeceği gibi…
Zorlu Holding’in performans sanatları için alan açamayacağı, Bozlu Holding’siz Mongeri Binası ve Bozlu Art Project’in hayata geçemeyeceği, Denizbank İDSO konserlerinin, Akbank Contemporary Art’ın mümkün olamayacağı gibi… Borusan Holding, Denizbank, Garanti Bankası, Vakıfbank, Ziraat Bankası…
Bunlar bir çırpıda aklımıza gelenler… Holdingler ve kurumlar mesenlik vazifesini üstlenmez, devlet desteğini de almazlarsa yaşayacak tek şey popüler kültür ve alt kültürlerdir.
Biz, Fazıl Say’ın kendi sanatına duyduğu saygı kadar sanatın ekonomisine de saygı duyacağına inanmak istiyor, AKM’nin ve Beyoğlu Kültür Yolu’nun tüm iletişim ve teknoloji altyapısını sağlayan Türk Telekom’u canı yürekten kutluyoruz.
Büyük sanatçı şimdi de Atatürk Kültür Merkezi’ni (AKM) destekleyen ve bu nedenle de büyük salona adı verilen Türk Telekom’un ‘pazarlama iletişimi’ ve ‘sosyal sorumluluk’ boyutundaki yaklaşımını eleştirmiş. Buradan yola çıkarak sanat olaylarına mali destek sağlayanların geri planda kalmalarını önermiş.
Demiş ki:
“İstanbul AKM’nin büyük salonunun adı değişmiş. 'Türk Telekom Opera Salonu' olmuş. Duyar duymaz 'ah' dedim. Ah çünkü. Niyet Atatürk adını mı daha az görünür yapma niyetidir bilmiyorum, böyle bir polemiğe de hakikaten girmek istemiyorum. Değilse bile; sanat yapılan bir yerin adı Telekom filan olmamalı kardeşim. Ah yani. Anladık sponsor olmuş. Çok iyi etmiş. Sanata destek verenler sağ olsunlar, buradan teşekkürlerimi ben de ileteyim ancak naçizane önerilerim de var. Dinlerlerse, sponsor olmanın hassas duruşunu ve çelebiliğini de almak lazım, bizde bu bir türlü olamıyor. Firma adları kültür sanatın ve özel kurumlarının üstünde, önünde, arkasında her yerinde yer alıyor, halbuki arka planında yer almak ne kadar daha büyüklük değil mi?”
Türk Dil Kurumu sözlüğüne ‘mesen’ olarak giren Fransızca mécène kelimesi, "sanatçıları destekleyen kişi, sponsor" anlamına geliyor. MS 1. yüzyılda yaşayan Romalı devlet adamı Gaius Clinius Maecenas’ın adından türetilmiş. Roma İmparatoru Augustus’un danışmanı Maecenas, sanatta yetenekli kişileri desteklemiş, özellikle de Propertius, Vergilius ve Horatius’un ‘koruyucusu’ olmuş…
Yani, bildiğimiz kadarıyla en az 2000 yıldır sanatın, sanatçıların himayesi hem himaye eden hem edilen hem de toplum açısından büyük kazanımlar sağlıyor… Üst düzeyde sanat üretimi ve kültür çalışmaları bu yollarla yaşıyor…
Kurumsal sosyal sorumluluk çalışmaları bugün de kurumların önemli meselelerinden biri. Yüksek sanatın ve kültürün, varoluşu ve gelişimi ancak kurumların destekleri sayesinde devam edebilmekte. Kurumlar da bu yolla kendilerine sağladıkları itibarı ticari başarıya dönüştürerek sürdürülebilir bir ortam oluşturabilmekteler. Sonuç da insanlığa sağlanan ‘büyük hizmet’ olarak tezahür etmekte…
Nejat Eczacıbaşı, Bülent Eczacıbaşı ve Faruk Eczacıbaşı dolayısıyla Eczacıbaşı Holding’in destekleri olmasa ne İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ne Türkiye Bilişim Vakfı ne de 17’si arka arkaya, toplam 28 kez Türkiye, 4 kez de Avrupa Şampiyonluğu elde etmiş Eczacıbaşı Kadın Voleybol Takımı olurdu…
Tıpkı Sabancı Holding olmasa Sabancı Müzesi’nin, Suna Kıraç ve İnan Kıraç olmasa Pera Müzesi’nin; Koç Holding olmasa ARTE, Rahmi M. Koç Müzesi ve İstanbul Bienali’nin olmayacağı gibi… Tıpkı 70 yıllık Ara Güler Arşivi’nin ve de Göbeklitepe araştırmalarının Doğuş Holding desteği olmadan dünyaya açılamayacağı gibi… Kalyon Holding ve Kalyon Kültür olmasa “Kimseye Etmem Şikâyet”in şairi İhsan Raif Hanım’ın evinin korunamayacağı, kültür-sanat etkinliklerinin desteklenemeyeceği gibi…
Zorlu Holding’in performans sanatları için alan açamayacağı, Bozlu Holding’siz Mongeri Binası ve Bozlu Art Project’in hayata geçemeyeceği, Denizbank İDSO konserlerinin, Akbank Contemporary Art’ın mümkün olamayacağı gibi… Borusan Holding, Denizbank, Garanti Bankası, Vakıfbank, Ziraat Bankası…
Bunlar bir çırpıda aklımıza gelenler… Holdingler ve kurumlar mesenlik vazifesini üstlenmez, devlet desteğini de almazlarsa yaşayacak tek şey popüler kültür ve alt kültürlerdir.
Biz, Fazıl Say’ın kendi sanatına duyduğu saygı kadar sanatın ekonomisine de saygı duyacağına inanmak istiyor, AKM’nin ve Beyoğlu Kültür Yolu’nun tüm iletişim ve teknoloji altyapısını sağlayan Türk Telekom’u canı yürekten kutluyoruz.