Fena mı yani?
19 Aralık 2019 - Yeni Şafak
Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Türkiye Varlık Fonu’nun kamu kontrolündeki sigorta şirketlerini birleştirme projesi, birilerini rahatsız etmiş… Yine bas bas bağırıyorlar…
Oysa, sigorta sektörümüz potansiyelinin çok gerisinde…
Nasıl mı?
Dünyanın en büyük 20 ekonomisi içindeki ülkemiz, sigorta primi üretiminde 39. sıradaymış…
2018 yılında, dünyada kişi başına düşen yıllık ortalama sigorta prim üretimi 663 dolar seviyesindeyken bu değer, gelişmiş ülkelerde 3.500 dolar, Türkiye’de ise 127 dolar düzeyindeymiş...
Toplam prim üretiminde hayat grubunun payı dünya genelinde yüzde 54’ken Türkiye’de yıllar itibarıyla ortalama yüzde 13 seviyesindeymiş…
Rakamlara bakınca, potansiyelimizi gerçekleştirememizin nelere yol açtığını görmemek için vicdanen kör olmak gerek…
Sigorta şirketlerini birleştirme projesiyle, sektördeki ölçek ihtiyacına cevap niteliğinde bir yapıya ulaşılmasını hedefleniyor.
Bakan Berat Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomi Programı’yla (YEP) ortaya konan sigorta sektöründeki yapılanma çalışmalarında, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SDDK) ile Türk Reasürans A.Ş.’nin (TürkRe) kuruluşları ilk adımlar oldu…
SDDK ile sigorta sektörü kendi alanına özgü regülasyon otoritesiyle mevcut potansiyelini artırması öngörülüyor… TürkRe ile de Türkiye’deki hem yerli reasürans kapasitesinin artırılması hem de reasüransta dışa bağımlı olan sektöre alternatif sağlanması…
Fena mıymış?
Kamu kontrolündeki sigorta şirketlerini birleştirilmesiyle de sigorta sektörümüzün bağımsız ve dinamik bir yapıya kavuşması amaçlanıyor…
Kötü mü olmuş?
Tabii ki ülkemizin millî bağımsızlığının ekonomik bağımsızlıktan geçtiğinin farkında olanlar, bu gelişmeleri çok iyi ve doğru atılmış adımlar olarak yorumlayacaklardır.
Çok fenaymış, çok kötü olmuş gibi davrananlarsa bu tabloda kimden yana olduklarını da açıklasalar keşke…
Formülü veriyoruz
İletişim çalışmalarının amacı davranış değişikliğine neden olmaktır.
Seçim öncesi yapılan siyasi iletişim kampanyaları, doğrudan oy oranını artırmayı hedefler.
Ürün reklamları, satışın artırılmasını amaçlar. Kamuoyu nezdinde tanınırlığın, beğeninin ya da itibarın yükseltilmesi de gelecek hedefleri arasında olabilir.
Bu çalışmalarda, arzulanan sonuçların elde edilmesini sağlayacak, çok da gizli olmayan formülü veriyoruz: Duygulara hitap etmek.
Bizim toplumumuzun verdiği kararlara etki eden unsurlar arasında ağırlık, kalbinin ve vicdanının sesindedir. O nedenle, iletişim çalışmalarınızda anahtarınız, bu formülü dozunu kaçırmadan uygulamak olmalı…
Böyle yapılmış çok başarılı örneklere sahibiz… THY’nin YouTube kanalına girip bir bakın mesela… Ya da Allianz Sigorta’nın reklam filmlerine…
Şimdi, iletişim çalışmasını bu formülü kullanarak yapan Samsung’un, #İnternetiTadındaKullan kampanyası da başarılı işler arasına eklendi…
Kampanya, vicdanlara seslenerek mesajını dosdoğru iletebilmiş… Arzu edilen sonucun yolunu açmış… Ortaya etkili bir iş çıkmış…
Filmle, İnternetin ve teknolojik aletlerin uzun süreli kullanımının yetişkinler ve çocuk gelişimi üzerindeki etkilerine odaklanarak, sorumlu kullanım konusunda farkındalığı sağlamayı amaçlamışlar.
Orada kullanılan şu soruları zaman zaman kendi kendimize sormamız yerinde olabilir:
“- Bir adam birlikte hayaller kurduğu insanı sadece susarak hayal kırıklığına uğratabilir mi?”
Kampanyalar, reklamlar, tanıtımlar ve benzeri iletişim çalışmaları tasarlanırken, hedef kitleyi davranış değişikliğine davet ederken bir soruya da cevap vermelidir:
“Bu işten benim çıkarım ne?”
Samsung’un #İnternetiTadındaKullan kampanyasının buna cevabı, iki yönlü denilebilir…
Hem interneti tadında kullanmazsak ortaya çıkabilecek duygusal hasarı vicdanlara seslenen biçimde vermeyi başarıyor… Hem de tadında kullanırsak bunlardan uzak kalacağımız mesajını vererek ‘mutluluk’ ya da ‘huzur’ vadediyor…
Oysa, sigorta sektörümüz potansiyelinin çok gerisinde…
Nasıl mı?
Dünyanın en büyük 20 ekonomisi içindeki ülkemiz, sigorta primi üretiminde 39. sıradaymış…
2018 yılında, dünyada kişi başına düşen yıllık ortalama sigorta prim üretimi 663 dolar seviyesindeyken bu değer, gelişmiş ülkelerde 3.500 dolar, Türkiye’de ise 127 dolar düzeyindeymiş...
Toplam prim üretiminde hayat grubunun payı dünya genelinde yüzde 54’ken Türkiye’de yıllar itibarıyla ortalama yüzde 13 seviyesindeymiş…
Rakamlara bakınca, potansiyelimizi gerçekleştirememizin nelere yol açtığını görmemek için vicdanen kör olmak gerek…
Sigorta şirketlerini birleştirme projesiyle, sektördeki ölçek ihtiyacına cevap niteliğinde bir yapıya ulaşılmasını hedefleniyor.
Bakan Berat Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomi Programı’yla (YEP) ortaya konan sigorta sektöründeki yapılanma çalışmalarında, Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SDDK) ile Türk Reasürans A.Ş.’nin (TürkRe) kuruluşları ilk adımlar oldu…
SDDK ile sigorta sektörü kendi alanına özgü regülasyon otoritesiyle mevcut potansiyelini artırması öngörülüyor… TürkRe ile de Türkiye’deki hem yerli reasürans kapasitesinin artırılması hem de reasüransta dışa bağımlı olan sektöre alternatif sağlanması…
Fena mıymış?
Kamu kontrolündeki sigorta şirketlerini birleştirilmesiyle de sigorta sektörümüzün bağımsız ve dinamik bir yapıya kavuşması amaçlanıyor…
Kötü mü olmuş?
Tabii ki ülkemizin millî bağımsızlığının ekonomik bağımsızlıktan geçtiğinin farkında olanlar, bu gelişmeleri çok iyi ve doğru atılmış adımlar olarak yorumlayacaklardır.
Çok fenaymış, çok kötü olmuş gibi davrananlarsa bu tabloda kimden yana olduklarını da açıklasalar keşke…
Formülü veriyoruz
İletişim çalışmalarının amacı davranış değişikliğine neden olmaktır.
Seçim öncesi yapılan siyasi iletişim kampanyaları, doğrudan oy oranını artırmayı hedefler.
Ürün reklamları, satışın artırılmasını amaçlar. Kamuoyu nezdinde tanınırlığın, beğeninin ya da itibarın yükseltilmesi de gelecek hedefleri arasında olabilir.
Bu çalışmalarda, arzulanan sonuçların elde edilmesini sağlayacak, çok da gizli olmayan formülü veriyoruz: Duygulara hitap etmek.
Bizim toplumumuzun verdiği kararlara etki eden unsurlar arasında ağırlık, kalbinin ve vicdanının sesindedir. O nedenle, iletişim çalışmalarınızda anahtarınız, bu formülü dozunu kaçırmadan uygulamak olmalı…
Böyle yapılmış çok başarılı örneklere sahibiz… THY’nin YouTube kanalına girip bir bakın mesela… Ya da Allianz Sigorta’nın reklam filmlerine…
Şimdi, iletişim çalışmasını bu formülü kullanarak yapan Samsung’un, #İnternetiTadındaKullan kampanyası da başarılı işler arasına eklendi…
Kampanya, vicdanlara seslenerek mesajını dosdoğru iletebilmiş… Arzu edilen sonucun yolunu açmış… Ortaya etkili bir iş çıkmış…
Filmle, İnternetin ve teknolojik aletlerin uzun süreli kullanımının yetişkinler ve çocuk gelişimi üzerindeki etkilerine odaklanarak, sorumlu kullanım konusunda farkındalığı sağlamayı amaçlamışlar.
Orada kullanılan şu soruları zaman zaman kendi kendimize sormamız yerinde olabilir:
“- Bir adam birlikte hayaller kurduğu insanı sadece susarak hayal kırıklığına uğratabilir mi?”
- Bir çocuk daha annecim bile diyemezken video izlemek istediğini söyleyebilir mi?
- Bir genç daha yüzünü bile görmediği biri tarafından mutsuz edilebilir mi?
- Bir kadın ekranda gördüğü bir manzarayı gerçeğinden çok daha çarpıcı bulabilir mi?”
- Bir baba kızının sevgiyle, emekle yaptığı resmi görmezden gelebilir mi?”
Kampanyalar, reklamlar, tanıtımlar ve benzeri iletişim çalışmaları tasarlanırken, hedef kitleyi davranış değişikliğine davet ederken bir soruya da cevap vermelidir:
“Bu işten benim çıkarım ne?”
Samsung’un #İnternetiTadındaKullan kampanyasının buna cevabı, iki yönlü denilebilir…
Hem interneti tadında kullanmazsak ortaya çıkabilecek duygusal hasarı vicdanlara seslenen biçimde vermeyi başarıyor… Hem de tadında kullanırsak bunlardan uzak kalacağımız mesajını vererek ‘mutluluk’ ya da ‘huzur’ vadediyor…