Ali Saydam
  • TV Programları
  • Basından
  • Hayatımı Zenginleştirenler
  • Yazılarım
    • Yeni Şafak Gazetesi
    • Marketing Türkiye
    • Z Raporu / Derin Ekonomi
    • TIMREPORT
    • Sabah Gazetesi
    • Akşam Gazetesi
    • Akşam Kitap Eki
    • Diğer
  • Kitaplarım
    • Algılama Yönetimi
    • Eş ve Müşteri Nasıl Kaybedilir?
    • İktidar Yalnızlıktır
    • Vazgeçmek Özgürlüktür
    • Perception Management
    • How to Lose Wives and Clients
    • Wahrnehmungs Management
  • Biyografi
  • Galeri
    • Video Galeri
  • İletişim

FETÖ’ye şaşmamayı öğrenmek lazım

29 Aralık 2016 - Yeni Şafak
​

Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), 15 Temmuz Araştırma Komisyonu’na gönderdiği belgelerde FETÖ’nün paralel ekonomi oluşturduğunu ifade etmiş. Yurtdışındaki okullara usulsüz kredi sağlanırken örgütle ilintili bankalar ile yine örgütle bağlantılı olduğu belirtilen yurtdışındaki kuruluşlara kredi sağlandığını gözlemişler.
Diğer yandan kapatılan STV kanalında yayınlanan ‘Nizama Adanmış Ruhlar’ adlı dizide Rus Büyükelçisi Andrey Karlov suikastinin bir benzeri konu edilmiş ve dizide de bir resim sergisini ziyaret eden elçiye suikast girişiminde bulunuluyormuş. Diyaloglardan birinde (her yanından FETÖ akan suikastçı), Büyükelçi’ye şöyle diyormuş:
“Ülken adına Türkiye ile yapılacak anlaşmayı engellemek zorundayım. Bunun için seni öldürüp ülkeleriniz arasında kriz çıkmasını sağlayacağım”
Diğer yandan FETÖ’nün son kalıntıları derhal harekete geçip, ‘uysa da – uymasa da’ misali TRT’nin başarılı dizilerinden ‘Sevda Kuşun Kanadında’da benzer bir sahne yakalamaya çalışmışlar. Senaryo gereği diziden ölerek ayrılması planlanan, Gladyocu ‘toplum mühendisi’ rolündeki Yavuz Bingöl’ün (Zafer Erbay) babasıyla ters düşen kızını canlandıran kadın oyuncu bir davette boş silahını çekip babasını doğrultuyor ve haykırıyor: “Seni halk adına ölüme mahkûm ediyorum!” 
 Amacı, suikastçı gibi davranıp kendini öldürtmek. Nitekim, Zafer Erbay’ın “O benim kızım, ateş etmeyin!” diye bağırmasına rağmen, kız boş tabanca ile tetik düşürüp ‘Çıt’ diye ses çıkınca orada bulunan Rus ve İsrail konsoloslarının korumaları silahlarını ateşleyip kızı öldürüyorlar…
Şimdi; bu sahnenin Büyükelçi suikastı ile ne alakası var, değil mi? Alakası olması gerekmiyor, efendim. Neleri sahici ki bunların? FETÖ’cüler o sahneyi kırpıp bir iki ‘yönlendirici’ alt yazı ile servis etmişler. Kendilerini takip eden uyduları ise hemen girmişler devreye. Yayınlamışlar o videoyu…
Mindere vurup pes etmelerine ramak kaldı. Bunlar son kalıntı… Son direnç hamleleri…
Marifetlerinin, suçlarının boyutunu tüm gerçekliğiyle idrak etmenin ne kadar zor olduğu FETÖ’nün geçmişi deşifre edildikçe daha iyi anlaşılır oldu. 
Dün bir kere daha görüldü ki, 15 Temmuz bir son değil, başlangıçmış. FETÖ’yü bu milletin bağrından kara bir leke, onulmaz bir ur gibi söküp atma sürecinin başlangıcı…
Bunlarla başa çıkabilmek için, olan bitene ‘şaşmamayı’ öğrenmemiz lazım. Çünkü şaşkınlık, savunmasızlığı da beraberinde getirir, hiç kuşkunuz olmasın. 

Yumuşak karnımız: Yumuşak Güç…
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, dün Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nin sahiplerini bulduğu törendeki her zamanki içtenliğiyle, Türkiye’nin ‘tek ve en’ diyebileceğimiz yumuşak karnı olarak sık sık kaygılarımızı dile getirdiğimiz alana, ‘Yumuşak Güç’ün payandalarından birine bir kez daha temas etti ve dedi ki: 
“Türkiye'nin geçtiğimiz 14 yılı dış politikadan ekonomiye tarihi başarı hikayeleriyle doludur. Mutlaka eksiklikler vardır. Elde edilen projeler vardır. Sadece iki alanda arzu ettiğimiz sonuca ulaşamadığımız için üzgünüm. Bunlardan biri eğitimdir biri kültür sanattır. Önümüzdeki dönem bu iki alanı önceliklerimizin başına çıkaracağımıza inanıyorum. Eğitimle kalıcı hale getirilmemiş, kültür sanatla tahkim edilmemiş bir yolun bizi götüreceği yer zevksizliktir" 
Zevksizlik, deyip geçilebilir mi? Kültür ve değerler manzumemiz içinde, insanı, insanımsı olmaktan kurtaran, yaşamı aydınlatan, katlanılabilir hale getiren, varlığımızı anlamlandıran, bizi biz kılan ‘zevklerimiz’ oluşmamışsa kendimizi nasıl iyi hissedebiliriz ki? 
Hayatta kalabilmek için gerekli olan maddi koşulların bir adım ötesinde, yaşla birlikte ufak ufak ‘beğeniler’le zenginleşen, kişiye özel mana dünyamızla var olmaya çalıştığımız bu alemde, -rahmetli Cemil Meriç’in vurgusuyla- ancak ‘mukaddesi olan’ insanın yakın çevresine de, vatanına da katkısı olabilir. ‘Gelişmiş bir toplumsallık duygusu’ ancak mukaddeslerimizle birlikte mümkün. İçinde güzeli barındırmayıp da kutsal addedilen bir duygu, eser, olay ya da herhangi bir üretimden söz edilebilir mi?
Dünyadaki tüm köklü medeniyetlerin temelinde ne yatıyor? Sadece askerî başarı mı? O da gerekli. Hele de bulunduğumuz coğrafyada… Ancak kesinlikle yeterli değil… Bir medeniyetin kültür ve sanatın aklınıza gelebilecek her dalında eğitim olanakları sunan büyük kurumların sahibi olması, o medeniyeti gelecek kuşaklara taşıyan ‘yumuşak güç’ potansiyelinin zenginliğine işarettir. 
Cumhurbaşkanı’nın “Yaklaşık bin yıllık bir geçmişimiz var. Engin bir kültür havzamız söz konusu” diyerek işaret ettiği bu ülke, ‘yumuşak güç’ potansiyelini yaratan, müzikten sinemaya, edebiyattan arkeolojiye uzanan pek çok disiplinde yüksek ‘beğeni’ çıtasını ortaya koyan olağanüstü örnekleri dünyaya sunabilecek kudrete sahiptir.
Erdoğan’ın deyişiyle ‘Şener Şen’i anlatmaya gerek var mı?’
Ancak şunu anlatmaya gerek var: Ekonomik büyüklükte ilk 20’ye hatta ilk 10’a girebilirsiniz; ancak Soft Power Index’te (Yumuşak Güç Endeksi’nde) yıllardır son sıralarda yer alırsanız; kas gücünüzün de sürdürülebilirliği sorgulanmaya başlar. Bu bağlamda Sayın Cumhurbaşkanı’nın eğitim, kültür ve sanatı yakın gelecekte önceliklerin başına alacaklarını açıklaması, son derece önemlidir…

www.alisaydam.com - 2014