FETÖ’nün de içinden çıktığı çoklu Matruşka…
22 Aralık 2016 - Yeni Şafak
Algılamada kafaları karıştırıp kaos yaratmak istiyorsanız, müphemiyet zemini yaratmanız yeterli olur. Arkada çok büyük güçler olduğu zamanlarda bazen ‘ters manyel’ vermek, kasıtlı ‘belirsizlikler’ yaratmak bilhassa ele alınan yöntemlerdir. Son suikastta olduğu gibi…
Ne yazık ki Komiser Colombo numarası burada sökmüyor: Bu işten kimin çıkarı olduğunu bul, bu işin arkasında kimin olduğunu da bulursun… Türk-Rus ilişkilerine zarar vermek istedikleri çok açık. Çok bilinmeyenli denklemin verdiği sonuç, her ne kadar, biraz da yarım yamalak Arapçayla attığı slogandan yola çıkarak, katili El Nusra ile ilişkilendirmeyi tercih etmek isteyenler olsa da, pek çok noktadan hareket eden hakikat ışınları FETÖ’nün ayak izlerinde ve amaçlarında kesişip duruyor. Ya FETÖ’nün arkasındakiler?.. Çok bilinmeyenli denklemin en can alıcısı noktası… İçiçe geçmiş, nerede biteceği belli olmayan, sürekli arkalarından birileri çıkan çok bebekli Matruşka gibi…
O zaman yanıttan soruya doğru giden bir akıl yürütmeye ihtiyacımız var demektir. Rus uçağının düşürülmesi krizinden sonra yaşadıklarımızı hatırlayın. Bu kez Rusya’yı temsil eden bir diplomata Cumhuriyet’in kalbinde suikast yaparak, hem iki ülkeyi birbirine düşürme ve hem de mevcut iktidara “Yetersizsin” mesajını bir Türk polisini araç kılıp verme küstahlığını gösteriyorlar.
Bizim Kemal Bey de hemen dolduruşa hazır. Suikastla verilmek istenen mesajın borazanlığına soyunuvermiş, dün Parti Grup toplantısında bağırıyordu: Ülkeyi yönetilemez hale getirdiler!..
Bir bıraksalar Kemal beye pek bir övündüğü o ünlü “22 yıllık devlet memurluğu tecrübesiyle” çözüverecek her şeyi…
Rusya’nın Kommersant gazetesinin yorumu şöyle:
"Bir yandan böylesi bir hareket, Suriye'deki çatışmada Sünni radikallerin baş düşmanı olan Beşar Esad'ı desteklediği için Moskova'yı cezalandırma amacı taşıyor olabilir. Diğer yandan, bu saldırının Türkiye'de gerçekleşmesi de bir tesadüf değil. Ankara ve Moskova arasındaki yakınlaşma, son dönemde Suriye'deki savaşın cephelerinde yaşanan değişimi belirlemişti.”
Times yazarı Roger Boyes ise Türkiye, Rusya ve İran’ın “birbirleriyle iyi dost olmasalar bile, kendilerini Suriye’deki güç bölüşümü için” konumlandırmış olduklarını ifade etmiş ve “Bölgedeki en kör diplomat bile kuralların yeniden yazıldığını görüyor” demiş. Şu tespiti, bizim derdimizi Batı’ya bu konuda biraz olsun anlatabilmiş olduğumuzun işareti gibi geldi sanki:
"Şu anda Esad'ın geleceği Türk lider için biraz daha önemsiz bir öncelik. Önceliği Türkiye-Suriye sınırındaki bölgelerin, ayrı bir Kürdistan için yerleşimleri birbirine bağlamaya çalışan, Kürt YPG örgütü için bir sıçrama tahtası olmaması.”
Evet, derdimiz ‘Ülke güvenliği’…
FETÖ’yle, PKK ve bilumum terör örgütleriyle Türkiye’nin köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığı çok açık.
Erdoğan ve Putin suikast için “Hain provokasyon” derken, Suriye’deki savaşa çözüm arayışıyla Moskova’da bir araya gelen üç Dışişleri Bakanı da, “Etnik köken, din ve mezhep gözetmeksizin Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne duyduğu saygı” temelinde fikir birliği içinde olduklarını ifade ettiler.
Trump’ın ABD’sinin bugüne kadar uyguladıkları Suriye stratejisini değiştireceğine dair en ufak bir inancımızın olmadığını da belirtelim. Amerika Birleşik Şirketleri kendisini en kısa zamanda kendi çıkarları doğrultusunda ‘formatlayacaktır’…
Özellikle Kamu Diplomasi’sinden yola çıkarak iletişim konuşunda hayli özürlü olduğumuzu yıllardır söyleye gelmiş biri olarak, açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki, ilk kez bir kriz iletişimi son derece doğru bir şekilde yönetilmektedir. İletişim kitaplarında örnek vaka olarak ele alınacak derecede başarılıdır atılan adımlar. İletişimde başarının göstergesi sadece bir tanedir: İş sonuçları…
İş sonuçlarına baktığımızda iletişim ilk kez Türkiye’nin yararına iş sonuçlarına yol açacak şekilde gelişmektedir.
İstanbul Lisesi’nde sular duruldu
Zaten sahici olmayan bir bunaklık söz konusu idi…
Salı günkü yazımızda sözünü ettiğimiz ve ‘Çekin Elinizi’ dediğimiz İstanbul Lisesi olayı, tam da beklediğimiz gibi sükûnetle ve suhuletle sona ermiş. Okuldan yapılan açıklamada zaten hiç kimsenin inancına ve düşüncesine herhangi bir müdahalede bulunulmasının söz konusu olmadığı belirtilmişti.
Okulun Alman Müdürü, nihayetinde Alman öğretmenlere bir e-posta yollamış ve “Okul Türk Yönetimi ve Alman Bölümü Başkanlığı ile yapılan ortak toplantı neticesinde derslerde ‘Noel’ konusunun işlenmesine ilişkin bir yasak bulunmadığını bildiririm” demiş… 51 yıldır olmayan bir şeyin olmadığını ilan etmiş…
Bir iki ‘mikser’in ortalığı karıştırmak için başlattığı ‘tezvirat’ umarız artık son bulur ve inşallah esas meseleye odaklanılır: Ülkemiz millî kültürünün muasır medeniyetlerin üzerine çıkarılmasını (G. Mustafa K. Atatürk, 10. Yıl Nutku) sağlayacak vasat eğitim kurumlarımız değil, vasat üstü güzide (elit) okullarımızdır. Onları vasatlaştırmaya çalışmak, ülkenin fikrî geleceğine vurulacak en büyük darbedir…
Esas meselemiz budur, yoksa üç beş gayri Müslim öğretmenin Noel’de sevindirik olmaları değil…
Ne yazık ki Komiser Colombo numarası burada sökmüyor: Bu işten kimin çıkarı olduğunu bul, bu işin arkasında kimin olduğunu da bulursun… Türk-Rus ilişkilerine zarar vermek istedikleri çok açık. Çok bilinmeyenli denklemin verdiği sonuç, her ne kadar, biraz da yarım yamalak Arapçayla attığı slogandan yola çıkarak, katili El Nusra ile ilişkilendirmeyi tercih etmek isteyenler olsa da, pek çok noktadan hareket eden hakikat ışınları FETÖ’nün ayak izlerinde ve amaçlarında kesişip duruyor. Ya FETÖ’nün arkasındakiler?.. Çok bilinmeyenli denklemin en can alıcısı noktası… İçiçe geçmiş, nerede biteceği belli olmayan, sürekli arkalarından birileri çıkan çok bebekli Matruşka gibi…
O zaman yanıttan soruya doğru giden bir akıl yürütmeye ihtiyacımız var demektir. Rus uçağının düşürülmesi krizinden sonra yaşadıklarımızı hatırlayın. Bu kez Rusya’yı temsil eden bir diplomata Cumhuriyet’in kalbinde suikast yaparak, hem iki ülkeyi birbirine düşürme ve hem de mevcut iktidara “Yetersizsin” mesajını bir Türk polisini araç kılıp verme küstahlığını gösteriyorlar.
Bizim Kemal Bey de hemen dolduruşa hazır. Suikastla verilmek istenen mesajın borazanlığına soyunuvermiş, dün Parti Grup toplantısında bağırıyordu: Ülkeyi yönetilemez hale getirdiler!..
Bir bıraksalar Kemal beye pek bir övündüğü o ünlü “22 yıllık devlet memurluğu tecrübesiyle” çözüverecek her şeyi…
Rusya’nın Kommersant gazetesinin yorumu şöyle:
"Bir yandan böylesi bir hareket, Suriye'deki çatışmada Sünni radikallerin baş düşmanı olan Beşar Esad'ı desteklediği için Moskova'yı cezalandırma amacı taşıyor olabilir. Diğer yandan, bu saldırının Türkiye'de gerçekleşmesi de bir tesadüf değil. Ankara ve Moskova arasındaki yakınlaşma, son dönemde Suriye'deki savaşın cephelerinde yaşanan değişimi belirlemişti.”
Times yazarı Roger Boyes ise Türkiye, Rusya ve İran’ın “birbirleriyle iyi dost olmasalar bile, kendilerini Suriye’deki güç bölüşümü için” konumlandırmış olduklarını ifade etmiş ve “Bölgedeki en kör diplomat bile kuralların yeniden yazıldığını görüyor” demiş. Şu tespiti, bizim derdimizi Batı’ya bu konuda biraz olsun anlatabilmiş olduğumuzun işareti gibi geldi sanki:
"Şu anda Esad'ın geleceği Türk lider için biraz daha önemsiz bir öncelik. Önceliği Türkiye-Suriye sınırındaki bölgelerin, ayrı bir Kürdistan için yerleşimleri birbirine bağlamaya çalışan, Kürt YPG örgütü için bir sıçrama tahtası olmaması.”
Evet, derdimiz ‘Ülke güvenliği’…
FETÖ’yle, PKK ve bilumum terör örgütleriyle Türkiye’nin köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığı çok açık.
Erdoğan ve Putin suikast için “Hain provokasyon” derken, Suriye’deki savaşa çözüm arayışıyla Moskova’da bir araya gelen üç Dışişleri Bakanı da, “Etnik köken, din ve mezhep gözetmeksizin Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne duyduğu saygı” temelinde fikir birliği içinde olduklarını ifade ettiler.
Trump’ın ABD’sinin bugüne kadar uyguladıkları Suriye stratejisini değiştireceğine dair en ufak bir inancımızın olmadığını da belirtelim. Amerika Birleşik Şirketleri kendisini en kısa zamanda kendi çıkarları doğrultusunda ‘formatlayacaktır’…
Özellikle Kamu Diplomasi’sinden yola çıkarak iletişim konuşunda hayli özürlü olduğumuzu yıllardır söyleye gelmiş biri olarak, açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki, ilk kez bir kriz iletişimi son derece doğru bir şekilde yönetilmektedir. İletişim kitaplarında örnek vaka olarak ele alınacak derecede başarılıdır atılan adımlar. İletişimde başarının göstergesi sadece bir tanedir: İş sonuçları…
İş sonuçlarına baktığımızda iletişim ilk kez Türkiye’nin yararına iş sonuçlarına yol açacak şekilde gelişmektedir.
İstanbul Lisesi’nde sular duruldu
Zaten sahici olmayan bir bunaklık söz konusu idi…
Salı günkü yazımızda sözünü ettiğimiz ve ‘Çekin Elinizi’ dediğimiz İstanbul Lisesi olayı, tam da beklediğimiz gibi sükûnetle ve suhuletle sona ermiş. Okuldan yapılan açıklamada zaten hiç kimsenin inancına ve düşüncesine herhangi bir müdahalede bulunulmasının söz konusu olmadığı belirtilmişti.
Okulun Alman Müdürü, nihayetinde Alman öğretmenlere bir e-posta yollamış ve “Okul Türk Yönetimi ve Alman Bölümü Başkanlığı ile yapılan ortak toplantı neticesinde derslerde ‘Noel’ konusunun işlenmesine ilişkin bir yasak bulunmadığını bildiririm” demiş… 51 yıldır olmayan bir şeyin olmadığını ilan etmiş…
Bir iki ‘mikser’in ortalığı karıştırmak için başlattığı ‘tezvirat’ umarız artık son bulur ve inşallah esas meseleye odaklanılır: Ülkemiz millî kültürünün muasır medeniyetlerin üzerine çıkarılmasını (G. Mustafa K. Atatürk, 10. Yıl Nutku) sağlayacak vasat eğitim kurumlarımız değil, vasat üstü güzide (elit) okullarımızdır. Onları vasatlaştırmaya çalışmak, ülkenin fikrî geleceğine vurulacak en büyük darbedir…
Esas meselemiz budur, yoksa üç beş gayri Müslim öğretmenin Noel’de sevindirik olmaları değil…